Aralık 2024'te geçirdiği böbrek naklinin ardından uzun bir tedavi sürecini geride bırakan Türk Halk Müziği sanatçısı Orhan Hakalmaz, yeniden sahneye çıktı.
Hakalmaz, Organ Bağışı Haftası kapsamında, organ bağışı farkındalığı oluşturmak için düzenlenen; doktor ve organ nakli koordinatörlerinden oluşan Ayda1Detoks grubunun 46. konserinde onur konuğu olarak sahneye çıktı.
Sanatçı, bu kez yalnızca türkülerini değil, hayata yeniden tutunuşun hikayesini de paylaştı: Böbrek yetmezliği, diyaliz günleri, donör olan yeğeniyle yaşadığı derin bağ ve yeniden doğuş hissi…
Hakalmaz, yaşadığı süreci ve organ bağışına dair güçlü mesajını Independent Türkçe'ye, tüm içtenliğiyle anlattı.
Hayata yeniden tutunuşun türküsü
Aralık 2024'te böbrek nakli geçiren sanatçı, nakil öncesinde iki ay boyunca hemodiyaliz tedavisi gördü.
Diyaliz sürecinin ardından, yeğeninin donör olmasıyla yeniden hayata tutundu.
Hastalığını, nakil sürecini ve bu dönemde kazandığı farkındalığı anlatan Orhan Hakalmaz, "Allah'a çok şükür, sonu hayırlı oldu. Herkesin böyle gülümseyerek anlatacağı bir hikâyesi olsun" diyor.
Diyaliz hem bedeni hem ruhu yoruyor
Organ nakli öncesinde Orhan Hakalmaz, hayatının belki de en zorlu dönemlerinden birini yaşadı.
Çünkü diyaliz tedavisi, yalnızca bedeni değil, ruhu da sınayan uzun ve yorucu bir süreçtir.
Sanatçı, nakil öncesi dönemde yaşadığı yorgunluğu, umut ile umutsuzluk arasındaki ince çizgiyi ve yeniden sağlığına kavuşma inancını şu sözlerle anlatıyor:
2 ay diyalize girdim ama o bile yetiyor insana. Allah on sene girenlere sabır versin. 4 saat, 2 günde bir… O bile yaşamı sınayan bir şey. Böbrek, Allah'ın bir mucizesi.
"Organ nakli süreci çok titiz yürütülüyor"
Organ nakli yalnızca tıbbi değil, etik olarak da son derece hassas bir süreç.
Sağlık Bakanlığı'nın oluşturduğu özel heyetler, her vericiyle ayrı ayrı görüşerek, olası ticari ilişkileri ya da baskıları önlemek için titizlikle çalışıyor.
Orhan Hakalmaz da bu sürecin ne kadar ince eleyip sık dokunarak yürütüldüğünü kendi deneyimiyle anlatıyor.
Hastalığı sonrasında uygulanan nakil sürecine ilişkin Hakalmaz, Türkiye'deki sağlık sisteminin titizliğini vurguluyor:
İnanılmaz koruyucu, inanılmaz bakıcı ve inanılmaz kılı kırk yarar bir vaziyette. Çünkü böbrek alışverişinde de sıkıntılar olabiliyor ticarete dönmesin diye. Bizim yeğenle bile kayıt altına alınan görüşmeler yaptılar. Her şeyi takip ediyorlar, yalan söylediğini bile elini koyuşundan anlayabiliyorlar.
"Türküyü iyi sunarsanız gençler de sever"
Hastalığın ardından sahneye dönüş heyecanını paylaşan sanatçı, türküye dair umutlu bir tablo çiziyor:
Türkü dinlenmiyor diyorlar ama ben gördüğüme inanırım. 18–45 yaş arası izleyici oranı yüzde 70'lere ulaşıyor. Gençler türküye uzak değil, sadece doğru yerde bulamıyorlar. Türkü yaşadığı sürece bu ülke de yaşar.
"Teslim olmak güzel bir şey"
Sanatçı, yaşadığı süreci yalnızca bir sağlık hikâyesi olarak değil, manevi bir deneyim olarak da tanımlıyor:
O teslim olmak güzel bir şey… Gayret bizden, takdir Allah'tan. Ameliyata girmeden önce 'Allah'ım ben hazırım' diye dua ettim. Yaşamak hayırlıysa yaşarım, değilse de razıyım.
"Bu, iyiliğin en yüce hali"
Organ bağışı konusundaki farkındalığın azlığına dikkat çeken sanatçı, toplumun dini kaygılarla çekimser kaldığını söylüyor:
Bağışlar çok az, özellikle kadavradan. İnsanlar günaha girer miyim diye düşünüyor. Oysa bu iyiliğin zirvesi. Bir doktora organ verseniz, o doktorun kurtardığı her hastadan sevap alırsınız. Bu her kula nasip olacak bir iyilik değil.
Paylaştıkça çoğalan hayat
Yaşadıklarını bir farkındalık çağrısına dönüştüren Hakalmaz, Organ Bağışı Haftası vesilesiyle, toplumun organ bağışına dair önyargılarını samimi bir dille sorguluyor.
Hayata yeniden kavuşmanın anlamını, "bir bedenin başka bir bedende nefes almaya devam etmesi" olarak tanımlıyor:
İnanın, fırsat olursa koşa koşa bağış yapın. Allah bizi yeniden yaratacak zaten, organlarımızla değil inancımızla dirileceğiz.
Hayata yeniden dönmenin kıymetini en derinden hisseden sanatçılardan biri olarak Orhan Hakalmaz, bugün hem sahnede hem de mesajında aynı duyguyu taşıyor.
Yaşadığı her an, paylaşılan bir nefesin ve verilen bir umudun değerini hatırlatıyor.
Onun hikâyesi, insanın yeniden doğabilme gücüne ve paylaşmanın iyileştirici etkisine dair sessiz bir tanıklık aslında:
Paylaştıkça çoğalan hayat…
Zira, "Yaşam en güzel miras..."
© The Independentturkish