Temiz ve sağlıklı çevre temel insan hakkı olmalı, uluslararası hukuk bunu başarabilir

Temiz ve sağlıklı çevre hakkı uluslararası hukukla tanınırsa, devletler bu hakka dair açık bir “saygı, koruma ve uygulama” yükümlülüğü altına girer. Dünya genelinde yerel mevzuatı da etkileyecektir ve etkilemesi de gerekir

Extinction Rebellion eylemcileri, ekim ayında "çevrekıyımı durdurun" yazılı dövizlerle Londra'da gösteri düzenlemişti (Reuters)

Oxford Circus Metro İstasyonu'na kamp kurarak Londra merkezinde hayatı kilitleyen Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) göstericilerini itip kakarak kendine yol açmaya çalışan yanımdaki adam "Bunlar bir avuç işsiz hippiden ibaret" diye homurdanıyordu.

Caddenin karşısındaki aracının içinden bağıran kadın da ana kamp alanına yaklaşmakta olan bisikletli göstericilerin konvoyuna yönelik benzer ifadeler söylüyordu.

Londra'da olduğum o hafta benzer hakaretlerin defalarca tekrarlandığına şahit oldum: Dünyadaki acil iklim sorununa derhal çözüm bulunmasını isteyen küresel gösteri hareketi mensupları; sokakları karıştıran ve önemsiz saçmalıkları, korku tacirlikleri ve davranışlarıyla polisin zamanını harcayan "işe yaramaz Y-kuşağı hippileriydi".

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Trump yönetiminin iklim değişikliğiyle devletlerarası düzeyde mücadele eden tek küresel inisiyatif olan Paris Antlaşması'ndan çıkma yönündeki resmi süreci başlatması bu hafta çevre aktivizminin reddinin en uç noktasında yer aldı.

Şüpheciliği ve yanlış hedefe yönelen bu öfkeyi besleyen birçok sebep var. Fakat ben, insanların iklim değişikliğiyle mücadele yönündeki bu hayati savaşı kolayca reddetmesinin temelinde dil sorununun yattığına inanıyorum. Tam olarak söylemek gerekirse, hukuk dilinin eksikliği.

Uluslararası hukukta, insanoğlunun temiz ve sağlıklı bir çevreye sahip olma yönündeki temel hakkını yücelten ya da çevreye verilen yaygın zararı suç olarak niteleyen yazılı hiçbir düzenleme bulunmuyor.

Üstelik, iklim değişikliğinin çocuklarımızın sağlığından toplu göçlere kadar her şeyi etkilediği gerçeğine rağmen bu düzenlemeler yapılmıyor.

Sadece bu yıl iklim değişikliği nedeniyle Amazon Havzası'nı yakıp kül eden dev orman yangınlarına, Avrupa genelinde eşi benzeri görülmemiş sıcaklık dalgalarına, Afrika'nın güneyinde rekor şiddette kasırgalara, hatta bu hafta Birleşik Krallık'ta (BK) "İncil'de geçen Nuh Tufanı'ndakine" benzer sellere şahit olduk.

Su Savaşları adlı bir program serisinde, çevreye verilen zararın ayrıntılarını derinlemesine inceleyerek su çatışmasına yoğunlaşmıştım.

London School for Economics (LSE) uluslararası hukuk doçenti Dr. Stephen Humphreys, "Her ne kadar birçokları temiz ve sağlıklı çevre hakkı talep etse de bunun esasında uluslararası örfi hukuk diye adlandırdığımız sistemde zaten bir zemini mevcut. Şu anda, temel alınabilecek uluslararası bir hukuk antlaşması ise bulunmuyor" dedi.

Dr. Humphreys sözlerini, "Birçok ulusal anayasada yer alsa da ve Cartagena Biyolojik Çeşitlilik Protokolü gibi bazı uluslararası belgelerde atıf bulunsa da bu hakkı net biçimde tanımlayarak tanıyan, devletlerin imza edebilecekleri bir antlaşmaya sahip değiliz" diye sürdürüyor.

Dr. Humphreys, birçoklarının Birleşmiş Milletler (BM) ve Cenevre'de bunu değiştirmek için yoğun bir lobicilik faaliyeti yürüttüğünü ifade ediyor.

 

 

Yedi yıl önce yaratılan BM İnsan Hakları ve Çevre Özel Raportörlüğü, Dr. Humphreys'in değindiği sorun için oldukça enerji harcadı. Ancak bugüne kadar gösterilen her çaba engelle karşılaştı.

Peki neden buna zahmet edelim?

Uluslararası hukuk sihirli bir değnek değil ama kullanım alanı itibarıyla erişilemez bir uluslararası mahkemede savrulan bir yasama parçası olmaktan öte bir anlam ifade ediyor.

Temiz ve sağlıklı çevre hakkı uluslararası hukukla tanınırsa, devletler bu hakka dair açık bir "saygı, koruma ve uygulama" yükümlülüğü altına girer. Dünya genelinde yerel mevzuatı da etkilemesi gerekir ki zaten etkileyecektir.

Eğer çevrenin yaygın veya sistematik tahribi ("çevrekırım") insanlığa karşı suçlar kapsamına alınırsa, uluslararası topluma bu fiili durdurma ve cezalandırma sorumluluğu yüklenecektir.

Suçun sınıflandırılmasının ciddiyeti, küresel tutumlarda da paradigma kaymasını ateşleyecektir.

Sadece bir saniyeliğine "çevrekırım" diye bir şeyin olduğunu hayal edin.

Eğer aktivistler, siyasetçiler, gazeteciler, hukukçular, Oxford Circus'taki Extinction Rebellion göstericileri (varsayımsal olarak) Amazonların ormansızlaştırılmasını insanlığa karşı bir suç olarak niteleyebilselerdi bunun ne büyük bir güç olabileceğini düşünün.

Benzer biçimde, uluslararası hukukun iklim mültecisini tanımladığını hayal edin.

Şu anda, göç eden insanlara dair iki etkin sınıflandırmaya sahibiz: Savaş mültecileri veya ekonomik göçmenler.

İlki iltica talebinde bulunabilir. Bunlar yeniden yerleştirme, eğitim, iskan, yardım, mahkemelere erişim, kimlik ve seyahat belgeleri, çalışma, önemli ölçüde sınır dışı edilmeme ve geri gönderilmeme haklarına sahip.

İkincisinin ise hiçbir güvencesi yok, en azından Libya'daki göçmen izlerini sürdüğüm şahsi tecrübeme göre genelde kendi başlarına bırakılıyor veya memleketlerine zorla geri gönderiliyorlar.

Kişisel olarak bu ayrımı reddetsem ve ekonomik göçmenlerin daha iyi bir hayat arama hakkı olduğuna inansam da gerçek bu.

Dr. Humphreys, iklim felaketinden kaçmanın, daha iyi bir ekonomik durum arayışına kıyasen "ahlaken daha baskın" olduğunu öne sürüyor: "Bunlar sığınaklarını, evlerini ve geçim kaynaklarını insan kaynaklı önlenebilir sebeplerle kaybeden insanlar. Ekonomik göçmen değiller, bu insanlara yardım etmek görevimiz."

BM Aşırı Yoksulluk ve İnsan Hakları Özel Raportörü Philip Alston ise bir adım daha ileri gidiyor.

Haziran ayındaki bir raporda "iklim aparteidi" tabirini kullandı: Artan sıcaklardan, açlıktan ve çatışmalardan kaçacak mali gücü olan refah sahipleriyle acı çekmek üzere geride kalan en yoksullar arasındaki büyük uçurumu insanlığa karşı işlenen en ağır suçlardan biriyle benzeştirdi.

Kullandığı ifade muhtemelen mecazi de olsa, bir kez daha uluslararası hukukun diğer eksikliklerine dair soruları gündeme getiriyor: İklim değişikliğine sebep olan nedenlere dair muazzam eşitsizliği ele alış biçimi.

Kelimelerden oluşan aşırı derecede sorunlu bir yapı olan ve uygulandığında daha da sorunlu hale gelen uluslararası hukuk gezegenimizi kurtarmayacak. Bir gazeteci olarak, her gün uluslararası hukukun şartları ve sınırlamalarıyla mücadele ediyorum.

İklim savunucuları, dünyayı kurtarmak için yasal etiketler üzerinde boş laflar etmek yerine hemen harekete geçmemiz gerektiğini öne sürerken, Dr. Humphreys gibi uzmanlarsa üzerinde anlaşılan herhangi bir dilin işe yaramayacak derecede sulandırılacağından endişe ediyor.

Ama yine de hala, çekinmeden açıkça suça suç, savunmasız insana savunmasız insan diyebilmenin bir tür ilk adım teşkil ettiğine, insanlığı kurtarmak için yardımcı olmamız gereken asli bir araç olduğuna inanıyorum. Bu, bakış açılarını bir fark yaratmaya yetecek kadar değiştirebilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU