Türk milliyetçiliğinin kurucu aklı: Genç Kalemler dergisi

Türk milliyetçiliğinin kurucu aklı ve kalesi olarak bilinen Genç Kalemler'in arkasında fikri olarak Ziya Gökalp, siyasi olarak Enver Paşa bulunuyorsa da hem fikri hem de dergiyi tek başına taşıyan kişi Ömer Seyfettin idi

Kolaj: Independent Türkçe

Türk edebiyatında daha önceleri Namık Kemal, Şinasi, Ali Suavi, Türkçü Necip ve Ahmet Mithat gibi isimler, dilde birliği ve sadeleşmeyi esas alan fikirleri ile bilinir.

1908 yılında İkinci Meşrutiyet'in ilan edilmesi ile ortaya çıkan fikri hürriyet ve izleyen yıllarda Osmanlı Devleti'nin üniter yapısının tehdit altında olması genç aydınların milli duygularını harekete geçirir.

Genç aydınlar, Osmanlı'nın Batıya açılan ilk ve en liberal şehri olan Selanik'te çıkardıkları Genç Kalemler (1910) dergisi ile içtimai hayatta ve edebiyatta yeni ve milli fikirlerini dile getirir.
 

osmanli-doneminde-selanik.jpg
Osmanlı döneminde Selanik

 

Genç Kalemler (1910) dergisi ilk defa 23 Temmuz 1909 tarihinde Hukuk Mektebi talebeleri olan Hüsnü ve İsmail Sebük tarafından Hüsn ve Şiir (1909) adıyla Manastır'da çıkartılır.

Yaklaşık 8 sayı çıkan dergide Ali Canip Yöntem, Ömer Seyfettin, Akil Koyuncu ve Aka Gündüz gibi Genç Kalemler (1910) dergisinin iskeletini oluşturan isimler de bulunur.

Hüsn ve Şiir (1909) henüz Edebiyat-ı Cedide şairlerinin etkisinde olup toplumsal konuları işlemekten kaçınan yazıların yayımlandığı bir mecra olduğu görülür.

29 Eylül 1910 tarihinde Hüsn ve Şiir'in (1909) son cildi Genç Kalemler (1910) dergisinin de başlangıç tarihi olarak kabul edilir.
 

Genç Kalemler 2.jpg
Genç Kalemler 

 

30 sayı çıkan Genç Kalemler (1910) dergisinin yazar kadrosunda: Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem, Kazım Duru (Naimi), Rasim Haşmet, Aka Gündüz, Akil Koyuncu, Ziya Gökalp ve Nesimi Sarım gibi önemli aydınlar devamlı yazarlar kadrosunda bulunur.

Genç Kalemler (1910) dergisinin ilk 3 sayısında Ali Canip'in milli bir edebiyat talebini içeren yazıları bulunur.

Lakin bu teklifler henüz Genç Kalemler (1910) dergisinin devamı olduğu Hüsn ve Şiir (1909) dergisinin etkisinden kurtulduğunu göstermez.
 

Ömer Seyfettin.jpg
Ömer Seyfettin

 

Genç Kalemler (1910) dergisinin gerçek hüviyetine bürünmesini sağlayacak hadise Ali Canip Yöntem'in Ömer Seyfettin'e yazdığı mektup olur.

Ömer Seyfettin, Ali Canip'in dilde ıslah yapılmasını öneren teklife şu cevabı verir: 

Sa'yinin esasını teşkil edecek noktalar pek basit: Arapça, Farsça terkiplerin hiç lüzumu yoktur. Bunlar ancak süs içindir. Kimin gösterecek, teşhir edecek fikri yoksa onları çok kullanır. Eğer terkipler terk olunursa tasfiyede büyük bir adım atılmış olmaz mı? Bunu yalnızca başaramam. Geliniz Canip Bey, edebiyatta, lisanda bir ihtilal vücuda getirelim.


Bu gelişmeler sonrası Genç Kalemler (1910) dergisinin ikinci cildinde, imzasız olarak yayımlansa da, Ömer Seyfettin tarafından 21 Nisan 1911 tarihinde yayına hazırlanan "Yeni Lisan" (1911) makalesi ile gerçek/kendi kimliğine ulaşır.

Ömer Seyfettin "Yeni Lisan" (1911) makalesini; "Eski Lisan", "Edebiyatımız", "Milli Edebiyatımız", "Şarka Doğru", "Garba Doğru", "Bugünküler", "Başkaları", "Hastalıklar", "Tasfiye", "Nasıl?", "Milliyete Doğru", "Tasfiye Sarfı", "İsimler ve Sıfatlar", "İmla ve Gaye", "Ey Gençler" ve "Netice" alt başlıklarından oluşturur.

Ömer Seyfettin "Yeni Lisan" (1911) makalesinin "Eski Lisan" alt başlığında Türklerin Batıya doğru göçleriyle beraber Arapça ve Farsça kelimelerin Türk lügatine girdiğini ancak bunun zararlı olmadığını söyler; fakat sanat gayesiyle dile sokulan kaideleri yanlış ve gereksiz bulur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Edebiyatımız" alt başlığında ise Türk edebiyatının yönelimlerini belirlemiş, buna göre edebiyat cereyanlarının önce İran'a ardından Fransa'ya doğru bir eğiliminin olduğunu tespit eder.

"Milli Edebiyatımız" alt başlığında milli bir edebiyatın dahi vuku bulmadığını söyler. "Şark'a Doğru" alt başlığında "Eski edebiyatı" hayale dayalı ve gerçeklikten yoksun olarak tanımlar.

"Garb'a Doğru" bölümünde ise vücuda getirilen edebiyatı "eskilerden daha manasız, mesruk bir 'salon edebiyatı' vücuda getirmiş" olmakla suçlar.

"Bugünküler" alt başlığında kendi döneminin sanatçılarını "beğenmedikleri dünkülerin sun'i eserlerini sayfa sayfa tekrar etmiş" olarak tanımlar.

"Hastalıklar" bölümünde ise edebiyattaki en büyük sorunu "hasta" olarak tanımladığı "Eski Lisan" olarak tespit eder.

"Tasfiye" alt başlığında çözümün eski olana yönelik külli bir yok sayma olmadığını,  mevcut kazanımları tamamen reddetmeyi "Bu bir intihardır" şeklinde niteler.

"Nasıl?" sorusunda çözüm olarak Türkçe kaidelere dönülmesini ve eski kaidelere saplanıp kalanların çözüm üretemeyeceğini söyler.

"Milliyete Doğru" alt başlığında ise terkiplerin ancak ihtiyaç halinde kullanılabileceğini böyle bir durumda bu kaidelerin "İhtiyaçtan gelen bizimdir!" olarak sloganlaştırır.

"Tasfiye Sarfı" alt başlığında ise ıslahatlara nasıl kesin bir şekil verileceğini ortaya koyar. "İsimler ve Sıfatlar" bölümünde ise Türkçe mana kazanan Arapça ve Farsça isim ile sıfatları sahiplenir.

"İmla" bölümünde ise önceki başlıklarda sunduğu tekliflerin aksine Arapça ve Farsça imlaların korunması gerektiğini savunur.

"Gaye" alt başlığında ise tüm bu uğraşın amacını "Gayemiz milli bir lisan, milli bir edebiyat vücuda getirmek" olarak açıklar.

"Ey Gençler" bölümünde ise diğer alt başlıklarda ortaya attığı tezin uygulayıcısı olarak genç aydınları muhatap alır ve onlara seslenir.

Ömer Seyfettin "Yeni Lisan" (1911) makalesinde ortaya attığı bu görüşler, 11 Nisan 1911 tarihinde Genç Kalemler (1910) dergisinde kaleme aldığı "Bahar ve Kelebekler"(1911) hikâyesi ile büyük bir uyum içerisinde olduğu görülür.
 

 

Ömer Seyfettin'in bu iki çalışması da Genç Kalemler (1910) dergisinin ilk cildinde beraber yer alır.

Bu anlamda yazar, "Yeni Lisan" (1911) makalesinde ortaya attığı görüşleri "Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesi ile destekler.

Yazar, "Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesinde konu olarak bir büyükanne ile torunun arasındaki kuşak çatışmasını esas alır.

"Yeni Lisan" (1911) makalesinin tamamına hâkim olan tartışma da "Eski Lisanı" savunanlarla "Yeni Lisan" fikrini ortaya atan gençler arasındaki gerilime dayanır.

Hikâyede büyükanne karakteri "Eski Lisan" savunucusu gibi gösterilerek "Yeni Lisan" zevkini temsil eden küçük kıza sert taarruzlarda bulunur.

Bu bağlamda yazar, büyükannenin edebi zevki Farisi lisanı ile özdeşleştirir ve eski olanı yüceltir:

Okurduk. Kibar ve zengin efendiler kızlarına Farisî öğretir, Cami dersleri gösterirlerdi. 'Tuhfe-i Vehbî'yi okuturlardı. Fuzûlî'nin, Bâkî'nin gazellerini ezberlerdik. Mesnevî'yi anlardık. Mükemmel seci'ler, kafiyeler yapar, kocalarımızla müşâare eder, hafızamıza, zekâmıza, nüktelerimize onları hayran ederdik.

O vakit bir kadın için en büyük medih: 'Fâzıla, edîbe, şaire, âkıle....' idi. Şimdi siz Frenk mürebbiyeler elinde büyüyor, kendi lisanınızın güzelliklerini tanımıyor, başka memleketlerin, başka şeylerini öğreniyorsunuz. Onlara benzemek istedikçe, kendi benliğinizden uzaklaşıyor, etrafınızdan nefret ediyor, hakikaten sevinçten ve saadetten mahrum kalıyorsunuz. Ah... At elinden o kitabı!


Bahsi geçen dönem içerisinde edebi sahada otorite kabul edilen Cenap Şehabettin ve Süleyman Nazif gibi isimler genç aydınların lisanda meydana getirmeye çalıştıkları devrimi istihza ediyor ve Farisi lisanın Türkçe için önemini savunuyordu.

Büyükannenin serzenişleri yoluyla bu eleştiri hikâyede kendisine yer bulur.
 

Ömer Seyfettin 2 (1).jpg
Ömer Seyfettin, ailesiyle birlikte

 

Ömer Seyfettin'in "Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesinde resmettiği bu tablo kendisine yönelecek eleştirilerin içeriğini de kestirebildiğini gösterir.

Malumat ve Volkan dergilerinde yazarın "Yeni Lisan" (1911) makalesine sert eleştiriler yayımlanır.

Mehmet Celal, 1912 yılında Malumat dergisinde neşrettiği şiirde Fuzuli gibi büyük isimlerin inşa ettiği medeniyet dilinin içini boşalttığını düşündüğü "Yeni Lisan" taraftarlarını, "Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesindeki büyükannenin kurduğu cümlelere benzer ifadelerle eleştirir:

Sen neredesin, ey debdebeli, şanlı Fuzuli
Kaldır başını aç yüzünü bak neler oldu
Şi'rin, ne tuhaf, kalmadı bir zevki usulü

Vardır sebebi hep Dekadan oldu ediban
Rousseau'nun tarzı bize münkeşif oldu.


Ömer Seyfettin'in "Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesinde büyükanne karakteri tıpkı Mehmet Celal'in "Yeni Lisan" (1911) taraftarlarını Batı'nın aklıyla zehirlendiğini iddia ettiği "Rousseau'nun tarzı bize münkeşif oldu" dizesinde olduğu gibi şu ifadeleri kurar: 

Büyük nine düşündü. Sol eliyle siyah, parlak saçlarını düzelten torununun torununa şimdi pek elemli bakıyordu; bu kız tıpkı büyük matemler geçirmiş, felaketler görmüş bir zavallı gibiydi. Hiç gülmüyor, hep mahzun duruyordu. Ah, işte hep bu kitaplar onları zehirliyor, onları solduruyordu.


Ömer Seyfettin Perviz rumuzu ile 23 Temmuz 1912 tarihinde Genç Kalemler (1910) dergisinin 24'üncü sayısında kaleme aldığı "Yeni Lisan ve Çirkin Taarruzlar" (1912) yazısıyla Mehmet Celal'e cevap verir ve şairin temsil ettiği zihniyetin "Son nefesini verdiğini" söyler.

Ömer Seyfettin'in "Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesinde büyükanne karakterini Edebiyat-ı Cedide yazarlarını tenkit etmek için de konuşturur.

"Yeni Lisan" (1911) makalesinin "Garb'a Doğru" alt başlığında Edebiyat-ı Cedide yazarlarını salon edebiyatı yapmakla itham eder:

Eski lisanın fenalıklarından hiçbirini değiştirmemişler, yalnız naatları, kasideleri, destanları, terkip ve tercibendleri, muhammesleri, müseddesleri, murabbaları, gazelleri, kıt'aları bırakıp yerine sahte sonelerden müteşekkil tatsız ve eskilerden daha manasız, mesruk bir 'salon edebiyatı' vücuda getirmişlerdir.


Yazar "Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesinde de büyükanne karakterinin ağzından Edebiyat-ı Cedide yazarlarına açık bir eleştiri görünür.

Ömer Seyfettin, 1905 yılına kadar yazdığı tüm öykülerinde ve şiirlerinde büyük tesirinde kaldığı Edebiyat-ı Cedide yazarlarını bu öyküde elem, keder ve hayalden ibaret bir salon edebiyatı olarak niteler:

Hayır, kızım, okuyor, fakat eğlenemiyorsun. Gözlerini görsen... Bir bulut, bir sis içinde gibi! Bütün bütün fenalaşıyorsun. Bu kitaplar hep zehir, hep keder...


Müellif, "Yeni Lisan" (1911) makalesinde ortaya attığı görüşlere uygun olarak "Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesinde anlaşılır ve akıcı bir dil kullanır; Arapça ve Farsça terkiplerden kaçınırken halkın konuştuğu dile yakın bir üslupla olay örgüsünü inşa eder.

"Bahar ve Kelebekler" (1911) hikâyesi "Yeni Lisan" (1911) makalesinde yazarın ortaya attığı görüşlere somut bir örneklik teşkil eder.

Ömer Seyfettin bu iki çalışmasını da Genç Kalemler (1910) dergisinin aynı cildinde çıkarır ve ortaya attığı teorinin somut bir örneği olarak okurların dikkatine sunar.
 

m.jpg
Ziya Gökalp (solda) ile Enver Paşa (sağda).

 

Türk milliyetçiliğinin kurucu aklı ve kalesi olarak bilinen Genç Kalemler'in arkasında fikri olarak Ziya Gökalp, siyasi olarak Enver Paşa bulunuyorsa da hem fikri hem de dergiyi tek başına taşıyan kişi Ömer Seyfettin idi. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU