ABD geniş ulusal uzlaşıyı kurtarma "misyonu" ile karşı karşıya

Adaletin imajının sarsılması, ABD'nin artan iç ve dış zorluklar döneminde ihtiyaç duyduğu son şey

Fotoğraf: Reuters

ABD Başkanı Joe Biden en azından ABD'de ara seçimlerin yapılacağı kasım ayı başına kadar, uluslararası siyaset sahnesinde önemli değişiklikler yapma gücüne sahip.

Ukrayna savaşı meşguliyetlerine, hem Avrupa hem de Uzak Doğu ve hatta Ortadoğu'da tetiklediği dönüşümlere ve yankılara rağmen, Biden -ve elbette yardımcılarından oluşan ekibi- Amerikan siyasi ağırlığı için makul bir ivmeyi koruyabilir.

Hiç şüphe yok ki Ukrayna savaşı, Washington'un içeride sabiteler üzerinde dahi yaşadığı gevşeklik ve bölünme halinin ortasında, küresel çapta Rusya ve Çin sorunlarıyla ciddi şekilde ilgilenme çabasını büyük ölçüde hızlandırdı.

ABD içindeki bu bölünme, son olarak Yüksek Mahkeme'nin kürtajla ilgili "Roe v. Wade" yasasını 50 yıl sonra iptal etme kararı ile yeniden gün yüzüne çıktı.

Doğrusu Yüksek Mahkeme'nin muhafazakâr Cumhuriyetçi çoğunluğun oyu ile bu kararı alması, Cumhuriyetçi ve Demokrat, muhafazakar ve liberal, sağcı ve solcu Amerikalılar arasındaki bölünmenin derinliğini ve genişleyen uçurumu çok kesin bir şekilde tekit etti.

Bu durum şimdi daha da kötüleşiyor ve geleneksel olarak Amerikan "siyaset kurumunun" yaşamında marjinal olarak kabul edilen grupların istikrarlı yükselişi tarafından körükleniyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu yükselişi Donald Trump yaratmadı, aksine o bunun ürünü ve tezahürlerinden biriydi. Ama görevde kaldığı 4 yıl boyunca, alevlendirme, seferber etme, kışkırtma, ihanetle suçlama, son olarak da demokratik ve anayasal kurumları şüphe konusu yapma ve geçersiz kılma yoluyla bu yükselişi popüler olarak himaye etmeyi başardı.

Trump'ın Yüksek Mahkeme'yi "ideolojikleştirme" sürecini başlatan başkan olmadığı doğru, o daha ziyade, eski başkan Baba George Bush'un Yargıç Clarence Thomas'ı atayarak başlattığı, oğul Bush ve neo-muhafazarkarlarının sürdürdüğü aşırı muhafazakar sağ yüzleri atama eğilimini sürdürdü ve bunların Yüksek Mahkemedeki sayısını artırdı.

Ne var ki bu atamalar, baba-oğul Bush ve Trump'tan önce ve sonra liberal yargıçlar atayan Demokrat başkanlar tarafından da uygulanan doğal bir bağlamda gerçekleşti.

Trump döneminde yaşanan gerçekten niteliksel sıçrama matematikseldi ve sadece 4 yıl içinde Yüksek Mahkemeye aşırı muhafazakar ve katı Hristiyan sağdan 3 yargıcın atanmasıyla somutlaştı.

İdeolojik olarak da, Senato'daki iki büyük parti arasındaki istişare ve pazarlık marjını daraltmak ve onay için gereken salt çoğunluğu (60 yerine 51 oy) şeklinde değiştirerek başkanının çatışmacı tercihlerini mümkün olan en düşük çoğunluk ile dayatmakla cisim buldu.

Bu çatışmacı ve kışkırtıcı politikanın etkisi, eski başkan iki yıl önce Beyaz Saray'dan ayrıldıktan sonra bile devam etti.


Trump'ın -Hristiyan sağ tarafından desteklenen- akımının Cumhuriyetçi Parti'deki karar alma mekanizmaları üzerindeki kontrolünü giderek sıkılaştırması bunun kesin kanıtı.

Bu da, Florida Valisi Ron DeSantis ve Missouri Senatörü Josh Holley gibi genç nesil Cumhuriyetçi politikacıları Trump'ın popülist sloganlarını benimsemeye, daha da abartmaya, onun halefi olma savaşında bir seçim silahı olarak kullanmaya teşvik etti.

Buna karşılık, Wyoming Senatörü ve eski başkan yardımcısı Dick Cheney'nin kızı Liz Cheney gibi parti kurumunun evlatları olan bazı üyeler şimdi kendilerini köşeye sıkıştırılmış ve partinin popülist tabanları tarafından reddedilmiş bir halde buluyorlar.


Dahası 1964'te ABD başkanlık savaşını Demokrat rakibi Lyndon Johnson'a kaptıran Cumhuriyetçi Senatör Barry Goldwater'ın o sırada aşırılıkçı olarak kabul edilen sloganları bile bugün çok ılımlı görünüyor.

Dahası siyasi kariyerinin sonunda, Goldwater da radikal (Evanjelik) Hristiyan sağını çokça eleştirmiş ve ABD'nin geleceğine yönelik tehlikesi konusunda uyarmıştı.

Bu bağlamdaki ünlü sözlerinden biri de şudur:

Şu sözlerimi yazın; bu (Evanjelik) davetçiler gün gelip (Cumhuriyetçi) partinin kontrolünü ele geçirirlerse ki kesinlikle bunun için çabalıyorlar, korkunç ve lanet olası bir sorunumuz olacak. Açıkçası bu insanlar bende büyük korku uyandırıyorlar, çünkü siyaset ve yönetim uzlaşı gerektirir. Ancak bu Hristiyanlar (Evanjelikler) Tanrı'yı ​​temsil ettikleri esasına göre hareket ettiklerinden, uzlaşamazlar ve uzlaşmak da istemezler. Ne dediğimi iyi biliyorum çünkü onlarla başa çıkmaya çalıştım.


Nitekim bugün ara seçimler için yapılan Cumhuriyetçi aday seçimlerinin sonuçları aşırı sağın zaferine işaret ediyor.

Bu zafer, son başkanlık seçimi sonuçlarının reddedilerek Capitol binasına yapılan saldırıya yönelik soruşturma sonuçlarının açıklanmasıyla paralel bir zamanda geldi.

Sonuçlar çoğunlukla, yalnızca başkan Trump'ın saldırıyı kışkırtmakta -ve desteklemekte - bir parmağı olduğuna değil, aynı zamanda bazı yardımcılarının ve partizan destekçilerinin rollerine de işaret ediyor.
 


Öte yandan Yüksek Mahkeme'nin ideolojik-ve aynı zamanda teolojik kanaatler- ışığında "hakem" rolünden aktif bir "taraf" rolüne evrilmesi, yargıçlarının demokrasi pratiğinin yokluğunda tutarsızlaşacağı iki ilkeyi aynı anda vuran bir popüler ve ulusal bölünme iklimi ortasında atanmasının birinci etmeniydi.

Bu iki ilkenin ilki, adalet ilkesi, ikincisi de, kuruluşunun tamamlanmasından bu yana ABD'nin dayandığı kuvvetler ayrılığı (üç erk; yürütme, yasama ve yargı ) ilkesidir.


Adaletin imajının sarsılması, ABD'nin artan iç ve dış zorluklar döneminde ihtiyaç duyduğu son şey. Kovid-19 pandemisi ve ekonomik, siyasi ve güvenlik etkilerinden yeni çıkmış olan Amerikan toplumu, göç, etnik bir arada yaşama, ırkçılık ve dini hoşgörü, modern teknolojilere bağımlılığın artması ve hızlanmasının yol açtığı işsizlik gibi içindeki çoğulcu toplumun birliğini tehdit eden hassas boyutlardaki konularda keskin bir kutuplaşma yaşıyor.

İç zorluklar seviyesinde bunlar yaşanırken, ABD'nin içeride yaşadığı kafa karışıklığının Washington'un dışarıyla olan ilişkilerine, dünya ülkelerinin ve bloklarının, doksanların sonundan beri "yeni dünya düzeni"nin tek süper gücü olan ABD'ye yönelik bakışlarına olumsuz yansıması doğal.

Bu noktada, bence tehlike iki yönlü ve bu iki yön birbirini tamamlıyor:

İlk yönde, Washington'un dünyaya bazıları belirsiz, bazıları da çelişkili mesajlar gönderdiğini görüyoruz. Bu, dar partizan çıkarların çatışmasından, küresel krizlerle ilgili Amerikan siyasi karar kulislerinde stratejik perspektif eksikliğinden kaynaklanıyor.

Bu tür mesajların Moskova'yı bir şekilde Ukrayna'da ve ondan önce Suriye'de yaptığı gibi davranmaya teşvik ettiğini söyleyenler var.

İkinci yönde ise, Çin, Rusya gibi bazı rakip güçlerin, ABD'nin iç sahnesindeki karışıklıktan, 20'nci yüzyılın ilk yarısında Avrupa'yı parçalayan etkenler olan popülizmin, kişiselciliğin ve aşırıcılığın yükselişi karşısında toplum içindeki geniş ulusal uzlaşıların zayıflamasından faydalanma emellerini görüyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU