Çözüm sürecinden sonra çıkmaza giren Kürt yayıncılığı yeni bir çıkış arıyor

Avesta Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Abdullah Keskin, Kürt yayıncılığın en parlak döneminin 2007-2015 yılları arasında yaşandığını ancak son 2-3 yıldır karşılaştıkları sıkıntılara 90'larda bile rastlamadıklarını söyledi

Abdullah Keskin / Fotoğraf: Independent Türkçe

Kürt basını ve yayıncılığı, Mısır'ın başkenti Kahire'de 1898'de Bedirhan Bey'in oğlu Mikdad Midhat Bedirhan tarafından çıkarılan Kürdistan gazetesi ile başladı.

Cumhuriyet'in kurulmasından sonra Bedirhan Bey'in torunu Celadet Ali Bedirhan öncülüğünde Fransa sömürgesindeki Suriye'de çıkan Hawar (imdat-medet) ve Ronahi(aydınlık) dergileri Kürt basınının modern bir hüviyete bürünmesini sağladı.

Kürt kültür ve yayıncılık dünyası, Osmanlı'nın çalkantılı dönemlerinde Motkili Halil Hayali'nin idaresinde yayımlanan Kürt Teavün (var oluş) ve Terakki gazetesi, Müküslü Hamza ile Memduh Selim yönetiminde neşredilen Jîn (hayat-yaşam) dergisi ve yine Bedirhaniler tarafından çıkarılan Kürdistan gazetesi ile en verimli yıllarını geçirdi.

Kürt basını Cumhuriyet'in kurulmasından sonra 1990'lı yıllara kadar geçen sürede ise tabiri caizse "fetret dönemini" yaşadı. 

2002 yılında Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde önü açılan Kürtçe yayıncılık da günden güne gelişti.

Başlatılan çözüm süreci ile 2010'ların ortalarına kadar dil, tarih, edebiyat ve dini alanda binlerce Kürtçe eser yayımlandı.

Çözüm sürecinin sona ermesi ve Güneydoğu'nun farklı şehirlerinde başlayan çatışmalar; Van, Batman, Mardin ve Diyarbakır gibi kentlere kayyum atanması, Kürtçe yayıncılığı olumsuz etkiledi.

Oluşan bu siyasi atmosfere, ekonomik kriz ve pandemi de eklenince, sektör derin bir çıkmazla karşı karşıya kaldı.  

 

Abdullah Keskin - Abdulhakim Günaydın
Abdullah Keskin - Abdulhakim Günaydın / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

1995 yılından bu yana İstanbul merkezli Kürtçe ve Türkçe kitap yayımlayan Avesta Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Abdullah Keskin ile Avesta'nın 25. kuruluş yıldönümünü ve Kürt kültür dünyasının dünü, bugünü ve yarınını konuştuk.

"40 yıl boyunca hiçbir Kürtçe eser yayınlanmadı"

Türkiye'de Kürt yayıncılığı ne zaman başladı, kültür dünyası hak ettiği yerde mi?

"Kürt yayıncılığı söz konusu olduğunda sürekli birbiriyle çelişen ama aslında birbirini tamamlayan bir olumlu bir de olumsuz görüşüm var. Aslında Kürt yayıncılığının temelleri İstanbul'da atıldı. İlk Kürtçe ve Kürtlerle ilgili kitap, dergi, gazete ve kültürel kuruluşlar yüz yıl önce İstanbul'da başladı. Ama Cumhuriyet'in kurulmasıyla o çabaların hepsine son verildi ve Kürt kültürünün izleri tek tek silindi. Mesela Kürdistan gazetesi, Jîn (yaşam) dergisi ve Kürt Teavün ve Terakki (yardımlaşma ve ilerleme) gazetesinin birçok sayısı İstanbul'da yayınlandı. 80'li yıllardan sonra bunların yeni edisyonları İsveç ve Almanya gibi ülkelerde Seyda Bozarslan, Celile Celil ve Malmisanıj tarafından yapıldı. Yapıldı ama toplanan bu sayıların hiçbirisi Türkiye'deki kütüphanelerden temin edilemedi. Peki yok mudur? Elbette vardır ama kullanıma açık değildir. Bugün Kürdistan gazetesi, Jîn dergisi veya başka bir yayını Berlin, Paris, Moskova, Petersburg, Cenevre, Kahire, Şam ve Bağdat'taki kütüphanelerde bulmak mümkünken, asıl ve eksiksiz sayılarının tamamının bulunması gereken yerde bulunmuyor. Bütün o kültüre ait izler bilinçli olarak yok edilmeye çalışıldı. 

1919'da Mem û Zîn yayınlandıktan sonra 1959'a kadar Musa Anter'in Kımıl şiiri yayınlanıncaya dek 40 sene boyunca hiçbir Kürtçe eser yayınlanmıyor. 70'li yıllara kadar 3-5 kitap yayınlanıyor. Seyda Bozarslan kendi imkanlarıyla Alfabe kitabını hazırlıyor ve yayınlıyor, matbaada el konuyor, yargılanıyor ve sonra yurt dışına çıkmak zorunda kalıyor. 1975'e kadar yayınlanan kitap sayısı 10 tane bile değil. 75 ile 80 darbesi arasındaki 5 yıllık dönemde Tîrêj diye bir dergi ve sınırlı sayıda birkaç kitap çıkıyor.  

80 darbesi ile birlikte 2932 sayılı yasayla Takrir-i Sükûn yasası (Kürtçe konuşma yasağı) yeniden uygulamaya giriyor. 91'e kadar bu durum böyle devam etti. 91'de Turgut Özal 2932 sayılı konuşma yasağını düzenleyen yasayı kaldırdığında herkes Kürtçe yayın serbest diye algıladı. 

"İlk baştaki heyecanın söndüğünü gören devlet bu alanı görmezlikten geldi"

Yani o yasa Kürtçe yayını serbest kılmıyor muydu? 

Hayır, yasa Kürtçe yayını serbest kılmıyordu. Sadece Kürtçe konuşmayı serbest kılıyordu. Bir dilde konuşmak nasıl yasak olur diye insanların algısı kabul edemediği için böyle bir şeyi herkes Kürtçe yayın serbest diye algıladı ve art arda Kürtçe, gazete, dergi, kitap kaset ve CD gibi şeyler yayınlanmaya başlandı. Başta tek tük müdahaleler oldu çünkü devlet hazır değildi. Doğrusu Kürt kültür dünyası da çok hazır sayılmazdı. 2002'ye kadar bu böyle devam etti.

Aslında 91'den 2002'ye kadar olan 11 yıllık dönemde Kürtçe yayınların varlığı kanuni değil, fiiliydi, göz yumuluyordu. 2002'de Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde Kürtçe yayın serbest olmaya başladı. Biz 95'in sonunda kurulduk. 2002'ye kadar olan 7 yıllık dönemde bir savcı yaptığımız Kürtçe yayınlarının içeriğinden bağımsız sadece Kürtçe yazıldığı için yasaklayabiliyor ve soruşturma açabiliyordu. Ama mahkemeler buna nadiren başvurdular. Çünkü bir kitabı dilinden dolayı yasakladığınızda o dili bilen yeminli tercüman gerekiyor. Yeminli tercüman demek ve o dilde sizin sertifika vermeniz demektir. Yani o dili ve kültürü tanımış olmanız ve kabul etmeniz anlamına geliyor. Oysa devlet eskisi kadar çok dillendirmese de Takrir-i Sükûn'dan kalma 2932 sayılı yasayla konuşma yasakları filan sürse veya kaldırılmış olsa da aslında bilinç altında Kürtçe bir dil değil algısı yatıyordu.
 

Avesta Yayınları
Avesta Yayınları / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

O fiili durumu da iyi gözlemlediler. Bu işin çok da kolay olmadığını, insanların sadece günlük konuşma dilini bilmesiyle yazma, edebiyat yaratma ve literatür oluşturmanın, gazete, dergi ve kitap yayınlamanın farklı şeyler olduğunu gördüler. İlk baştaki heyecanın çok çabuk söndüğünü gören devlet bu alanı görmezlikten gelmeye başladı.  

"Kürtlerin Türkiye'deki nüfusu bile BM'ye üye birçok devletin nüfusundan fazladır"

Avesta'nın Kürt kültür tarihine nasıl bir katkısı oldu? 

95'te biz Avesta'yı kurduğumuzda o yıl Kürtlerle ilgili 2-3 Türkçe kitap yayınlanmıştı ve onlar da yasaklanmıştı. Biz çıkışımızı 4 Kürtçe kitapla yaptık. 95'ten bugüne çeyrek asır geçti. Şimdi 700'üncü kitabımızı geride bıraktık ve 50 civarında koleksiyon serisi ile çok farklı alanlarda ağırlıklı olarak Kürtçe ve Türkçe yayınımızı sürdürüyoruz. 

Hem çok kötü hem de çok iyi bir yerdeyiz çünkü böyle tarihsel bir arka planımız var. Yüz küsur yıllık zodlu bir geçmiş, 40 yıl boyunca tek kelime yazılmadığı gibi sokakta da konuşulan kelime başına ceza verildiği dönemler oldu. Şu an ise bazen 10-15 Kürtçe kitabı bir arada yayınlıyoruz. Bu Kürt kültür tarihi ve Kürt yayıncılığı göz önünde bulundurulduğunda azımsanacak bir şey değil ama bir de işin öbür tarafından bakmak lazım. Kürt toplumu dinamik bir toplum. Sadece Türkiye'deki Kürt nüfusu bile Birleşmiş Milletlere üye birçok devletin nüfusundan daha fazladır. Yıllık yayınlanan kitap istatistiklerini herhangi bir ülke ile kıyasladığımızda çok kötü bir yerde olduğumuzu gözlemliyoruz. Yani kıyaslama yapmak bile zor. Bir taraftan Kürt kültür tarihinden baktığımızda çok büyük bir ilerleme var çünkü 50-60 yılda yapamadığını bir ayda yapabiliyorsun. Diğer taraftan da bundan daha bağımsız 20. yüzyılda yaşayan bir kültürel ulusal topluluk gözüyle baktığımızda da çok cılız olduğunu söyleyebiliriz. Dediğim gibi hem iyi hem de kötü bir yerdeyiz. İkisi bir arada.  

"Kürt yayıncılığının altın çağı 2007 ile 2015 yılları arasıydı"

Çözüm sürecinin sonlandırılmasıyla Kürt kültür dünyası yasaklı dönemlerdeki durgunluğa geri döndü ve bu durgunluğa bir de pandemi eklendi. Pandemi sizi de etkiledi mi?

Pandemi bizi rahatlattı. Şöyle rahatlattı, zaten biz pandemiden önce dibe vurmuştuk, sıfır noktasındaydık, hatta sıfırın altında. Bence Kürt yayıncılığının altın çağı Kuzey ve Kurmanci için söylüyorum, 2007 ile 2015 yılları arasıydı. O 6-7 yıllık dönem bizim için verimli bir dönemdi. Hiçbir müdahalenin olmadığı, her yerde fuarlara davet edildiğimiz, çok az kitabın yasaklandığı, yayınlanan kitap sayısının arttığı ve periyodik olarak yıllık yüzde 15-20 büyüme hedeflerini gerçekleştirdiğimiz bir dönemdi. 2015'ten sonra özellikle şehir çatışmalarıyla birlikte grafik baş aşağı inmeye başladı. Bir anda kitap yasakları gündeme geldi, insanlar işlerinden atıldı. Kitabevleri kapandı.

Bölgede Kürtçe kitap sergilenen çok az yer vardı ve onların büyük bir kısmı da kapandı. Geçmişle kıyaslanmayacak bir şekilde yasaklar uygulamaya konuldu ve insanlar ciddi soruşturmalara maruz kaldılar. Kitap gene medyada suç aleti gibi teşhir edilmeye başlandı. Sosyal medya paylaşımlarından dolayı binlerce insan hakkında soruşturmalar açıldı. Birçok insan tutuklandı ya da yurt dışına gitmek zorunda kaldı. Bütün bunları bir araya topladığınızda ilk kuruluş yıllarında bile görmediğimiz gerçekten bir korku iklimi oluştu. 

"Son 2-3 yıldır karşılaştığımız kadar sorunlarla karşılaşmadık"

Sessiz bir şekilde eski yasaklar geri mi döndü?

Kuruluşumuzdan beri, son 2-3 yıldır karşılaştığımız kadar sorunlarla karşılaşmadık. Buraya gelen, sosyal medyada soran veya fuarlarda karşılaştığımız insanlar bize 'kitaplar üstümüzde yakalansa veya evimizde bulunsa ne olur' gibi sorular soruyorlar. Normalde yasak olsa bile bilgilenmek amacıyla bir adet kitap bir yerde bulunduruluyorsa bu mevcut yasalara göre bile suç değil. Ki sözüne ettikleri kitaplar yasaklanmış kitaplar değil ve hakkında soruşturma bile açılmamış kitaplar. Doğrusu biz çok rahat bir şekilde 'bir şey olmaz, rahat olun' diyemiyoruz. Çünkü son 2 yıl içinde 14 kitabımız yasaklandı. Her 14'ü de yayınlandıkları tarihin üzerinden 10-20 yıl geçtikten sonra yasaklanmış kitaplar.  

 

Avesta Yayınları / Fotoğraf: Independent Türkçe
Avesta Yayınları / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Öncesinde böyle bir durum yoktu. Aslında toplatma ve yasaklama kararı verenler bile tam olarak ne olduğunun farkında değil. Tam bir kaos ortamı oluşmuş. Diğer taraftan da şöyle bir şey var, yeni yayınladığımız 'şu kesin toplatılır ve yasaklanır2 dediğimiz kitap da yasaklanmıyor. Sadece bir tarafı ile söylemiyorum. Böyle bir durum da söz konusu. 

Tabi tüm bu olanlara dövizin yükselişi eklendi, birçok maliyet dövizle çünkü, ardından pandemi geldi. Tuhaf ama pandemi hiç olmazsa psikolojik olarak bizi rahatlattı. İlk kez herkes gibiydik, hayati krizlere alışkındık. Bu tüm dünyayı etkiledi. Eve kapandığımız dönemde iyi çalıştık, güzel bir hazırlık yaptık.   

"Pandemi döneminde yayınladığımız kitap sayımız 40 adedi bulmak üzere"

Ekonomik olarak nasıl ayakta kalıyorsunuz?

Ticari tarafı pek ön pland olan bir yayınevi değiliz. Yapabileceğimiz, sevdiğimiz işlere odaklanıyoruz. Elimizde üzerinde uzun yıllardır çalıştığımız çok fazla biriken materyal var ve bu çabaların boşa gitmesini istemedik. Bu kadar kötü ve herkesin mutsuz olduğu bir dönemde az da olsa bir okur kitlemizin olduğunu ve bu zor dönemde onlara da bir moral olsun diye her zamankinden daha zor bir yayın faaliyetlerini yürüttük. İlk kez kredi kullandık. Hemen hemen başından beri aynı yerlerle çalışıyoruz.

Pandemi döneminde yayınladığımız kitap sayımız 40 adedi bulmak üzere. Sene sonuna kadar bir terslik olmazsa 60 adedi bulacak. Herhalde bu yıl olarak kitap yayınlama açısından en parlak, en iyi yılımız olacak. Tabii bunda 25. yıl olmasının vermiş olduğu bir enerji de var. Çok fazla hesap kitap yapmıyoruz. Sonuçta bir imkan oluştuysa kitabı yayınlarız. İşin mali boyutunu çok önemsediğimizi söyleyemem. Pandemi döneminde şu ana kadar yayınladığımız şiir kitabı sayısı ise 14. Dünyada hiçbir yayınevi bunu yapmaz. Çoğu da genç şairler. Bizde güçlü bir şiir damarı var. Sırf ekonomik kaygılardan dolayı bunun önünü tıkamak istemiyoruz. 

100'lü rakamlarla olan kitaplarımız genelde özel baskı. Mesela 500'üncü kitabımız Melayê Cizîrî tefsiriydi. 600. kitap Kamiran Bedirxan'ın 1930'lu yıllarda yazdığı Kuran mealidir. 700'üncü kitabımız da Farsça'dan çevirdiğimiz Avesta'dır. Bunu üçüncü defadır çevirtiyoruz. Çünkü diğer çevirilerden hoşnut kalmadık. Çok iyi bir çalışma oldu. Sene başından önce onu da özel ve normal iki versiyonla yayınlayacağız.

Tabii bir de 25. yıl dönümümüz var. Aslında pandemi olmasaydı İstanbul, Diyarbakır, Erbil ve Paris gibi birçok yerde bunu kokteyl ve konferanslarla 25. yıl vesilesiyle özel gün ve geceler düzenlemek istiyorduk. Ama pandemi buna izin vermedi. Pandemiden sonra gelişmelere göre bunu tekrar değerlendireceğiz. Umarım güzel gelişmeler olur da önümüzdeki Nevroz'a doğru Diyarbakır ve burda İstanbul'da Avesta'nın 25. yılı kokteylini yaparız.

"İBB'nin Avesta'ya yer vermemesi fiili bir sansürdür"

İBB ve CHP'li belediyelerin Kürtçe'ye bakışı nasıl, Kürt diline alan açıyorlar mı?

Bu konu siyasi istismara açık olduğundan şimdiye kadar sustuk. Beklentiler ile yapılanlar farklı. Alan açılmadığı gibi var olan da sanki bilinçli olarak kapatılmak, daha da daraltılmak isteniyor. Pandemi olmasaydı belediye salonlarında Kürtçe etkinlik yapmak için İBB'ye başvurmayı düşünüyorduk çünkü 90'ların ortalarında bile Kürt Enstitüsü'nün kongresi Tarık Zafer Tunaya'da yapılabiliyordu. Ama birtakım şeyler, hiç de o noktada olmadığımızı gösterdi. Mesela İstanbulkitapçısı'nın sitesine bakın, tek bir kitabımız yer almıyor, bırakın kitap satmayı Avesta Yayınevi'nin ismine bile rastlayamazsınız.

Aylardır defalarca uyarmamıza ve başvurmamıza rağmen yer verilmedi. Aslında başvurmak bile gerekmiyor. 5 binden fazla yayınevi var ama 25 yıllık bir geçmişe sahip, İstanbul merkezli ve İstanbul'a ilişkin Türkçe ve Kürtçe bir sürü kitap yayımlamış bir yayınevi yok. Bunu birçok defa onlara ilettik. Bunun yanlış olduğunu, kitaplarımıza, yayınevine yer vermeleri gerektiğini söyledik. "Kürtçe yassah hemşerim"in farklı bir versiyonuyla karşılaştık. Dolayısıyla bunun bilinçli olarak yapıldığı izlenimi oluştu. Bu fiili bir sansürdür. 

 

Avesta Yayınları / Fotoğraf: Independent Türkçe
Avesta Yayınları / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Dediğim gibi sitede yer almak için hem direkt hem de dolaylı olarak talebimizi ilettik ama yaklaşımları gayrı ciddiydi, Türkiye'nin mevcut pratiğinin bile çok gerisinde. Sitede yer almak için kriter nedir doğrusu biz de bilmek istiyoruz. Önce unutuldu sandık, değişik kanallardan ilettik çünkü gerçekten yasaklarla gündeme gelmek istemiyoruz. Bu utanç verici bir durum ama bizim değil hâlâ şu devirde bundan medet umanların utancıdır. Evet, Kürt kimliğiyle tanınıyoruz, yayın pratiğimiz de ortada. Çok dillilik, çok kültürlülük, farklı düşüncelere yer verme konusunda Türkiye'deki yayıncılığın neresinde durduğumuz araştırılabilir. Kürtçe konusundaki bir takım hassasiyetler nedeniyle bu şekilde bakılmasına sebep oluyor sanırım.

"Kitap okuru bakıp, koklayıp ve karıştırarak almak isteyen bir okur"

Uzun bir aradan sonra avestakitap.com sitesini tekrar açtınız. Neden kapatmıştınız, yeni siteye talep nasıl?

Aslında ilk internet sitemizi 2000'li yılların başında yapmıştık. Ama o zaman daha çok tanıtım amaçlıydı. Sonra Afrin harekatı olduğunda ilk harekatı biz hissettik. Sitemiz hacklendi, jandarma marşı konuldu ve çok ağır hakaretlere maruz kaldık. Siteyi daha sonra tekrar açtık ama yine benzeri saldırılara maruz kaldı. Biz de kapatmak durumunda kaldık. Pandemi döneminde yeni bir site için çalışmalara başladık ve yaklaşık bir ay önce yenisini açtık. Daha eksikleri var ama ben bir şekilde sitenin oturacağını ve görmesi gereken ilgiyi göreceğini düşünüyorum. 

Genel olarak Türkiye'deki okur daha yeni yeni online satışa alışıyor. Hele kitap okuru daha çok kitapçıya gidip, bakıp, koklayıp ve karıştırarak almak isteyen bir okur. Ben de öyleyim. Çok mecburi olmasa internetten alışveriş yapmıyorum ama bir anlamda pandemi buna da mecbur bıraktı. Türkiye'deki yeni kuşak biraz daha farklı. Bir kısmı mecburiyetten bir kısmı da alışkanlıklardan dolayı online satışa yöneliyorlar. Dolayısıyla henüz başlangıçta olsak da umutluyuz. 

"Yayınevi bana bir hareket serbestisi sağladı"

Avesta 25. yılına girdi. Yayınevinin dünü, bugünü ve yarınını özetleyecek olursanız neler söylemek istersiniz?

Hiner Saleem'in kitabında büyük dedesine atfettiği ve çok hoşuma giden şöyle bir anekdot var; Geçmişimiz felaketti, bugünümüz fecaat, çok şükür ki yarınımız yok. Elbette bazen umutsuzluğa düştüğümde daha farklı şeyler de geliyor aklıma ama biraz dediklerimle bağlantılı olarak benim yayınevi kurma veya yayınevi sahibi olma gibi bir hayalim yoktu. Daha önce yayıncılık yapıyordum ama bu şirket kurup yayınevi sahibi olmak değildi. Daha çok editör, yayın yönetmeni ve kitap hazırlamaktı. Yayınevini kurmadan 1-2 yıl önce çok didindik. Belli başlı Kürt şahsiyetleri sohbetlerimizde 'bunu nasıl geliştirebiliriz'i tartışırdık. 

Sonra bu işi pek cazip bulmadıklarını ve pek de önemsemediklerini fark ettim. Yayıncılık, ekonomik olarak diğer iş alanlarıyla kıyaslayanacak olursa pek bir getirisi olan bir iş değil. Bu işi yapmak istiyorduk ve başka çare de yok gibiydi. Yayınevini kurmaya aslında bir şekilde mecbur kaldık ve iyi ki mecbur kalmışız. Mecburiyet bazı durumlarda iyidir. Çünkü bana acayip bir hareket serbestisi sağladı. 

"Her zaman yayınlanmaya hazır 3 yıllık kitabımız var"

Hareket serbestisinden kastınız nedir?

Yani başında klasik kar-zarar hesabını yapan bir patron olsa şu pandemi döneminde 14 tane şiir kitabını yayınlamaya göz yummaz. Ben şahsen o hesabı yapmıyorum. Tamam, faturasını bir şekilde ödüyorum ama bunu bilerek ve isteyerek yapıyorum. İlk söyleşimde söylediğim sözlerin altında ezilmediğimi görmek rahatlatıcı. Başka bir yüzyıl, Soğuk Savaş'ın daha yeni bittiği yıllardan bahsediyoruz.

O dönemin şartlarında 50-100 kitap yayınlamak çok büyük başarıydı. Şu pandemi sürecinde yayınladığımız kitap sayısı 30'ü geçti ve sene sonuna kadar 60'ı bulacak. Evet, başta inancımız çok vardı ama mutlak anlamda başarmak inancı değildi. Bu ne olursa olsun bunu yapacağım inancıydı. İsterse bir isterse de 100 olsun. Her şeye rağmen biz bunu yapacağız. 500 mü olur 700 mü, bunu gerçekten hayal etmiyorduk. Onlarca yıl yasaklanmış, rencide edilmiş bir dilde yayın yapıyorduk, yangından ne kurtarsak telaşı vardı.

 

Avesta Yayınları / Fotoğraf: Independent Türkçe
Avesta Yayınları / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Her zaman yayınlanmaya hazır 3 yıllık kitabımız var. Yani şu an dışardan tek bir kitap dahi almasak 3 yıllık yayınlayacağımız kitabımız var. Yaklaşık son 15 yıldır bu böyle. Şimdiden bininci kitabın hayalini kurmuyorum. Türkiye'deki ortamdan dolayı uzun vadeli planlar yapamıyoruz. Çünkü biz normal yayıncılık yapmıyoruz. Yaptığımız anormal yayıncılık. Kitaplarımızda hiçbir şeyi eğip bükmediğimiz gibi sansür de uygulamıyoruz. 

"Cinsel, etnik, inanç ile kişi hak ve özgürlüklerini hedef alan yayın yapmadık, yapmayız"

Avesta olarak hassasiyetleriniz neler?

Genel yayıncılık ilkeleriyle bağdaşmayacak şeylere tevessül etmiyoruz. Asla cinsel, etnik, inanç ile kişi hak ve özgürlüklerini hedef alan yayın yapmadık, yapmayız. Çok dikkat ediyoruz. Hiçbir zaman tek taraflı idealize ederek bir yayın yapmadık. Farklı düşünce ve anlayışlara yer veriyoruz. Tabii ki herkes birbirlerinin haklarına bir şekilde saygı gösteriyor. Sadece Kürtler arası çatışmalar gibi benzeri konulara izin vermiyor ve nötr kalmamız gerektiğini düşünüyoruz. Propagandaya yer vermiyoruz. Ne söylendiğinden çok, nasıl söylendiğine bakıyoruz. Bu tür hassasiyetlerimiz var. 

Yapmak istediklerimiz anlamında söylüyorum, şu ana kadar yürüdüğümüz yol belki yürüyeceğimiz yoldan çok daha kısadır. 700'üncü kitaptan dönüp birinci kitaba baktığımda belli bir iç rahatlığım olduğunu söyleyebilirim. Yayınevinin profili bir şekilde ortaya çıktı, pek pişman olacağımız bir şey yapmadık. Gerçekten inanarak hiçbir güç karşısında eğilip büzülmeden, bükülmeden, işin doğasına uygun hareket etmeye çalıştık. Keşke şunu yapmasaydık diye hayıflandığımız bir konu olmadı. 

"Küçük imkanlarla muazzam bir zenginlik oluştu"

Elbette her işin her zaman daha iyisi yapılabilir, biz bilerek hiçbir şeyden kaçınmadık. Biraz önce örneğini verdim, onlarca kitabı birkaç defa çevirdiğimiz oldu. Biz 96-97'lerde çevirmenler ile bir araya geldiğimizde kimse Kürtler ile ilgili bir şey yapmak istemiyordu. Biz de mecburi öğrencilere yöneldik. Eksikleri yok muydu? Elbette vardır. Ama bir yerden başlamak zorundasın, yoksa bu iş olmaz. Aynı şey Kürtçe için de geçerli. Kürtçe'de çok az şey vardı. 15-20 yıl önce kaç tane Kürtçe çeviri vardı? Ya da hangi dilden Kürtçe'ye kaç çeviri yapılmıştı? Şu an bakıyorum çok küçük imkanlarla muazzam bir zenginlik oluşmuş. 

Klasik Batı edebiyatından modern edebiyata kadar çok önemli eserleri art arda çevirtiyoruz. Buna Fars ve Arap seyahatnameleri dahil. Sadece Şahmaran dizinde (Kürt kadın şairler) yayınladığımız şiir kitabı sayısı 40'a yaklaştı. Kürtçe'den birçok açıdan renkli bir içerik çıkıyor. Tüm bu çalışmaları elimizden geldiği ve yapabildiğimiz kadar yapacağız. 

"Diyarbakır'da çok fonksiyonel bir kültür evi açmayı planlıyoruz"

Gelecek hedefleriniz nelerdir?

İstanbul'da rahat çalıştığımız bir yerimiz var. Araştırmacılara dönük bir Kürdoloji kütüphanemiz var. Burada zaman zaman etkinlikler yapıyoruz. Daha büyüklerini Beşikçi Vakfı veya başka yerlerde yapıyoruz. Önümüzü görebilirsek Diyarbakır'da içinde yazar evi, film gösterimi, sahne, koleksiyon ve kütüphanesi olan çok fonksiyonel bir kültür evi açmayı planlıyoruz. Pandemiden dolayı bunu ertelemek zorunda kaldık.

Şimdi müzik ve sinema arşivi oluşturuyoruz. Eski kaset, CD, plak, radyo ve teyplerden oluşan bir arşiv. Çünkü bir sonraki kuşaklar bant nedir, CD nedir bilmeyecekler. Elimizde binlerce belki on binlerce fotoğraf birikti. Bunları bir şekilde değerlendirip insanların kullanımına sunmak istiyoruz. Tabii ki bütün bunlar yayınevinin imkanlarıyla yapılabilecek şaylar değil, ciddi emek ve maddi güç gerektiren şeyler. Elbette yapabildiğimiz kadarını yapacağız. Yani yangından ne kadar mal kurtarabilirsek. Biraz da o gözle bakıyoruz. Saydıklarıma benzer imkanlar dahilinde yapmak istediğimiz çok şey var."
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU