İstanbul Sözleşmesi: Kim neden destekliyor, kim neden karşı çıkıyor?

2012’de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin aile yapısına zarar verdiğini savunanlar sözleşmenin yürürlükten kaldırılmasını istiyor. Savunanlar ise bu durumun aile yapısıyla bir ilgisinin bulunmadığını belirtiyor

Fotoğraf: Reuters

28 Haziran 1969'da ABD'nin New York kentinde eşcinsellerin polis müdahalesine karşı başlattıkları direnişin ardından her yıl haziran ayının sonunda dünya genelinde yapılan LGBTİ yürüyüşleri bu yıl da Türkiye'nin gündemindeydi. 

Yapılan kampanyaların destekçileri olduğu kadar karşı çıkanlar da vardı. "Onur Haftası" sona ermiş olsa da devamında başlayan tartışma İstanbul Sözleşmesi'ne kadar dayandı.

11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi ismiyle anılan "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi"ni imzalayan ilk ülke Türkiye'ydi. 

8 Mart 2012'de Resmi Gazete'de yayımlandığı için de iç hukukun bir parçası haline gelen sözleşmenin ana çerçevesi toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesine dayanıyor. 

"Sosyoloji" adlı eserinde "toplumsal cinsiyet" konusuna da yer veren İngiliz toplumbilimci Antony Giddens, bu kavramı, "Her bir cinsiyet üyesi için uygun görülen davranış hakkındaki toplumsal beklentiler"  diyerek açıklıyor. Giddens'a göre toplumsal cinsiyet, erkek ve kadınların birbirlerinden farklı olmasına yol açan fiziksel niteliklere değil erkeklik ve kadınlık hakkında toplumca oluşturulan özelliklere göndermede bulunuyor. 

"Toplumsal cinsiyetin dayattığı roller şiddeti doğuruyor"

Ev içi şiddeti ortadan kaldırma iddiasındaki İstanbul Sözleşmesi, kadınların kadın olduğu için şiddete uğradığını savunarak, toplumsal cinsiyet eşitliğinin ve toplum tarafından dayatılan cinsiyet rollerinin devlet faaliyetiyle ortadan kaldırılmasının bu şiddeti de ortadan kaldıracağını savunuyor. 

Özellikle muhafazakar çevreler, toplumsal rollerin eşitlenmesinin aile kurumuna zarar vereceğini öne sürerek sözleşmenin iptal edilmesini istiyor.

Hür Dava Partisi (Hüda-Par) İstanbul Sözleşmesi'ni "Avrupa’nın  kültürel boyunduruğuna girmeyi taahhüt eden anlaşma" olarak tarif ederek bu sözleşmenin toplumun yapı taşı olan aile kurumunu tehdit etmeye devam ettiğini öne sürüyor.

Resmi bir açıklama yapan Hüda-Par, “Kadına şiddet” olgusu üzerinden erkekleri şeytanlaştırma ve “Cinsel eşitlik” adı altında melez cinsiyet örneklerinin şimdiden yaygınlık kazanmaya başlamış olması, üstelik cinsiyette melezleştirme çabalarının kanuni korumaya alınması, ileriki zamanlarda telafisi mümkün olmayan toplumsal kırılmaları beraberinde getireceği muhakkaktır" diyor.
 


Yedi Hilal Derneği de, bu sözleşmede “aile yapısını ve aileye dair değerler dünyamızı sarsacak birtakım ezber tanımlar, kalıplar ve söylemler” olduğunu savunuyor. Dernek, toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımının, kadın ve erkek arasındaki fıtrat kaynaklı ruhi, bedeni fark ve özellikleri yok saydığını iddia ediyor. Yedi Hilal'in açıklamasının bir kısmı şu şekilde:

Sözleşmedeki aile yapımızı tahrip eden ikinci varoluşsal tehdit 'cinsel yönelim' kavramıdır. Bu kavramın ima ettiği şey gayet açıktır. Bu da kadın ve erkek cinsiyetleri dışında farklı 'tercihleri' çağrıştıran ve meşrulaştıran bir dildir.


İstanbul Sözleşmesi'nin etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Aile Bakanlığı koordinesiyle kurulan "İstanbul Sözleşmesi'nin Etkin Uygulanması ve İzlenmesi Alt Komisyonu", yönetim kurulunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar'ın da bulunduğu Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Kadın Dayanışma Vakfı ve Türk Kadınlar Birliği gibi sivil toplum örgütlerinden oluşuyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözleşme için "Bizim için ölçü değildir. İstanbul Sözleşmesi nas değildir" dediği iddia edilmişti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Son günlerde sosyal medyadaki tartışmaların odağında bulunan KADEM, toplumsal cinsiyet eşitliği kongreleri düzenliyor. 

KADEM'le birlikte İstanbul Sözleşmesi’nin izlenmesine ilişkin kurulan alt komisyonun üyesi olan Mor Çatı avukatlarından Selin Nakıpoğlu, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik getirilen eleştiriler nedeniyle oldukça öfkeli olduğunu söylüyor.

“Sözleşme yürürlüğe girdiği günden bu yana hayalet gibi” diyen Nakıpoğlu, “Bizler kadın örgütleri olarak İstanbul Sözleşmesi’ne istinaden taleplerde bulunduk. Mücadelemizde çok önemli bir metin olduğunun her yerde altını çizdik. Bu sözleşme neden bu kadar düşman görülüyor? Mücadelede dünyadaki en önemli metin. Tabii ki her metin mükemmel değil ama en önemli metin bu. Bu metne aslında bakarsanız erkekler topyekun karşı” ifadelerini kullandı.

Avukat Selin Nakıpoğlu. Independent Türkçe. jpg
Avukat Selin Nakıpoğlu


Sözleşmeyi kabul eden ülkelerde "Tecavüz Kriz Merkezleri kurulacağının belirtildiğini hatırlatan Nakıpoğlu, “Sözleşmeyi kabul eden herhangi bir ülkenin bunu yerine getirdiğini duymadım. Ama sözleşme Türkiye’de bir canavar gibi nitelendiriliyor. Ailenin bekasını öne sürüyorlar. Sözleşme ailenin dağılmasını mı emrediyor? Evlenmeyin mi diyor? Ne alakası var? İstanbul Sözleşmesi 'cinsiyet eşitliği' diyor ve sadece fiziksel şiddeti değil şiddetin tüm türlerini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Günümüzde kadın ve çocukların maruz kaldıkları tüm şiddet türlerini ortaya koyuyor. Bir turnusol kağıdı gibi” şeklinde konuştu. 

“Aile meselesi şiddet gösteren erkekler için sadece mazeret” diyen Nakıpoğlu şunları söyledi:

Aile mesesiyle İstanbul Sözleşmesi arasında hiçbir alaka yok. Bir insan neden İstanbul Sözleşmesi'nin karşısında dursun, onun uygulanmaması için dirensin? Türkiye taraf devlet olarak artık neredeyse çekilme noktasına geldi. Bir yükümlülüğü bile yerine getirmedi. Bunlar yapılmadığı için daha kaç kadın ve çocuk şiddet mağduru olacak? Tüm bunları bir kenara koyup aileyi öne sürüyorlar. ‘Çocuklar tecavüzcüsüyle evlendirilmesin’ diyoruz onda da aileyi öne sürüyorlar. Ne münasebet! Senin kafandaki aile kavramıyla benimki bir değil demek ki. Hukuki metinlerle safsatalarını birbirine karıştırmasınlar. Biz sözleşmenin uygulanmasının takipçisiyiz.


Son günlerde KADEM’e yönelik eleştirilere de değinen Nakıpoğlu, “Birçok konuda KADEM’le farklı dünya görüşlerine sahibiz ve çok noktada eleştiriyoruz. Tartışmalarla şunu gördük ki kendi içlerinde bile olsa eşitlik diyen hiçbir yapıya tahammülleri yok. KADEM’in çevresindeki saldırılar son derece yanlış, son derece hakkaniyetsiz” dedi.


Bu tartışma son olarak Yeni Şafak gazetesi yazarı Yusuf Kaplan'ın bir tweetinde yer alan, "Ailenin çözülmesine yol açan Millî Eğitim, Aile Bakanlığı  ve KADEM projeleri derhal durdurulmalıdır" sözleriyle alevlenmişti. Birçok kişi Kaplan'a destek açıklarken ona karşı çıkanlar da vardı.

Eraslan: Yasa ve sözleşmeler toplumun ihtiyacına göre değiştirilebilir

İstanbul Sözleşmesi’nin Avrupa Birliği (AB) uyum sürecinde "AB Sosyoloji Standartları" çerçevesinde imzalanan bir sözleşme olduğunu söyleyen gazeteci Sibel Eraslan,  o dönemde farklı çalıştaylarla, üniversitelerdeki hukuk insanlarıyla çalışmalar yapıldığını hatırlattı.

İstanbul Sözleşmesi’nin, imzalandığı günden bu yana kadına yönelik şiddeti bitiremediğini ve evlilikler üzerinde yapıcı bir tesiri olmadığını belirten Eraslan, "Sözleşmeler toplum içindir. Yasaların veya sözleşmelerin toplumların ihtiyaçlarına göre şekillenmesine ‘yaşayan hukuk’ diyoruz. Yani, hayati ihtiyaçları karşılayabilecek değişiklikler her yasa için söz konusudur. Nitekim bu sözleşmeyi farklı ülkeler farklı çekincelerle imzalamışlardır” ifadelerini kullandı.
 

Sibel Eraslan.jpg
Gazeteci Sibel Eraslan


Hukukçu kimliğiyle de tanınan Eraslan, İstanbul Sözleşmesi’nin uluslararası bir sözleşme olduğu için bağlayıcılığının en yüksek seviyede olduğunu hatırlatarak “Ama bu durum yasayı tartışmamızı ve toplumumuzun ihtiyaçlarını dile getirmemizi engellemez. Sözleşmenin, aileyi koruyan bir içerikte düzenlenmesinden yanayım" dedi. 

İstanbul Sözleşmesi’nin amacının kadına karşı toplumsal cinsiyet temelli şiddeti ve ev içi şiddeti yok etmek, kadınların haklarını korumak olduğuna değinen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim ise sözleşmenin, aile içi şiddetin, özel, mahrem bir durum olarak düşünülemeyeceğini vurguladı ve devlete bu noktada sorumluluklar yüklediğinin altını çizdi.

"Şiddetin önlenmesi bir zorunluluk"

Şiddetin önlenmesinin artık bir “iyi niyet” meselesi değil yasal bir zorunluluk olduğunu ifade eden Ataselim, “Toplumlar, kadınlara ve erkeklere uygun olduğu düşünülen roller yükler ama bu roller toplumdan topluma değişir ve kadınların şiddete uğraması için gerekçe haline getirilir. Bu gerekçelerin ortadan kaldırılması gerekir. İstanbul Sözleşmesi de bu toplumsal cinsiyet eşitliğiyle bu şiddet gerekçelerini ortadan kaldırmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.

İstanbul Sözleşmesi’nin etkin bir şekilde uygulanmadığı için kadınların şiddete uğramaya devam ettiğini savunan Ataselim, bu sözleşmeyle Türkiye’nin aile yapısının yok olacağına yönelik itirazlara şu sözlerle karşı çıkıyor:

"Türkiye’nin aile yapısına ya da geleneklerimize uygun değil" diyenleri sözleşmenin ilgili maddelerine dikkatle bakmaya davet ediyorum. Orada amaç net: Kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesi. Ülkemizdeki kadın cinayeti gerçekleri ortada. Şiddet önlenmedikçe daha kötüye gidiyor. Hâl böyleyken “hangi gelenek, hangi aile” diye sormak gerekir. Kadınları şiddete mahkum eden her şey değişebilir.


İstanbul Sözleşmesi’ne bir tepki de Milli Görüş hareketinin gençlik yapılanması olan Anadolu Gençlik Derneği’nden (AGD) geldi. AGD Genel Başkanı Salih Turhan kişisel Twitter hesabından “İnancımızla ve ahlaki değerlerimizle bağdaşmayan İstanbul Sözleşmesi, aile çökmeden derhal fesh edilmelidir" paylaşımında bulundu. 


İstanbul Sözleşmesi’nin en ateşli karşıtı Yeni Akit gazetesi.

Sık sık İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması gerektiği yönünde yayın yapan gazete, Norveç Kültür ve Cinsiyet Eşitliği Bakanı Trine Skei’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ziyaretiyle ilgili şu ifadeleri kullandı:

AB ile varılan İstanbul Sözleşmesi gereği ülkemize de sokulmak istenen ve eşcinselliğin önünü açan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’nin Norveç’teki temsilcisi olan Norveç Kültür ve Cinsiyet Eşitliği Bakanı Trine Skei, LGBTİ hayranı İmamoğlu’nu ziyaret etti. Konuk Bakanı kapıda karşılayan İmamoğlu misafirine hediye de takdim etti. 


İstanbul Sözleşmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde Bakanlar Kurulu imzası ve 11'nci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayıyla yürürlüğe girmişti.

"Avrupa ülkelerindeki gibi geri dönülmez aşamalara gelmeden iptal edilmeli"

Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi, bugün bir basın toplantısı düzenleyerek İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasını istedi.

TYB.jpg
Basın açıklaması, Türkiye Yazarlar Birliği'nin Sultanahmet'teki il şubesinde gerçekleştirildi


Basın açıklamasını Türkiye Aile Meclisi adına gazeteci Fatma Gülşen Koçak okudu. "Aileye savaş açmış, toplum ve aileyi terörize eden İstanbul Sözleşmesi'nin, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi'nin ve bağlı uygulamalarının Avrupa ülkelerindeki gibi geri dönülmez aşamalara gelmeden iptal edilmesini istiyoruz” diyen Koçak şunları söyledi:

Türkiye’nin 11 Mayıs 2011 yılında imzaladığı 24 Kasım 2011’de TBMM’nin müzakeresiz, şartsız kabul ettiği ve 1 Ağustos 2014 yılından beri yürürlükte olan başta ‘İstanbul Sözleşmesi’ olmak üzere CEDAW gibi sözleşmelerin güdümünde topluma dayatılan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesini ve uygulamasının insanlığa, geleceğimize düşman olmaları nedeniyle reddediyoruz. Türkiye bu anlamda İslam ülkeleri içerisinde rol model olarak gösterilmek suretiyle, yapılan operasyon Türkiye’nin şahsında İslam dünyasına yönelik bir tehdittir. Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi görünmesine rağmen kadına da bir saldırıdır. İffete, ahlaka, kutsala karşı saldırıdır. Bu dünyayı büyük ölçüde insansızlaştırma operasyonudur. İnsan nesline karşı şeytani bir saldırıdır. Projelerin karşısında uluslararası güçler ve ‘300’ler Meclisi’ vardır. ‘Önce aile’, ‘önce aileyi koru’ diyoruz. 2020 yılını aile yılı ilan ediyoruz.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU