Kaostaki Lübnan seçime gidiyor: Beyrut yeni bir sayfa açabilecek mi?

Seçim sistemi, siyasi işleyiş ve mezhepler arası ilişkileri inceleyen Independent Türkçe, seçimlerin nabzını tuttu

Lübnan'da 4 yıl aradan sonra seçim vakti geldi fakat ülke tam bir kaos içinde (AP)

Son dönemde tarihinin en büyük ekonomik ve toplumsal krizlerinden birini yaşayan Lübnan'da gözler 15 Mayıs'ta yapılacak seçimlere çevrildi.

Halihazırda "Şii ikili" olarak anılan Emel Hareketi ve Hizbullah'ın ağırlıklı olarak yönetimde söz sahibi olduğu ülkenin gidişatı, Lübnan'ın kendine has seçim sistemi, toplumsal yapısı ve siyasi işleyişi nedeniyle de çalkantılı görünüyor.

Independent Türkçe, Lübnan'daki son durumu, mezhepsel temsil sistemini, farklı dini grupları ve olası seçim senaryolarını uzman görüşleriyle birlikte mercek altına aldı.

Siyasi işleyiş ve seçim sistemi

Ülkedeki siyasi işleyiş, kökenleri geç Osmanlı dönemine dayanan, Fransız mandası döneminde olgunlaşan, 1943 Ulusal Pakt süreciyle birlikte tamamlanan ve iç savaştan sonra 1989 Taif Antlaşması'yla da kısmen revize edilen bir mezhepsel temsil sistemi üzerine inşa edildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu sisteme göre Lübnan Meclisi'nde her dinsel ve mezhepsel grubun belirli bir kotası var.

Taif Anlaşması'na göre 128 kişilik mecliste 28 koltuk Sünnilere, 28 Şiilere, 8 Dürzilere, 34 Maruni Hıristiyanlara, 14 Ortodokslara, 8 Katoliklere, 5 Ermenilere, iki Arap Alevilerine, bir koltuk da Hıristiyanlar içerisindeki azınlıklara dağıtılıyor.

Aynı temsil sistemi devletin yönetim kademesi için de geçerli. Buna göre ülkede cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyanlar, başbakan Sünni Müslümanlar ve meclis başkanı da Şii Müslümanlar arasından seçiliyor.

Bu seçimlerde 128 sandalye için 15 bölgede oluşturulan 103 listeden toplamda 718 aday yarışacak.

"Lübnanlıların ulusal tercihi değil, cemaatlerin kendi iç tercihleri"

Seçmenler oy kullanırken bireysel adaylara değil oluşturulan listelere oy veriyor.

İstanbul Gedik Üniversitesi'nin Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden Dr. Öğr. Üyesi Selim Sezer, bu listeli seçim sistemini şöyle bir örnekle açıklıyor:

Mesela Baalbek bölgesinden toplam 10 milletvekili seçilecek ve bunların 6'sı Şii olacak. 5 ya da 7 olamaz. Baalbekli seçmenler de muhtelif parti ve ittifakların oluşturduğu, her biri 6'şar Şii adaydan oluşan listelerden birine oy verecek. Aynı bölgeden geriye kalan 4 sandalye (iki Sünni, bir Maruni, bir Rum Katolik) de benzer süreçlerle belirlenecek. Bir başka deyişle 128 sandalyeli parlamento Lübnanlıların ulusal tercihlerinin değil, cemaatlerin kendi iç tercihlerinin toplamının ifadesi olmaktadır.

 
Son nüfus sayımı 1932'deydi; "Herkesin işine geliyor"

Anayasal olarak 4 yılda bir seçim düzenlenen Lüban'ın bu siyasi sistemini belirleyen önemli özelliklerden biri de dinsel-mezhepsel grupların nüfusa göre dağılımı.

Ülkede en son nüfus sayımı 1932'de yapıldı ve mevcut sistem de bu demografik veriler üzerinden işliyor.

Lübnan uzmanı Nalan Yazgan, söz konusu demografik sistemin siyasi arka planına dair şu değerlendirmeyi yapıyor:

Aslında herkesin işine geliyor bu sistem. Mevcut durumda Maruniler eğer nüfus sayımı yapılsa daha az çıkacak; o zamansa yüzde 40 çıkmışlar. Dolayısıyla bu durumun değişmesini istemiyorlar. İç savaş sırasında da Lübnan dışında çok göç eden olmuş, özellikle Marunilerden. Diğer taraftan mesela Şiilerin nüfusu hızlı artıyor. En hızlı nüfus artışı onlarda. Bir sayım yapılsa muhtemelen onların kotaları bayağı artacak. Fakat onlar son seçimlere kadar hiç hükümette görev alamadıkları için, yani Emel hariç, Hizbullah'tan bahsediyorum, şimdi sonunda 'En azından hükümette bir yerimiz var''diyerek bunu kaybetmemek adına seslerini çıkarmıyorlar.


"Her Lübnanlının gönlünde geri dönme özlemi var"

Lübnan'daki seçimde diaspora oylarının da önemli yeri var.

Rakamlar net olmasa da yurtdışında yaklaşık 15,5 milyon Lübnanlı olduğu tahmin ediliyor. Bu sayı, ülkede yaşadığı düşünülen 6 milyon kişiye kıyasla büyük fark oluşturuyor.

İçişleri Bakanlığı'nın paylaştığı verilere göre bu seçimde 58 ülkede kayıtlı 225 bin Lübnanlı seçmen oy kullanma hakkında sahip. Bu sayı, toplam seçmen sayısının yüzde 5,5'ine tekabül ediyor.

İran, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Umman, Suriye, Mısır, Bahreyn, Ürdün ve Irak'taki seçmenler 6 Mayıs'ta oy verme işlemlerini gerçekleştirdi. Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib, İran ve çeşitli Arap ülkelerinde ikamet eden Lübnanlıların seçimlere katılım oranının yüzde 60 olduğunu açıkladı.

nalan yazgan 1.jpg
Nalan Yazgan

Kalan 48 ülkede ikamet eden 194 bin 348 Lübnanlı seçmen de 8 Mayıs'ta oy kullandı.

Birçok Lübnanlının 1975'te başlayan iç savaşta ülkeyi terk edip çatışmaların 1990'da sonlanmasıyla geri döndüğünü belirten Yazgan, 2019'da baş gösteren ekonomik krizle birlikte yine birçok kişinin yurtdışına gittiğini belirtiyor.

Araştırmacı gazeteci, "Yurtdışında yaşayan Lübnanlıların sayısı, ülkede yaşayanlardan çok daha fazla, dolayısıyla diasporanın seçimlere katılımı önemli. Her Lübnanlının gönlünde aslında Lübnan'a geri dönme özlemi var" diyor.

Ülkede oy kullanma yaşıysa 21. Yazgan, bunun "özellikle genç nüfusun yüksek olduğu bir ülkede birçok kişinin oy kullanma hakkından mahrum kalmasına yol açtığına" da işaret ediyor.

"19. yüzyıldan beri görülen en ağır üç krizden biri"

Kökleri daha öncelere dayanan fakat 2019'da iyice görünür hale gelen ve pandemiyle de etkisini artıran ekonomik kriz, Lübnan'ı ciddi bir toplumsal istikrarsızlığa sürükledi.

Dünya Bankası, geçen yılki açıklamasında ülkedeki ekonomik krizin "19. yüzyıldan beri dünyanın gördüğü en ağır üç kriz arasında yer alabileceğini" duyurdu.

Akaryakıt, tütün ürünleri ve WhatsApp kullanımlarını vergilendirme planları üzerine halk, 17 Ekim 2019'da sokaklara döküldü.

Başbakan istifa etti

Dönemin Lübnan Başbakanı Saad Hariri hükümeti, önce ülkede gittikçe derinleşen ekonomik krizin yükünü hafifletmek için böyle bir vergilendirme planına gidildiğini savundu ve daha sonra da aynı gün vergi planını iptal etti. Fakat Başbakan buna rağmen protestoları engelleyemedi ve 29 Ekim 2019'da istifa ettiğini duyurdu.
 

hariri-reuters.jpg
Gösteriler sırasında yaptığı açıklamada Hariri, siyasetten çekildiğini duyurdu (Reuters)


Bunun ardından düzenlenen görüşmeler sonucunda 19 Aralık 2019'da 2011-2014'te Eğitim Bakanı olan Hasan Diab yeni Başbakan olarak görevlendirildi. Hizbullah'ın da desteğini alan Diab'ın göreve gelmesiyse protestoların şiddetini yeniden artırdı.

Beyrut patlaması

Protestolar sürerken Lübnan, 4 Ağustos 2020'de Beyrut limanında yaşanan patlamalarla sarsıldı.

ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) 3 Ağustos 2021'de yayımladığı rapora göre patlamada 217'den fazla kişi yaşamını yitirirken, en az 7 bin kişi de yaralandı.
 

beyrut patlaması - reuters.jpg
Korkunç patlamanın ardından Beyrut Limanı harabeye döndü (Reuters)


Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, yaklaşık 15 milyar dolar zarara yol açan Beyrut'taki patlamanın 6 yıldır güvensiz koşullarda limanda depolanan 2 bin 750 ton amonyum nitratın infilak etmesi sonucu meydana geldiği açıkladı. Öte yandan Avn, olaya ilişkin uluslararası soruşturma başlatılması taleplerini reddetti.

Beyrut soruşturması Şii-Hıristiyan gerginliğini artırdı

Lübnan'ın kendi içinde yürüttüğü Beyrut patlaması soruşturması Şii ve Hıristiyan gruplar arasındaki tansiyonu yükseltti.

selim sezer.png
Selim Sezer

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Hasan Nasrallah, soruşturmayı yürüten Hıristiyan Yargıç Tarık Bitar'ın "siyasi hedeflerle" hareket ettiğini savunurken, Şii Emel Hareketi de yargıcın görevden alınmasını talep etti. Lübnan Temyiz Mahkemesi ise bu talepleri reddetti.

Bunun üzerine Hizbullah ve Emel Hareketi destekçileri 14 Ekim'de Bitar'ın görevden alınması için protesto düzenleyerek Beyrut Adalet Sarayı'na yürüdü. Kimliği belirsiz kişilerin göstericilere ateş açması sonucu 6 kişi hayatını kaybederken, 32 kişi yaralandı.

Akademisyen Selim Sezer, bu gelişmelerin Emel Hareketi için seçimlere olumsuz yansıyabileceğini söylüyor ve "Beyrut Limanı soruşturması sürecindeki olumsuz tutumu sebebiyle Emel Hareketi bir miktar oy kaybedebilir" değerlendirmesini yapıyor.

"Yolsuzluk devletten daha büyük"

Patlamalara tepki olarak düzenlenen protestolar sonucu dönemin Başbakanı Diab hükümeti, 10 Ağustos'ta istifasını açıkladı. Diab konuşmasında "Yolsuzluk düzeninin, devletten daha büyük olduğunu, devletin de bu sisteme bağlı olduğunu, buna karşı çıkmanın ya da bundan kurtulmanın mümkün olmadığını gördüm" ifadelerini kullandı.

Söz konusu protestolar ve Diab'ın istifasının ardından ülkedeki siyasi ve ekonomik kriz derinleşti. Lübnan'da ancak 13 ay sonra yeniden hükümet kurulabildi.

10 Eylül'de göreve gelen Necip Mikati, kabinesinin belli kesimleri değil tüm halkı temsil ettiğini savunarak "Lübnan'da çöküşün durmasını ve ülkenin yeniden kalkınmasını umuyoruz" dedi.
 

diab - reuters.jpg
Diab'ın kısa süreli Başbakanlık görevi, ülkenin en büyük kriz dönemlerinden birine denk geldi (Reuters)


Öte yandan Mikati, 15 Mart'taki açıklamasındaysa yeniden aday olmayacağını belirtti.

"Yaşam şartları iç savaştakinden daha kötü"

Lübnan Merkez Bankası'ndaki dolar likidite problemi ve döviz rezervlerinin erimesi birçok sorunu da beraberinde getirdi.

2019'dan bu yana Lübnan lirası, ABD doları karşısında yüzde 90'dan fazla değer kaybetti ve enflasyon şubatta 239,69'a çıkarken, marttaysa 208'e geriledi.

Ekonomik krizden önce yaklaşık 440 dolar civarında olan asgari ücret, Lübnan lirasındaki değer kaybı nedeniyle 30 doların altına kadar düştü. 
 

mikati -reuters.jpg
Mikati'nin seçimlerde aday olmayacağını açıklaması, Hariri'nin istifasının ardından Sünni bloktaki krizi daha da derinleştirdi (Reuters)


Birleşmiş Milletler'in (BM) 1 Temmuz 2021'de yayımladığı değerlendirme raporunda, Lübnanlıların yarısından fazlasının yoksulluk sınırı altında yaşadığı, yaşam şartlarının 1975 ile 1990 arasındaki iç savaş döneminden bile daha kötü olduğu vurgulandı.

Günlük 20 saati bulan elektrik kesintileri

Ekonomik kriz en çok enerji sektörünü vurdu. Ülkede patlak veren yakıt krizi nedeniyle aylarca benzin istasyonlarının önünde uzun kuyruklar oluştu.
 

kamyoncuların protestosu ap.jpg
Akaryakıt krizi üzerine şoförlerin yol kesme eylemleri, ülkenin bazı bölgelerinde hayatı durma noktasına getirdi (AP)


Akaryakıt krizi beraberinde elektrik krizini de doğurdu. Günlük 20 saati bulan elektrik kesintilerine tepki gösteren halk, kasımda Beyrut'taki bazı anayol ve caddeleri trafiğe kapattı.

Rusya - Ukrayna savaşı ve gıda krizi

Rusya Başkanı Vladimir Putin'in 24 Şubat'ta verdiği askeri operasyon emriyle başlayan Ukrayna savaşı, Lübnan'ı da olumsuz etkiledi.

Buğdayın yüzde 60'ını Ukrayna ve Rusya'dan ithal eden ülkenin çeşitli bölgelerindeki fırınların, un temininde sıkıntı yaşaması nedeniyle üretime ara vermesi ekmek krizine neden oldu.

Almanya Gelişim ve İlerleme Bakanı Svenja Schulze, nisanda Beyrut'a ziyaretinde yaşanan krizi değerlendirerek "Putin bir açlık savaşı da başlattı. Ukrayna tedarik yapamadığı için gıda fiyatları da artıyor" dedi.
 

2019 protesto 1 ap.jpg
2019'da patlak veren protestolarda yüz binlerce kişi sokaklara döküldü (AP)


Savaşın daha da uzaması halinde Lübnan halkı ciddi bir kıtlık ihtimaliyle karşı karşıya.

"Rusya'nın zaferi, Lübnan'daki dengeleri değiştirebilir"

Independent Türkçe yazarlarından Ortadoğu uzmanı Faik Bulut, "Rusya - Ukrayna savaşının Lübnan'ı etkilememesinin mümkün olmadığını" belirtiyor.

Bulut, "Rusya'nın tavrı, savaşın uzaması, ABD'nin tavrı, Ortadoğu'daki dengelerin değişmesi söz konusu. Rusya'nın başarılı olmasının özellikle Suriye'de ve dolayısıyla da Lübnan'da yankıları olur" diyor.

"Türkiye, Hariri grubuyla iş yapıyordu"

Araştırmacı gazeteci, Lübnan'daki durumun Türkiye'yi de yakından ilgilendirdiğine dikkat çekiyor.
 

faik bulut.jpg

Faik Bulut


Bulut, "Türkiye özellikle Hariri grubuyla iş yapıyordu. Şimdi Hariri grubu sahneden çekildiğine göre Türkiye yönetimi, mevcut Başbakan Mikati grubuyla ne kadar işini yürütebilir? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan'a son ziyareti sırasında [iki hafta önceki görüşme kastediliyor] bu konu da konuşulmuş olabilir. Belki de koordine şekilde Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye birlikte ülkedeki Sünni kesimi nasıl destekleriz diye görüşmüş olabilirler" değerlendirmesini yapıyor.

"Merkez Bankası da devlet gibi iflas etti"

Öte yandan Lübnan Başbakan Yardımcısı Saade eş-Şami'nin 3 Nisan'daki "Maalesef Merkez Bankası gibi devlet de iflas etti. Meydana gelen zararı en az şekilde halka yansıtmaya çalışacağız. Devlet, Merkez Bankası, bankalar ve mevduat hesapları arasında zarar paylaşımı yapılacak" açıklaması da tartışma yarattı.

Bunun üzerine Lübnan Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame ise iflas iddialarını reddetti ve ülkedeki bankaların işlemlerini sürdürdüğünü savundu.

Riyad Selame'ye soruşturma

Bunların yanı sıra Selame hakkında "zimmete para geçirme, kara para aklama ve yolsuzluk" gibi suçlamalarla dava açıldı.

riyad selame reuters.jpg
Selame hakkındaki yolsuzluk iddiaları çöken ülke ekonomisine darbe vurdu (Reuters)


IMF'le ön anlaşma sağlandı

Ekonomik krizde gelinen son noktada, nisanda Lübnan hükümetiyle IMF arasındaki görüşmelerde 4 yıllık süre zarfında ödenmesi planlanan 3 milyar dolarlık kredi konusunda ön anlaşmaya varıldı.

IMF bunun için öncelikle "2022 ulusal bütçenin meclis tarafından onaylanması, merkez bankası kayıtlarının adli denetime tabi tutulması, finansal suçlara karşın banka yasasında düzenlemeye gidilmesi, şeffaflığın artırılması ve banka sektörünün yeniden şekillendirilmesi" gibi adımların atılmasını şart koştu.

"Halk umudunu kaybetmiş durumda"

Tam bir kaosun yaşandığı Lübnan'da seçimlerin ülkenin gidişatına nasıl etki edeceği, 15 Mayıs'taki yarışa dair önemli sorulardan biri.
 

2019 protesto reuters.jpg
Son üç yıldır süren protestolarda Lübnanlılar artık değişim istiyor (Reuters)


Yazgan, mevcut siyasi sistem değişmedikçe ekonomik krizin halkta yalnızca umutsuzluk yarattığını belirterek, "Halk seçimlerin duruma çok da etki edeceğini düşünmüyor. Biraz umutlarını kaybetmiş durumdalar çünkü aynı sistem devam ediyor. 'Aynı şeyi yapıp farklı bir sonuç beklemek deliliktir' derler ya, durum onun gibi" ifadelerini kullanıyor.

"IMF ayak sürüyor"

Yapısal değişiklikler olmadan IMF yardımlarının aktif hale gelemeyeceğini ve krizin aşılamayacağına dikkat çeken Yazgan, şöyle devam ediyor:

Lübnan'ın en büyük umudu IMF ve Dünya Bankası'ndan kredi alabilmek. Onlar da bunun için yapısal reform bekliyorlar ön şart olarak. Tabii başka ön şartlar da var. Mesela Hizbullah'ın silahsızlandırılması gibi. Taif Anlaşması'na göre iç savaş sonrası bütün milisler silah bıraktı. Sadece Hizbullah'ın silahlanmasına izin verildi. Amerika ve Batı da bunun değişmesini istiyor fakat Hizbullah buna yanaşmıyor. Dolayısıyla bunu ön şart olarak isteyen Batı, Lübnan'a kredi verme hususunda ayak sürüyor.


"Geleneksel parti ve siyasetçiler oy kaybedebilir"

Sezer ise Lübnan'ın son üç yıldır boğuştuğu bu krizin toplumsal dinamiklerde bazı değişikliklere yol açabileceğini savunarak, şu değerlendirmeleri yapıyor:

Ağır yaralarla gidilen bu seçim sürecinde tüm bunlar seçmen tercihlerine yansıyacaktır. Özellikle de 2019 sonlarında başlayan protesto hareketlerine katılmış ve öncülük etmiş bazı partisiz figürlerin seçimde adaylığını koyması, son yıllarda kendisini gösteren değişim isteğinin seçim sonuçlarına doğrudan yansımasına da olanak sağlıyor. Geleneksel siyasetçiler ve bilinen başlıca siyasi aktörlerin seçimden güç kaybıyla çıkması olası görünüyor.


"Katılım oranı azalabilir"

Ülkedeki krizin temelde seçimlere katılımı azaltacağını öngördüğünü belirten Bulut, "Katılım oranında bir düşüş yaşanacak gibi görünüyor. Çünkü karşıt iki kesimden fazlaca boykotçu var. Bunlar mevcut gidişattan hoşnut olmayan çevreler. Hariri grubu seçimde aday göstermese bile son anda boykottan vazgeçip, şu yahut bu müttefiklerinin desteklenmesi çağrısında bulunabilir" diyor.

Ortadoğu uzmanı, şöyle devam ediyor:

Açlık isyanlarına katılan sıradan insanlar da boykota eğilimli gözüküyor. Lübnan'da seçimler genelde iki blok arasında geçiyor. Biri genel bağlamda Müslüman (Sünni, Dürzî, vs.) kesimle Hıristiyanların önemli bir kısmı. Diğeri de Şiiler, Hıristiyanların Özgür Yurtsever Hareketi ve Hıristiyan kesimden Eruz akımı (ünlü Franjiye ailesi ve çevresindekiler). Şiilerin militan temsilcisi Hizbullah ile daha ılımlı Emel örgütleri, denklemin ağır topları sayılırlar. Fakat seçmen, Lübnan'daki bu ekmek krizinde, bu iflas etmiş durumda iki taraftan da pek memnun değil.


Seçimlerde öne çıkan partiler

Lübnan'daki siyasi partiler, eski Başbakan Refik Hariri'nin 14 Şubat 2005'te öldürülmesiyle patlak veren ve 27 Nisan 2005'te işgalci Suriye güçlerinin ülkeden çekilmesiyle son bulan Sedir Devrimi'nin ardından 8 Mart İttifakı ve 14 Mart İttifakı olarak ikiye bölündü. Bu ittifaklardan ilki Suriye yanlısı bir tavrı benimserken, diğeriyse Şam yönetimine karşı bir tutum takındı.

Hariri'nin istifasıyla Sünni blokta kriz

Lübnan'daki Sünni Müslümanları temsil eden Gelecek Partisi, 2007'de Saad Hariri tarafından kuruldu.

Eski Başbakan Fuad Sinyora liderliğinde 2005'teki seçimlerde 36 sandalye kazanan Gelecek Partisi, Hariri liderliğinde girdiği 2009 seçimlerinde de 33 koltuğa sahip olmuştu.
 

hariri boykot posteri reuters.jpg
Gelecek Partisi'nin oy tabanının bulunduğu bölgelerde, Hariri'nin fotoğrafının yer aldığı ve üzerinde "Boykot" yazan posterler asıldı (Reuters)


2018'deki seçimlere de Hariri önderliğinde katılan 14 Mart İttifakı'nın en büyük partisi, meclise 20 milletvekili çıkarmıştı.

Hariri'nin 2019'daki protestoların ardından istifa etmesi, partisini seçimleri boykot etmeye çağırması ve yine Sünnileri temsil eden Azm Hareketi'nden Cumhurbaşkanı Mikati'nin de seçimlere katılmayacağını açıklamasıyla, Lübnan'daki Sünni blokta ciddi bir kriz baş gösterdi.

Başbakanın Sünni olması gerekliliği de göz önüne alındığında, şu anda ideal bir adayın bulunamaması, büyük ihtimalle seçimlerin ardından hükümet kurulması sürecinde büyük bir sorun yaratacak.

"Seçim sonrası sancılı olacak"

Yazgan, bu sorunun seçimler bağlamında belirleyici etmenlerden biri olduğuna dikkat çekerek, "Şu anda Lübnan'da Sünni bir lider arayışı var. Seçim listelerine giren Sünni adayların kimisi yeni isimler, kimisi de Hariri'nin partisinden istifa edenler. Başbakan pozisyonu için yeni birini bulmak seçimlerden sonra yine bayağı sancılı olacak" diyor.

Lübnan uzmanı, Hariri'ye desteğiyle bilinen ve ülkedeki en önemli Sünni merci kabul edilen Dar al Fatwa'nın da onayladığı bir liderin bulunması gerektiğini söyledi ve "Şu anda öne çıkan hiçbir Sünni lider yok" ifadelerini kullanıyor.

"Hizbullah güçlenebilir"

Sezer ise Sünni blokta oluşan boşluğun Hizbullah'a oy kazandırma potansiyeli olduğunun altını çizerek, "Gelecek Parti'siz bir meclis, dolaylı olarak Hizbullah'ın güçlenmesi anlamına gelir" diyor.

Akademisyen, sistemden memnun olmayan bazı bağımsız adayların da Sünni bloktaki kriz nedeniyle oy toplayabileceğini söylüyor.

Suudi Arabistan ise Hariri'nin çekilmesine ve partisine boykot çağrısı yapmasına tepki göstererek, eski Başbakan'nın Hizbullah'ın elini güçlendirdiğini savundu. Suudi Arabistan'ın Beyrut Büyükelçisi Velid Buhari, 10 Mayıs'ta farklı Sünni adaylarla görüşme yapsa bile şu anda ön plana çıkan bir aday bulunamadı.

Ülkenin en güçlü Şii partilerinden Emel Hareketi

1974'te İran doğumlu Şii din adamı ve siyasetçi Musa es-Sadr ve eski Lübnan Meclis Başkanı Hüseyin el-Hüseyni tarafından kurulan Emel Hareketi, ülkenin en güçlü Şii partilerinden biri.

12 koltuğu bulunan Hizbullah'a kıyasla 17 koltukla meclisteki en büyük Şii parti konumundaki Emel Hareketi'nin başında 1980'den beri Meclis Sözcüsü Nebih Berri yer alıyor.

84 yaşındaki Berri, 2018 genel seçimlerinde Güney Lübnan'da çoğu Şiilerden oluşan Zahrani ve Sur şehirlerinin yer aldığı Güney II bölgesinden yarışa katılmış ve yüzde 42,1 oy kazanmıştı.
 

nabih-berri-348934.jpg
Emel Hareket'inin lideri Berri, 30 yıldır Meclis Başkanı olarak görev yapıyor (Reuters)


8 Mart İttifakı'ndaki Emel Hareketi, iç savaşta Şii grupları temsil eden önemli bir güçtü.

Bu savaşta Suriye destekli Emel Hareketi, buradan ayrılan, İran ile Irak'ın desteğiyle oluşan ve yine Şiileri temsil eden bir başka güçlü grup olan Hizbullah'la karşılıklı çatışmalara da girişti.

"Kamplar Savaşı" olarak anılan bu çatışmalar, 1948'deki Arap-İsrail Savaşı'nın ardından Lübnan'ın güneyine kaçan Filistinli mültecilerin kamplarıyla ilgiliydi.

Emel Hareketi, partinin ortak kurucularından el-Hüseyni'nin hazırladığı ve iç savaşı bitirmek amacıyla 1989'da imzalanan Taif Anlaşması'nda da önemli rol oynamıştı.

Lübnan'da "Şii İkili" olarak da anılan ve şu anki yönetimde güçlü durumda olan Emel ve Hizbullah, ülkede hükümet karşıtı ya da bağımsız seçmenlere gözdağı vermekle de suçlandı.

Sayda ve Cezzine şehirlerinin yer aldığı ve mecliste 7 koltuğu bulunan Güney I bölgesinden bağımsız aday olarak seçimlere katılan Hicham Hayek ve kimlikleri paylaşılmayan bir grup muhalif aday, 16 Nisan'da seçimlerle ilgili toplantı düzenlemek isterken saldırıya uğradığını öne sürdü.

54 yaşındaki Rum Katolik inancına mensup Hayek'e saldıran kişilerin, bölgede etkili olan Emel Hareketi taraftarları olduğu iddia edilirken, parti bunu reddetti. Adaya saldıran kişi 20 Nisan'da güvenlik güçlerince yakalandı fakat kimliği paylaşılmadı.

Hizbullah, yönetimi bırakmak istemiyor

Hizbullah, iç savaş sırasında İsrail Savunma Kuvvetleri'nin Güney Lübnan'ı işgal etmesiyle 1982'de patlak veren Lübnan Savaşı döneminde kuruldu.

Emel Hareketi'nden kopan grupların bir araya gelmesi ve İran Devrim Muhafızları'nın da fonlamasıyla oluşan Hizbullah, iç savaşta ülkeye giren ABD, Fransız ve İsrail güçlerinin dışarı atılması için bir silahlı direniş örgütü olarak faaliyet gösterdi.
 

nasrallah - reuters.jpg
Nasrallah, Batılı devletleri ülkenin içişlerine müdahale ederek seçim tarihini erteletmeye çalışmakla suçladı (Reuters)


1992'de düzenlenen seçimlere katılarak siyasi bir yapılanma da oluşturmayı hedefleyen Hizbullah, İran'ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney'in de desteğiyle mecliste 12 sandalye kazandı.

2005'teki Sedir Devrimi'nin ardından kurulan 8 Mart İttifakı'yla daha da güç kazanan Hizbullah, 2018 seçimlerinde mecliste kendi partisinden 13 milletvekili çıkardı. Hizbullah, başta Emel Hareketi olmak üzere kendisine destek veren diğer grup ve adaylarla birlikte mecliste 70 koltuk kazandı.

"Lübnan ordusundan daha güçlü"

Taif Anlaşması'nın ardından iç savaştaki taraflar silah bırakırken buna katılmayan Hizbullah'ın, elindeki toplam silah gücünü açıklamasa bile "Lübnan ordusundan daha güçlü" bir konumda olduğu düşünülüyor.

Seçim döneminde Hizbullah lideri Şeyh Hasan Nasrallah, ABD ve Suudi Arabistan'ı ülkedeki seçim sürecine müdahale etmekle suçladı.

Öte yandan Hizbullah'ın hükümet karşıtı seçmenleri tehdit ettiği de öne sürüldü.

Bekaa Vadisi'ndeki seçim bölgesinde üç Şii aday, Hizbullah karşıtı bir listeden adaylığını koydu fakat daha sonra resmi kayıt süreci sona ermesine rağmen adaylığını geri çekti. Lübnan'da muhalif kesimler bunun Hizbullah'ın seçmenler üzerinde yarattığı baskıdan kaynaklandığını savundu.
 

Hizbullah savaşçıları AP.jpg
Batı merkezli kurumlar, Lübnan'a para yardımı yapılabilmesi için öncelikle Hizbullah'ın silah bırakması gerektiğini belirtti (AP)


Birleşik Krallık merkezli kâr amacı gütmeyen yardım kuruluşu Oxfam, Hizbullah'ın taktiklerinin "değişimin mümkün olmadığına dair bir algı yaratarak, seçimlere katılımın azalmasına ya da seçim davranışlarında bozulmalara" yol açabileceğini iddia etti.

Hizbullah'ın tamamı ya da askeri kanatı, Lübnan hariç Arap Ligi'ndeki ülkeler, Avrupa Birliği, İsrail ve ABD gibi ülkeler tarafından terör örgütü olarak görülürken, Rusya ve Çin gibi ülkeler bunu reddediyor.

"Kendi okulları, benzin istasyonları ve hastaneleri var"

Hizbullah'ın ülkede geniş bir yapılanması var. Yazgan, Lübnan'da köklü bir devlet kavramı oturmadığı için ülkede sağlam bir altyapı bulunmadığını, bu açığın yarattığı sorunları da her mezhebe ait partinin kendi başına çözmeye çalıştığını belirtiyor.
 

Hizbullah'ın İran'dan getirdiği petrol-reuters.jpg
Krize karşı harekete geçen Hizbullah, geçen yıl İran'dan akaryakıt getirtmişti (Reuters)


Yazgan, bu açıdan "Hizbullah'ın kendine ait benzin istasyonları, cep telefonu şirketleri, hastaneleri ve okulları olduğunu, sağlık ve eğitim gibi farklı alanlarda hizmetleri onların sağladığını" da ifade ediyor.

Maruni Hıristiyanların sesi Özgür Yurtsever Hareketi

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn'ın 2005'te kurduğu Maruni Hıristiyanların partisine, 2015'ten bu yana Avn'ın damadı Cebran Basil liderlik ediyor.

8 Mart İttifakı'ndaki Özgür Yurtsever Hareketi (ÖYH), Avn'ın liderliğinde 2005 ve 2009'da girdiği genel seçimlerde 128 kişilik mecliste sırayla 15 ve 19 koltuk kazandı.

Parti, Basil'in liderliğinde girdiği 2018 seçimindeyse meclise 29 milletvekili çıkardı.

2006'da dönemin ÖYH Başkanı Avn'la Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, siyasi ittifak kurmaya, koalisyon hükümetinde yer almaya ve ortak hareket etmeye yönelik "Mar Mikail Anlaşması" imzaladı.

Anlaşma özellikle parlamentoda ÖYH'nin gücü artırırken, bir yanda da Sünniler ve bazı Hıristiyanlar, bu anlaşma nedeniyle partiyi "Hizbullah'la hareket ederek Lübnan'ı başarısız ülke" konumuna getirmekle suçladı.
 

avn - reuters.jpg
Cumhurbaşkanı Avn, ülkedeki krizi iyi yönetemediği gerekçesiyle muhaliflerden eleştiri aldı (Reuters)


Hizbullah'la denge siyaseti

Öte yandan Basil liderliğinde ÖYH, özellikle 2019'da krizin etkilerinin iyice artmasıyla, Hizbullah'la arasına mesafe koymaya çalıştı.

2014-2020'de Dışişleri Bakanı olarak da görev yapan Basil, ocaktaki bir açıklamasında "Hizbullah'la işbirliğinin destekçileri arasında kendi imajına zarar verdiğini ve bu ittifaktaki ilişkilerinin zayıfladığını" belirtti.

Beyrut'taki Saint Joseph Üniversitesi'nden Kerim Emile Bitar, ÖYH'nin siyasi anlamda zor bir pozisyonda olduğunu söyleyerek, "Hıristiyanların, Hizbullah'ın taleplerine uyulmasını istemediklerinin kesinlikle farkındalar. Fakat bu ittifakı bırakıp gitmeleri de mümkün değil. Böyle bir şey hem Basil'in başkanlık planlarına hem de partinin parlamentoda önemli ölçüde oy kazanmasına engel olabilir" değerlendirmesini yaptı.

Nitekim Basil de 28 Nisan'daki bir söyleşisinde, "ÖYH'nin önceliği Lübnan devletini dönüştürmek ve inşa etmek. Hizbullah'ın önceliğinin farklı olduğunu anlıyoruz. Onlar direnişe ve silahlanmaya öncelik veriyor. Burada temel bir fark var. Fakat ikisi de birbirini tamamlayabilir. İki öncelik söz konusu olabilir" dedi.
 

cebran basil reuters.jpg
Basil, ABD'nin kendisine yönelik yaptırım kararını "adaletsiz" diye niteledi (Reuters)


Basil, Lübnan'daki enerji krizinin çözümü için Türkiye'nin desteğinin önemli olduğunu da belirtti. Ocaktaki bir açıklamasında ÖYH lideri, "Türkiye'yle iyi ilişkilere sahip olmalıyız, bu çok stratejik" ifadelerini kullandı.

ABD'den Basil'e yolsuzluk yaptırımı

Basil, 2020'de hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla da gündeme geldi. Eski ABD Başkanı Donald Trump yönetiminde görev yapan dönemin Hazine Bakanı Steve Mnuchin, 6 Kasım 2020'deki açıklamasında Basil'in "sistematik yolsuzluk yaptığını" ileri sürerek kendisine yaptırım uygulandığını açıkladı.

Basil ise "Yaptırımlar beni korkutmuyor" diyerek ABD'nin hamlesine karşı çıktı.

Suriye karşıtı Caca ve Lübnan Güçleri Partisi

Lübnan Güçleri, 1976'da Lübnan İç Savaşı sırasında Hıristiyanların yer aldığı bir milis olarak Beşir Cümeyyil tarafından kuruldu.

İç savaşta İsrail'le işbirliği yaparak Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve Lübnan Ulusal Hareketi'ne karşı savaşan Lübnan Güçleri, savaşın ardından 1990'da siyasi parti olarak Samir Caca önderliğinde bugünkü halini aldı.

Caca ve Lübnan Güçleri Partisi, iç savaş sonrası imzalanan Taif Anlaşması gereği silahlarını orduya teslim etti. Ömer Keremi tarafından 24 Ocak 1990'da kurulan ilk kabinede Devlet Bakanı olarak atanan siyasetçi, daha sonra "kabinenin Suriye rejimince" kontrol edilmesine tepki göstererek görevi reddetti.

2005'teki Sedir Devrimi'yle son bulan Suriye işgali altında Caca, işgali açıkça eleştiren isimlerden biriydi. Böylelikle partisi 14 Mart İttifakı'na katıldı.
 

caca reuters.jpg
Caca, ülkedeki istikrarsızlıktan Cumhurbaşkanı Avn'ı sorumlu tutuyor (Reuters)


Siyasetçi, Beyrut'un kuzeyindeki bir kiliseye 27 Şubat 1994'te düzenlenen bombalı saldırı emrini vermekle ve eski Lübnan Başbakanı Reşid Karami'nin de aralarında olduğu 4 lidere suikast girişimiyle suçlandı.

Suçlamaları kabul etmeyen ve kendisine Suriye rejimi tarafından komplo kurulduğunu savunan Caca, 21 Nisan 1994'te tutuklanarak cezaevine kondu.

2005'teki devrimin ardından kurulan ilk hükümetse 18 Temmuz 2005'te çıkardığı afla 11 yıl 3 ay sonra Caca'nın serbest bırakılmasını sağladı.

Caca'nın hapisten çıkmasıyla tekrar aktif siyasette rol alan Lübnan Güçleri Partisi, 2009'daki genel seçimlerde 128 sandalyeli meclise 8 milletvekili gönderirken, 2018'deki seçimlerdeyse 15 milletvekili çıkardı.

"Hizbullah silah bırakmalı"

Siyasetçi, 2019'da Suudi Arabistan'ın finanse ettiği Dubai merkezli Al Arabia kanalına verdiği demeçte, Hizbullah'ın silah bırakması gerektiğini belirterek "Hizbullah, Anayasa çerçevesinde hareket edip diğer siyasi partiler gibi davranmadığı müddetçe ülkenin geleceği olmaz" ifadelerini kullandı.

"Devleti erozyona uğrattılar"

Avn'ı eleştirerek ÖYH'ye de karşı çıkan Caca, mayısta yaptığı bir açıklamada "Cumhurbaşkanlığı unvanı, Lübnan'ın egemenliğinin altını oymak, kurumlarını yok etmek ve devleti erozyona uğratmakla eşdeğer oldu. Bu unvan, açlık, sefalet, aşağılanma ve elektrik kesintilerini getirdi" dedi.
 

caca taraftarları reuters.jpg
Caca, ülkedeki Hıristiyanları partisinin çatısı altında toplamayı hedefliyor (Reuters)


Bulut, Caca'nın seçimlerde Hıristiyan kesimi bir araya getirmeye çalıştığına dikkat çekerek, "Caca, bütün Hıristiyanların sözcülüğüne soyunmuş. Bu arada Müslümanların önde gelen partisinin (Gelecek Partisi) başını çeken Hariri ailesiyle ittifak halindeler. Fakat Caca'nın bütün Hıristiyanları çatısı altında toplaması imkansızdır" diyor.

Dürzilerin temsilcisi İlerici Sosyalist Parti

Kemal Canbolat'ın 1949'da kurduğu ve 1977'den beri oğlu Velid Canbolat'ın liderliğini yaptığı İlerici Sosyalist Parti (İSP), Lübnan'ın en önde gelen Dürzi partisi konumunda.

1996'da Refik Hariri hükümetinde Göçmenlik Bakanı olarak görev yapan Canbolat, Hariri'nin 2005'te suikastla öldürülmesinin ardından, o zaman dek destek verdiği Suriye ve Hizbullah'a karşı bir siyaset izlemeye başladı.

Canbolat, 1977'de suikasta kurban giden babası Kemal Canbolat'ın o dönemki Suriye yönetimi tarafından öldürüldüğünü savunarak Suriye karşıtı bir politika izlemeye karar verdi.

Öte yandan Canbolat, zaman içinde Suriye ve Hizbullah'a yönelik tutumlarını da sık sık değiştirdi.
 

canbolat- reuters.jpg
Canbolat, Lübnan'daki Dürzi kesimin en büyük temsilcilerinden (Reuters)


Mayıstaki bir açıklamasında siyasetçi, "Hizbullah'la her zaman diyalog halinde olduğunu çünkü bunun alternatifinin olmadığını" söyledi.

Canbolat, açıklamasında Cumhurbaşkanı Avn'a yüklenerek, yönetimde aldığı kararlarla ülkede "felaket" yarattığını da savundu.

Bunun yanı sıra siyasetçi, nisandaki bir açıklamasındaysa Suriye'yi seçimleri etkilemeye çalışmakla suçladı. Şam yönetimiyse iddiaları reddetti.

Ocaktaki bir söyleşisindeyse Canbolat, Hizbullah'ı eleştirerek Tahran'ın "Lübnan devletini ortadan kaldırmaya çalıştığını" öne sürdü.

14 Mart İttifakı'nın bir parçası olarak İSP, 2005'teki genel seçimlerde mecliste 16 koltuk kazanırken, 2009'da 11, 2018'deyse 9 sandalyeye sahip oldu.

Cümeyyil ailesinin partisi Ketaib

Lübnan İç Savaşı'nda Lübnan Güçleri milisleriyle aynı safta savaşan Ketaib, Pierre Cümeyyil tarafından 1936'da Maruni Hıristiyanların çoğunlukta olduğu bir milis olarak kuruldu.

İspanya'daki Francisco Franco diktatörlüğünün falanjist rejimi ve İtalya'da Benito Mussolini liderliğindeki Ulusal Faşist Parti model alınarak oluşturulan parti, 2005'teki devrimden sonra 14 Mart İttifakı'na katıldı. Aynı yıl düzenlenen seçimlerde Ketaib mecliste 4 koltuk kazandı.

Ketaib, 1982-1988'de Cumhurbaşkanı olan Emin Cümeyyil liderliğinde girdiği 2009 seçimlerindeyse meclise 5 milletvekili çıkardı.

Partinin öğrenci kollarından gelen ve şu anki liderliğini yapan Sami Cümeyyil liderliğindeyse parti, 2018'deki genel seçimlerde üç milletvekiliyle mecliste yer aldı.  

Beyrut patlamasında milletvekilleri istifa etti

Ancak 2020'de Beyrut'taki patlamada partinin o dönemki Genel Sekreteri Nazar Najarian'ın hayatını kaybetmesinin ardından üç Ketaib milletvekili de istifa ettiği için partinin şu anda mecliste herhangi bir temsilcisi bulunmuyor.
 

cümeyyil instagram-samy_gemayel.jpg
Cümeyyil ve Ketaib Partisi'nin şu anda mecliste bir temsilcisi yok (Instagram / @samy_gemayel)


Emin Cümeyyil ve oğlu Sami Cümeyyil'in farklı listelerde katıldığı seçimlerde 14 Mart İttifakı'nın parçası olan Ketaib, mevcut hükümete ve özellikle Hizbullah'ın politikalarına karşı çıkıyor.

"Hizbullah, teslim olmayacağız"

Sami Cümeyyil, 9 Mayıs'taki konuşmasında Hizbullah lideri Nasrallah'a seslenerek "Teslim olmayacağız, ülkenin kontrolünü elinize geçiremeyeceksiniz. Sizin istediğiniz gibi değil kendi arzuladığımız şekilde yaşamak istiyoruz" dedi.

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik krizden yönetimi sorumlu tutan Ketaib lideri, "Hesap vermekten kaçmalarına göz yummayacağız. Merkez Bankası Başkanı Riyad Selame olsun, başka bir bakan ya da bir parti lideri olsun fark etmez; Lübnan halkını mahveden herkesten bunun hesabını soracağız" ifadelerini kullandı.

Franjiyelerin partisi Marada Hareketi

Eski Lübnan Cumhurbaşkanı Süleyman Franjiye tarafından 1967'de bir milis olarak kurulan Marada Hareketi, 1991'de resmi bir siyasi partiye dönüştü.

Liderliğini 1992'den beri Süleyman Tony Franjiye'nin yaptığı parti, Maruni Hıristiyanlarını temsil ediyor ve 8 Mart İttifakı'nda yer alıyor.

Suriye'deki Esad ailesiyle yakın bağları bulunan 56 yaşındaki siyasetçi, 1996-1998 ve 2000-2004'te Refik Hariri hükümetinde Sağlık Bakanı olarak görev yapmıştı.
 

franjiye - instagram-sleimanfrangieh.jpg
Franjiye ve partisi, Maruni Hıristiyanları temsil ediyor (Instagram / @sleimanfrangieh)


2004-2005'teyse İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanı olarak çalışan Franjiye, 2005'te Hariri suikastla öldürüldüğünde onun için düzenlenen anma törenine katılmıştı. Ülkede büyük kriz yaratan suikastla ilgili İçişleri Bakanlığı inceleme başlattığı için, Franjiye'nin katılımı bazı kesimlerce hoş karşılanmadı.

2005'teki seçimlere katılmayan Marada Hareketi, 2009'daki ve 2018'deki seçimlerde mecliste 3 koltuk kazandı.

Seçimlerde Lübnan'daki tablo değişecek mi?

Lübnan'daki seçimlerde öne çıkan partiler ve mezhepler arasındaki anlaşmazlıklarla ülkenin içinde bulunduğu kaotik durum göz önüne alındığında, Beyrut yönetimini zorlu bir süreç beklediğini söyleyebiliriz.
 


Üç senaryo

Bulut, üç seçim senaryosu olabileceğini belirterek, bunları Ortadoğu coğrafyası ve uluslararası arenadaki ilişkiler bağlamında değerlendiriyor.

Independent Türkçe yazarı, ilk senaryoyu şöyle açıklıyor:

İran ve Suriye'nin istediği, Hizbullah ve Emel yani Şii grubuyla Hıristiyan müttefiklerinin iktidarda kalmalarıdır. Bunlar tekrar kazanırsa, Suriye ve İran da Lübnan'daki konumlarını tahkim edecek. Fakat Batı ülkelerin, özellikle ABD, Fransa ve İsrail'in ne yapıp ne edip iç dengeleri bozma yönünde, iç çatışmaları körükleme yönünde girişimleri, müdahaleleri olabilir.

Bulut'a göre ikinci senaryoysa şu şekilde:

Eğer diğer kesimi temsil eden Sünni, Hıristiyan güçleri ve Dürziler kazanırsa, bu da Batı'nın, bilhassa Fransa, ABD'nin ve İsrail'in işine gelecektir. Bu sefer de İran bundan hoşnutsuz kalacağından, ülkedeki dengelerin değişmesi için olmasa bile oluşacak hükümetin kendi aleyhine çalışmasını önlemek maksadıyla içerideki uzantılarıyla harekete geçecektir.

Seçimde oyların eşit çıkması durumundaysa Bulut, ülkede bir kriz durumu oluşabileceğine dikkat çekti:

Eşit oranda oy çıktığını ve Cumhurbaşkanı'nın partilerden birine hükümeti kurma yetkisi verdiğini farz edelim. Hükümetin belirli bir süre içinde kurulmasını şart koşan bir kanun maddesi olmadığından, ülke ya hükümetsiz kalacak ya da mevcut hükümetle yeni bir uzlaşma oluncaya kadar, hem içerideki gruplar arasında hem de bunları destekleyen dış bağlantılar arasında denge, rekabet ve sürtüşme devam edecektir. Bu durumda ortada askıda duran, başarısız bir hükümet kalacaktır.


"Ülkenin kaymağını yiyenler değişim istemiyor"

Lübnan'da yaşayan Yazgan ise ülkede genel seçimlere dönük fazla beklenti olmadığını söyleyerek "İnsanlar, seçimlerin bazı şeyleri değiştirebileceğine dair çok umutlu değiller" diyor.

Köklü bir sistem değişikliği gerektiğini vurgulayan Yazgan, "Adaylar daha çok liyakat yerine mezhebe dayalı seçildiği için zaten ülkenin iyi yönetilemediğini görüyoruz. Yine aynı sistem devam ettiği sürece bu kötü yönetim de muhtemelen devam edecek ne yazık ki. Mevcut siyasiler de ülkenin kaymağını yedikleri için bu durumun değişmemesinden yanalar" ifadelerini kullanıyor.

"Krizler tekrarlanabilir"

Sezer de din-mezhep kotalarının sabitliğine işaret etti ve bu sistem sürerken "meclisteki bileşimin, 2018 seçiminde ortaya çıkandan çok farklı olmasını beklemenin pek mümkün olmadığını" söylüyor.

Akademisyen, "16 Mayıs itibarıyla mecliste dağınık bir tablonun ortaya çıkmasını bekliyorum" diyor.

Sezer, 65 milletvekilinin hükümete güvenoyu vermesi gerektiğini hatırlatarak, "Yakın zamanda tanık olduğumuz, uzun süre hükümet kurulamaması ve cumhurbaşkanı seçilememesi durumları tekrarlanabilir" ifadelerini kullanıyor.

Tüm bu etmenler göz önüne alındığında, Beyrut'un her gün derinleşen kriz ve karmaşadan kısa vadede çıkabilmesi mümkün görünmüyor. Lübnan halkını gelecekte nelerin beklediği, 15 Mayıs ve sonrasındaki zorlu süreçte belli olacak.



Yararlanılan Kaynaklar: Arab News, New York Times, L'Orient Today, Deutsche Welle, Bloomberg, GuardianFrance 24, The Conversation, Der Spiegel, NNA, BBC, AA, AFP, The Arab Weekly, Memri, Jerusalem Post, 961, Reuters, Middle East Monitor, The National News, NPR

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU