İyi zamanda da kötü zamanda da Allah'a şükürler olsun

"Kaybetmekten daha acı verici bir şey yoktur. Evet, kaybetmekten"

Fotoğraf: Pixabay

1950’lerin başında, Suudi Arabistan’a Münir Şama’a adında Lübnanlı bir doktor gelmiş. Kendisi hala yaşıyor mu yoksa ahirete mi intikal etti bilmiyorum.

Kendisi kültürlü ve şakacı bir doktor. Suudi Arabistan’da karşılaştığı ve ülkesinde alışkın olmadığı bir yaşama ilişkin izlenimlerini bir anı kitabında anlatmış.

Kitapta yer alan ve çok etkileyen anılardan biri ise şöyle;

Doktor olarak çalıştığım sırada başıma gelen eşsiz bir olayı hatırlıyorum. Birden ufukta, bir binek hayvanın sırtına uzanmış biri ile yanında bir adam gördüm. Bu görüntü yavaş yavaş netleşti ve adam kliniğin kapısına ulaştı. O zaman binek hayvanının üzerine uzanmış kişinin 15 yaşını geçmemiş bir çocuk olduğunu gördüm. Adam ise uzun boylu, kadınlar gibi örülmüş uzun siyah saçlı bir bedeviydi. Saçları sanki yağ sürülmüş gibi parlıyordu. Daha sonra saçının deve idrarıyla yıkanmış olduğu için böyle parladığını öğrendim. Bedevi, çocuğu taşıyarak yatağa yatırdı. O zaman, çocuğun ölmüş olduğunu anladım. Ona sordum; Kim bu çocuk? 'Biricik oğlum' diye karşılık verdi. O zaman ona; Oğlun ölmüş dedim. İnançlı, rahat ve kararlı bir sesle; 'Allah’a şükürler olsun' dedi. Kendimi tutamadım. Öfkeyle ona bir tokat attım ve şöyle bağırdım; Biricik oğlun burada ölmüş bir bedenle yatarken nasıl Allah’a şükürler olsun dersin?

O zamanlar, 'Allah’a şükürler olsun' ifadesi benim için, insanların yalnızca bir kötülükten ve felaketten kurtuldukları zaman Allah’a şükretmeleri anlamına geliyordu. Başka bir anlamı olduğunu bilmiyordum. Adam bana; 'İyi zamanlarda, kötü zamanlarda da Allah’a şükürler olsun' dedi. Ona; 'Söylediklerini tekrar et' dedim. O da tekrarladı. Bu sözü nereden duydun diye sordum. Bana; 'Bu bir hadis-i şeriftir' dedi. Bunun üzerine gözlerime yaşlar doldu. Sevgiyle onu kucakladım ve ona; 'Allah’a andolsun ki, şu andan itibaren Müslüman oldum' deyip kelime-i şehadet getirdim. Bu olayın hayatımda ve düşüncelerimde büyük bir etkisi oldu. Allah’a iman etmek ile etmemek arasında gidip geldiğim bir durumdayken bu eğitim görmemiş bedevinin sözleri, Allah’a duyduğu derin iman bana, İslam felsefesinin ve ölüme bakışının büyüklüğünü gösterdi.

Müslüman hastalarım özellikle de kaçınılmaz olduğu için ölümü kabullenmiş Suudi Arabistanlı hastalarım ile deneyimlerim, yıllar içinde bu gerçeği daha çok teyit etti. Onlar duydukları büyük üzüntüye rağmen diğer bütün din mensuplarının yakınlarının ölümlerinde ve cenaze merasimlerinde yaptıkları gibi feryat figan etmek, bağıra bağıra ağlamak vb. teatral gösterilere gerek duymuyorlardı. İslam’ın ölüm karşısındaki bu görüşü ve bu sağlam bakış açısı tek başına, benim iman etmem için yeterli bir nedendi.


Son.

Bu satırları yazmayı bitirir bitirmez, derin bir iç geçirdim ve kendi kendime şöyle mırıldandım;

Kaybetmekten daha acı verici bir şey yoktur. Evet, kaybetmekten.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU