Britanyalı astrofizikçi, zeki uzaylıların "oyun teorisi"yle bulunabileceğini ortaya koydu

Astrofizikçi Eamonn Kerins, "insanları görebilecek" gezegenlere sinyal gönderilmesi gerektiğini söylüyor

Steven Spielberg'ün E.T. The Extra-Terrestrial filmi, Dünya'ya sıkışıp kalan bir uzaylının insanlarla etkileşimini konu alıyordu (IMDb)

Manchester Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırma, "oyun teorisi" diye bilinen bir stratejinin dünya dışı akıllı yaşamı bulma olasılığını arttırmak için kullanılabileceğini öne sürüyor.

Eğer galaksimizde gelişmiş bir Dünya dışı medeniyet varsa ve bizimle iletişime geçmeyi deniyorlarsa onları bulmanın en iyi yolu nedir? Bu soru, astronomların Dünya Dışı Akıllı Yaşam Araştırması'nda (SETI) karşılaştıkları başlıca zorluktu. Jodrell Bank Gözlemevi'nden Astrofizikçi Dr. Eamonn Kerins imzasıyla hakemli bilim dergisi The Astronomical Journal'da yayımlanan yeni makale ise oyun teorisine dayanan yeni bir stratejinin, uzaylıları bulma ihtimalini artırabileceğini ileri sürdü.

SETI araştırma programları genellikle iki yaklaşımdan birini kullanıyor. Bunlardan biri gökyüzünde geniş bir alanı tarayıp herhangi bir yerden sinyal yakalamayı uman bir yöntem. Bu yaklaşım hızla yüksek miktarda veri üretebiliyor ancak bu veriyi kapsamlı biçimde incelemek çok zor olabiliyor. Diğer yaklaşımsa araştırmanın yaşam barındırabileceği düşünülen belirli yıldız sistemlerine daha yoğun odaklandığı hedeflenmiş SETI. Bu yaklaşım da incelenen sistemler üzerine daha geniş bir veri sağlıyor ancak bakılan alanı daraltıyor.

Dr. Kerins, oyun teorisi kullanma önerisini ise şöyle açıklıyor:

Oyun teorisinde ‘koordinasyon oyunları' diye bilinen ve birbiriyle iletişime geçemeyen ancak kazanmak için işbirliği yapması gereken iki oyuncunun bulunduğu bir oyun sınıfı bulunur. Biz SETI'yle uğraşırken, dışarda herhangi bir medeniyet de bizi bulmaya çalışıyorsa, tam anlamıyla bu tür bir oyunun içindeyiz, demektir. Dolayısıyla, eğer hem biz hem de onlar, iletişim kurmak istiyorsak, ikimiz de en iyi stratejiyi geliştirmek için oyun teorisine bakabiliriz.

Dr. Kerins bu fikrine "ortak saptanabilirlik" ismini veriyor. Fikre göre, Dünya'nın kendisinin yaşam barındırdığını saptama olanağına sahip olabilecek gezegenlerden gelen sinyaller incelemek için en iyi yerlerdir.

Eğer yaşam barındırma olasılığına dair bir kanıta sahipsek oradaki medeniyetler de gezegenimizle ilgili benzer bir kanıta sahiptir. İki taraf da SETI'yi birbirlerine uygulamaya yönelmeli çünkü ikisi de kanıtın karşılıklı olacağının farkında olacak.

Yeni fikir, ev sahibi yıldızının doğrudan bize bakan yüzünden geçen ve bu sırada yıldızdan gelen ışığı karartan gezegenleri incelemeyi öneriyor. Bu karartma etkisi normalde gezegenleri keşfetmek için kullanılıyor ve aslında geçiş halindeki gezegenler şu anda bildiğimiz gezegenlerin büyük kısmını oluşturuyor. Bazı gezegenlerde ise astronomlar, Dünya benzeri katı yüzeyi olup olmadığını veya su buharına dair kanıt gösterebilecek atmosferin bulunup bulunmadığını belirleyebiliyor.

Dr. Kerins, "Ya eğer bu gezegenler Dünya yörüngesinin düzlemiyle aynı hizada konumlanıyorsa?" dedi ve ekledi:

O halde Güneş'in önünden geçen Dünya'yı görebilirler ve bize dair benzer türden bilgilere erişebilirler. Gezegenlerimiz karşılıklı saptanabilir olur.

Dünya'nın Güneş önünden geçerken göründüğü bölgeye Dünya Geçiş Bölgesi ismi veriliyor. Araştırmacının makalesine göre, kendi yıldızlarının etrafında bu bölgede konumlanan binlerce yaşam barındırma olasılığı bulunan gezegen yer aldığı tahmin ediliyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak dışarıdan gelen sinyalleri mi dinlemeli yoksa onlara sinyal mi göndermeli sorusu belirsizliğini koruyor. Merhum Stephen Hawking gibi bazı bilim insanları, muazzam teknolojik üstünlüğe sahip olabilecek medeniyetlere sinyal göndermenin olası tehlikelerine dairuyarıyor.

Bazı bilim insanlarıysa eğer her medeniyetin aynı korkuyu paylaştığı durumda tespit edilebilecek herhangi bir sinyal bulunamayabileceğini belirtiyor. Buna SETI paradoksu ismi veriliyor ve Kerins'in çalışması bu paradoksun nasıl çözülebileceğini gösteriyor.

Dünya Geçiş Bölgesi'nde yer alan gezegenlerdeki medeniyetler kendi geçiş halindeki gezegenlerinin temel kanıtlarının bizim tarafımızdan görülebildiği veya bizim sinyalimizin onlara ulaşabileceğini bilebilir. Bunu biz de biliyoruz. Diğer gezegenlerle ilgili en berrak görüşe sahip medeniyetlerin sinyal göndermeye en yatkın medeniyetler olması mantıklı geliyor. Diğer taraf da bunu bilecek. Bu nedenle gözlemliyor ve bir sinyal arıyor olmalılar.

Kerins'in makalesi ayrıca, Dünya Geçiş Alanı'ndaki yaşam barındırabilir gezegenlerin büyük kısmının Güneş'ten daha soluk, düşük kütleli yıldızlar etrafında bulunmasının beklendiğini gösteriyor. Buna göre söz konusu medeniyetlerin bize dair daha açık bir görüşü olması gerekiyor. O yüzden Karşılıklı Saptanabilirlik fikri, hedeflenmiş SETI programlarının soluk yıldızlar çevresindeki olası yaşam barındıran gezegenlerden gelen sinyalleri incelemeye yoğunlaşması gerektiğini öne sürüyor.

Kısa süre içinde bizim Dünya'mız hakkında halihazırda bir şeyler bilen medeniyetlerin yaşayabileceği gezegenlerin kataloğunu çıkarmalıyız. Onlar da mesaj göndermeye eğilim gösterecek kadar bilgi sahibi olabilir. Bizim gerçekten odaklanmamız gereken gezegenler bunlar. Eğer oyun teorisini biliyorlarsa bizim dinlediğimizi bileceklerdir.

 

Manchester Üniversitesi

Independent Türkçe için çeviren: İdil Söylemez

DAHA FAZLA HABER OKU