Bizi beynimiz mi idare ediyor bağırsaklarımız mı?

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pinterest

Varlığını yeni fark ettiğimiz kalp, akciğer, böbrek, beyin veya dalak gibi bir “organımız” var. Bu yeni organın diğerlerinden en önemli farkı anne karnında iken bu organa ait tek bir hücre bile bulunmaması ve dünyaya geldikten sonra gelişmeye başlaması. Bu, öyle ufak tefek bir organ da değil; onlarca trilyon hücreden oluşuyor, ağırlığı da 2 kilogramı buluyor. Bu yeni organımızın adı “bağırsak mikrobiyotası”.

Bağırsak mikrobiyotası nedir?

İnsan vücudunda 100 trilyon hücre bulunduğu tahmin ediliyor; bundan 10 misli fazla miktarda mikrop da vücudun deri, ağız, vajina, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş bulunuyor. Bu mikroplar bulundukları yerlere göre daha önce o bölgenin “florası” olarak adlandırılırdı; flora yerine artık “mikrobiyota” tabiri kullanılıyor.

“Bağırsak mikrobiyotası” dendiği zaman bağırsaklarımızda yaşayan tüm mikropları anlıyoruz. Bağırsak mikrobiyotasında 1.000 kadar farklı türden bakteri ve bunlara ait 3 milyondan fazla gen (insan genlerinden 150 misli fazla) bulunuyor ve bunların ağırlığı 2 kilogramı buluyor.

Bağırsak mikrobiyotası bir organ olarak kabul ediliyor

Bağırsak mikrobiyotasının vücudun çeşitli fonksiyonlarının yerine getirilmesindeki vazifeleri sebebiyle ayrı bir “organ” olarak kabul ediliyor. Bu, dünyaya geldiğimizde sahip olmadığımız bir organdır. Bebek anne karnında steril bir ortamda gelişir ve ilk mikropları dünyaya gelirken annenin doğum kanalından, vajinasından, derisinden, memesinden ve soluduğu havadan alır.

Bağırsak mikrobiyotasının, dünyaya gelişinin üçüncü gününde bebeğin beslenme şekline göre değiştiği tespit edilmiştir: Anne sütü emen bebeklerin bağırsak mikrobiyotasına “bifidobakteriler” hâkim olur. Üç yaşına gelindiğinde bağırsak mikrobiyotası artık belirlenmiş ve erişkinlerinkine benzer bir hâle gelmiştir; mikrobiyota bundan sonra daha yavaş bir değişim gösterir ve bu ömür boyu sürer.

İkinci beyin adı da veriliyor

Bağırsak mikrobiyotası o kadar önemli bir organ ki buna “ikinci beyin” ismini teklif edenler bile var ve yeni bir araştırma bu tanımlamanın ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.

Gastroenterolgy isimli tıp dergisinde yayınlanan araştırmada, probiyotik ihtiva eden yoğurt yiyen kadınlarda duygu ve emosyonların kontrol edildiği her iki beyin bölgesinde de kontrol gruplarına göre aktivite azalması olduğu fonksiyonel MR görüntüleri ile tespit edildi.

Bu çalışma yediğimiz içtiğimiz gıdaların “bağırsak mikrobiyotası üzerinden sadece metabolizmayı değil beyin fonksiyonlarını da etkilediğini” ortaya koyması bakımından çok önemli!

Araştırmanın altı çizilmesi gereken iki özelliği daha var: 

Birincisi, daha önce yapılan hayvan deneylerinde bağırsak florasındaki değişikliklerin duygusal davranışları etkilediği belirlenmişti ama bu durum insanlar üzerinde ilk defa gösterilmiş oluyor. İkincisi de, beynin sadece emosyonlarla ilgili olan bölgelerinin değil duyguların hazırlanmasında da rolü olan alanları da dâhil birçok bölgesinin etkileniyor olması.

Bağırsaklar ikinci beyin unvanını hak ediyor

Beyin ve bağırsaklar fetüste benzer hücrelerden gelişirler; zamanla bir kısmı merkezi sinir sistemini oluşturmak üzere farklılaşırken bir kısmı da bağırsaklardaki sinir sistemini oluşturur. Beyin ve bağırsaklar birbirine “vagus” adı verilen sinirle bağlıdır ve her iki organ birbirlerine bu sinir aracılığı ile çeşitli uyarılar gönderirler.

Bağırsaklar ve beyin arasındaki etkileşim aslında herkes tarafından bilinir. Heyecanlandığımız zaman karnımızın ağrıması, sinirlenince midemize kramplar girmesi gibi ama bağırsaklardan beyine uyarılar gitmesi veya bağırsakların beyni etkilediğine dair bilgiler çok sınırlıdır.

Daha önce hayvan deneylerinde bağırsak mikrobiyotasındaki değişikliklerin beyin fonksiyonlarını etkilediği gösterilmişti. Mesela, Bifidobacterium longum adıyla bilinen bakterilerin iltihaplı koliti olan farelerde anksiyete benzeri davranışları normalleştirdiği tespit edildi.

Bir başka deneyde de Lactobacillus rhamnosus bakterilerinin bazı beyin bölgelerinde GABA (beyinde engelleyici etkisi olan bir iletişim maddesi) seviyelerini etkilediği ve strese bağlı kortizon salgılanmasını baskılayarak anksiyete ve depresyonla ilgili davranışları azalttığı belirlendi.

Depresyon ve anksiyete gibi hastalıkların bazı hastalarda şişkinlik, gaz, ağrı, dışkılama bozuklukları gibi mide-bağırsak şikâyetlerinden sonra belirmesi de bağırsak-beyin etkileşimine ait örneklerdir ama bu durum ilk defa bu araştırma ile gösterilmiş oluyor.

Bağırsaklarda daha fazla mutluluk hormonu var

Beynimizde olduğu gibi bağırsaklarımızda da nöronlar yani sinir hücreleri var. Bağırsaklarda bulunan bu nöronlardan bazıları beyinde de bulunan ve halk arasında “mutluluk hormonu” adıyla bilinen “serotonin” sentez ediliyor. 

İşin ilginç tarafı ruh halimizin kontrolünde, depresyon ve agresyonda rolü olan serotonin bağırsaklarda beyinden daha fazla bulunuyor olması. Bu da bazı durumlarda uygun diyetin sağladığı faydanın, beyinde serotonin seviyelerini yükselterek etki gösteren antidepresanlarla neden elde edilemediğini açıklayabilir.

Bağırsak mikrobiyotasının önemli vazifelerinden bazıları

Mide ve ince bağırsaklar tarafından sindirilemeyen besinlerin sindirimine yardım eder. B ve K vitaminlerinin yapımını sağlar. Bağırsaklarda hastalık yapabilecek bakterilerin yerleşmesine mani olur. Bağışıklık sisteminin önemli bir elemanıdır; bir bariyer vazifesi görür. Kanserden damar sertliğine, obeziteden diyabete ve alerjilere kadar sayısız hastalığın ortaya çıkmasında rolü vardır.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU