Halat germe oyunu ve ekonomik kuraklık

Zeynel Karataş Independent Türkçe için yazdı

Üç boyutlu kabul edilen ip veya halatın çekme kuvveti, kütlesi, Newton veya pound-kuvvet ölçü birimi, halatın herhangi bir noktasındaki ip parçacıklarının gerilmeyi yayan eşit çekme kuvvetini fizikçilere bırakalım.

İnsan türünü, Homo Sapiens (zeki insan) olarak tanımlamanın dışında, Homo Ludens (oyuncu insan) olarak da tanımlayan Johan Huizinga; "Oyun kültürün bir parçası değil kültür oyunların toplamıdır" der. Ona göre kültürden önce oyun vardı. Bu anlamda; doğru-yanlış, iyi-kötü yaşanan her şey bir oyundan ibarettir.

Anadolu'da yaygın olarak bilinen halat çekme müsabakaları, basit fakat çok oynanmayan bir oyundur. Ancak günlük hayatın her karesinde bu oyunun şifreleri bulunur.

Kapitalist sistemin ekonomik yapılanmasında, menfaat üzerine inşa edilmiş sosyal ilişkilerde, ferdin "kendi" olma serüvenindeki psikolojik mücadelesinde bu şifreler bizleri yalnız bırakmaz.  

Halat çekme oyunu basit gibi görünse de kendi içinde kuralları, taktikleri ve stratejileri vardır. Bu oyunda güçlü taraf kazanır gibi görünse de gerçek böyle değildir. Kuralları bilen, taktik ve stratejileri doğru konumlandıranların kazandığı bir yarışmadır.


Kapitalizm, ekonomiyi hayatın en önemli öğesine dönüştürdüğünden para kazanmak için her yolu meşrulaştırır. Kurnazlık ve zekâ harmonisinin acımasız olduğu bu piyasada herkes bir diğerinin rakibidir.

Rakibin komple yıkılması veya yutulması başarı hanesine işlenir. Medeni ve insani olan birlikte büyüme ve paylaşmaya tahammül yoktur. Aynı iş sahasının insanları kendilerini bir müsabakada kabul eder.

Var olmak, ayakta kalmak için mesleki partnerler halatın düşen tarafı gibi yere yığılmalıdır. Bunu becerebilmesi için sadece işinde iyi olması yetmez.

Kazancın büyüklüğüne göre; sosyal ve siyasi alanda hatta inanç sahasında da kontrolün sağlanması önemlidir. Kontrolün sağlanma sürecinde yaşanan trajediler, tatbikatların kırımı kadar değersizdir.  

Mağdur edilen toplum, malum enstrümanlar ile avutulur; ideolojik davalar güdülür, milliyetçi duygular kabartılır, fakirlik edebiyatı üzerinden cennet vaatleri sahnedeki rollerini alır. 


Makro ekonomik kavgalarda ülkelerin nasıl savrulduğu bilinmektedir. İşçi tezgâhında ürettiğine, çiftçi tarlada yetiştirdiğine muhtaçtır.

Kapitalizm, paranın adil dağılmasına asla müsaade etmez. Oluşturulan sahte kaotik ortamda toplum, sağduyu ve aklıselim düşünmekten uzaklaşır.  

Karl Marx; "Yeni, eskinin eleştirilmesinin sonunda bulunabilir" tezine sistem müsaade etmez. Buna ihtiyaç duyan topluma; gündemde çok konuşup da hiçbir şey söylemeyen memurlarını kullanır.

Konuşanların ses tonu gök gürültüsü kadar etkilidir ama yağış yoktur. Adeta avamın üzerinde ekonomik bir kuraklık hüküm sürer.  


Coğrafyada kuraklık; doğa için yetersiz yağış anlamına gelir.  Ortalama yıllık yağış miktarının kilometrekarye 500 milimetrenin altında olduğu yerlerde kurak iklim tanımlaması yapılır.

Dünya karalarının önemli bir alanı kurak iklim bölgelerinde kalır. Buradaki hayatın zenginleşmesi için beşeri müdahaleler ile kurak alanlara suyun taşınması zorunludur.  

Devlet kontrolündeki devasa su projeleri ile bu dönüşüm mümkündür. Aksi takdirde sefalet ve beraberindeki tüm replikler kaçınılmazdır. Aşırı yağışın belli iklim bölgelerinde toplandığı gibi paranın da belli kesimlere/zümrelere yağması kanıksanmıştır.

Ekonomik kuraklığı yaşayan avam, devletin ekonomik projelerine umut bağlar. Sosyal devlet politikaları genişletilerek, hayatın mahiyetindeki kalite korunabilir.  


Devlet mefhumundan bağımsız aile şirketlerinin güçlendiği bir çağda yaşıyoruz. Bu şirketler gerdikleri halatın kazananı olmak için devletin kurum kültürüne, toplumsal karaktere saygı duymaz.

Liyakate dayalı, kurumsal devlet yönetimleri bu şirketlerin niyetini bilir ve onlara bu fırsatı vermez. Arz+talep denkleminde talebin ihtiyaçlarını karşılaması için tüm önlemler alınır.

Arzın arzularına göre değil talebin imkânlarına göre ortam sağlanır. Emeğin karşılığı ortalama bir hayat sunmalıdır. Finans ve bütçe kaynakları buna göre planlanır. Mutedil ekonomik yapı, bu şekilde formüle edilebilir. 


Kapitalizm, menfaate dayalı sosyal ilişkileri güçlendirir. Bu bilinç ile yaşanan etkileşim gerilim üzerine kuruludur. Sosyal bir varlık olma zorunluluğunun farkında olan birey, karmaşık ve çarpık sosyal ilişkileri "normalden" saymaya başlar.

Kapsam alanında şahit olduğu sosyal sarsıntılara karşı; vicdani sorumluluk hissetse de sürü psikolojisi içinde duyarsızlaşır. Zahirde görünmeyen sosyal çatışmalar ferdin iç dünyasındaki barışık ortamı sabote eder.

Olgun ve erdemli duruşlar azalır, felsefede üstün, İnançta kâmil insana erişim kapanır. Bu durum ekonominin sosyal ve insan psikolojisi ile olan bağını gösterir.


18'nci yüzyılın sonlarında politik ekonomiye yön veren Adam Simth; piyasanın kendisi en adil ve etkili bir hakem olacağını söylese de günümüz serbest piyasa ekonomisinde bu mümkün görünmüyor.

İnsafsızların inisiyatif kullandığı piyasada devletin adil hakemlik görevini üstlenmesi beklenir. Aksi takdirde köpürtülmüş pahalılık, varlık içinde başka bir ekonomik kuraklık başlatır. Böyle bir piyasa etkili politik malzeme konusudur. 

 Anlaşılan o ki halat germe oyunu; ekonomiden siyasete, sosyal hayattan kişisel psikolojiye kadar her alana yerleşmiş durumda.

Elbette birileri; insanlığın tarihi yolculuğunda bu süreci olağan görebilir. Ancak sağlık ve huzur arayanların istatistikleri, gömülü kalan "mana dünyasına" olan ihtiyacı kanıtlar niteliktedir. 
 

 
Halat germe oyununu kendim de oynamama rağmen en etkilisini Squid Game dizisinde izlediğimi söyleyebilirim.

Oyunun takımında yer alan yaşlı adam, oyun başlamadan kısa süre içinde oyunun kurallarını ve bazı taktikleri takımına aktarır.

Ona göre bu oyunda kazanmak için;

  1. Oyun sırasında liderin gücü zayıflar veya cesareti kırılırsa oyun çoktan bitmiştir,
  2. Oyun sırasında takım arkadaşlarından biri halatın sağına, bir diğeri halatın soluna yerleşmesi gerekir.
  3. Oyun başladığında ilk 10 saniye halata asılabildiğiz kadar asılıp geriye doğru yaslanılması, bu süre içerisinde dayanılabilinirse karşı takımın dikkatlerinin dağıldığı bir an mutlaka geleceğini belirtir.

Oyun başlar; ancak bu taktikler kazanmaya yetmez. Takımın stratejisti ortaya çıkar; takımı aynı anda 3 adım ileriye sürerek karşı takımın dengesini bozar ve oyun kazanılır.  

Yaşamın her alanına idame edilen bu oyunla "hep birlikte" kazanmanın mümkün olmadığına inandırılmışız. İlla ki takımlara ayrılmamız ve birbirimizle müsabaka etmemiz gerekiyor.

"Biz gibi" olan karşı tarafın acıları üzerine kurgulanan bir zafer...

Algılarımız bizi, merkezi insan olan galaksinin ötelerine götürmüş, muhasebesini yapan yok. Birilerinin felsefe ve inanç kavramlarına format çekmesi gerekmez mi? 


Ülkemiz, kurulduğundan beri halat germe oyunu için takımlara ayrılmış durumda. Birileri farkında değil ama bu oyunu Anadolu'da biz bize oynuyoruz. Kaybedenlerimize karşı kazandığımızı zannediyoruz.  

Neden hep eksildiğimizi, küçük kaldığımızı, zayıfladığımızı doğru yorumlayan kaç kişi var. Defolu başlayan bu nizam bize ucuz bir hayat dayatıyor.

Oysaki tarihimiz, kültürümüz, inancımız bize konforlu bir hayat vadediyor.


Bu oyunlardan sonuncusu; ülkemizin ekonomisi üzerine kurgulanmış durumda. Amansız bir ekonomik kuraklığa sürüklenen toplum, endişeli ruh hali içinde kabiliyetini kaybetmeye başladı.  

Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş ekonomik dalgalanmalar halatın iki ucundakilerin inadını gösterir. Günün her vakti halatın üzerindeki ip parçacıkları gerilimin şiddetini artırıyor.

Akşamın bir vakti, takımın stratejisti aynı anda 3 adım ileri komutu ile karşı takımın dengesini bozabiliyor… Oyun bitmedi, kimin kazanacağı belli değil ama nihayetinde bu ülkenin güzel insanları, iliklerine kadar hep birlikte kaybedeceklerini biliyor.


Yaşamın her karesi hayatı oyunlardan ibaret kabul eden Johan Huizinga'yı doğrular niteliktedir. Bu oyunun içerisinde medeniyetler gelişmiş, imparatorluklar kurulmuştur. Katliamlar yapılmış, ülkeler yıkılmıştır…

Oynadığımız halat oyunlarında bazen beklenmedik sürprizlerle karşılaşabiliyorduk. Beklenmeyen bu sürprizde; halat ortadan kopar her iki takımda kaybederdi.

Artık takımların gerecekleri bir halatları olmazdı. Ülkesi kalmayan insanlar gibi…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU