Aydınlar ve medya: Batı'yı ve Arapları etkileme olanakları

Aydınlar hakkında söylenenler, basın için de söyleniyor. Bunların ya da bir kısmının deneyim ve sorumluluğu olabilir. Ancak mensuplarını kucaklayacak ve onlara sorumluluklarında destek olabilecek güçlü kurumlar bulunmamaktadır

Fotoğraf: Pixabay

Son günlerde, eski ABD Başkanı Nixon'ın istifasına ilişkin hatıralar yeniden canlandı.

Nixon'ın başkanlığının sona ermesiyle sonuçlan ve Watergate skandalı olarak bilinen bu olay, araştırmacı gazetecilerin 'Nixon'ın Demokratik Parti'ye yönelik casusluk emri verdiğini' ortaya çıkarması sonrasında yaşandı.

Bob Woodward, kamu çıkarlarının korunması adına ve ifade özgürlüğünün izin verdiği sınırlar içinde amacı yasalara uymak olan ciddi gazeteciliğin etkisinin tanığı oldu.

Elbette, medyanın doğrudan veya dolaylı hedefi, skandalları ortaya çıkarmak veya politikacıları olumsuz göstermek değildir.

Nitekim çevreyle ilgili soruşturmalar, özel hayatın gizliliğini ihlal soruşturmaları, yoksulluk ve açlığın araştırılması veya dünyadaki mültecilerin durumuna ilişkin soruşturmalar gibi siyasi meseleyle doğrudan ilgisi olmayan yüzlerce mesele var.


Bugün, Dünya Mülteciler Günü münasebetiyle yayınlanan bir raporda gerek ülke içinde gerekse dışındaki Suriyeli mültecilerin dünyadaki mülteciler arasında çoğunluğu teşkil ettiğini okudum.

Almanya bu mülteciler arasından bir milyondan fazlasını kabul etti. Türkiye Cumhurbaşkanı ve ülkesi -ki doğrusunu söylemek gerekirse en çok sayıda mülteciyi kabul eden ülkedir- ile Lübnan Başbakanı, mültecileri anavatanlarına hızla geri göndermenin yolunu arıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Burada bir şekilde araştıran ve soruşturan basının etkilerinden bahsediyoruz.

Ancak bu etkiler olumsuz veya sadece özel hayatın ihlali gibi genel durumlarla ilgili olmayabilir.

Aksine olumlu ve özel durumlara yönelik etkilerinden söz edilebilir.

Bunun bir örneği, yapılan soruşturmaların ve anketlerin ortaya koyduğu üzere Hint basınının bir süredir Müslümanlara yönelik yalanlarla dolu kışkırtma faaliyetleri yürütmesidir.

Bu nefret söylemleri ve kışkırtmalar, halkı olduğundan daha fazla saldırganlaştırıyor ve çeşitli mağduriyetlere neden oluyor.

Bu nedenle ciddi ve ciddi olmayanlar dahil olmak üzere çeşitli iletişim organları veya araştırmacı ve soruşturmacı medya, bazen doğruluk ve ciddiyetle bazen ayartma ve aldatmayla kamuoyu üzerinde büyük bir etkiye sahiptir.


Ancak Batı Avrupalı ​​ve Amerikalı düşünürler de hâlâ büyük oranda etkilidir.

Leo Strauss 1960 ve 1970'li yıllarda bir akım yarattı, neo-muhafazakarların sembolü oldu.

Samuel Huntington'ın 'medeniyetler çatışması' fikri, cumhuriyetçi çevrelerde ve ondan önce karar mercilerinde etkili oldu.

John Rawls'ın 1971 tarihli 'Bir Adalet Teorisi (A Theory of Justice)' isimli kitabı, kamu siyasetinde yeni bir dönemin zeminini hazırladı.

Yorumbilimin önde gelen filozoflarından Paul Ricoeur, (Charles Taylor ile birlikte) din ve sekülerizmin karşılaşmasında oldukça etkili oldu.

Cumhurbaşkanı Macron'un siyasi başarısının sebepleri arasında Ricoeur'un öğrencisi olması da zikrediliyor (!).


Bu düşünürler, tezlerini insanlara ulaştırmayı ve onları ikna etmeyi nasıl başarıyorlar?

Onların genel halk üzerindeki etkileri zayıf olsa da aydınlar, siyasi seçkinler ve sivil toplum grupları bu tezleri alıyor ve bunları iletişim araçlarıyla kamusal alanda yayıyorlar.

Bunların kitap ve kültür günlerinde daha etkili olduğu doğrudur. Tıpkı 30 yıldan fazla bir süredir Frankfurt Okulu'nda olduğu gibi.

Bu okulun sembol isimlerinden ve 'Tek Boyutlu İnsan'ın yazarı Herbert Marcuse, 1968'deki öğrenci devriminin yıldızıydı.

Ancak iletişim araçları medyanın yerini aldı ve süreç içerisinde iletişim araçlarının yoğun kullanımı bahsettiğimiz seçkinleri ve çevreleri etkilemekle sonuçlandı.


Böyle uzun bir giriş yapmamın sebebi Arap basınının ve aydınlarının mevcut durumu etkileme yeteneklerini sorgulamaktır.

Burada etkilemekten kastım, halkın ve karar vericilerin dikkatini çekmektir.

1970 ve 1990'lı yıllar arasında üniversiteleri ve çeşitli forumları ziyaret ettiğimizde öğrencilerin büyük düşünürlerin tezlerine ilgi duyduğunu hissedebiliyorduk.

Bu bugün ortadan kalktı. İstatistikler insanların daha çok roman okumaya ilgi duyduğunu gösteriyor ve anketlerde Arap okuyucuların sayısı genel olarak az görünüyor.

Buradaki soru, okuma oranıyla ve iletişim araçlarına düşkün insanların sayısıyla ilgili değil, bilakis aydınların ve tez sahiplerinin kamuoyu ve kamu politikaları üzerindeki etkisi ile ilgilidir.

Birisi şöyle diyebilir:

Fakat alınan kararlar ve genel politikalar, çoğu aydının sahip olmadığı bir uzmanlık gerektiriyor.

Doğrudur, fakat benim kastım uzmanların rolünün öncesinde bilinçli ve proje sahibi eğitimli bir insanın sorumluluk ve mesaj iletme ahlakına sahip olmasıdır.

ABD'de uzun bir süredir uzmanların etkin rolünden söz edilebilir, fakat bu uzmanlar hiçbir zaman fikir veya proje sahibi entelektüelin yerini almadılar.

Araplar arasında 50'li ve 60'lı yıllarda bununla ilgili illüzyonlar vardı, akabinde karizmatik liderler ortaya çıktı ve düşünürlere veya uzmanlara yer kalmadı.  

O dönemde aydınların fikirleri muhalif olan üniversite öğrencileri arasında yayıldı.

Ardından uyanışçılar ortalığı silip süpürdü ve aydın kesime yer kalmadı! Max Weber, profesör ve politikacı açısından profesyonellikten yanadır.

Ancak profesör artık öğrencilerini etkileyemez oldu ve politikacı da teknik bir uzmana dönüştü.
 


Gelelim medyaya. Artık sahip olduğumuz tek şey 'görüş gazeteciliği'.

Soruşturma ve araştırma gazeteciliği aramızdan ayrıldı. İletişim araçlarının müsrif tüketicileri haline geldik.

Mülteciler, çevresel sorunlar, yoksulluk, açlık ve siyasi kargaşa gibi dünyayla paylaştığımız çeşitli sorunlar arttı ve şiddetlendi.

Hakkında uzmanlaştığımız şeyler de buna dahildir, fakat tüm bunlar sadece bir gazete, uydu veya web sitesinde yer aldığı kadar ilgi görüyor.

Neden böyle oldu? Aydınların zayıf etkisinden bahsedenler, 'ideolojik' neslin bittiğini ve bir neslin geride kaldığını söylüyor.

Bazıları etkili bir kültürün, kişilerin sorumluluğuna ve gücüne sahip olmadığı bir 'bağımsızlık' gerektirdiğini düşünüyor.

Aydınlar hakkında söylenenler, basın için de söyleniyor. Bunların ya da bir kısmının deneyim ve sorumluluğu olabilir.

Ancak mensuplarını kucaklayacak ve onlara sorumluluklarında destek olabilecek güçlü kurumlar bulunmamaktadır.

Bu şekilde aydınlar ve basın mensupları mütevazi emellere ve projelere sahip çalışanlar haline geldiler!


Chicago Üniversitesi'nden İslam Tarihi Profesörü Fred Donner, Arap basını hakkında herhangi bir yargıda bulunamayacağını, fakat Arap akademi çevrelerle ilgili olarak yeni bir durumun baş gösterdiğini söylüyor.

Etkisini gösteren bu durum, bizim ve öğretmenlerimizin neslinin bildiği araçlardan ve sonuçlardan farklıdır!

Donner'ın vardığı sonuç hakkında henüz bir şey diyemem. Ancak ne kültür ne medya ne de kamu politikalarında entelektüeller ve gazeteciler tarafından ortaya konulan ciddi ve etkili yaklaşımlara sahip olmadığımızı hissediyorum.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU