Devam!.. DİSK hedefine ulaşacak, halk kazanacak!.. (3)

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Yıl 1970: Tasarı tekrar Meclis’te

1970 yılı TBMM çalışmalarında gündeme getirilen Adalet Partisi (AP) hükümeti tasarısı, Türk-İş yönetiminin tam desteğini alacaktı.

Tasarı CHP ve Güven Partisi tarafından desteklenecekti.

Türk-İş, DİSK’i bertaraf etmek isterken dönemin CHP yönetimi de Türk-İş yönetiminin desteğini arkasına alma hesapları içinde olacaktı.


En önemlisi “Dokuzuncu Madde”

1970 yılının ilk aylarında TBMM’ye, 274 sayılı yasanın değişikliği için dört tasarısı gelecekti. 

Bu tasarılar içinde sendikaların, sendika birliklerinin, federasyonların ve konfederasyonların kuruluş koşullarını düzenleyen 9'ncu Madde en önemli madde olacaktı.

  • Abdullah Baştürk ve dört milletvekili arkadaşı tasarısında baraj hükmü getirecekti.
     
  • Hükümet tasarısında baraj hükmü olmayacaktı.
     
  • TİP milletvekili Rıza Kuas tasarısında, bir baraj ön görmeyecek, mevcut yasadaki aksaklıkların, işçiler ve sendikalar lehine çözümlenmesini hedefleyecekti. 
     
  • CHP Milletvekili Hayrettin Uysal yasa teklifindeki 9. Maddeyi aynen bırakacak, sadece 2. maddenin değiştirilmesini ön görürken, işçi-memur ayrımına memurlar lehine açıklık getirmeyi hedefleyecekti.

   
Baştürk’ün teklifi

Baştürk’ün teklifinde baraj ile ilgili hükümler şöyleydi:

2. a) Türkiye çapında faaliyet gösteren sendikanın, kurulu bulunduğu işkolunda çalışan sendikalı işçilerin en az 1/3’ünü temsil etmesi gerekir.

b) Federasyonların aynı işkolunda mevcut sendikalardan en az ikisinin bir araya gelmeleri ve o işkolunda çalışan sendikalı işçilerin en az 1/3’ünü temsil etmesi gerekir.

c) Konfederasyonlar, mevcut federasyon ve Türkiye çapında faaliyette bulunan işkolu esasına göre kurulu sendikalardan en az beşinin ve Türkiye'deki sendikalı işçilerin en az 1/3’ ünün, üye sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulurlar.

2’nci ve 3’ncü bendler gereğince işkolunda çalışan sendikalı işçilerin sayısı, her yıl Çalışma Bakanlığı'nca çıkartılacak sendikalı işçi istatistiklerinde gösterilir. 

Bu bend uyarınca meslekî teşekküller temsil ettikleri üye işçilerin sayısını her yılbaşında Çalışma Bakanlığı’na bildirmeye mecburdurlar.

 

Abdullah Baştürk.jpg
Abdullah Baştürk / Fotoğraf: biyografya.com


Tasarıda 9'ncu maddenin değiştirilme gerekçesi şöyle açıklanacaktı:

Tasarıda getirilen bir diğer yenilik, işçi teşekküllerinin kuruluş şartlarını düzenleyen 2’nci bendin (a), (b) ve (c) fıkralarıdır. Zira uygulamada bölge sendikası hüviyetini taşıyan bir sendika, isminin başına Türkiye ilâvesi ile Türkiye çapında faaliyet gösteren bir sendika hüviyetinde olduğunu iddia etmektedir.

Bu durum hem 274, hem de 275 sayılı kanunların uygulanışı bakımından birçok problemler doğurmaktadır.

İşçilerin çok sayıda bir araya gelerek kuvvetli sendika esprisi içerisinde haklarını korumaları amacını taşıyan bu değişiklik ile meslekî teşekküllerin kuruluşları belli bir işçi sayısını kapsaması şartıyla sınırlandırılmış ve her işkolunda çalışan sendikalı işçilerin sayılarının, Çalışma Bakanlığı'nca çıkartılacak istatistiklerde gösterileceği öngörülmüştür.


24 Kasım 1969 tarihinde TBMM'ye sunulan değişiklik tasarısında, Baştürk ile birlikte CHP'nin sendikacı kökenli milletvekilleri olan Burhanettin Asutay, Bahir Ersoy, Osman Soğukpınar ve Emir Postacı’nın imzaları da olacaktı.

 
AP Hükümet tasarısı

Hükümet tasarısında 274 sayılı yasanın 9'ncu maddesi ile ilgili değişiklik, işkollarının tespiti konusundaki bir cümle ile sınırlı olacaktı.

Mevcut yasadaki “Genel hizmet işkolu, ayrı bir işkolu olarak itibar olunup, diğer bütün iş kollarıyla ilgili sayılır” hükmü yerine şu cümle getirilecekti:

Genel hizmet iş kolu, ayrı bir işkolu sayılır.


Hükümet tasarısında bu madde ile ilgili gerekçe şöyle olacaktı:

Madde 9.- Mevcut metinde herhangi bir işkoluna dâhil olmayıp bu kanuna göre sendika kurmak ve sendikalara üye olmak hakkına sahip olanlar ayrı bir işkolu olarak tavsif edilmiş ve diğer bütün işkolları ile ilgili sayılmıştır.

Tatbikatta genel hizmet işkolunun bütün işkolları ile ilgili sayılması çeşitli karışıklıklara ve aksaklıklara sebep olduğundan, maddede bu iş kolunun diğer bütün işkolları ile ilgili sayılacağı hususundaki hüküm çıkarılmıştır.


Türk-İş yönetimi amaçladığı radikal değişiklikler, komisyon çalışmalarına ve TBMM görüşmelerine bırakacaktı.

CHP Milletvekili Abdullah Baştürk’ün tasarısında baraj hükümleri yer aldığından, AP Hükümeti sadece bir cümle değişikliği ile yetinecekti.

 
Kuas’ın teklifinin içeriği

TİP Milletvekili Rıza Kuas, Meclis’te CHP’li ve AP’li sendikacıların yasa değişikliği tasarısını engellemek için komisyonlarda tek başına mücadele edecekti.

Kuas, 26 Şubat’ta DİSK yetkilileri ve hukukçuların hazırladığı iki alternatif yasa tasarısı teklifini Millet Meclisi’ne sunarak hükümet tasarısının önünün kesmeye çalışacaktı. 

Kuas’ın verdiği değişiklik teklifi, Baştürk’ün ve hükümetin tasarısına göre şu farklılıkları içeriyordu:

  • Mevcut yasada yer alan ama Baştürk’ün tasarısında çıkarılmış olan sendika birlikleri ile ilgili hükmün metinde kalması, 
     
  • Baraj ile ilgili herhangi bir hüküm yer almayacak, mevcut yasadaki hükümlerin aynen kalması,   
     
  • İşkolları tüzüğünün Çalışma Bakanlığı yerine Danıştay tarafından tespiti, bu tespitte milletlerarası normlar ile birlikte ülke şartlarının göz önüne alınması,
     
  • İşkolları yönetmeliği konusunda sadece Türk-İş'in değil mevcut konfederasyonların tümünün görüşünün alınması gerektiği hükmünü getirilmesi.
     
Rıza Kuas.jpg
Rıza Kuas / Fotoğraf: biyografya.com


Tasarının gerekçesinde Kuas, hükümeti şöyle uyarıyordu:

Bugün nasıl, ‘en çok oyu alan ve merkezi Ankara'da bulunan bir siyasi partiye’ her türlü yetkiyi kayıtsız şartsız bırakmak demokrasinin iflâsı ise, böyle bir konfederasyona da bütün sendikal yetkileri bırakmak, işçi kesiminde demokratik düzenin ve düşüncenin idam edilmesi anlamına gelecektir.

Birçok konfederasyonlar olabilir. Bu demokratik düzenin doğal bir sonucudur. Nitekim DİSK, Türk-İş Konfederasyonu’nu Hükümetin dümen suyunda emperyalist Amerikalılarla sıkı fıkı olmak ve onlardan dolar yardımı almakla suçlamaktadır.

Eğer bütün sendikal temsili yetkileri en sonunda bu tip bir kuruluşa, adresi tayin edilerek verilecek ise, bunun faşist bir yöneliş olacağını şimdiden söyleyebiliriz.

İşçi kesimine getirilecek her türlü faşist usuller ise eninde sonunda işçi patlamaları ile ortadan kaldırılmıştır. Bu tarihî bir gerçeğin taze örneklerinde ispat edilmiştir.

30 Nisan 1970

Geçici Komisyon barajı daha bir yükseltecekti

18 Mart günü çalışmalarına başlayan Geçici Komisyon, raporunu hazırlayarak 30 Nisan’da Millet Meclisi Başkanlığı’na sunacaktı.

Çalışmalar sırasında ‘fiili barajı’ Baştürk’ün önerdiği maddeye göre daha bir yükseltecekti.

Komisyon’da 9'ncu madde şöyle düzenlenecekti:  

a) Bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az 1/3’ünü,

b) İşçi federasyonlarının aynı işkolunda mevcut sendikalardan en az 2’sinin bir araya gelmeleri ve o işkolunda çalışan işçilerin en az 1/3’ünü temsil etmeleri gerekir.

c) İşçi konfederasyonları, (a) ve (b) fıkralarına göre sendika ve federasyonlardan en az 1/3’ünü ve Türkiye'deki sendikalı işçilerin en az 1/3’ ünü üye sıfatıyla bir araya gelmeleri suretiyle kurulurlar.


Komisyon raporunda yukarıdaki maddenin gerekçesi şöyleydi:

Abdullah Baştürk’ün bu madde ile ilgili teklifi, yine bu madde ile ilgili olarak Abdullah Baştürk ve Şevket Yılmaz tarafından verilmiş önergeler nazara alınmak kaydı ile yeni bir metnin hazırlanması uygun görülmüş, hazırlanıp getirilen metnin, iş hayatını tedirgin eden dolayısıyla işçi ve işverenleri huzursuz kılan sendikalar arasındaki olumsuz rekabetleri önlemek ve güçlü sendikacılığı temin etmek gayesi ile mer’i metnin 9’ncu maddesi yerine kaim olmak üzere yeniden düzenlenmiş şekli ile Komisyonumuzca kabul edilmiştir.

Rıza Kuas’ın bu madde ile ilgili teklifi reddolunmuştur.

14 Mayıs 1970


Tasarı Komisyondan geçecekti

Millet Meclisi’nin Karma Komisyonu 1317 sayılı yasa tasarısını 32 oturumdan sonra kabul edecek, akabinde TBMM’ye gönderecekti.
 

Seyfi Öztürk.jpg
Seyfi Öztürk / Fotoğraf: biyografya.com


Seyfi Öztürk, 14 Mayıs’ta Cumhuriyet Senatosu’nda çalışma bakanlığının bütçesi görüşülürken tasarının amacını şöyle anlatacaktı:

İdeolojik akımların aleti haline gelmiş sendikalar ile tabela sendikaları kanun çıkar çıkmaz kendiliklerinde infisah edeceklerdir.


Öztürk, ‘tasarı kabul edildiğinde 790 sendikanın 36 federasyona indirileceğini’ söyledikten sonra, ‘hükümetin 1317 sayılı yasa dışında Türk Ceza Kanunu, Cemiyetler Kanunu ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nda değişiklik yapmayı kararlaştırdığını’ anlatacaktı. (11 Haziran 1970)

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

 
Tasarı Meclis’te

Millet Meclisi oturumu saat 15.00’te Başkan Nurettin Ok tarafından açılacak, Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk’ün, tasarının acilen görüşülmesi teklifi oylanarak kabul edilecekti.

Tasarı dosyasında hükümetin, Hayrettin Uysal’ın, Abdullah Baştürk’ün ve Rıza Kuas’ın değişiklik tasarıları ile birlikte 23 Sayılı Geçici Komisyon raporu da yer alacaktı

CHP grubu adına söz alan Burhanettin Asutay, tasarıya neden olumlu oy vereceklerini şöyle anlatacaktı:

Bu tasarı sendikacılığımızın güçlü hale gelmesini temin edecektir. İşçi ve işveren memleketin kalkınmasına menfaat çatışması halinde değil, menfaat dayanışması halinde olduklarında hizmet edebileceklerdir.


Burhanettin Asutay, milletvekili seçilmeden önce Türk-İş İzmir Üçüncü Bölge temsilcisiydi.

Şahsı adına konuşan CHP’li Hayrettin Ünsal, işçi memur ayrımı ve D cetveli üzerinde konuşacak, tasarısının gerekçelerini özetleyecekti.

Aynı partiden Reşit Ülker, tasarının demokratikliğinden kuşku duyduğunu şöyle açıklayacaktı:

Benim sezgim, kesin olarak ifade etmiyorum; burada getirilen kayıtlar bir hayli ağırdır. Sendikalar arasında ölçülü bir rekabeti muhafaza edip etmediğini kestirmek durumunda değilim. Sendikacı olmadığım için kesin olarak bir fikir beyan etmek istemiyorum. Fakat hukukçu olarak bu noktaya takılıyorum.


AP Grubu adına konuşan Hasan Türkay, Çimse-İş kökenli ve Türk-İş’te üst düzey yöneticilik yapmış bir milletvekiliydi.

Türkay, görüşmeler sırasında tasarıyı şöyle savunacaktı:

Bu kanun 7-8 kişinin bir araya gelip gecekondu sendikalar kurmasına set çektiği için önemlidir. Sendika enflasyonuna son verecektir. Türkiye'de işgal, tahrip gibi hareketleri benimseyen sendikacılar vardır, biz bunları tasvip etmiyoruz. Rıza Kuas'ın mensup olduğu sendikanın üyelerinin yüzde 90’ı milliyetçi işçilerdir.
 

Rıza Kuas 2.jpg
Rıza Kuas / Fotoğraf: Facebook

 
Meclis’te tek başına

TİP İstanbul Milletvekili Rıza Kuas, Meclis’te tek başına kalmasına rağmen doğru bildiklerini şöyle açıklayacaktı:

… Gerek hükümetimizin uluslararası planda bağlı olduğu 87 ve 98 sayılı Uluslararası Sözleşmeler, gerekse Anayasamızın 46 ve 48’nci maddeleriyle garanti altına alınmış olan sendika seçme, toplu pazarlık ve grev hak ve hürriyetlerini, adı geçen tasarılar ortadan kaldırmaktadır. Aynı zamanda Anayasamızın 2’inci, 4’ncü, 8’nci, 10’ncu, 11’nci, 17’nci, 20’nci, 40’ncı ve 42’nci maddeleri de ihlâl edilmektedir.

(…) Sendika özgürlüğünü yok eden tasarılarla, demokrasiye aykırı bir yönetim, bir Türk-İş diktası getirilmek istenmektedir. Sendikaları denetleme, olağanüstü bazı şartların dışında resmî makamların dahi hakkı değilken, bu tasarılar böyle bir hakkı özel bir örgüte, Türk - İş e devretmektedir.

Ve giderek, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiyle de çelişmektedir. Getirilen yeni hükümlerle, kendisine üye olmayı kabul etmeyen işçi örgütlerinin bütün muharebatına el koyma hakkı Türk-İş Konfederasyonuna verilmekte ve yine bir başka Anayasa ilkesi ayaklar altına alınmak istenmektedir.

Reşit Ülker arkadaşım yahut bazı arkadaşlarım konuşurlarken söylediler; Türkiye'de Türk demokratik hayatı, Türk işçi hayatı elini kana bulanmadan bu görüşle gelmiştir. Ama Türk işçi hayatının elini kana bulamaya sevk etmek istemektesiniz. Demokratik hayatın dibine dinamit koymak niyetindesiniz. Biz onu önleme çabasındayız.

(…) Tasarılar Anayasa’ya aykırılıklarıyla temel bir ilkeyi, kanunların Anayasa'ya aykırı olamayacakları ilkesini açıkça çiğnemektedir. Böyle olunca, Anayasa ilkelerini işlemez duruma getirecek bu tasarılara karşı devrimci işçiler ve sendikaları ve bu sendikaların kurduğu DİSK, Anayasal haklarını kullanarak sonuna kadar direnecektir.

 
Bakan Öztürk tasarıyı savunuyor

Güven Partisi Başkanı Turhan Feyzioğlu ve Grup Sözcüsü Vefa Tanır, konuşmalarında DİSK’in ve TİP’in Marksçı-Leninci bir örgüt olduğunu ileri sürecekti.
 

Turhan Feyzioğlu.jpg
Turhan Feyzioğlu / Fotoğraf: biyografya.com


Tam bir ay önce 'DİSK’in çanına ot tıkayacağını' ilan eden Çalışma Bakanı Seyfi Öztürk, Türkiye'de kanlı hadiselerin mihrakı olarak DİSK’i gösterecekti.

Tasarının tümü kabul edilip maddelere geçildiğinde yeniden söz alan Rıza Kuas, ise tasarıya bir kez daha karşı çıkacaktı:

Ben Türkiye Lastik-İş Sendikası’nın genel başkanıyım, Lastik-İş bu işkolunda tektir.  Güçlü sendikaları savunan Türk-İş benim karşımda işveren adamlarına bir sendika kurdurdu… Kasasından da 250 bin lira para verdi. Türk-İş'in raporunda da var bu olay… Daha sonra eski çalışma bakanı Ali Naili Erdem Türkiye çapında toplu sözleşme yapma yetkisini, Türk-İş'in kurdurduğu suni kuruluşa verdi. Yargıtay’a gittik, anlatamadık. Çoğunluk Türk-İş'in kurduğu sendikadadır diye karar veren 9. Daire hâkimleri üç ay primle Amerika'ya gönderilmiş… Bunların hepsi Türk siyasi tarihinde vardır.


20 maddelik tasarının görüşülmesi sadece 3,5 saat sürecekti.

Görüşmeler sonuna yaklaşırken salondaki milletvekili sayısı bir ara 30 ile 36 arasına düşünce, Meclis Başkanı Ok, oylamayı 12 Haziran’a bırakacaktı.

Oylama 12 Haziran’da yapılacak, tasarı 4 ret oyuna karşı 230 oyla kabul edilecekti.

214 milletvekili oylamaya katılmayacaktı.

CHP’den Şeref Bakşık, Millet Partisi’nden Suna Tural, Hilmi İşgüzar ve TİP’ten Rıza Kuas ret oyu verecekti.

İşçiler, sendikalar ve sendika yöneticileri ne bu önemli yasanın görüşmesinin kısa sürmesini, maddeler görüşülürken salonda yalnız 30 dolayında milletvekili bulunmasını ne bu yasayı içlerine sindiremeyeceklerdi.

 
Devam…

1317 sayılı yasa tasarısı TBMM’den geçerek yasalaşacaktı ama uygulanamayacaktı.

Çalışma Genel Müdürlüğü 1317’yi uygulamak için pilot bölge olarak Ankara’yı seçecek, yetki almak isteyen sendikaların o işkolundaki işçilerin üçte birini temsil etmesi şartını koyacaktı. 

Ama...

DİSK’in avukatlarının İstanbul 4. İş Mahkemesi'ne başvurusu ile açılan davada mahkeme, 274 sayılı yasadaki değişikliğin, 275 sayılı yasa değiştirilmediği için uygulanmayacağına karar dair verecekti.

Mahkeme kararında şu ifadeler yer alacaktı yazacaktı:

1317 sayılı kanunun 9/2 maddesi ancak işkolu esasına göre kurulan ve işkolu seviyesinde toplu sözleşme yapmak isteyen sendikalar için kabili tatbik olduğundan (uygulanabileceğinden) hadisemizde bahsi geçen kanunun tatbikine imkân bulunmamaktadır.


TBMM'nin kabul ettiği 1317 sayılı yasa ile 274 sayılı yasanın mevzuatı çelişecekti.

274 sayılı yasa ile 275 sayılı yasa 1963 yılında yapılmıştı.

60 anayasasındaki maddeyi mealen ifade edecek olursam; ‘işçiler sendikalaşabilir. Herhangi bir baraj ya da kısıtlama ile karşılaşmaksızın sendika kurma hakkına sahiptir.’

275 sayılı yasa ise 'grev ve toplu sözleşme hakkı'nı tanımlamıştı.

274 sayılı yasa ile 275 sayılı yasa bir bütündü ve biri olmadan diğeri uygulanamazdı. 

TBMM, 1317 sayılı yasayı 274 sayılı yasanın yerine getirmişti. 274 sayılı yasanın mevzuatı ile hem hukuk teorisi ve hem uygulama bakımından çeliştiğinden uygulanması olanaklı değildi.

Elbette CHP bunu biliyordu. Nitekim 275 sayılı yasanın da değiştirilmesi yönünde hazırlık yapılmıştı

Ancak…

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi'nin toplumsal/siyasi etkileri artarak CHP üst yönetimi üzerinde de ciddi bir baskı unsuru olacaktı.

22 Haziran'da toplanan CHP Parti Meclisi Kamuoyuna yaptığı açıklamada 'yapılanın hata olduğunu' kabul etmek zorunda kalacaktı. 

Tasarılardaki amacı aşan aksaklıkları henüz devam eden parlamento görüşmeleri sırasında düzeltmek mümkün ve gereklidir. Baskıya boyun eğildiği izlenimini yaratmamak kaygısıyla bir yanlışlığı ve haksızlığı düzeltmekten kaçınmak dürüstlüğe sığmayan anti demokratik bir davranış olur.


Ve 275 sayılı yasanın da değiştirilmesi yasa tasarısı TBMM’nin gündemine gelmeyecekti.

İşte böyle…  

Getirilen 1317 sayılı yasa hükmü mevcut mevzuatla çelişince, İstanbul’daki iş hâkimleri durumu görüşmek için bir toplantı yapacaktı.

1971 yılının ağustos ayında yapılan bu toplantıda ‘1317 sayılı yasanın bazı hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı’ görüşünde birleşilecekti.

İşler sarpa sarmıştı…  

Çalışma Bakanlığı 20 Temmuz 1971’de bir genelge yayınlayacak, ‘yetki tespitinde 1317’deki maddelerin değil, 275 sayılı yasanın 12'nci maddesinin esas alınacağını’ açıklayacaktı. 

Anayasa Mahkemesi, 8-9 şubat 1972’de 1317 sayılı yasanın temel maddelerini iptal edecekti.

Böylece DİSK hedefine ulaşacaktı.

Halk kazanacaktı…

 

 

*Alıntılar; Age.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU