Toprak ve onur

Biraz gerçekçi tutumun Filistin'in mevcut durumunu az da olsa daha iyiye doğru değiştirmesi mümkün müydü?

Fotoğraf: AA

Çoğu Filistinlinin dilinde tıpkı Arap dünyasının diğer halkları gibi çok eski zamanlardan bu yana şu söz tekrarlana gelmiştir:

Önce toprak, sonra onur.


Bu sözle kastedilen anlamın, her türlü nesnel değerlendirmeyi aşan bir coşkuyu ifade ettiği ve insanın babalarının ve dedelerinin topraklarına bağlılığını vurguladığı açıktır.

Hatta böyle bir durumla karşı karşıya gelen kimseler, toprakları için kendilerini ve onurlarını feda etmek gibi ağır bir bedel öderler.


Burada meseleyi daha fazla uzatmadan önemli bir açıklama yapmakta fayda görüyorum.

Bazı Arap toplumları, bahsi geçen cümledeki kelimelerin sırasını tersine çevirirler ve ifade şu şekilde olur:

Önce onur, sonra toprak.


Bu sözlerimle sert eleştirilere maruz kalacağımın farkındayım.

Abartıya kaçmadan makul bir çerçevede -ne eksik ne de fazla- ne düşündüğümü ifade edeyim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bir insanı toprak ve onur arasında ayrım yapmasını ve ikisinden birini seçmesini gerektiren bir çıkmazda tasavvur etmenin, başlı başına insan onuruna hakaret olduğunu söylüyorum.

Bu, söz konusu insanın inancı, bugünü, mirası, geçmişi, daha insancıl ve daha parlak bir gelecek arzusu ne olursa olsun böyledir.

Bu popüler sözü makalenin konusu kılan şey, Filistin halkı için önemli işaretlerden biri haline gelen "Toprak Günü" meselesidir.


Herkes tarafından bilindiği üzere her yıl 30 Mart'ta kutlanan Toprak Günü'nün bu şekilde nitelendirilmesinin sebebi 1976'da, bugün yaşananlarla ilgilidir.

Filistinliler, "Yeşil Hat"ın ardında, İsrail hükümetinin "kamu yararı" gibi bir bahaneyle Arap vatandaşların sahip olduğu binlerce dönüm araziye el koyma kararına karşı çıktılar.

O gün kuzey uçtaki Celile'den güneydeki Necef'in derinliklerine kadar uzanan alanda tüm Filistin'i kapsayan bir grev gerçekleştirildi. İsrail ordusuna bağlı birlikler ve ağır silahlı polis güçleri ile çıkan çatışmalarda silahsız altı sivil yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı ve bir o kadarı da tutuklandı.

Söz konusu dönemde İsrail'in Arap vatandaşları, ağızları kanlar içinde, Filistin'in toprağı konusundaki ısrarın ve kararlılığın "kırmızı çizgileri" olarak kalacağını söylüyorlardı.
 


Ancak bu kararlılık, İsrailli Filistinlilerin tüm bölgede "tek demokratik devlet" olduğunu iddia eden bir ülkenin vatandaşları olarak haklarını savunmak için siyasi faaliyet alanına girmelerinin önemini hissetmelerini engellemedi.

Aynı devletin Filistinlileri, politikacılarının yaklaşımlarını belirleyecek iyi bir tercihte bulundular. Aynı şekilde her Filistinlinin nefret dolu duygularının gerçekliği ve halkın çoğunun tehlike altında olması sebebiyle de partilerin safına girildi.

Burada objektif olarak Filistin komünistlerinin bu konuda başı çektiği kaydedilmelidir. Onları, Araplık fikrini benimseyenler ve ardından da İslami akımlar izledi.

Siyasi arenaya dahil olan bu grupların temsilcilerinden şu an hükümet ve bakanlık koltuklarında olan kimseler vardır. Tüm bunlar, çokça ihtiyaç duyulan gerçekçi düşüncenin tam tersidir.

Burada amaç Filistinlilerin mülkiyetine ve haklarına sistematik olarak zarar verilmesine mümkün olduğunca engel olmaktır. Oysa onlar, bir "İsrail vatandaşıdır" ve özellikle de eski yerleşim yerlerinde, Akka, Hayfa, Yafa, Nasıra gibi şehirlerin tarihi esintisi olan mahallelerinde yaşıyorlar.


Tüm bunların ötesinde İsrailli Arapların siyasi eylem tünellerine hücum etmesi, ilk intifadadan (1987) son savaşa kadar, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki yakınlarına ellerinden gelen her türlü desteği ve yardımı sağlama girişimlerini engellemedi.

Birinci intifadanın kışı ile son savaşların kışı arasında 31 yıl var. Bu süre zarfında gerek parti ve hareketlerin liderlerinin köprüleri altından gerekse de savaş tünellerinden siyasi olarak çok sular aktı.

Filistinli grupların ve hareketlerin liderleri, bazen kendilerine şu basit soruyu soruyorlar mı: Biraz gerçekçi tutumun Filistin'in mevcut durumunu az da olsa daha iyiye doğru değiştirmesi mümkün müydü?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU