CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümünde yapılan Anıtkabir ziyaretine değinerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın o konuşmada kullandığı ifadeye “düzeltme” getirdi. Özel, Erdoğan’ın “En büyük eserim dediğin Cumhuriyet’e sahip çıkacağız” sözlerine karşılık olarak, Atatürk’ün partisi üzerinden yapılan hesaplara işaret etti ve konuşmasını şu cümleyle düzeltti:
Benim iki büyük eserim var, bunlardan biri cumhuriyetse diğeri Cumhuriyet Halk Partisi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Özel, ardından Kocaeli Dilovası’nda bir iş yerindeki yangında hayatını kaybedenler üzerinden çalışma yaşamına ilişkin eleştiriler yöneltti. Yangında üç çocuk yaştaki altı kişinin hayatını kaybettiğini anımsatan Özel, olayın “kaçak işyeri, kaçak işçi çalıştırma ve çocuk emeğinin sömürülmesi” gerçeğini ortaya koyduğunu söyledi. Özel, iki 17 yaşındaki genç kızın isimlerini vererek şunları aktardı:
17 yaşındaki Nisa Taşdemir, 17 yaşındaki Tuğba Taşdemir emekleri sömürülen çocuk işçilerimizdi.
Olayla ilgili olarak kentin mahallesi sakinlerinin daha önce defalarca şikâyette bulunduğunu, ancak gerekli denetim ve müdahalelerin yapılmadığını öne süren Özel, CİMER’e yapılan bir şikâyeti okudu. Okunan şikâyette, iş yerinin adresi, faaliyet türü, iş koşulları ve işçilerin sigortasız, güvencesiz çalıştırıldığı iddiaları yer alıyor; şikâyetçi yetkililerden gerekenin yapılmasını talep ediyordu.
Özel, CİMER’e gelen resmi yanıtı da eleştirdi; ilgili makamın, detaylı inceleme için şikâyetin daha fazla ayrıntı (tam adres, iletişim bilgileri, çocuk işçilerin kimlikleri vb.) talep ettiğini ve bunun “işin açıkça ihbar edildiği” durumlarda bile harekete geçilmediğini gösterdiğini söyledi.
Toplu işçi ölümlerine ilişkin rakamlar da konuşmada önemli bir yer tuttu. Özel, Çalışma Bakanı’nın görev süresinden bu yana “4 bin 836 emekçinin öldüğünü” söyledi ve bunun, Soma’dakine benzer büyük faciaları hatırlattığını vurguladı. Soma faciasına atıfta bulunarak, medya ve kamuoyunun o dönemde gösterdiği yoğun ilgiyi anımsattı ve bugünkü ihmallerin, benzer duyarsızlıklara yol açtığını savundu.
Sisteme dair eleştirilerini genişleten Özel, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni de hedef aldı; bu sistemde “hızlı karar alındığını fakat denetim ve hesap sorma mekanizmalarının zayıfladığını”, meclisin soru ve denetleme yetkisinin kısıtlandığını ifade etti. Özel, ayrıca Gebze’de çöken binaya ve Kartalkaya’daki yangın vakalarına ilişkin yetkililerin yeterince hesap vermediğini söyledi.
Çocuk işçiliğiyle mücadele bütçesindeki kesintileri de sert sözlerle eleştiren Özel, geçmiş yıllarda verilen ödeneklerle bugünkü tutarlar arasındaki uçuruma dikkat çekti. Özel, 2023’te çocuk işçiliğiyle mücadele için ayrıldığı belirtilen kaynaklardan örnekler verip 2025 bütçesindeki rakamların yetersiz olduğunu savundu ve aynı bütçede patronlara yönelik teşvik kalemlerinin büyüklüğünü eleştirdi:
İki yıl önce 41 milyon ayrılan çocuk işçiliğiyle mücadeleye bu sene bütçe dahi ayrılmamış, yerine patronlara teşvik için milyarlar konmuş.
Konuşmasında iş kazaları, ihmaller ve ihbarların görmezden gelinmesi üzerinden “AK Parti’nin kara düzeni” ifadesini kullanan Özel, bu düzenin değiştirilmesi gerektiğini vurguladı:
Görevi süresince 16 tane Soma katliamı olan, çocuk işçilikle mücadeleye para koymayan, çocuk işçiliği sistemine teşvik koyanların Kartalkaya’dan, Gebze’den sorumlularının burada gelip muhatap olmaması bu düzenin adıdır. Mutlaka bu düzenin sonunu getireceğiz.
CHP lideri, çocuk işçiliğiyle mücadele için bütçeden ayrılan payın yıllar içinde düşmesine dikkat çekerek, “İki yıl önce 41 milyon ayrılan çocuk işçiliğiyle mücadeleye bu yıl bütçe bile ayrılmadı, yerine patronlara milyarlarca lira teşvik kondu” ifadelerini kullandı.
Depremin bininci gününde sert sözler: Hâlâ 350 bin kişi konteynerde
Konuşmasının sonunda 6 Şubat depremlerinin üzerinden geçen bininci güne değinen Özgür Özel, iktidarın depremzedelere verdiği sözleri tutmadığını vurguladı.
Bu iktidar, 6 Şubat’tan hemen sonra ‘bir yıl içinde herkes evine girecek’ dedi. Seçim kampanyasını bunun üstüne kurdu. Ama üçüncü yıla giriyoruz, hâlâ 350 bin kişi konteynerlerde yaşıyor.
Özel, iktidarın afet bölgelerindeki durumu gizlemek için “gösterişli iletişim kampanyaları” yürüttüğünü söyledi:
Bir tane drone, cafcaflı sokaklarda karşılıklı 30 apartman gösteriyor. Güzel çekimler gitsin gelsin, ama arka sokağa bakmadan, konteynerleri görmeden yapılan bu kampanya bir haksızlıktır.
CHP lideri, şehir şehir örnekler vererek iktidarın deprem bölgelerindeki ihmallerini sıraladı:
Adana’yı, Adıyaman’ı çıldırtıyor. Malatya’ya ‘bu kadar da olur mu’ dedirtiyor. Kahramanmaraş’a yazıklar olsun dedirtiyor. İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış getirmeyenler, depremin bininci gününde iletişim kampanyası yaptı.
Deprem bölgelerindeki durumu yerinde gözlemlediklerini söyleyen Özel, konuşmasının sonunda şu ifadeleri kullandı:
En güzel yerleri çekiyorlar ama Hatay perişan, Malatya perişan, Maraş perişan, Adıyaman perişan. Dün Adıyaman, dün Malatya, dün Kahramanmaraş, dün Hatay... Gerçek depremzedenin duygusu, düşüncesi, ağzından çıkanlar... Görün bakalım bölgede ne yaşanıyor.
“Kendi medyasıyla milleti kandırıyor”
CHP lideri, iktidarın medyayı kullanarak deprem bölgesindeki tabloyu çarpıttığını dile getirdi:
Kendi medyasını kullanarak, merkez medyaya kendi sözlerini tutmuş gibi yayınlar yaptırarak hem 86 milyonu kandırmaya çalışıyor, hem de konteynerlerde kalan 350 bin kişiyi incitiyor.
Özel, hâlâ konteynerlerde yaşam mücadelesi veren depremzedelerin yaşadığı sorunları anlattı:
Rezerv alan bahanesiyle kent merkezindeki arsası elinden alınanlar var. Evi teslim edildiği halde çatısı akanlar, işi gidenler, kirasını ödeyemeyenler var. Bu insanlar hâlâ konteynırlarda yaşamaya mahkûm. “Biz deprem bölgesindeki sorunları biliyoruz. Milletvekillerimizle sürekli bölgeyi takip ediyoruz, Meclis’te dile getiriyoruz. Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu bu devlette kimse ‘Sesimi duyan var mı?’ demeyecek. Buna söz veriyoruz.
“Marmaris’te rant düzeni sürüyor”
Özel, konuşmasının devamında Marmaris’teki Sinpaş inşaatı üzerinden çevre talanına ve rant ilişkilerine dikkat çekti:
Simpaş Marmaris’te 1998’de 46 bin metrekare alandı, şimdi 273 bin metrekareye çıkarılmış. Yandaş şirketler doğayı talan ediyor. Bizim belediye başkanımız Acar Ünlü 58 ruhsatı iptal etti, 1 milyar lira ceza kesti, ama yıkım kararları sürekli durduruluyor.
Özel, bu süreçte “valinin, kaymakamın, jandarmanın sessiz kaldığını” söyledi ve şu sözlerle tepki gösterdi:
Mühür vuruyoruz, ertesi gün mühür kırılıyor. Çünkü arkasında kim olduğu belli. Biz bu rant düzenini durdurmakta kararlıyız.
"Garibanın evini yıkıyorlar, yandaşa dokunmuyorlar”
Özel, CHP’li belediyelerin çevreye ve hukuka sahip çıktığını belirterek, rantçı düzenin çelişkilerini şu sözlerle anlattı:
Yandaş villalara göz yumanlar, gariban köylünün evine bir göz ilave etti diye yıkım kararı çıkarıyor. AK Parti’nin kara düzeni budur. Bu düzeni değiştirmek boynumuzun borcudur.
“Yoksullukta Avrupa birincisiyiz”
Ekonomiye de değinen CHP lideri, Türkiye’nin temel göstergelerde Avrupa’nın en kötü ülkeleri arasında olduğunu söyledi:
Yoksullukta Avrupa birincisiyiz, işsizlikte Avrupa birincisiyiz, gelir adaletsizliğinde Avrupa birincisiyiz. Şimdi altıncı madalyayı da aldılar: Gıda enflasyonunda Avrupa birincisi, dünyada beşinciyiz.
Özel, Türkiye’de vatandaşların “çıkma sebze”, “yırtık yufka”, “bayat ekmek” almak zorunda kaldığını anlattı:
Normal yumurta 8 lira, kırık yumurta 4 lira. Normal ekmek 15 lira, bayat ekmek 8 lira. Tavuk boynu, taşlığı garibana satılıyor. Bu düzen değişecek.
“Gerçekleri gizleyenler tarihe hesap verecek”
Konuşmasının sonunda Özel, “hakikatle yüzleşmeyen iktidarların” topluma umut veremeyeceğini belirterek şunları söyledi:
Hiç kimseye hakaret yok. Sadece gerçeği gösteriyoruz. Çünkü bu ülke, konteynerlerde yaşamak zorunda kalan yüz binlerce yurttaşına sırtını dönmeyecek. Biz, onların sesi olmaya devam edeceğiz.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, grup toplantısında iktidarın asgari ücret ve emekli maaşlarına ilişkin politikalarını eleştirdi. Özel, “Günden bugüne asgari ücrete yüzde 93 zam yapıldı, ancak yoksulluk sınırı yüzde 174. Zam, alım gücünün ancak yarısını karşılıyor” dedi.
Emekli maaşlarına yapılan artışın açlık sınırının gerisinde kaldığını vurgulayan Özel, şunları söyledi:
Açlık sınırı 28 bin TL’ye ulaşmış, emekli maaşı ise 16 bin TL’de kalmış. İktidar, işçi ve emekçilere “enflasyona ezdirmedik” dedi ancak verilen zamlar hedeflenen değil, gerçekleşen enflasyonun çok altında kalıyor. TÜİK’in hesapladığı gerçek enflasyonu esas alsalardı, emekli aylığı 20 bin TL, asgari ücret 30 bin TL olacaktı.
Özel, vatandaşların gerçek yaşam koşullarına dikkati çekerek, “Bugün asgari ücretliyi 22 bin TL, emekliyi 16 bin TL ile eziyorlar. Emeklilerimiz insanca bir yaşam istiyor” ifadelerini kullandı.
Tarihsel karşılaştırmaya da değinen Özel, Erdoğan’ın 23 yıl önce geldiğinde en düşük emekli maaşının 8 çeyrek altın olduğunu hatırlattı. Bugün aynı maaşın 1,5 çeyrek altına denk geldiğini belirten Özel, “Ecevit döneminde 88 bin TL’ye denk maaş verilen emekliye, bugün 16 bin TL veriliyor” dedi. Genç seçmenlere ilişkin verilere de değinen Özel, “Her iki yeni seçmenden biri CHP’ye oy veriyor. AK Parti’nin oy oranı %16-18 civarında” bilgisini paylaştı.
Özel ayrıca toplu üretim tarihine dair iddiaları da çürüttü. Erdoğan’ın toplu iğne üretimiyle ilgili sözlerini eleştiren Özel, fabrikanın 1951’de Adnan Menderes döneminde İstanbul’da açıldığını ve CHP’nin döneminde temellerinin atıldığını hatırlattı. Meclisteki bütçe görüşmelerinden bir örnek de aktaran Özel, CHP’li Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya’nın gösterdiği belgeler üzerinden, AK Parti döneminde gerçekleşen yolsuzluk ve ihmallere dikkat çekti. Özel, “CHP’nin yaptığı yatırımlar ve korumalar ile yandaşların aldığı ayrıcalıklar ortada" dedi.
Özel sözlerini şöyle sürdürdü:
Sayın Erdoğan'la fikir olarak aynı tespitte buluştuğum ama sorumluluk olarak ayrıştığım bir nokta var. Doğurganlık hızının yarattığı tehlike. Şu anda doğum artış hızı Türkiye'de 1.7. Maalesef bu da AK Parti'nin kara düzeninin sonucu. Millet yoksulluktan, gelecek kaygısından dolayı öyle bir korktu, öyle bir frene bastı ki yav 22.000 lira asgari ücret veriyorsun. Neden çocuk sahibi olsun? Nasıl olsun? O yoksulluğun içine bir çocuk doğurmaya veya bir tane varsa bir ikincisini düşünmeye cesaret edemiyor artık çiftler. Peki Erdoğan hani diyorlar ya güçlü lider dünya lideri öyle lider böyle lider. 3 çocuk yapın diyordu. Yetmez 5 diyordu. Nasıl düşmüş bu iş 1.7'ye? Sayın Erdoğan'a soruyorum. Geldiğinizde iktidara Türkiye'deki hane halkı büyüklüğü 4'tü. 4 kişiden Türkiye'deki nüfusu haneye böldüğünde 4 çıkıyordu. Şimdi 3 çıkıyor. Yani siz Türkiye'yi iki çocukla aldınız bir çocukla hale getirdiniz aşağı yukarı. Doğurganlık hızıyla ilgili Erdoğan şöyle demiş. Bu bir intihardır. Doğru. Bu bir toplum için intihardır. Peki bu toplumu intihara sürükleyen kimdir? İntihara sürükleyen kimdir bu toplumu? Kabahat vatandaştan mı? Yoksulluğu, güvencesizliği dayatan bu iktidarın kara düzeninde mi? Millet kırık yumurta alıyor. Yırtık yufka alıyor, çıkma meyve peşinde koşuyor. Sonra da neden yeterince çocuk yapmıyorsun? Güya aile yılındayız. Aile kurumunu zayıflatan bu kara düzenin kendisidir. Bakın bütün vatandaşlarımıza söylüyorum. Öyle aile emekli yılındayız dedi perişan etti bu emeklileri geçen sene. Geçen sene emekli yılında emeklilerin canını okudu. Bu sene Aile yılındayız. Aile yılındayız. Doğum artış hızı Doğum artış hızı 1.7'ye düşmüş. Hane halkı büyüklüğü 3 kişiye düşmüş ve aile kurumunu zayıflatan şeyin kendisi AK Parti'nin dayattığı açlık, yoksulluk, güvencesizlik ve gelecek kaygısıdır. Buradan tek şey söyleyeceğim şu. Biz kadına birey olarak değer veriyoruz. Kadını sadece aileye sıkıştırılmasına itiraz ediyoruz
Gençler ne zaman istiyorlarsa devletin de desteğiyle evlenecekler, aile kuracaklar, çocuk sahibi olacaklar. Her isteyen istediğince ben karışmayacağım. Kimse karışmayacak. Cumhurbaşkanımız karışmayacak. Kim ne kadar istiyorsa kendi gönlünce çocuk sahibi olacak. Devlet de sizinle birlikte o çocuğun o ailenin arkasında kapı gibi duracak. Canlı yayında grubumuzu takip eden değerli AK Parti ve MHP seçmenleri ve üyeleri Sayın Erdoğan'ın kurduğu kara düzenden bu partinin üyeleri ya da oy verenleri sorumlu değildir. Kartalkaya'nın yanmasına sebebiyet verenler Soma faciasına sebebiyet verip yargılanmasına izin verilmeyenler metro inşaatıyla koca bir mahalle göçük tehlikesindeyken Makine Mühendisleri Odasını dinlemeyenler ya da bugün konuştuğumuz parfüm fabrikası yangınına yandaşın yeri diye denetlemeye gitmeyen kara düzeni yönetenlerdir. Bu kara düzen değiştiğinde emekliler sadece CHP'li emekliler değil, AK Partili emekliler de hak ettiği maaşı alacaktır. Bu iktidar değişirse bana da ilişilir mi diye korkmayın. Sadece suçu olanlardan hesap soracağız. Sizlere söyleyecek sözümüz oy verin siz de rahat edin.
"Bu yolu Erdoğan açtı"
Bu kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik kamu spotumuzun yayınından sonra şimdi yine tatsız, saçma sapan bir gündemimiz var. Değerli izleyenler, dinleyenler bu ülkede bir anayasa var. Bu anayasa bizim toplum sözleşmemiz. Beğenelim beğenmeyelim bir anayasamız var. Daha iyisini yapmaya da ümidimiz var, hakkımız var. Ama anayasayı tanımayanlarla ona değer vermeyenlerle birlikte anayasa yapmak riskinden dolayı önümüzdeki süreçte bu millet anayasa yapacak anayasa yapmasını beklediği güçlü bir parlamentoyu bir kez daha tesis ettiğinde ve artık ülkede anayasa tanımazlar değil anayasal düzene sahip çıkanlar Türkiye'de o düzeni kuranlar 150 yıldır, 200 yıldır bunun mücadelesini verenler iktidar olduğunda çok daha iyi bir anayasamız olacak. Ama en kötü anayasa anayasasızlıktan iyidir. Çünkü anayasa en başta, en başta yaşamın teminatıdır. Güvenliğin teminatıdır. Mal mülk sahibi olmanın mirastan hak sahibi olmanın, boşanırsan ortada kalmamanın, bir nafaka almanın sonuçta devletin senin adına silah kullanmasının, caydırıcı olmasının suçu önlemenin, malın mülkün canın namusun garantisidir anayasa. Ve bir bütündür anayasa. Anayasal düzen olmazsa gücü gücüne yeten dönemi başlar. Köşedeki bakkalı alışverişe değil yağmaya gider birileri. Bu sefer ondan sonra giden alacak bir şey de bulamaz. Kimin gücü kime yetiyorsa oraya başlar. Bu yüzden anayasalar var. Bu yüzden var.
Toplum sözleşmesi bu. Şimdi birileri anayasayı işine gelen maddesine sahip çıkan, işine gelen sayfayı baş tacı yapan, işine gelmeyen sayfayı yırtıp atan bir anlayışa büründüler. Bunu vaktiyle anayasayla ilgili ben o kararı tanımıyorum, saygı da duymuyorum diyerek aslında Erdoğan bu yolu açtı. Sonra Anayasa Mahkemesi'ki bütün üyeleri AK Parti döneminde atandı. Sayın yüksek yargıçlar yani şöyle diyemez Erdoğan. Efendim bu Anayasa Mahkemesi aleyhime çalışıyor. Senin döneminde atandı herkes. Senin belirlediğin usule göre atandılar. Yapılan işlere bakıyorlar. Bazen bizim de memnun olmadığımız kararlar veriyorlar. Bazen hukuka çok uygun kararlar veriyorlar. Ama bizim kararlarına saygı duyduğumuz saygı duymak zorunda olduğumuz bir kurum. Ve özellikle de övüne övüne bitiremedikleri kişisel başvurucu hakkı ki o gelirken bu maddeyi biz de destekliyoruz demiştik.
"Tayfun Kahraman şiddetle ilgisi olmayan biri"
Ama onlar zehrin etrafına şeker kaplama yapmışlardı. Şimdi bu Anayasa Mahkemesi Tayfun Kahraman'ı bizim kardeşimiz çok değer verdiğimiz bir isim. Pırıl pırıl birisi Vera'nın babası biliyorsunuz. 4 yaşındaydı Vera babası gittiğinde geçen sene okula başladı. Babası bir kere kreşe götürüp alamadı. Her gün Vera'nın babasına söylediği telefonda bir söze yazdığı bir mektuba, çizdiği bir resme ağlıyoruz biz. Bunu samimiyetle Sayın Erdoğan'la da paylaşmıştım. Tayfun öyle biri ki Gezi olayları sırasında görüşülen heyetteymiş. Çıkınca diyor ki Sayın Başbakanımız diyor. Bunu bunu bunu bunu vaat etti diyor. Hemen diyor Topçu Kışlası yapılmayacak. Ağaçlar kesilmeyecek. Mahkeme kararı beklenecek. Mahkemeyi kaybetsek bile İstanbul'da referanduma sunulacak. Gezi sakinlerini evlerine dönmeye davet ediyoruz. Taktirlerine bırakıyoruz diyor. Yani aslında Erdoğan'ın o şeytanlaştırdığı Gezi'nin o tartışmalı son günlerinin yaşanmadan daha hadi herkes evine gitsin ağaçları kurtardık mücadelesinin adı Tayfun Kahraman. O günkü yaptığı basın açıklamasını da kendisine verdim. Daha sonra Sayın Bülent Arınç'a da söyledim. Müzakere yürüten hiç şiddetin bir tarafında olmayan birisi...
Üç kere de beraat etti geziden. Son beraatte hep birlikte ayağa kalktık. Türk milleti adına dediler. Kararı dinledik. Herkes beraat etti oturduk. Kavala'yı salmayıp casusluktan tutuklayıp yeniden yargılayım derken ki çok büyük haksızlık ve hukuksuzluktur ona yapılan. O gün casus diyorlardı. Bugün casus değilmiş de biz geziden bir daha yargıladık diyorlar. Üçüncü yargılamada cezalar yağdırdılar falan. Tayfun Kahraman da bu meclisin Hatay'dan seçilmiş milletvekili Can Atalay gibi yargılandı ve Anayasa Mahkemesine başvurdu. Anayasa Mahkemesi 13. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararı adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini söyleyerek esastan görüştü ve karara bağladı ve yeniden yargıla uygun görüyorsan da tahliye et dedi. 13. Ağır Ceza Mahkemesi bekledi bekledi bekledi, oyalandı, mütalaa bekledi. Sonra bir karar yazdı. Diyor ki Anayasa Mahkemesi süper temyiz mercii değildir. Bizim kararımız Yargıtay'a gitmiştir. Kesinleşmiştir. E Anayasa Mahkemesi niye var? Haksızlığa uğradım diyene bakmış karar vermiş ben bu karara uymam. Şimdi burada Anayasanın 138 ve 153'ü diyor ki Anayasa Mahkemesi kararları gerekçesi yayınlanması ile birlikte uygulanır. Yasama, yürütme ve yargı merciileri açısından bağlayıcıdır. Bu diyor beni bağlamaz. Bir kere en başta en önemli tutarsızlığı söyleyelim. Bu anayasa bu 13 Ağır Ceza aynı başkan Anayasa Mahkemesi 2022 yılında karar vermiş. Silahlı terör örgütüne üye olmaksızın örgüt lehine suç işlemekten cezalandırılan birini yani 13'ün terör örgütü için suç işledi dediği birini adil yargılamadın yeniden yargıla demiş karara uymuş, yargılamış ve beraat ettirmiş. Gerekçesine de şey yazmış. Anayasa 138 ve 153'e göre Anayasa Mahkemesi yargı merciileri açısından bağlayıcıdır.
"Gelir meclisin yetkilerini de yırtarlar"
Dün o yargılamada iki yıl önce süper temyiz mercii değil Anayasa Mahkemesi karara uyuyor. Bugün Tayfun Kahraman için olunca aynı başkan aynı mahkeme bu karara uymuyor ve itiraz ediyor. Nereden yüz buluyor? Anayasayı tanımayanlardan yüz buluyor. Buradan en büyük tehlikeyi Sayın Erdoğan'a, Sayın Adalet Bakanı'na biraz sessiz kaldıkları bu hususta en büyük tehlikeyi ifade etmek isterim. Bugün Anayasa Mahkemesinin sayfasını yırtanlar yarın gelir yürütmenin sayfasını yırtarlar. Yarın bakanların yetkilerini yırtarlar. Yarın Cumhurbaşkanlığının yetkilerini yırtarlar. Gelirler yasama meclisinin oluşumuna ilişkin sayfaları yırtarlar. Anayasalar herkesi korur en çok iktidarları korur. Çünkü iktidarlar anayasadan aldıkları yetkiyle yönetirler. Geçmişte aynı hatayı yaptınız. Anayasa tanımayanlarla kumpas kuranlarla ve her türlü iftira ve hakaretle bu ülkenin namuslu komutanlarına aydınlarına yazarına çizerine milletvekiline saldıranlara gözünüz yunuz. Anayasayı çiğnettiniz. 15 Temmuz akşamı az daha sizi çiğnemeye kalktılar. Bu milletin evlatlarını tankla çiğnedi bunlar. Biz o gün de anayasa diyorduk. 15 Temmuz'da da anayasaya karşı ayaklananlara karşı dimdik ayakta durduk. Bugün yüz verdiğiniz birilerine anayasayı çiğnetirken size yine aynı tarihi hatırlatmayı yapmak istiyorum. Tüm vatandaşlarımıza da seslenmek isterim. Biz çok bedeller ödedik, ödüyoruz, anlaşılıyor ki bir süre daha ödeyeceğiz. Ama hiçbir zaman millete inanmaktan, millete güvenmekten vazgeçmeyeceğiz. Herkes içinde bulunduğumuz durumu doğru okumalıdır. Türkiye'de iktidar hırsı uğruna yargı eliyle çok tehlikeli bir yol açılmaktadır. Esasen bu yolu açanlar içinde bulundukları süreç kendilerini artık iktidardan götürmeye yakın olduğu için iktidarı kaybetmemek için bunu yaparken geleceğe çok kötü bir miras, çok kötü örnekler bırakmaktadırlar.
"Bugün CHP'ye yarın başkasına"
Bugün bu düzenin hedefi CHP. Yarın bir başkası olacak. Bugün CHP'ye saldıranlar yarın başkasına saldıracaklar. Saldırmıyorlar mı? İş insanlarına, sırf sindirmek için TÜSİAD Başkanı kürsüde eleştiri yaptı diye TÜSİAD Başkanını alıp götürüyorlar. Sanatçılar sırf muhalif duruyorlar diye sabahın köründe alıp götürüp hepsine uyuşturucu müptelası muamelesi yapıp görüntülerini servis edip kan alıyor, idrar alıyor, saç deli alıyorlar ve bunu sabah 6.00'da yapıyorlar. Aldıklarının %90'ı sadece itibar suikastına uğradığına, emzirdiği 3 aylık bebesinden ayrı kaldığına, üzüntüden kahrından başına neler geldiğine kalıyor. Gazetecileri alıyorlar....
Bir sanatçımız geçen hafta bir sözüyle durumu muhteşem özetledi. Diyor ki Ekrem Başkan için bir insan aynı anda hem seçimde yolsuzluk yapmış, hem diploması sahte hem hırsız, hem terörist hem de casus olabilir mi? Bunlardan herhangi birini masum birine yapsan büyük bir haksızlık. Ama bunların hepsini bir kişiye yapıyorsan büyük bir suç üstü durumu burada. Aynı kişiye hem 30 yıl önce sahte diploma aldın. 34 yıl önce sahte geçiş yaptın. 30 yıl önce sahte diploma aldın. Terör örgütüne destek yaptın, hırsızlık yaptın, yolsuzluk yaptın en son casusluk yaptın. Suçu ne? Suçu bu ülkenin bir sonraki Cumhurbaşkanlığına aday olmak. Sizin adayınız olmasın. Başka hiçbir suçu yok.
Bugün bu kara düzene bir dur demezsek yarın nasıl bir Türkiye olacak. Eğer durduramazsak hakkınızı savunacak bir yargı da kalmayacak. Bu ülkenin bu ülkenin daha iyi olması bu ülkede insanların devletine güvenmesi, bu devlete dışarıdaki yatırımcıların güvenmesiyle olur. Bugün Erdoğan'ın en büyük tepkisi benim dönemimde zengin oldular parayı dışarı kaçırıyorlar diyor. Yalan mı? AK Partili arkadaşlar gündeminiz bu değil mi sizin? Yandaş şirketlerin bile kaygıyla parayı dışarı kaçırmasına kızıyorlar. Yurt dışına gitmesine kızıyorlar. Şirket ismi vermeyeyim ama kendi dönemlerinde çok güçlenmiş şirketler dışarıya para götürdü diye Erdoğan'ın hedefi haline geliyorlar. Dünyanın bir yerinden birisi bakacak Türkiye'nin adını bilmeyip İstanbul'un adını bilenler var. 16 milyonluk şehir kendine bir belediye başkanı seçecek, mazbatasını iptal edeceksin.
Sonra bir daha seçecek 800 bin farkla. 5 yıl etmediğini bırakmayacaksın. Karşısına başbakan çıkaracaksın yenecek. Meclis başkanı çıkaracaksın yenecek. Bakan çıkaracaksın yenecek. Yeniden seçilecek yeniden yetkiyi alacak mazbatayı alacak. Bu sefer korkundan diplomasını iptal edip 1001 iftirayla ki aynı suçlamalara sen de muhatap olmuşken bir gün gözaltına alınmayıp tutuksuz yargılanmışken cezan kesinleşene kadar evinde ve görevinin başında olmuşken bu zulümleri yapacaksın. Bu millet bunları görmeyecek öyle mi? Bu millet bunları görmeyecek durmayacak. Ve bunu görünce yurt dışındaki biri gelip de burada arsa alıp fabrika yapar mı ya? Ver 30 yıl önce bu devletin verdiği diplomanın hükmü yoksa senin verdiğin tapuya kim inanır? İstanbul Menkul Kıymetlerdeki alınan hisse senedinin geçerliliğine kim inanır? Gelip de bu ülkede nasıl yatırım yapar? Nasıl para sokar buraya? Türkiye'nin en güçlü siyasi figürlerine bunu yapan benim gibi ürkek bir yatırımcıya ne yapmaz demez mi adam? Boşuna mı Türkiye'den dışarı bu kadar para çıkıyor? Boşuna mı Mehmet Şimşek'ten mucize bekliyorsun ama olmuyor olmuyor olmuyor. 19 Mart'ta o darbeye girişmenin bedelini bu millet bu kadar ağır ödüyor. Şimdi buradan sözün özrü ve sonu olarak şunu söylüyorum. Sorunlar büyük. Çözümleri Cumhuriyet Halk Partisi Plan Bütçe Komisyonu her bakanlıkta eleştirileri ve çözüm önerilerini dile getiriyor.
28 29 30 Kasım'da Ankara'da arenada elbette seçim de yapacağımız ama en büyük heyecanımızı parti programımızı 18 yıl sonra yenilemekten aldığımız dünyayı gören Türkiye'yi çok iyi tahlil eden, sorunları bilen, kısaca tarif eden ama esas çok güçlü çözümler öneren bir parti programı hazırlandı. 28 29 30'unda Ankara'da programın önce 81 ilde tartışıldı. 923 ilçede ilçe danışma kurullarında tartışıldı. Tekrar 81 ilde bütünleştirildi yollandı. Yollanırken o ildeki sendikasından meslek örgütünden görüşler alındı. Ankara'da hummalı bir çalışma yapıldı. Kuvvetli bir ekip dünyadaki iyi örneklere baktı. Devamında 600 akademisyen, 250 genç, 600 örgüt temsilcisiyle 4-9 Eylül'de bu son şekline gelindi ve yazım işlemleri yapılıyor.
Kurultayda delegelerimizin takdirine, önerilerine, değerlendirmelerine ve onaylarıyla yürürlüğe girmesine ihtiyacımız var. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye'de güçlü yurttaş güvenli gelecek kazanan Türkiye sloganıyla Güçlü yurttaş, güvenli gelecek kazanan Türkiye için parti programını kesinleştiği günden itibaren bütün Türkiye'ye ev ev hane hane sokak sokak kahve kahve işçi servisleriyle sokak sokak gezerek anlatacağız.
Independent Türkçe