İsrail protestolarında Filistinliler nerede?

İsrail'de yaşayan Filistinliler, bu protestoların durumlarını değiştirmeyeceğini düşünüyor

Fotoğraf: AP

İsrail tarihinin en radikal hükümeti olarak nitelendirilen Binyamin Netanyahu yönetimi kurulduktan sonra burada kaleme aldığım bir yazıda, bu hükümetin 'çatışma hükümeti' olduğunu yazdım.

İşlerin, geleneksel müesses nizamın dışından yüzlerin dahil olmasından kaynaklanan iç gerilim durumunun yanı sıra, İsrail'in dünyanın dört bir yanındaki dostları tarafından bu hükümete geniş çaplı eleştiriler gelme noktasına ulaşmasını beklemiyordum.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail'in yerleşim yerlerini genişletme politikalarına ve ordusunun Filistinlilere karşı askeri operasyonlarındaki aşırılıklarına karşı daha önce ABD ve Avrupa'dan eleştiriler duyuyorduk.

Ancak şu an işler, Batı hükümetlerinin İsrail yönetiminin iç kararlarına müdahale etme noktasına geldi.

Örneğin ABD yönetimi İsrail hükümeti tarafından önerilen yargı 'reformu' yasalarının değiştirilmesi çağrısında bulundu.

Bu bağlamda Netanyahu'nun bakanlarından biri Biden'a, "ABD bayrağındaki başka bir yıldız değiliz" diyerek tepki gösterdi.

Aynı şekilde Batı hükümetleri, İsrail Maliye Bakanı'nın "Filistin halkı diye bir şey yoktur" açıklamasını (daha önce bu 'keşfi' yapan Golda Meir idi) eleştirerek Bakan Smotrich'in sözlerini sorumsuzluk olarak nitelendirdi.


Netanyahu ve bakanlarını eleştiren bu dış tepkiler, İsrailli muhaliflerin protestolarını güçlendirdi ve içerideki çatlağı derinleştirdi.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, bu çatlağın İsrail'i iç savaşın eşiğine getirdiğini söyledi. Herzog'un sözlerinin herhangi bir abartılı yanı yok.

Nitekim İsrail toplumundaki derin bölünme, dindarlar ile laikler veya Aşkenaz ve Sefarad Yahudileri yahut sağcılar ve solcular arasındaki geleneksel anlaşmazlık durumunun ötesine geçti. Bölünme artık devletin kimliği ile ilgili bir anlaşmazlık halini aldı.

İsrail kanunla yönetilen bir devlet mi yoksa kanunları çiğneyenlerin, çıkarlarına göre hareket etmelerine ve yargının haklarında soruşturma açmasını engellemek için yasaları değiştirmelerine ve yargıya baskı yapmalarına izin veren bir dikta devleti mi?

Bu bölünmeyi daha da şiddetlendiren şey, söz konusu kanunları çiğneyenlerden bazılarının şu an Netanyahu hükümetinde bakan olarak iktidar konumunda olmalarıdır.

Bu kişiler daha önce, yolsuzluk (Netanyahu'nun kendisi ve İçişleri Bakanı Aryeh Deri'nin durumunda olduğu gibi) veya ırkçılık ve teröre destek suçlamalarına (Eski Başbakan İzak Rabin'in suikastine arka çıkan ve aynı zamanda 1994'te El-Halil kentindeki Harem-i İbrahim Camii'nde ibadet edenleri katleden teröristi destekleyen Itamar Ben-Gvir örneğinde olduğu gibi) kadar çeşitli suçlar ve ihlallerden ötürü yargı tarafından soruşturulmuş ve suçlu bulunmuşlardı.

Ancak İsrailli göstericilerin, Netanyahu ve hükümetinin aşırılık yanlısı üyelerinin yargının otoritesini baltalama girişimlerine karşı gösterdikleri cesaret, İsrail'deki Yahudi topluluğunun haklarını savunmak ve İsrail'in kendisini dünyadaki dostlarına Ortadoğu'daki tek 'demokrasi vahası' olarak sunmaya özen gösterdiği imajını korumaktan öteye geçmiyor.

Ne var ki son yaşanan gelişmelerden sonra bu imaj bozuldu. Zira İsrail'in birçok müttefiki, Netanyahu ve hükümetinin yargının yetkilerini kısıtlama ve yargıçların atanmasına müdahale etme planlarını eleştirdi.

Başkan Joe Biden'ın yönetimi eleştirmenler arasında başı çekiyordu. Aynı zamanda İsrail'in kararları, Batı ülkelerinde ikamet eden ve bu tür eylemlerin ikamet ettikleri ülkelerle İsrail'in ilişkilerine olumsuz yansıyacağını bilen birçok Yahudi'de de öfkeye yol açtı.

Bu ülkelerdeki hükümetler, yetkililerinin bu tür yasa dışı taşkınlıklar yapıp cezasız kaldığı bir ülkeyi savunmakta tereddüt ediyorlar.

Bu bağlamda örneğin, Netanyahu'nun Londra'ya yaptığı son ziyaret sırasında İngiliz Yahudileri tarafından düzenlenen ve İngiliz hükümetini Netanyahu'ya kararlarından vazgeçmesi için baskı yapmaya çağıran gösterilerin boyutu dikkat çekiciydi.
 


Başka bir deyişle; Netanyahu'ya ve hükümetindeki aşırılık yanlılarına yöneltilen eleştiriler, protestocuların İsrail'deki Yahudilerin haklarını savunma çabaları ile sınırlı kalıyor.

Bu kişiler, daha önceki hükümetlerin yaptığı gibi mevcut hükümetin gerek Filistin beldelerinde ve kamplarında gerekse Gazze Şeridi'nde ve yakın bir zamanda Huvvara beldesinde olsun Filistinlilere karşı işlediği suçları nadiren görüyorlar.

Huvvara beldesi sakinlerinin maruz kaldığı saldırıyı ve İsrail güvenlik güçlerinin korumasını alan yerleşimciler tarafından buradaki evlerin ateşe verilmesini kınamak için İsrail'de cılız seslerden başka bir şey çıktığı duyulmadı.

Bununla birlikte bu beldede olup bitenlere karşı uluslararası eleştiriler ve bunu yapanların yargılanması yönünde talepler arttı.

İsrail Yahudilerinin talep ettiği adalet terazisi, kendi haklarının korunması için işlemekle sınırlı.

Ne Filistinlilerin haklarını veya çıkarlarını ne de nüfusun beşte birini oluşturan Filistinli İsrail vatandaşlarının haklarını gözetiyor.

Bu kişiler, gerek yerleşim yerlerini genişletme gerek evleri yıkma gerekse İsrail'de ikamet eden Filistinlileri ikinci sınıf vatandaş yapan 'Yahudi ulus devlet' yasasını geçirme kararlarıyla ilgili olsun, İsrail yargısının kendilerine karşı ayrımcılık yapmasından başka bir şey istemiyorlar.


Netanyahu'nun Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in yerleşimcileri korumak ve Filistinlilere köy ve kasabalarında saldırmak için bir 'ulusal muhafız' gücü kurma planlarını onaylama kararı bile tüm Batı Şeria'nın İsrail toprakları içinde olması gerektiğini düşünen Ben-Gvir liderliğindeki yerleşimcilerin saldırılarına kılıf oluşturacak olmasına rağmen İsrailli göstericiler tarafından bir ilgiye layık görülmedi.

Dolayısıyla İsrail'de yaşayan Filistinliler, bu protestoların durumlarını değiştirmeyeceğini düşünüyorlar.

Milletvekili Eymen Avde'nin Arap milletvekillerinden oluşan bir heyetin İsrail Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmede ifade ettiği gibi; protestolar ile ilgili onları ilgilendiren şey işgalin sona erdirilmesi, Yahudi ulus devlet yasasının ilga edilmesi ve Arap vatandaşlara karşı ayrımcılığa son verilmesidir.

Ne var ki bunların hiçbiri, İsrail'i Netanyahu'dan korumayı amaçlayan Yahudi protestocularının söz etmediği taleplerdir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU