Konu gerçekten başıboş sokak köpekleri mi?

Rüveyda Çelenk Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

İzmir'de üç mülteci genç yakılarak katledildi. 16 Kasım 2021'de gerçekleşen olay, 35 gün sonra Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin açıklamasıyla duyuldu / Fotoğraf: Deysem Siti

Ülkemizde sokak köpeklerinin zaman zaman insanlara saldırması yeni bir durum olmamasına rağmen son birkaç gündür bu konunun ülkenin ana gündemi haline gelmesi oldukça manidar.

Nitekim, tartışmayı tetikleyen saldırıda, kız çocuğunu yaralayan köpek, sahipsiz bir sokak köpeği de değildi.

Peki, bu konunun ülkenin ve dolayısıyla bizlerin ana gündemi haline gelmesinin nedeni ne olabilir?

Olayı psikanalitik bir bakış açısıyla inceleyecek olursak şu an gündem olan başıboş sokak köpekleri tartışmasının maalesef ki ülkemizde son zamanlarda sayıları hızla artan sığınmacılarla ilgili gerilimin bir tezahürü olduğunu düşünüyorum. 

Birkaç gün önce İzmir'de üç mülteci gencin yakılarak katledildiğini üzülerek öğrendik. Hemen yine aynı zamanlarda pitbull cinsi bir köpek dört yaşındaki bir kız çocuğunu ciddi bir şekilde yaraladı.

Yöneticilerimizse gündeme düşen bu iki elim konudan birisi olan sokak köpekleri tartışmasını başlattı ve tartışma yeni olmamasına rağmen halkın tüm kesimleri tarafından rağbet gördü.

Yakılarak öldürülen mülteci gençler konusunda gerek siyasilerin gerek halkın sesi pek yükselmezken, sokak köpekleri mevzusu bir anda ana gündemlerden biri oldu. 

 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Halkın istisnasız her kesimi sığınmacılar konusunda acıma duygusu ile karışık olarak gergin, öfkeli ve gelecek adına kaygılı hissediyor. Yani bir ambivalans (çift değerlilik) söz konusu.

Mevcut iktidara oy veren kesim günlük hayatlarında mülteciler ile daha çok muhatap oldukları ve birçoğu (Ensar/Muhacir ve din kardeşliği anlayışı, sığınmacıları ülkeye kontrolsüz alanın bizzat mevcut iktidar olması gibi sebeplerden) alttaki öfkesini bastırdığı ve/veya başka konulara/kişilere yansıttığı için çok fazla gerilim biriktirmiş durumda.


Hem iktidarın hem muhalefetin sığınmacılar ile ilgili politikalarının netlik içermemesi ve vatandaşın bu konudaki duygusunu kapsayamamaları, konunun bir nevi hasıraltı edilmesine yol açıyor.

Sistem içerisinde, üzerine yeterince konuşulmamış, çözüm üretilmemiş ancak duygu yükü çok fazla olan şeyler, sistemde başka bir şey tarafından temsil edilir.

İşte bu noktada, üç mülteci genç yakıldıktan sonra ve dört yaşındaki kız çocuğunun da bir köpek tarafından saldırıya uğramasının açtığı kanal ile sığınmacılar ile ilgili biriken gerilim sokak köpeklerine yansıtılmış durumda.

Yani, sığınmacılar konusundaki gerilim başıboş köpekler tartışması üzerinden gün yüzüne çıkıyor.


Yöneticilerimiz, sokak hayvanlarının yerinin sokaklar değil barınaklar olduğunu ve "Beyaz Türkler"in köpeklerine sahip çıkması gerektiğini söylerken -psikolojik bir savunma mekanizması olan "yansıtmalı özdeşim" yapıyor olabilir.

Yani aslında sığınmacıları kontrolsüz bir şekilde kabul eden ve onlara sahip çıkmayan (günlük hayatlarındaki ihtiyaçlarının karşılanmaması, ülkeye adaptasyonları ile ilgili yetersiz kalınması vb.) kendisi olmasına rağmen bu parçasını (suçu) ötekine (Beyaz Türklere, muhalif belediyelere) yansıtıyor.

Böylece suçlu parçasını ötekine atmış, kendi kitlesinin kontrolsüz sığınmacılara yönelik öfkesini yansıtmış ve biriken gerilimi biraz da olsa boşaltmış oluyor.

Yakın zamanda, mevcut iktidar Avrupa Birliği'ni, sığınmacılar üzerinden "Kapıları açarız, mültecileri size göndeririz" diye tehditkâr bir dille uyarmıştı. Bugünkü "Beyaz Türkler" söylemi o günkü "Ey Avrupa" söylemine çağırışım yapıyor. 

 

İlginç bir şekilde, sokak köpekleri tartışmasına ilk yanıt üç mülteci gencin yakıldığı şehir olan İzmir Belediyesi'nden geliyor ve belediye, sokak köpeklerinin rutin aşılama ve tedavi işlemleri dışında toplatılmayacağını bildiriyor.

Burada da -gerçeklikte İzmir'de sokak köpekleri ile iç içe yaşamayı tercih eden bir çoğunluk da mevcut- üç mülteci gencin yakılarak öldürülmesinin İzmir'de gerçekleşmesinin getirdiği duygusal yük ile diğer bir psikolojik savunma mekanizması olan "karşıt tepki oluşturma" kullanılıyor olabilir.

Yani içerideki dürtülerin aksi yönünde tepkiler veriliyor. 


"Köpek" kelimesi bir hayvanı belirtmesi dışında, halk arasında argoda "pis, dışlanan, istenmeyen, nankör, beslenmesine rağmen ihanet eden vb." anlamlarında kullanılır.

Bu anlamıyla birlikte yıkıcı duyguların, tavırların ortaya çıkması için güçlü bir çağrışıma sahip. 


Bazı insanlar -güvenlik adına- başıboş köpeklerin toplatılması ve barınaklara koyulması gerektiğini düşünüyor. Bunu savunurken köpeklerin barınaklarda helak olabileceğinin de farkındalar ve onlara acıyan, üzülen bir tarafları da var (ambivalans).

Bazı insanlar ise, ne olursa olsun başıboş köpeklerin barınaklara gönderilmemesi gerektiğini, insanların köpekler tarafından zarar görmesinin aslında kendi yaptıklarının uzun vadeli sonuçları olduğunu düşünüyor.

Bütün köpeklerin aşılanması ve kısırlaştırılması, sadece çok saldırgan olanların barınaklara gönderilmesi gerektiğini düşünenler de var. 


Benzer şekilde, "Suriyeli sığınmacıları ülkelerine gönderelim" diyenler (zarar görebileceklerini ve hatta ölebileceklerinin farkında olup örtük bir suçluluk eşliğinde), "Onlarla Türkiye'de beraber yaşamaya devam" edelim diyenler (örtük bir korku eşliğinde, zamanında onları biz aldığımız için ve bu konuda sorumluluğumuz olduğu için vb.) ve "Onları ülkemize adapte edelim" diyenler var.


Peki, eğer gerçekten de sığınmacılar konusundaki gerilim sokak köpekleri konusuna yansıtılıyorsa, bu bilgi pratikte ne işimize yarar? 


Öncelikle, kontrolsüz gelen sığınmacılarla ilgili gündelik hayattaki diyaloglarımız ve siyasilerin söylemleri, konunun toplumda yaratmış olduğu rahatsızlık seviyesi ve birikmiş gerilim ile oldukça uyumsuz.

Ne yazık ki konu her iki taraf için de çıkmaza girmiş durumda.

Bunun farkında olmak, konuyu basitleştirmemek, görmezden gelmemek, konuyla ilgili araştırmaktan ve (manipülasyon yaratmadan) konuşmaktan çekinmemek gerekli.

Karşımıza çıkan birçok sorun aslında mülteci sorununun hayatın farklı noktalarındaki tezahürleri olabilir. Dolayısıyla, dikkatimizi esas meseleye çevirmekte fayda var.

Çünkü aslında yönetilebilir konular (başıboş sokak hayvanları gibi) propaganda malzemesi olarak kullanılıp derin siyasi görüş ayrılıklarına dönüşüyor.


Sokak hayvanlarının sorunları hepimizin kaygı duyduğu ve kamu tarafından ilgi görmesini istediğimiz bir konu. Bu konunun çözümü konunun uzmanları ile yerel yönetimlerin iş birliğine bağlı.

Psikolojik yansıtmalar kullanılan ögelerden bağımsızdır. Çağrışımlarla ve çok çeşitli bilinçdışı dinamiklerle gün yüzüne çıkar. Doğrudan bir atıf ya da benzetme içermez. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU