Rohingyalar öldürülürken protestocular neredeydi?

Myanmar'daki darbe binlerce kişiyi sokağa döktü ama aynı sokaklar 2017'de bomboştu

Yangon'da darbeye karşı düzenlenen gösterilere katılan bir Myanmarlı (Reuters)

Neredeyse üç haftadır (makale 21 Şubat'ta yayımlanmıştır – ed.n.) Myanmar sokaklarında kitlesel protestolar var. Ang San Su Çi'nin partisi Ulusal Demokrasi Birliği'nin (NLD) büyük başarı kazandığı kasımdaki seçimde hile yaptığını öne süren ordu yani Tatmadaw, 1 Şubat'ta onun hükümetine darbe yaptı.

O zamandan beri memurlar ve öğretmenler, otobüs şoförleri ve konfeksiyon işçileri sokaklara döküldü. Myanmar'ın en büyük şehri Yangon, sürücülerin arabaların kaputlarını açık olarak yolların karşısına bıraktıkları  bir "hurda" mitingiyle felç oldu. Hatta polisin de onlara katıldığına dair hikayeler var.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ülke çapında askeri darbeye karşı meydan okuma cesur ve etkileyiciydi. Rusya, Belarus ve başka yerlerdeki protestoları andırıyordu. Fakat bu gösteriler ne kadar hoş ve önemli olsa da aynı zamanda zor ve rahatsız edici bir soruyu da beraberinde getiriyor. Tatmadaw son dört yıldır  Rohingya halkına karşı acımasız bir etnik temizlik kampanyası düzenlerken, köylerini yerle bir ederken, binlerce kişiyi öldürürken ve yüz binlerce kişiyi komşu Bangladeş'e kaçmaya zorlarken,  tüm yürüyüşler, bağırışlar ve meydan okuma neredeydi?

Çoğunlukla Bangladeş sınırındaki kuzeybatı Arakan eyaletinde yaşayan Rohingya Müslümanları, Myanmar'daki birçok etnik grup arasında en çok zulmedilenler. Rohingyalar nesillerdir Arakan'da yaşamış olsalar da resmen ve gayri resmi olarak yabancı muamelesi görüyorlar. Yetkililer onları "Bengalliler" olarak görüyor ve 2014 nüfus sayımı Rohingyaları bir etnik kategori olarak eklemeyi reddetti.

1962'de Myanmar'da (veya o zamanki adıyla Burma'da) iktidara gelen askeri cunta, destek sağlamanın bir yolu olarak Rohingyalara karşı nefreti teşvik etti. En son ve en acımasız süreç 2017'de başladı. Ordu, "teröristlere" karşı kampanya bahanesiyle birçok kişinin "soykırım niyeti" taşıdığını düşündüğü bir etnik temizlik programı uyguladı. Çin'in Uygurları bastırması kadar acımasız bir sınırlama.
 


Yine de Rohingyalara yönelik saldırı hem  nüfusun büyük bölümü hem de demokrasi aktivistleri tarafından en iyi ihtimalle kayıtsızlıkla, en kötü ihtimalle aktif gizli anlaşmayla karşılandı. Tatmadaw 2011'de kontrolünü gevşetmeye başladı. Bu durum, 2015'te Ang San Su Çi'nin partisi NLD'nin geçen yıl olduğu gibi büyük ölçüde kazandığı seçimlere yol açtı. Bununla birlikte Tatmadaw, tüm demokrasi söylemine rağmen asla iktidardan vazgeçmedi. Generaller tarafından yazılan anayasa, parlamentodaki sandalyelerin dörtte birini orduya ayırdı. Savunma bakanlığı, içişleri bakanlığı ve sınır yönetimi bakanlığı gibi üç önemli bakanlık üzerinde ordunun yegane kontrolü sağlandı. Orduya anayasa değişikliklerinde veto yetkisi de tanındı.

Ang San Su Çi demokratik meşruiyet için bir kılıf sağladı. Ayrıca Rohingyalara yönelik vahşeti de örtbas etti. NLD'nin birçok üyesi, Rohingya karşıtı aşırılıkçı örgütlere açıkça dahil oldu. Ang San Su Çi önce sessiz kaldı, ardından zulüm iddialarını "sahte haber" olarak reddetti ve sonunda ordunun "teröristlere" karşı kampanyasına destek verdi. Bizzat, 2019'da Lahey'deki uluslararası adalet mahkemesinde soykırım suçlamalarına karşı orduyu savundu.

Destekçileri ordunun gücüne meydan okumanın mümkün olmadığını ve onun da başka hiçbir seçeneği bulunmadığını iddia etti. Eğer onlara karşı çıkarsa bu durum aleyhine olabilirdi; bu yüzden onlara uyum sağlaması gerekiyordu. Darbenin de gösterdiği gibi ordunun isteklerini yerine getirmek çok az fark yarattı. Uygun buldukları zaman  ona sırtlarını döndüler.

Öte yandan daha derin bir soru var: Biraz güç kazanmak adına ödemeye razı oldukları demokrasi hareketinin bedeli nedir? Myanmar'daki gibi orduyla çalışmak veya askeri yönetimin devamı arasında bir seçimin olabileceği bir durumda, uzlaşma kaçınılmaz olabilir. Pek çok kişi için ve özellikle de Rohingyalar için, ikisi arasındaki farkı ayırt etmek zor.

Rohingyaları savunamamak demokrasi hareketini zayıflattı. Bir toplumda en savunmasız olanlar veya küçümsenenler pahasına  elde edilen hiçbir demokrasi veya özgürlük biçimi olamaz. Bu sadece Myanmar'daki Rohingyalar için değil, Hindistan'daki müslümanlar, Suudi Arabistan'daki kadınlar, Güney Afrika'daki göçmen işçiler ve Avrupa'daki kayıtsız göçmenler için de geçerli.

Bu aralar demokrasi hareketiyle Rohingya aktivistleri arasında yeni bağlantıların kurulduğuna dair hikayeler var. Rohingyaların birçoğu darbe karşıtı protestolara katılırken demokratların onlara karşı düşmanlığı azalmış görünüyor. Sendikalar da hem demokrasi hem de Rohingya hakları konusunda mücadele için yeni ilişkiler kurmaya başlıyor.

Bu geçici adımların düzenli bir harekete dönüşüp dönüşmeyeceğini göreceğiz. Ancak kesin olan bir şey var, herkes için demokrasi ve eşit haklar olmadıkça demokrasi olamaz.



* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

theguardian.com/commentisfree

Independent Türkçe için çeviren: Ahmet Delal Tüy

DAHA FAZLA HABER OKU