Kıbrıs'ta çözüm umudu için yeni sayfa: Uygulanabilir model "egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm" mü?

Kıbrıs meselesinin çözümüne dair yeni bir sayfa açması beklenen gayri resmi 5+BM zirvesi 27-29 Nisan'da Cenevre'de gerçekleştirilecek

Fotoğraf: Yiannis Kourtoglou/Reuters

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 15 Nisan Perşembe günü (bugün), resmi bir ziyaret gerçekleştirmek amacıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne geldi.

Çavuşoğlu, ziyarete ilişkin Twitter hesabından paylaşımda bulunarak, "Milli davamızı yeni bir vizyonla birlikte savunmak için KKTC'deyiz" açıklamasında bulundu.

Bu ziyaret kapsamında Çavuşoğlu, Kıbrıs meselesinin çözümüne dair 27-29 Nisan'da Cenevre'de yapılacak 5+BM gayri resmi zirvesi öncesinde yarın, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile değerlendirmelerde bulunacak.
 

aa.jpg
Özel uçakla saat 22.00'de Ercan Havalimanı'na gelen Çavuşoğlu, KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, Türkiye'nin Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri ve diğer yetkililer tarafından karşılandı / Fotoğraf: Ali Ruhluel/AA


Cenevre'de yapılacak zirvede Birleşmiş Milletler, Kıbrıslı taraflar; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve garantör ülkeler; Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'yi bir araya getirecek.

Kıbrıs meselesinin çözümüne dair yapılan görüşmelerde yeni bir sayfa açması beklenen bu zirvede tarafların ortak müzakere zemininde buluşup buluşamayacağı ele alınacak.

1968'den beri 53 yıldır süregelen ve herhangi bir sonuç alınamayan Kıbrıs müzakerelerinde taraflar, son olarak Haziran 2017'de İsviçre'nin Crans-Montana kentinde bir araya geldi. Yaklaşık 10 gün boyunca yoğun bir şekilde devam eden bu görüşmelerden bir sonuç alınamadı.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kasım 2019'da ise BM Genel Sekreteri Guterres ara buluculuğunda dönemin, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis arasında üçlü gayri resmi görüşme yapılsa da Kıbrıs müzakerelerinde Crans-Montana'nın ardından yeni bir gelişme olmadı.

Cenevre'de yapılması planlanan gayri resmi 5+BM zirve ise, birçok bakımdan ilklere sahne olacak.

Zira 2019'da Berlin'de yapılan "üçlü Kıbrıs görüşmesi"nin haricinde taraflar, 4 yıl sonra ilk kez Ersin Tatar'ın cumhurbaşkanlığı döneminde bir araya gelecek.

Ayrıca bu zirveyi "ilk" kılan hususların başında ise, KKTC ve Türkiye'nin Kıbrıs sorununun çözümü için masaya koyacağı yeni "egemen eşitliğe ve eşit uluslararası statüye dayalı iki devletli çözüm" modeli geliyor.

Keza bu zirveye dek yapılan görüşmelerde, federasyon temelli bir çözüm modeli müzakere ediliyordu. KKTC ve Türkiye makamlarının açıklamalarına göre, yıllarca süren görüşmelerden bir sonuç alınamaması, Türk taraflarını yeni bir çözüm modelini müzakere etmeye yöneltti. 

Bu yeni çözüm modelinin müzakere edilip edilemeyeceği ise 27-29 Nisan'da yapılacak zirvede taraflar arasında ele alınarak karara bağlanacak.


Prof. Dr. Işıksal: Çözümün, adil, kalıcı ve sürdürülebilir olmasına dikkat ediyoruz

Kıbrıs Türk makamları ve Türkiye, yapılması planlanan gayri resmi zirve için halihazırda hummalı bir hazırlık içerisinde.

KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı, Müzakere Heyeti Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Işıksal'a Kıbrıs Türk tarafının bu zirveye dair hazıklıklarını sorduk.

Rumların egemenliğinin Türklere geçmeyeceği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kendi devletine sahip çıkacağı, kendi egemenlik haklarını koruyacağı; egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü üzerine kurulacak bir modelden yana olduklarını aktaran Prof. Dr. Işıksal, bu yeni çözüm modelinin hem Türkler hem de Rumlar için en iyi model olduğunu savundu.
 

Prof. Dr. Hüseyin Işıksal.jpg
KKTC Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı, Müzakere Heyeti Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Işıksal / Fotoğraf: KKTC Cumhurbaşkanlığı


"Eğer Kıbrıs'ta bir çözüm olacaksa, bunun 1960'ta olduğu gibi üç yıl sürmemesi lazım" diyen Prof. Dr. Işıksal, şunları söyledi: 

1968'den beri süregelen, tekrarlanan, bunca yıldır tıkanan; Einstein'ın dediği gibi, hep aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlar beklemenin artık çılgınlık olduğunu hepimizin kabul etmesi gerekir. Bu tıkanıklığı aşmak için de masaya yeni alternatifler, yeni çözüm önerileri getirmeyi düşünüyoruz.


"Bizim çözüm önerimiz, zaten Ada'da var olan gerçeklere dayalıdır"

Prof. Dr. Işıksal, "Bazı çevreler bizim çözümden uzaklaştığımız imasında bulunuyor, bunlar doğru değil. Biz, Kıbrıs'ta çözüm istiyoruz. Ancak bu çözümün, adil, kalıcı ve sürdürülebilir olmasına dikkat ediyoruz" dedi.

"Bizim çözüm önerimiz karmaşık, üzerinde uzlaşma sağlanamayacak, iki halk arasında daha fazla sorunlara yol açacak ve özellikle mülkiyet konusunda yıllarca sürecek mahkeme sürecine yol açacak federal temelli müzakereler yerine zaten Ada'da var olan gerçeklere dayalıdır"  diyen Prof. Dr. Işıksal, şu şekilde devam etti:

Kıbrıs adasında zaten birbirinden tamamıyla farklı ve ayrışmış, kendi kurumları, yasama, yürütme ve yargı organları olan iki ayrı devlet var. 1974'den beri Kıbrıslı Türkler tüm kurumlarıyla çalışan, uluslararası tanınması olmasa da, bir devlette olması gereken tüm şartları taşıyan gerçek bir devlete sahiptir.

Bu gerçek üzerine oluşturulacak müzakere zemini en kolay çözüm modelidir. Egemen eşitlik ve uluslararası eşit statüye dayalı çözüm önerisinde Kıbrıslı Rumların en az Kıbrıslı Türkler kadar kazanımları olacaktır.

Kazan-kazan anlayışına dayanan bu model Ada'nın sadece barış, huzur ve istikrar adası olmasını sağlamakla kalmayacak; aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki ve bölgedeki sorunların çözümü için de katalizör görevi görecektir. 


Bilgiç: KKTC ve Türkiye uyum içinde; ama süreci sahada görmemiz lazım

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Emekli Büyükelçi Abdurrahman Bilgiç ise, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Türkiye ile KKTC bakımından görüş ayrılıkları eskiden gündeme gelirdi, şimdi yok. Tamamen aynı, uyumlu. Özellikle Ersin Tatar'ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra iki ülke arasında daha bir görüş birliğinin olduğunu söyleyebiliriz. Ama süreci sahada görmemiz lazım. 
 

Abdurrahman Bilgiç.jpg
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Emekli Büyükelçi Abdurrahman Bilgiç / Fotoğraf: @A_Bilgic_

 

"Başlangıç aşaması itibarıyla olumlu bir hava var, altının doldurulması gerekiyor"

Şu anda olumlu bir havanın hakim olduğunu ve "en azından bir zaman kazanılmış durumda" bulunulduğunu ifade eden Bilgiç, sözlerine şunları ekledi:

Ama hala daha yapılacak zirvede Avrupa Birliği ülkeleri bu yaptırım konusunu Amerika ile de koordinasyon halinde ele alma durumundalar. Türkiye'nin bu konularda şu ana kadar ifade ettiği veya takındığı tutumların, bundan sonraki dönemde ne şekilde seyredeceği yakından izlenmesi gerekiyor. Şimdiden kesin bir şey söylemek mümkün değil. 


Türkiye'nin takınacağı tavırların hepsinin de ayrı sonuçları olacağını hatırlatan Bilgiç, "Türkiye bu tavrında ısrar ederse, diyelim ki Kıbrıs konusunda veya Doğu Akdeniz'de, başka yerlerde, AB ile ilişkiler ve Kıbrıs müzakere süreci de başka yönde ilerleyecektir. Tabi bunların netleşmesini beklemek ve iyi izlemek gerekiyor. Ama başlangıç aşaması itibarıyla olumlu bir hava var, altının doldurulması gerekiyor" ifadelerini kullandı.


KKTC ile Türkiye, neden yeni bir çözüm modeline yöneldi?

1963 olaylarından beri uluslararası toplumun gündeminde yer alan Kıbrıs meselesinin çözümüne dair 1968'den bu yana yapılan müzakerelerden hiçbir sonuç alınamadı. 

53 yıldır süregelen müzakere sürecinde zaman zaman çözüme dair umutlandıran adımların atıldığı dönemler de oldu. 

Bunlardan biri de 2002 yılında dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın ortaya koyduğu "Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli" belgesi; bilinen adıyla "Annan Planı" idi.

"Annan Planı" 24 Nisan 2004'te iki tarafta referanduma sunuldu ve son sözü söyleme hakkı doğrudan iki topluma bırakıldı. Kıbrıs Türk halkı yüzde 64,91 çoğunlukla plana "evet" dedi; Rum halkının yüzde 75,83'ü ise planı reddetti. Ve Annan Planı da böylelikle kabul görmedi. 
 

Annan Planı AA.jpg
'Annan Planı' referandumu döneminde, Kıbrıslı Türk çözüm yanlılarının katıldığı "Evet" gösterilerinden bir kare / Fotoğraf: AA


Buna karşın referandumun hemen sonrasında 1 Mayıs 2004'te Rum yönetimi, Ada'daki diğer ortak yok sayılarak "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında Avrupa Birliği'ne tam üye yapıldı.

"Annan Planı" dönemi de dahil bugüne dek süren görüşmelerde KKTC ve Türkiye, Kıbrıs'ta federasyon temelli bir çözümün destekçisiydi.

Bugün gelinen aşamada ise Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs sorununa ilişkin "Federasyon bitmiştir! İki devletli çözümden başka yol yoktur" sözleriyle, federasyon üzerinden yapılan iki yapılı dış politikasının sona erdiğini resmen ilan etti.

Aynı şekilde KKTC'nin 5. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da "Biz ayrı bir devletiz, biz ayrı bir halkız. Kıbrıs'ta federasyon kalmamıştır. Bundan sonra iki devletli bir çözüme doğru gidilmelidir" sözleriyle federal temelli bir çözüm modelini müzakere etmeyeceklerini açıkladı.

Peki, Kıbrıs'ta federal bir çözümün destekçisi ve savunucusu olan Türkiye ile KKTC, neden federasyon dönemini sona erdirdi ve yeni bir çözüm modeline yöneldi?


Prof. Dr. Ünal: Önceki hükümetler ve Denktaş ne kadar uğraştıysa AK Parti de o kadar uğraştı

Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hasan Ünal'a göre, Kıbrıs sorununa ilişkin federasyon görüşmelerinden vazgeçilip, yeni bir çözüm önerisi noktasına gelinmesinin önemli sebepleri var.

AK Parti hükümetinin 2002'den 2017'deki Crans-Montana'nın sonuna kadar artan bir oranda 'Federasyon yoluyla biz bu sorunu çözeceğiz' diyerek kendini bağladığını ifade eden Prof. Dr. Ünal, "Bu, laf olsun diye yapılan bir şey değildi. AK Parti'den önceki hükümetler ve Kıbrıs'ta da Denktaş bunun için ne kadar uğraştıysa AK Parti de o kadar uğraştı. Ama sonuç alınamadı. Çünkü Rum-Yunan tarafının bir milli ideali var ve oradan geri adım atmak istemiyorlar" diye konuştu.
 

Prof. Dr. Hasan Ünal.jpg
Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal

 

"Daha önce 'Bütün sorun Denktaş'tan kaynaklanıyor', 'Ankara'da derin devlet var, Denktaş onun uzantısı' şeklinde gerçekler üzerine oturmayan bir kampanya yürütülmüştü. Bunlar ortadan kalktı, bunun böyle olmadığı anlaşıldı" diyen Prof. Dr. Ünal, şunları kaydetti:

Türk tarafı Annan Planı'na 'Evet' dedi, Rum tarafı büyük bir ekseriyetle 'Hayır' dedi. Dahası o tarihten sonra, Mehmet Ali Talat liderliğinde ve daha sonra da Mustafa Akıncı liderliğinde yürütülen müzakerelerden sonuç alınamadı.  

Çünkü bu müzakerelerin hepsine ta 1984'ten bu yana Rum tarafı, federasyona prensip olarak 'Evet' diye başlar, ama aslında kendi milli devletinin egemenliğini, kuzeyde kaybettiğini ve kendisine ait olduğunu düşündüğü topraklara genişletmek için müzakere eder.


"Rumlarla yetki paylaşımı esaslı, işleyebilir bir federasyon oluşturabilmek imkansız"

"Türkiye, KKTC ve Kuzey Kıbrıs Türk halkı, 'iki devletli çözüm' fikrine durup dururken gelmedi. Çok önemli gerekçeleriyle yılların sonucunda geldi" şeklinde konuşan Prof. Dr. Ünal, sözlerini şöyle sürdürdü:

Bir, dünyada federasyonlar cazip değil, iki, Rumlarla yetki paylaşımı esaslı, işleyebilir bir federasyon oluşturabilmek imkansız. Neredeyse imkansız demiyorum, imkansız!


Soğuk Savaş'ın sonunun, 1960, 70 ve hatta 80'lerdeki gibi, birden fazla milletin bir araya gelmesiyle oluşturulan federasyonların çökmesi anlamına geldiğini ifade eden Prof. Dr. Ünal, "Federasyonlar bu tür sorunlara çözüm olmaktan çıktı" dedi.


CTP'li Toros: Eşitlik, sadece BM kararları ve parametrelerine bağlı federasyonla mümkündür

Prof. Dr. Ünal'ın da dile getirdiği, "Federasyonlar bu tür sorunlara çözüm olmaktan çıktı" görüşüne ise Kuzey Kıbrıs'ta katılmayan yorumlar da söz konusu. Zira Kıbrıs'ta uygulanabilir tek çözüm önerisinin "federal çözüm" olduğu yönünde talepler de dile getiriliyor.

Ana muhalefet partisi olarak Cumhuriyetçi Türk Partisi de Kıbrıs'ta federal bir çözümden yana. Gayri resmi 5+BM zirve öncesi Independent Türkçe için, Cumhuriyetçi Türk Partisi'ne (CTP) konuyla ilgili görüşlerini sorduk.

CTP Dış İlişkiler Sekreteri ve Girne Milletvekili Fikri Toros, "Dünya nüfusunun yüzde 40'ı federal devletler tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla, 'artık federasyonların bu tür sorunlara çözüm olmaktan çıktığı' görüşü gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Federal devletler tek ve çok uluslu olabilen, eşitliğe dayalı ortaklık modelleridir" diye konuştu.
 

CTP Dış İlişkliler Sekreteri.jpg
CTP Dış İlişkiler Sekreteri Fikri Toros / Fotoğraf: Cumhuriyetçi Türk Partisi Basın Bürosu


Federal ortaklığın başlıca amaçlarından birisinin, ortakların kendi başlarına yapamayacaklarını diğeriyle birleşerek yapabilmek olduğunu ifade eden Toros, "Dolayısıyla, federasyon kavramı, bir güç birleşimi/sinerji yaratımı anlamına gelmektedir. Kendi özerk varlığımızı koruyarak, ortak aidiyetimize bağlı kalarak bir birliktelik kurmaktır" dedi.

"Kıbrıs özelinde müzakere edilen federasyonda, özerklik prensibinden hareketle kurucu devletler kendi kendilerini yönetirler, ama aynı zamanda ülkenin bütününde eşit siyasi statüde federal organlarda alınacak kararlarda etkili katılım gösterirler" diyen Toros, sözlerine şunları ekledi:

Bir kurucu ortak diğerine üstünlük sağlayamaz; çünkü her ikisi de yetkilerini Federal Anayasa'dan alırlar. Anayasa da toplumların kabulü ile oluşturulur.

Kıbrıslı Türkler tarih boyunca azınlık olmayı asla kabul etmediği için, kendi vatanında eşitlik mücadelesi vermektedir. Eşitlik, sadece BM kararları ve parametrelerine bağlı federasyonla mümkündür.


"Kalıcı barış ve gerçek demokrasiye saygı, sadece gelişmiş bir federasyon modeli ile mümkündür"

Independent Türkçe'ye açıklamada bulunan Toros, Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne ilişkin bir Türk tezi olan Federasyon modelinin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından benimsenmiş, karara bağlanmış ve böylelikle "iki toplumlu, iki bölgeli ve siyasi eşitliğe dayalı federasyonun" süregelen müzakerelere zemin teşkil etmiş olduğunu hatırlattı.

Federal çözüm modelinin; uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş olan, 2004 yılında "Annan Planı" olarak her iki toplumun onayına sunulduğunu anımsatan Toros, ayrıca 11 Şubat 2014 tarihli ortak metni ve BM Genel Sekreteri Guterres'in 30 Haziran 2017 tarihinde taraflara sunduğu 6 maddelik çerçevesi de dahil olmak üzere, tüm BM karar ve önerilerini oluşturan çözüm modeli olduğunu söyledi.

Toros, sözlerini şöyle sürdürdü:

Federasyon zemininde yürütülen müzakerelerde, özellikle Talat-Christofias ve Akıncı-Anastasiades dönemlerinde birçok önemli yakınlaşmalar elde edilmiştir. 1963 olaylarıyla başlayan Kıbrıs sorununun çözümü, Ada genelinde her iki toplumun haklarına, insan haklarına ve temel özgürlüklere, kalıcı barış ve gerçek demokrasiye saygı, sadece gelişmiş bir federasyon modeli ile mümkündür.


"AB içerisinde iki ayrı devletin kabul edilmeyeceği açıkça ortaya koyulmaktadır"

Federasyon modelini niçin tek çözüm modeli olarak savunduklarını sorduğumuz CTP'li Toros, "Yönetim ve güç paylaşımında, herhangi bir federal ortağın diğerinin çıkarları hilafına bir karar alma olasılığını önleyen, federal organlarda alınacak kararlara en az bir olumlu oy ile tarafların etkili katılımı, sadece BM kararlarına bağlı federasyon ile mümkündür" ifadelerini kullandı.

Ada'da devam eden siyasi sorun ve bölünmüşlüğe, ayrıca Kıbrıs Rum Toplumu'nun 2004 Annan Planı'nı reddetmesine rağmen, Kıbrıs'ın bir bütün olarak Avrupa Birliği üyesi olduğunu anımsatan Toros, sözlerini şöyle sürdürdü:

Mevcut koşullarda, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuzeyde herhangi bir kontrolü ve etkisi olmadığı için, AB mevzuatı Kuzey Kıbrıs'ta askıya alınmış konumdadır. Avrupa Birliği, Kıbrıs sorununun BM kararları doğrultusunda oluşturulacak bir federasyon çatısı altında çözümlenmesini desteklerken, her iki toplumun siyasi eşitlik temelinde yer alacağı Federal Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB üyesi olarak devam edeceğini taahhüt etmektedir. Dahası, AB içerisinde iki ayrı devleti kabul etmeyeceğini de açıkça ortaya koymaktadır.


"BM parametreleri değişmedikçe, resmi müzakereler ancak federasyon zemininde devam edebilir"

Ayrıca, Cenevre'de gerçekleştirilecek gayri resmi zirvenin, resmi müzakerelerin bir parçası olmayacağını hatırlatan CTP'li Toros'a göre, gelinen aşamada, tarafların pozisyonları arasında ciddi bir farklılık olması nedeniyle, BM Genel Sekreteri bu toplantıda tarafları dinleyecek ve resmi müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için gerekli olan "ortak zemin" arayışında olacak.

"Kıbrıs Rum Liderliği tarafından 'egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözümün' kabul edilemez olduğu Sayın Anastasiades tarafından defalarca dile getirilmektedir" diyen Toros, şunları söyledi:

Ayrıca, uluslararası aktörler de Kıbrıs'ta iki devletli bir modele ilişkin ciddi endişeler taşımakta olup, iki bölgeli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı federasyon modelini desteklediklerini belirtmektedirler. Bununla beraber ayrılıkçı hareketlerden dolayı risk altında olan Katalonya gibi birçok Avrupa ülkesinde, olası ayrılma sonucunda ortaya çıkacak yeni devletlerin AB'ye katılması da kabul görmemektedir.


"BMGK kararları ve parametreleri değişmediği müddetçe, resmi müzakereler ancak federasyon zemininde devam edebilir" şeklinde konuşan Toros, "Dolayısıyla, kapsamlı çözüme dair gerekli olan siyasi irade varsa, tarafların BM zemininde ve Crans-Montana'da kalınan yerden başlayarak sonuç odaklı müzakerelere devam etmeyi kabul etmesi gerekecektir. Cenevre'de bu noktaya varılamaması halinde, toplantı sonrasında 'ortak zemin' arayışı amacıyla diplomatik girişimlerin devam edeceğini umuyorum" ifadelerini kullandı.


"Kıbrıs'ın statükoya mahkum kalacağından endişe duymaktayım"

Toros, "Kıbrıs Türk ve Rum tarafları federasyon dışında bir model üzerinde anlaşmadıkları müddetçe ve her iki tarafın da BM kararları ve parametrelerine bağlılık teyit etmelerinin, Genel Sekreter himayelerinde yürütülecek olan anlamlı müzakerelerin ön koşulu olacağını düşünmekteyim" dedi ve ekledi:

Dolayısıyla, Kıbrıs Türk tarafının 'egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm' önerisi ve Kıbrıs Rum tarafının federasyonun bir parametresi olan siyasi eşitlik konusundaki uzlaşmaz tutumu devam ettiği müddetçe, Kıbrıs'ın statükoya mahkum kalacağından endişe duymaktayım. Bunun sonuçları da bölünmüşlüğü derinleştireceği gibi, devam eden istikrarsızlık ve gerginliğin artacağı anlamına gelecektir.


"'Müzakere' kirli bir kelimeye dönüştü; 'çözüm' kavramı anlamsız bir içerik kazandı"

2009 yılından bu yana KKTC'de özel bir üniversitede ders veren Prof. Dr. Hasan Ünal'a göre ise, Kıbrıs Türk halkı yıllardır süren müzakerelerdeki çözümsüzlükten dolayı bir bıkkınlık içerisinde.

Kuzey Kıbrıs'ta özellikle son 10 yıldır, şoförden güvenlikçiye, öğretim üyesinden eczacıya, restorancıdan marketçiye, her görüşten insanla görüştüğünde bir bıkkınlığa şahit olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ünal, şunları anlattı:

Şunu görüyorum; 'müzakere' kelimesinden bıkmış durumdalar. 'Müzakere' kirli bir kelimeye dönüştü. 'Çözüm' kavramı anlamsız bir içerik kazandı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkı açısından 'Kardeşim niye işimize bakmıyoruz, ekonomiye yoğunlaşalım, işimize bakalım. Tamam, biz ayrı bir devletiz ve bu devlete sahip çıkalım' noktasına gelindi.  


"Kıbrıs'ta AK Parti'nin İslamcı eğilimlerine olan tepkiye rağmen Ersin Tatar kazanabildi"

Prof. Dr. Ünal, çözümsüzlüğe dair yaşanan umutsuzluk ve yıllardır süren tıkanıklığın sonucunda, 2020 Ekim ayında yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimini Ersin Tatar'ın kazanmasını ise bir referandum olarak yorumluyor.

"Kıbrıs Türk halkında çok kuvvetli bir Tayyip Erdoğan karşıtlığı; AK Parti karşıtlığı var" diyen Prof. Dr. Ünal, şunları söyledi:

Erdoğan karşıtlığına rağmen, bu 'iki devletli çözüm'ü Tayyip Erdoğan'ın empoze ettiği bir konu olarak görmedi halk. Ve Ersin Tatar'ın cumhurbaşkanlığına oy verdi. Kıbrıs Türk halkında AK Parti'nin İslamcı eğilimlerine olan tepkiye rağmen Ersin Tatar kazanabildi. 


Bu 'referandumun' ise, "Biz bu müzakerelerin içinde debelenip devam edecek miyiz, yoksa devletimize sahip mi çıkacağız" manasına geldiğini belirten Prof. Dr. Ünal, "Şimdi burada 'Devletimize sahip çıkalım' fikri kazandı. Bundan sonra gerisi birtakım diplomatik taktik ve stratejilerden oluşuyor. Bu fikri, ideali oluşturduktan sonra gerisi diplomatik girişimlerdir" ifadeleriyle sözlerini tamamladı.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU