DEM Parti adına İmralı'ya gidecek isim Gülistan Kılıç Koçyiğit oldu

Koçyiğit'in ismini; DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan açıkladı

Fotoğraf: X

İmralı'ya gidilerek resmen yeni bir aşamaya geçileceğini belirten DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan; "Hepimiz tarihin sınavıyla karşı karşıyayız" dedi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ayşegül Doğan, İmralı Adası’na gidecek heyette partiyi temsil edecek ismi belirlediğini, tek temsil hakkı olursa Gülistan Kılıç Koçyiğit’in görevlendirileceğini açıkladı:

Komisyon yarın toplanacak ve konuyu konuşacak. Biz DEM Parti olarak İmralı Adası’na gidecek heyette yer alacak komisyon üyemizi belirledik. Merkez Yürütme Kurulumuz da bu konuda kararını verdi. Eğer bir kişiyle temsil edilirse DEM Parti, grup başkan vekilimiz ve komisyonda koordinatör grup başkan vekili olarak görev yapan Gülistan Kılıç Koçyiğit heyette bizi temsil edecek. Komisyon koordinasyonumuz Merkez Yürütme Kurulu tarafından tamamlandı. Eğer birden fazla kişiyle temsil imkânı olursa, komisyon üyelerimizden bir isim daha ya da gerektiği kadar isim belirleyeceğiz. En geniş katılımla ve en geniş temsiliyetle oluşturulacak bir heyetin İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’la görüşmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.

"Öcalan bir savaşı bitiriyor"

En başta söylemek isteriz ki, DEM Parti olarak hepimiz tarihin sınavıyla karşı karşıyayız. Tüm siyasi partiler, tüm Türkiye tarihin sınavıyla karşı karşıya. Komisyonun İmralı'ya gidip gitmemesi sorusu haftalardır yanıtı belli olmasına rağmen yatıştırılmaya çalışılıyor. Bir eşik yaratıldı; şimdi bu eşik atlanmaya çalışılıyor. Bu bir soru ya da sorun olmamalı. Olmaması gerektiğini defalarca söyledik. Çünkü söz konusu olan barıştır ve bu barışın mimarı da Öcalan’dır. Barışın yolu bunu hatırlamaktan geçer. Onlarca yıldır sürdürdüğü çabayı anımsamaktan ve bunu anlamlandırmaktan geçer. Bununla yüzleşmekten, bu hakikati kabul etmekten ve bunu tanımaktan geçer. Dolayısıyla bu bir soru ya da sorun değildir.

Peki, bu durumda biz siyasetçilere, siyasi partilere düşen nedir? Aklımızı doğru kullanmak, evet. Ama bu ne kadar önemliyse, siyasi aklı doğru zamanda, doğru yerde, söz konusu momenti kaçırmadan kullanmak ve bunu değerlendirmek de o kadar önemlidir. Aynı şekilde vicdanımıza, kalbimizin sesine kulak vermek ve bunu dinlemek de önemlidir. O yüzden bu hakikatle yüzleşmenin kıymetinden bahsediyoruz. Yalanlara inanmayacak kadar çok hakikat gördü bu topraklar. Hiç kimse artık başka gerekçelere sığınmamalı. Herkes aklını, kalbini ve vicdanını ortaya koyarak konuşmalı ve buna göre bir karar almalı. Bu savaşın sürmesinden mi yanasınız? Yoksa müzakereyle sorunların çözümünden mi yanasınız? Biz barışın gelmesinden yanayız. Biz Türkiye'nin demokratikleşmesinden, eşit kardeşlikten ve yüzleşmekten yanayız. Biz inkârcılık dönemini topluca geride bırakmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz ve bunun için müzakereyi çok önemli buluyoruz. Siyasi ve hukuki zemini güçlendirecek her adımı çok değerli buluyoruz.  Bu anlamda tarihi görev elbette siyasilere düşüyor. En başından beri söyledik: Burada çıkarlar değil, fikirler konuşmalı. Oy kaygıları, anketler, siyasi hesaplar ya da siyasi ikbal planları yapılmamalı. Çünkü ikbal dediğimiz şey Türkiye'nin demokratikleşmesindedir. Türkiye'nin güvenli geleceği eşit kardeşliktedir. Türkiye'nin birliği ve beraberliği onurlu ve kalıcı bir barışta yatar.

Bunu hep birlikte yaratabiliriz. Çok önemli bir andayız; çok tarihi bir fırsatla karşı karşıyayız ve bu eşiği atlamalı, bunu ıskalamamalıyız. Hiçbir parti, sevgili arkadaşlar, değerli Türkiye halkları, bu süreçten kendini muaf tutamaz ve tutmamalıdır. Kürt sorunu ve onun çözümü, siyasi partilerin programlarının ya da çıkarlarının çok ötesinde; Türkiye'nin demokrasi sorunudur ve hepimizi ilgilendirir. Bu yüzden doğru ve gerekli olan, Sayın Öcalan’la görüşmek ve buna dair hiçbir kaygıya, endişeye ya da komplekse kapılmamaktır. Biz tüm siyasi partilerin bu demokratik olgunluğu gösterebilmesini bekliyoruz. Komisyon nasıl böyle bir temsiliyetle oluştuysa, yarın yapacağı tartışmanın da aynı güçlü temsiliyetle ve olumlu bir şekilde nihayetlenmesi gerekir. Türkiye'nin yararı buradadır. Bunu görmek ve gerekliliği yerine getirmekten kaçınmamak gerekir. Peki, Sayın Öcalan’la görüşmek ne anlama geliyor? Niye bu kadar önemli? Neden bu kadar merkezi? Niye bu kadar olmazsa olmaz? Bu tartışmaları görüyoruz. Defaatle yanıt verdik, bir daha verelim. Belki ilk kez duyacaklar vardır, sevgili Türkiye halkları; onlar için bir kez daha söyleyelim. Bunu söylemekten vazgeçmeyeceğiz çünkü buna inanıyoruz. Herkes şunun farkında olmalı: Öcalan bir savaşı bitiriyor. 

Silahların tümden devre dışı kaldığı, söze alanın açıldığı, demokratik siyaset alanının genişlediği bir gelecek inşasından bahsediyor. Ve taktik yapmıyor, taktiksel yaklaşmıyor. Bu bir stratejik yaklaşım. Ve bununla ilgili yıllardır kararlılık gösteriyor. Yani Öcalan diyor ki, tüm Türkiye’de savaş gerekçesiyle gasp edilmiş hayatlar artık özgürleştirilmeli. Herkes eşit olmalı. Yani Öcalan diyor ki, savaşla parçalanmış hayatlarımızı, halkların savaşla parçalanmış hayatlarını onaralım. Yeniden birlikte yaşar hâle gelelim. Bunların tamamını yeniden tanımlayalım. Konuşalım. Diyalog kuralım. Temasta olalım. Eşit kardeşlik hukukumuzu güçlendirelim. Bu sese kulak vermeden nasıl yol alacağız? Bu hakikati görmeden süreç nasıl ilerleyecek? İşte gerekliliğin nedenleri bunlar. Zamanı artık barışa kurmalıyız.

"İkinci aşamaya geçiliyor"

Doğan, “Resmen aslında yeni bir aşamaya geçmiş olacağız. Kastım ikinci aşama” ifadelerini kullandı ve sözlerini şöyle sürdürdü:

Hepimizin tarihin sınavı ile karşı karşıyayız. Tüm siyasi partiler. Tüm Türkiye. ‘Komisyon İmralı’ya gitsin mi?’ sorusuna yanıt aranıyor. Yanıtı belli bir eşik yaratıldı, bu atlanmaya çalışılıyor şimdi. Bu bir soru ya da sorun olmamalı. Çünkü söz konusu olan barış ve bu barışın mimarı Öcalan. Barışın yolu bunu hatırlamaktan geçer. Bununla yüzleşmekten ve bu hakikati tanımaktan geçer. Bu durumda biz siyasi partilere düşen nedir? Siyasi aklı doğru zamanda doğru yerde kullanmak ne kadar önemliyse vicdanımızın sesine kulak vermek önemli diyoruz. Hiç kimse başka gerekçelere sığınmamalı. Herkes aklını, kalbini, vicdanını ortaya koyarak konuşmalı ve karar almalı. Bu savaşın sürmesinden mi yanasınız, yoksa müzakereden mi? Biz barışın gelmesinden yanayız. Tarihi görev elbette siyasilere düşüyor. En başından beri çıkarlar değil fikirler konuşmalı dedik. Oy kaygıları, anketler, siyasi hesaplar ya da siyasi ikbal planları yapılmamalı dedik.

Çok önemli bir andayız. Çok tarihi bir fırsatla karşı karşıyayız ve bu eşiği atlamalıyız. Hiçbir parti bu süreçten kendini muaf tutamaz, tutmalı. Kürt sorunu ve onun çözümü siyasi partilerin programlarının çok daha ötesinde çok daha üstünde bir mesele. Çünkü bu Türkiye’nin demokrasi sorunu ve hepimizi ilgilendiren bir mesele. O yüzden doğru ve gerekli olan sayın Öcalan ile görüşmek ve buna dair hiçbir kaygıya, endişeye ya da komplekse kapılmamaktır. Tüm siyasi partilerin bu demokratik olgunluğu göstermelerini bekliyoruz. Nasıl ki komisyon böyle bir temsiliyetle oluştuysa komisyonun yarın yapacağı tartışma böyle güçlü bir temsiliyetle ve olumlu bir şekilde nihayetlenmeli.

CHP'ye çağrı yaptı

Şu dakikalarda ana muhalefet partisi de, en başta söylediğim gibi, toplantı hâlinde. Buradan açıkça DEM Parti olarak kendilerine seslenmek istiyoruz. Biz, ana muhalefet partisine yakışanın barış mücadelesinin ön saflarında yer almak olduğunu düşünüyoruz. En önde görmek istediğimiz siyasi parti ana muhalefet partisi. Çünkü kendilerine yakışan da, yaraşan da tam olarak bunun en ön safında yer almaktır. Aksi takdirde, Öcalan’ın siyasal muhataplığını inkâr etmek üzerinden kurulmaya çalışılan her cümle siyasetsizlik olarak algılanır, çözümsüzlük olarak algılanır, barış korkusu olarak algılanır. Biz, böyle bir tuzağa düşmeyecek iradeyi tüm siyasi partilerin göstermeleri gerektiğine inanıyoruz.

"Bu bir fırsattır"

Ezber bozmaktan bahsediyoruz. Siyasi çıkarlara değil, toplumsal çıkarlara odaklanmaktan bahsediyoruz. Partilerin siyasi ikbal hesaplarına göre pozisyon almaktan değil, toplumsal bir pozisyon almaktan bahsediyoruz. Cesur olmaktan bahsediyoruz. Tabuları yıkmaktan bahsediyoruz. Eski yöntemlerle yeni inşa edilemez diyoruz. İşte tüm bunlar için yalnızca zaman zaman güzel sözler söylemek yetmiyor. Somut adımlar da gerekli. Zaman zaman güzel sözler söyleyeceğimiz ve sorunları palyatif bir şekilde çözmeye çalışacağımız ya da bunları çözüm önerileri gibi kamuoyuna anlatmaya çalışacağımız dönemi çoktan geride bıraktık.

Biz DEM Parti olarak hazırız, bir daha söyleyelim. Tüm hazırlıklarımızı tamamladık. İlk günden beri komisyon üyelerinin bu gündemle toplanması gerektiğini söylüyorduk ve bunun çok geciktirildiğinin de altını çizdik. Yarın nihayet komisyon bu gündemle toplanıyor. Bu gündemle toplanacağını da kamuoyu ile paylaştı. Şimdi orada bulunan üyelerin karar verme zamanı. Üyelerin vereceği karar Türkiye’nin geleceğini ilgilendiriyor. Önümüzdeki 100 yılı ilgilendiriyor.
Bu kadar kritik, bu kadar tarihi, bu kadar önemli bir kararla karşı karşıya komisyon üyeleri. Yine çok söyleniyor: “Elimizi taşın altına koyduk” deniyor sıkça. Hatta bazen “Gövdemizi de taşın altına koyduk” diyenler oluyor biliyorsunuz. Biz DEM Parti olarak yalnızca elimizi değil, bedenimizi onlarca yıldır taşın altına koymuş vaziyetteyiz. Yalnızca bugün değil. O yüzden hazırız biz. O yüzden bu görüşmenin öneminin idrakindeyiz. Ve bunu savunmaktan vazgeçmiyoruz; bunun gerçekleşmesi için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

Korkmuyoruz çünkü bu bir korku meselesi değil. Burada korkulacak bir şey yok. Asıl korkması gerekenler barışı, demokrasiyi, eşit bir arada yaşamı ve özgürlüğü savunamayanlardır bugün. Bu konuda çekingen, çekimser kalanlardır. Bu konuda mütereddit bir tavır sürdürmeye eğilimi olanlardır. Asıl korkması gereken onlardır. Bu bir risk değil, bir fırsattır. Tüm siyasiler için bir fırsat. Tüm siyasetçiler için bir fırsat. Toplumsal bir fırsatı kalıcı hâle getirmenin imkânını doğru zamanda, doğru yerde değerlendirmenin olanağı budur. O nedenle biz bu fırsatı pekiştirecek adımları atmaktan, bunları teşvik etmekten, bu konuda sorumluluk üstlenmekten kaçınmıyoruz. Ayrıca şunu da hep hatırda tutuyoruz: Kaybettiğimiz binlerce cana borcumuz var. Onurlu bir barış, demokratik bir yaşam borcumuz var. Nice Türk ve Kürt gencine böyle bir borcumuz var.

"Mazlum Abdi de Türkiye'de ağırlanabilir"

Türkiye’nin Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi ile nasıl bir ilişki kuracağı, Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi’nin yine Suriye’de geçici hükümetle yaptığı görüşmeler, söz edilen mutabakatlar, anlaşmalar… Bütün bunlar neye devrilecek, nasıl olacak, orada Suriye’de herkesin haklarının garanti altına alındığı demokratik bir Suriye nasıl inşa edilecek sorusu hepimizin temel merak ettiği konuların başında geliyor. Bunu da uzun uzun değerlendirdik şu saatlere kadar Merkez Yürütme Kurulumuzda.

Şimdi değişen bu parametreler içerisinde şöyle bir gerçeklik de oldu: Hiç yan yana gelmeyeceğini düşündüğümüz, belki müzakere girişiminde dahi bulunmayacaklarını düşündüğümüz gruplar, siyasi partiler görüşmeler yapıyor. Ancak değişmeyen bir durum var sevgili arkadaşlar, değerli Türkiye halkları. Değişmeyen bu durum da Türkiye’nin Suriye’de, özel olarak da Kuzeydoğu Suriye’ye yaklaşımı. Tek tutarlı tutumu Suriye politikasında bu olabilir galiba Türkiye’nin bugüne kadar. Değişen Dışişleri Bakanlıklarına rağmen en istikrarlı tutumu bu konuda gösterdi; Kürtlerle kurduğu ilişki konusunda gösterdi.

Ne yazık ki bugüne kadar hep bir güvenlik meselesi, hep böyle bir tehdit unsuru ya da tehdit oluşturan bir varlıkmış gibi anlatmaya çalışageldi sevgili Türkiye halklarına. Bakınız sizlerle paylaşmak istiyorum: Dün Demokratik Suriye Güçleri Genel Komutanı Mazlum Abdi, Kürdistan Bölgesi’nde gerçekleştirilen Orta Doğu Barış ve Güvenlik Forumu için Dohok’taydı. Kendisine Kuzeydoğu Suriye Demokratik Özerk Halk Bölgesi Dış İlişkiler Dairesi Eş Başkanı İlham Ahmed de eşlik etti. Ve orada çok sayıda önemli şahsiyet de vardı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi adına orada olanlar, hem hükümet başkanı oradaydı hem Sayın Mesut Barzani oradaydı. Ki kendilerinin organizasyonunda gerçekleşmiş bir konferanstan bahsediyoruz.

Ve burada Mazlum Abdi yaptığı konuşmada şöyle dedi, bunu sizlerle paylaşmak istiyoruz: “Suriye devlet kurumlarına katılmamız Türkiye için bir tehlike oluşturmaz. Türkiye için bir tehdit olmadık, olmayacağız. Asla savaşı başlatan taraf olmayacağız. Suriye ordusunda yer almamız komşu ülkeler için tehdit olarak algılanmamalı. Biz kimseye karşı savaşmadık. Aksine Suriye ordusundaki varlığımız komşuların güvenliği ve istikrarı için bir güvencedir.”

Burada bırakmayacağım, devam edeceğim. Kendisine eşlik eden İlham Ahmed de şöyle devam etti: “Suriye’nin yeni bir savaşa ihtiyacı yok, barışa ihtiyacı var. Bunca yıldan sonra birbirini anlamak, empati kurmak gerekiyor. Bir Kürt kendini bir Arap’ın yerine, bir Arap da kendini bir Kürt’ün yerine koyup düşünebilmeli. Kürt’ün ne istediğini bir Arap anlamalı ve onu nasıl razı edebileceğine dair kafa yormalı. Aynı şey diğer taraf için de geçerli. Ne güzel olur rahatlıkla Türkiye’ye gidip gelebilsek. Ortak menfaatlerimiz olursa, barış olursa, Kürtlerin hakkı garantiye alınırsa ve birlikte yaşarsak ne güzel olur. Ne güzel olur Suriye ve Irak arasında iyi bir yaşam, barışçı ilişkiler olursa. Sınırlar böyle kalabilir ancak onlara yüklediğimiz anlamlar değişmeli.”

Şimdi hakikaten sizlere soruyoruz buradan: Güzel olmaz mı? Türkiye, Kuzeydoğu Suriye ile bugün Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile kurduğu ilişkilerin bir benzerini, hatta daha ilerisini kurmayı hedeflese, dostluk kursa, temas hâlinde olsa, tıpkı Kürdistan Bölge Başkanlığı Türkiye’de ağırlandığı gibi, tıpkı Sayın Neçirvan Barzani, Sayın Mesut Barzani Türkiye’de ağırlandığı gibi Sayın Mazlum Abdi de Türkiye’de ağırlansa; var olan sorunlar yüz yüze konuşulsa, diyalogla, temasla aşılmaya çalışılsa güzel olmaz mı? Kime nasıl bir zararı olabilir bunun? Olsa olsa halklar yararına çok önemli bir adım atmak olur. Barış için. Üstelik bölgesel bir barışı hedeflemek için bir adım atmış olursunuz. Beklentimiz Türkiye’nin böyle adımlar atması.

Mesela Nusaybin ve Mürşitpınar sınır kapıları açılsa güzel olmaz mı? Ya da yeni ilişkiler geliştirilse ve bir el uzatılsa, ticari ilişkiler geliştirilse; ekonomik, kültürel, sanatsal… O kadar çok benzerliklerimiz var ki. O kadar çok ortaklıklarımız var ki. Tam da böyle bir döneme girdik. 27 Şubat çağrısında Sayın Hoca’dan bütünleşmeden bahsediyordu. Evet işte, bütünleşme için böyle adımlar atılsa; sembolik değil, tarihsel anlamı olan, yüzleşebilen, buna cesaret eden adımlar atılsa… Türkiye’ye yakışan bu olmalı. Türkiye’de siyasi partilerin öncülük etmesi gereken bu olmalı. Kısır tartışmalara boğulmak yerine, yeni dönemin her sayfasını yeni adımlarla ilmek ilmek örerek inşa etmek olmalı.

"Selahattin Demirtaş neden serbest bırakılmıyor?"

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç açıklamalar yapıyor sağ olsun sorulan sorulara yanıt veriyor. Ancak işlenen suça seyirci kalıyor. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Kobani Kumpas davası tutsakları neden serbest bırakılmıyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı neden uygulanmıyor? En son geçen hafta yaptığımız toplantıda da ifade ettik bunu söyledik. Dedik ki bu kararların bağlayıcılığı var. Hangi mahkeme böyle bir yetki aşımı yapabilir? Mahkemenin takdirine bırakılacak bir durum değil, bu anayasa ihlal ediliyor. Ve böylelikle bir suç işleniyor. Buna nasıl seyirci kalınabilir daha fazla? Niye tutuyorsunuz bu insanları hala içeride? Zaten 9 yıldır haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuluyor. Ve hiçbir şüphe dahi yok suç işlendiğine dair ortada. Bir yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına saygılı olduğunuzu söyleyeceksiniz ve bunların yüzde 90'ının bu ülkede uygulandığını iddia edeceksiniz. Öte yandan tüm Türkiye'nin gözü önünde Demirtaş'ı, Yüksekdağ'ı, Tayfun Kahraman'ı, Osman Kavala'yı, Çiğdem Mater'i, Mine Özerden'i, Can Atalay'ı içeride tutmaya devam edeceksiniz. Bu paradoksal durumdan en hafif deyiniyle bu suç işleme haline seyirci kalmaktan vazgeçmek gerekiyor. Çünkü bu da Türkiye'ye yakışmıyor. Böyle mi demokratik bir ülke olduğunu iddia ediyor Türkiye? Böyle mi bir hukuk devletine dönüş emaresi verecek?
 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU