Avrupa'nın kontrollü göçe ihtiyacı var

Charlotte McDonald, The New York Times'a yazdı: Polonya'ya sınırlarını savunmasız insanlara açması için AB tarafından herhangi bir baskı yapılmadı. Tam tersi, AB'den tam destek aldı

Fotoğraf: AP

Bu manzarayı görmek şaşırtıcı.

Çocuklar yanan bir ateşin etrafında toplanmış ve ebeveynler çocuklarını göğüslerine yaslamışken, askerler dikenli tellerin arkasında kayıtsız bir şekilde duruyor.

Ancak Belarus-Polonya sınırından gelen bu görüntüler ne kadar acı verici olsa da şaşırtıcı olmamalı.

Zira Avrupa Birliği'nin (AB) göç politikası böyle görünüyor.


Hiç şüphesiz, çoğu Irak ve Suriye'den olmak üzere binlerce göçmenin haftalarca dondurucu soğukta bir ormana hapsedildiği bu insani felaketin en büyük sorumlusu Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko'dur.

AB'nin rejimine yönelik yaptırımlarına karşı açık bir misilleme olarak Lukaşenko hükümeti, göçmenleri, zorluk ve ıstıraptan başka hiçbir şey bulamadıkları ve güçlü bir şekilde korunan Polonya sınırına götürdü.

Hükümet yakın bir zamanda kampları temizlemiş olsa da, zarar çoktan verildi.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gelgelelim Bay Lukaşenko'nun intikamı planına: AB'nin kendisi için oluşturduğu bir sorunu kullandı.

Zira AB geçtiğimiz altı yıl boyunca, göçün geniş çapta Avrupa bloğu içinde yaratacağı siyasi sonuçlardan korktuğu için daha fakir ve çatışmalarla dolu ülkelerden gelen göçmenleri sınır duvarları örerek, sıkı güvenlik önlemleri alarak ve AB dışındaki ülkelerle tartışmalı anlaşmalar yaparak engellemeye çalıştı.

Ancak anlaşma kendi kendini aldatmaktan başka bir şey değildi.

Zira AB, göçmenlerin topraklarına akın etme ihtimaline karşı böyle bir panik ve kargaşa sergileyerek, otoriter devletlere şantaj için bir yol haritası vermiş oldu.

AB, hoşgörü ve dayanışma ile temsil edilen temel değerlerine dayanan ortak bir yanıt bulamazsa, Bay Lukaşenko insanların daha iyi bir yaşama dair hayallerini suiistimal etmeye çalışan son diktatör olmayacak.


2015 yılında çoğu Suriye'deki savaş ve zulümden kaçan kişiler olmak üzere 1 milyondan fazla insanın kaotik bir şekilde Batı'ya akın etmesinin, göç sorununun kıtanın siyasi gündeminin en üst sırasına taşınmasına sebep olmasıyla birlikte mesele ciddi bir hal almaya başladı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in ilk başta bu durumu hoş karşıladığına ilişkin ifadeleri çok geçmeden sert açıklamalara ve sınırları güçlendirme talimatlarına dönüştü.

Öte yandan binlerce göçmen, arama kurtarma operasyonlarının sayısının azaltılması sonucunda Akdeniz'i geçmeye çalışırken hayatını kaybetti.

Diğer göçmenler de AB sınırlarındaki acımasız gözaltı merkezlerinde tutuldu.


Bu ülkelerin dikkatlerini çekmeye başladı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, komşuları üzerinde bir etki yaratma fırsatını sezerek, çok yüksek bir fiyata yardım teklif etti.

2016'da AB, Türkiye'nin topraklarındaki yaklaşık 3 milyon Suriyeli mültecinin Yunanistan'a geçmesini engellemesi karşılığında 6 milyar euroluk bir anlaşma imzaladı.


AB krizden önce bile, bu şekilde boyun eğmeye alışıktı.

Zira "aç Afrikalıların Avrupa'ya akın edebileceği" ile ilgili bir tehdit savuran Libya lideri Albay Muammer el-Kaddafi'ye bu tehdidinin ardından 2010 yılında 60 milyon euro teklif etmişti.

Bugün AB, paranın çoğunun milislere ve insan tacirlerine gittiğine ilişkin haberler çıkmasına rağmen Libya Sahil Güvenliğini finanse ediyor.


Yasadışı göçmenlerin akıbeti oldukça vahim.

Libya Sahil Güvenlik güçleri insanları, geniş çapta belgelerle kanıtlanan sistematik işkence ve saldırı eylemlerinin olduğu gözaltı merkezlerine geri gönderiyor.

Türkiye ile yapılan anlaşmaya göre, Yunanistan'a gelen göçmenlerin Türkiye'ye geri gönderilmesi gerekiyor. Ancak bu kişiler birkaç yıldır Yunan adalarındaki aşırı kalabalık mülteci kamplarında çürüyorlar.


Ahlaki otoritesinin zayıflamasıyla AB hükümetlerin tehditlerine açık hale geldi.

Zira AB, Türkiye'yi insan hakları, hukukun üstünlüğü ya da siyasi baskı gibi konularda suçlamaya çalıştığında, Türk yetkililer genellikle anlaşmayı iptal etmekle tehdit ediyor.

İspanya'nın, Batı Sahra'nın bağımsızlığı için mücadele eden liderine tıbbi tedavi uygulamasına misilleme olarak Fas, geçtiğimiz mayıs ayında İspanyol yerleşim bölgesi Ceuta (Septe) ile sınır kontrollerini geçici olarak durdurduğunu duyurdu.


AB artık sınırlarının korunması için komşu rejimlerin gösterdiği iyi niyetlere güveniyor.

İnsan sefaleti kabul edilebilir bir pazarlık kartı haline geldi: Bu kirli siyasi bataklığa en son saplananlar Polonya sınırındaki erkekler, kadınlar ve çocuklar oldular.

Kendilerini dondurucu soğuk ve yetersiz gıda kaynaklarının yanı sıra tehlikelerle dolu koşullar altında ağır silahlı Polonya ve Belarus sınır muhafızları arasında sıkışmış bir halde buldular. Sınırdakilerden en az 11 kişi hayatını kaybetti.
 

 

AB Bay Lukaşenko'ya odaklanarak 'insanlık dışı' eylemlerini kınadı.

Ancak bir AB üyesi olarak Polonya, insanları göz yaşartıcı gaz bombaları ve TOMA'larla sınırın ötesine geçmeye zorlarken, bu sözler inandırıcı gelmiyor.

Ayrıca gazeteciler, yardım görevlileri ve uluslararası gözlemcilerin sınır bölgesine girmesine de müsaade edilmedi.

Tüm bunlara rağmen Polonya'ya sınırlarını savunmasız insanlara açması için AB tarafından herhangi bir baskı yapılmadı. Tam tersi, AB'den tam destek aldı.


Avrupalı ​​yetkililer, Belarus ve Rusya gibi ülkelere baskı yaparak güçlerini zayıflatacak politikalar ile desteklemeden ahlaki ve insani üstünlük dili kullanıyorlar.

Bu çifte standartları bir an önce düzeltmeye başlamalılar. İlk başta Avrupa Komisyonu, gerektiğinde sınır bölgesine insani yardım erişimine izin vermesi ve topraklarındaki insanların sığınma taleplerini işleme koyması için -yaptırım tehdidi ve hatta oldubitti politikası ile- Polonya'ya baskı yapmalı.


Bu, yüklerin AB genelinde paylaşıldığı etkili bir sığınmacılık sistemi geliştirmekle birlikte çalışma vizeleri ve mültecilerin yeniden yerleştirilmesi konusunda daha fazla yasal zemin hazırlayarak göç konusunda yeni bir yaklaşım benimsenmesinin ilk adımı olmalı.

Bunların hiçbiri kolay olmayacak -çünkü sağcı, göçmen karşıtı duygular kıtanın dört bir yanında kök salmış durumda- ancak getireceği faydalar çok olacak.

Zira bu, AB'nin ahlaki yönünü güçlendirecek ve toplumlarını düzgün bir şekilde kontrol altında tutulan göçün beraberinde getirebileceği kazanımlara açacak.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

The New York Times

DAHA FAZLA HABER OKU