CHP Genel Başkanı Özel: KKTC bağımsız bir Türk devletidir

“Dünyaya Kuzey Kıbrıs'ı tanıyın diyorsanız önce kendiniz tanıyacaksınız. Oranın iradesine saygı duyacaksınız”

CHP Genel Başkanı Özgür Özel partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda konuştu.

Özel'in konuşmasından önce, Meral Akşener'in genel başkanlığı döneminde İYİ Parti’den ihraç edilen, Bağımsız Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır, CHP'ye katıldı. Rozetini Özel’in taktığı Dikbayır, "İkinci dönemin ama Cumhuriyet Halk Partisi'nin değerli milletvekilleri 22 aydır bağımsızım. Bana hiç eksiklik hissettirmediler. Dostluklarını hiç eksik etmediler. Şimdi ben ayrıca sıkıntılı dönemlerimde beni hiç yalnız bırakmayan bugüne vesile olan mertçe yanımda duran Ankara Milletvekili Sayın Adnan Beker'e de teşekkür ediyorum. Tabii bu süreçte eşime ve çocuklarıma teşekkür ediyorum. Bana güç verdiler. Sakarya Teşkilatına ve benim arkadaşlarıma, dostlarıma bugün beni yalnız bırakmadılar. Teşekkür ediyorum"  dedi

Özel konuşmasında şunları söyledi:

Geçen haftayı yoğun bir mesaiyle geçirdik. Öncesinde Sosyalist Enternasyonel'de Madrid'de çalıştık ardından Brüksel'de mitingimizi yaptık. Geldik Sarıyer'de 62. eylemimizi gerçekleştirdik ardından Hollanda'da Avrupa Birliği'ni oluşturan ülkelerdeki sol sosyal demokrat partilerin çatı örgütünün kongresine katıldık. Türkiye'yle Dayanışma oturumuna katıldık. Hem de Avrupa'nın önemli liderleriyle başbaşa görüşmeler gerçekleştirdik. Ardından ülkemize döndük. Dün MYK toplantımızı yaptık, Pazar günü hem memleketim Manisa'nın ardından bir büyük mücadeleyi hep birlikte verdiğimiz İstanbul örgütümüzün il kongrelerini gerçekleştirdik. Bugün Anadolu'da son il kongremiz sembolik olarak Kastamonu'yu Anadolu'daki gidemediğimiz bütün il kongreleri için ziyaret edeceğiz. Ardından yarın İstanbul'da bir yeni mitingimizi gerçekleştirecek ardından da bir günlük bir yurtdışı temasına gideceğiz haftasonu da mitingimizle yeni bir adımı atacağız. 

"Yurtdışı temaslarından birileri rahatsız oluyorlar bundan büyük keyif alıyorum"

Cumhuriyet Halk Partisi'nin yurtdışı temaslarından birileri rahatsız oluyorlar bundan büyük keyif alıyorum. Birileri tedirgin oluyorlar bunu ben de görüyorum çünkü hem Avrupa hem dünya Türkiye'nin Recep Tayyip Erdoğan'dan, AKP'den ibaret olmadığını; Türkiye'nin çağdaş medeniyetleri yakalama ve geçme vasiyetini aldığı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği yolda Türkiye'yi yürütecek, dünyanın ayrılmaz bir parçası yapacak, gençleri için yasaksız Türkiye'yi, vizesiz Avrupa'yı inşa edecek iktidarın yaklaşmakta olduğunu bütün dünya görüyor ve CHP bu yolda ilerliyor. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Çekemeyenlerin, karnı ağrıyanların, iktidarlarından önce gidip ABD'de, Avrupa'da başkanlarla görüştüklerini, o temaslardan kendi iktidarlarını müjdelediklerini unutmayalım. Bütün dünya Türkiye'nin birden büyük olduğunu ve bir tek adama teslim edilemeyeceğini, CHP'nin demokrasi mücadelesini görüyor. 

"Bahçeli katılım üzerinden bir meşruiyet tartışması açmaya çalıştı"

Haftasonu KKTC'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Kardeş partimiz Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin lideri Tufan Erhürman Cumhurbaşkanı olarak seçildi. CHP olarak kendisini bir kez daha yürekten kutluyoruz. Kıbrıs'ta kazanan Kıbrıs'ın halkı oldu, demokrasisi oldu. Öyle birtakım manipülasyonlara kimse bakmasın oy kullanma oranı yüzde 65 oldu. Bu oran bundan önceki iki seçimdeki katılım oranlarının üstündedir. Katılım oranları üzerinden bir tartışma yaratmaya çalışanlar seçim sonuçlarına bakarlarsa bugün kaybettiğine üzüldükleri adayın daha düşük katılım oranlarıyla seçildiğini görürler. Kıbrıs seçimlerinde CHP doğru bir yerde durdu ama Cumhur İttifakı iki büyük yanlış yaptı. Cumhur İttifakı'nın iki bileşeni AKP ve MHP Kıbrıs seçimlerinde Kıbrıs'a gittiler, kamp kurdular, otellerde temas noktaları açtılar. Türkiye'den popçular, topçular götürdüler, kendileri gittiler. Her türlü şeyi göze aldılar ve Kuzey Kıbrıs'ın seçimlerine müdahil oldular. 

Ardından seçim akşamı Sayın Erdoğan seçim sonuçlarını kutlayan ve bundan sonra ilişkilerini seçilmiş Cumhurbaşkanı ile sürdüreceğini gösteren bir açıklama yaptı. Bu olması gerekendir. Ancak Sayın Bahçeli önce katılım üzerinden bir meşruiyet tartışması açmaya çalıştı. Bugün de maalesef Kıbrıs'a plaka numarası vermeye, Kıbrıs seçimlerini tanımamaya gayret gösteriyor. Bu fevkalade yanlıştır. Dünyaya 'Kuzey Kıbrıs'ı tanıyın' diyorsanız önce kendiniz tanıyacaksınız. Oranın iradesine saygı duyacaksınız. Kendisini 'vatansever', herkesi 'vatan haini', kendisini ülkenin birliğinine, bütünlüğüne bağlı, herkesi 'bölücü' gören zihniyetin geçmişte Türkiye'de kime ne dediğinin bugün ne noktada durduğunu Türkiye görüyor. CHP, geçmişte de bölünmez bütünlükten yanaydı, terörün karşısındaydı ama hak ihlallerinin de karşısındaydı. Bugün de aynı çizgisinde devam ediyor.

"Vakti gelmiş bir değişimin önünde hiçkimse duramaz"

1974'te Kıbrıs'ta mezalim bitsin diye Barış Harekatı yapılırken ne kadar kararlıysak bugün Kıbrıs halkının kendi kararlarını vermeye, kendi yöneticilerini seçmeye duyduğumuz saygıda da o kadar kararlıyız. Kimse Kıbrıs'ı Türkiye'nin arka bahçesi olarak görmesin. AKP'nin genel sekreterlik makamında bulunan kişi Kıbrıs seçimleri için 'gördünüz mü CHP ne yapıyor' diyor. CHP ne yapıyor? CHP ne baştan karıştı ne sonunda olmadık bir şey söyledi. Kıbrıs'taki yenilgiyi kendi malubiyeti, CHP'nin galibiyeti olarak görüyor. Biz eğer bir galibiyet alacaksak önümüzdeki seçimlerde Türkiye'de alacağız. Öyle Kıbrıs'a plaka verirseniz siz Kıbrıs'ı vilayet görürsünüz. O zaman seçilmiş Cumhurbaşkanına vali muamelesi yaparsınız. Burada yavru vatan diye kimseye analık babalık taslayacak halimiz yok. KKTC bağımsız bir devlettir. CHP'nin kardeşi gibi sevdiği bağımsız bir Türk devletidir. Kıbrıs seçimlerinden kendimize bir galibiyet değil kendi kendileri mağlup edenlerin kompleksleri bir yana dursun Kıbrıs seçiminden alınması gereken ders; vakti gelmiş bir değişimin önünde kimse duramaz. Türkiye'de de kimse duramayacak.

Özel, dün kamuoyuyla paylaşılan "Aziz İhsan Aktaş iddianamesi"ne konuşmasında geniş yer ayırdı. Bugünün 19 Mart operasyonlarının 216'ncı günü olduğunu belirten Özel, iddianamenin gecikmesine tepki göstererek, şöyle konuştu: 

Bugün 19 Mart darbesinin 216. günü. Kendi gençlik kollarına, kadın kollarına, ana kademesine güveni kalmayan; bizimle mücadeleye mecali kalmayan Erdoğan’ın yeni kurduğu ‘AK Parti Yargı Kolları Başkanı’ Akın Gürlek, ‘Eylül'ün başında çıkacak’ dediği iddianameyi 2 ay gecikmeli olarak ortaya çıkardı ve ekimde çıkacak olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iddianamesinden ise verilen sözlere, beklentilere rağmen hala daha eser yok ve maalesef içeride ‘Ayrı ayrı yapalım, bunları birbirine bağlamıyoruz, tutarsızlık var. Bir yandan ahtapot dedik. Bir bütünsellik lazım. Her birinin verdiği ifade birbiriyle çelişkili diye’ kavgalar süredursun maalesef 7 başkanımızın tutuklu olduğu iddianame, teknik olarak 10 ay sonra ama Ahmet Özer açısından bakarsanız, ilk tutuklandığı dosyadan şimdi serbest ama bu dosyadan tutuklu. 12 aydır içeride bulunmasına sebep olan iddianame, henüz verildi. Tam 578 sayfa. Elinize aldığınızda sanki önemli bir şey okuyacakmış ve önemli iddiaları görecekmiş gibi sanıyorsunuz. Zaten algı yönetimini haftalardır ‘tuğla gibi iddianame’ diye yapıyorlar. İlk 36 sayfası 200 sanığın bilgilerinden oluşuyor. Dosyada sadece 16 kez sözde delillere atıf var. 578 sayfada 16 kez delil diyor ancak 496 kez aldığı ifadelere atıf yapıyor.

"Tesadüfen gizli tanığa Hollanda araç plakası gibi numara verenin bilinç altında ne olduğunu biliyorum"

Yeni bir gizli tanık bulmuş. Adı, ‘XYZ49QP.’ Hollanda araç plakası gibi. Orada Hollanda’ya bir merak var. Hollanda’ya merakın ne olduğunu ben biliyorum. Bir gün buradan göstereceğim, bütün Türkiye öğrenecek. Hollanda merakını bildiğimi bilsinler. Tesadüfen gizli tanığa Hollanda araç plakası gibi numara verenin bilinç altında ne olduğunu biliyorum. Hollanda’yla hangi bağlantının olduğunu biliyorum. O, bu kadarlık bilsin, ben onun iddianameyi çok bekledim, benim iddianameyi biraz beklesin. Orada duydum demeyeceğim, kanıt koyacağım ortaya söz veriyorum.

"Suç örgütü lideri Aktaş, kamudan 388 ihale almış. 300’ünü AK Partili belediye, bakanlık ya da yönettikleri kurumlardan"

200 sanıklı iddianamede bir lider var. Adı, suç örgütü lideri. Tam 704 yıl hapsi isteniyor. Suç örgütü lideri aramızda geziyor. Suç örgütü lideri gezerken belediye başkanlarımız, şoförleri, özel kalemleri ya da ailelerinde suçsuz, günahsız insanlar içeride tutuklu duruyorlar. Tutukluluk için suçun ağırlığı ya da suç örgütündeki hiyerarşi değil, sanığın kimliği belirleyici. Hedefe koymuşlar, o sanığı tutuklu tutmak için her şeyi yapıyorlar. Suç örgütünün ekonomik anlamda büyümesinde en önemli etken, kamu kurum ve kuruluşlarından yaptığı ihaleler. Hatta diyor ki, ‘Suç örgütü lideri, hakkında bu iddialar çıkana kadar bilinmez bir kişiydi, sosyal medyada fotoğrafı dahi yoktu. Bu da gizliliğe önem verdiğini gösteriyor’ diyor. Suç örgütü lideri Aziz İhsan Aktaş, kamudan 388 ihale almış. 300’ünü AK Partili belediye, bakanlık ya da yönettikleri kurumlardan, 88’ini CHP’li belediyelerden almış. İddianamede 300 ihaleden hiçbirisi yok ama öbür tarafta CHP’nin buna iş verdiği için suçlanan belediye başkanları hakkında da tek bir kanıt yok.

7 tertemiz belediye başkanımızı bir torbanın içine atmışlar, bakın ne yapmaya çalışıyorlar. 704 yıl hapsi istenen Aziz İhsan Aktaş, serbest geziyor. Delilleri topladıysan, kaçma şüphesi yoksa ya da buna bir tedbir aldıysan tutuksuz yargıla zaten ama 704 yılla yargılanan suç örgütünün sözde lideri ortalıkta gezecek, altı sınırı 4 yıl olan Zeydan Karalar, Oya Başkan, Kadir Başkan, Utku Başkan, başkanlarımız içeride aylardır hapiste tutulacaklar. Zeydan Başkan’ın, Oya Başkan’ın, Kadir Başkan’ın mevzuları Adana’da kendilerinden önceki dönemde AK Parti’nin verdiği ihalenin paraları ödenmiş Zeydan Başkan döneminde. ‘Rüşvet istedi. Rüşvet verince ödemeye başladı’ diyor. Satır satır ispatlandı. Mahkemeye özel gidip, savcının gözünün içine bakacağım. Zeydan Karalar’ın elinde var, her ay aynı gün ödemiş parayı. Dedikleri tarihten önce de sonra da. Buna ne diyecekler? Tek suçlama, ‘Zeydan Karalar AK Parti döneminde başlanan ihalenin parasını ödemiyordu, birisine rüşvet verdik, ödemeye başladı.’ Oysaki teker teker ispatlanmış. Bu arkadaşlarımız, 4 yılla yargılanıyorlar. Ceza alsa 2 yılı yatınca zaten çıkıyor, yattığı süresi çoktan yetiyor ki ceza alacak tek bir kanıt yok.

"'Rüşvet verildiğini düşünüyorum.' Vereni söyle. Bir tane, 'Ben rüşvet verdim' diyen yok"

İddianamede bir itirafçının ifadesi 113 kez geçiyor ve 113 kez geçenden sadece 4’ü: ‘İhalelerde gizli kalması gereken bilgilere vakıf olup Aziz İhsan Aktaş ile paylaştığını düşünüyorum. Rıza Akpolat’ın Maya’da oturduğu evi kiralık sanıyordum. Gözaltında olduğu sırada bu daireden para çıkarıldığını duydum.’ Böyle bir ispat, paranın çıkarıldığına ilişkin görüntü, kanıt, arama tutanağı yok. ‘İfadesinde ‘Mustafa Mutlu puanlama sistemine vakıf olup Aziz İhsan Aktaş’la paylaşmış olabilir’ şeklinde beyanda bulunmuştur. Mustafa Mutlu isimli şahıs, Rana Uysal isimli şahıs üzerinden yaklaşık maliyet bedelinden haber olduğunu düşünüyorum.’ 113 yerde söylediği her bir şey üzerine bunu kanıtmış gibi kabul edip, ‘Duydum’ dediği sözü birilerine iftira attırıyorlar. 104 kez iddianamede ‘olabilir’ geçiyor. 45 kez ‘Duydum’ geçiyor. 50 kez ‘Düşünüyorum’ geçiyor ve kanıt diye söyledikleri hiçbir şey kanıt değil. Ortalıkta sadece itirafçı denilen iftiraya zorlanan kişilerin ifadeleri var. ‘Rüşvet verildiğini düşünüyorum.’ Vereni söyle. Bir tane, ‘Ben rüşvet verdim’ diyen yok. Birinden alınmış rüşvetin kanıtı yok. Paranın gittiği yer yok.

"'Duydum, düşünüyorum'la iddianame yazmışlar"

Bir tane yat resmi koymuş, ‘Bu yat, aldığı rüşvetlerle alınmıştır diye duydum.’ Yatın sahibini sorgulamışlar, ‘Yat benim, bir kere geldi adam’ diyor. Şoförünü  itirafçı yapmış, yata geçiyorlardı. Çantasını verirken yatın kaptanı, Rıza Akpolat’a ‘Buyur patron’ demiş. ‘Buyur patron’ demesini kanıt koyup, başkasına ait yatı arkadaşımızın gibi göstermeye çalışan bir anlayış var. Eğer önümüze kanıtı, ispatı koysalar, ‘Parayı veren belli, para burada, gittiği yer belli, yapılan iş belli...’ Ne diyeceğiz biz, bugün nasıl arkalarında duralım? Ama onlarca genci önce aldılar, günlerce içeride tuttular, sonra dediler ki, ‘Bu ifadeyi imzalarsan çıkarsın.’ Yeni evliler vardı, karısı hamile olanlar vardı. İmzayı atan çıktı. Attıkları imzaların hepsi ortaya döküldü. ‘Duydum, olabilir...’ Savcı harikalar diyarında. Diyor ya 'yüzyılın yolsuzluğunu bulmuş.' ‘Buldum’ sandığı yerde hiçbir kanıt bulamamış. Belediyedeki ne kadar şoför, ne kadar genç varsa tutuklamış, ailesiyle tehdit etmiş, ‘At imzayı’ demiş, ‘Duydum, düşünüyorum’la iddianame yazmışlar.

"Arkadaşlarımızı bir gün daha içeride haksız yere tutmak Mussolini’nin ön infaz yöntemidir"

Yargılanmak için değil, yargılamak için bekliyoruz iddianameleri. 578 sayfa iddianame tel tel dökülüyor. Bunun üstüne bugüne kadar onlar konuştu, şimdi savunma avukatları konuşacak. Bu iddiaların hepsi çapraz sorgulanacak, ispat istenecek, bakılacak, görülecek. Bu yüzden biz bu işi büyük bir dikkatle takip edeceğiz. Birincisi, artık kanıtlar toplandı, iddianame yazıldı, mahkemeye devroldu. Tensiple birlikte arkadaşlarımızın tamamının tutuksuz yargılanmalarını bekliyoruz. Adana Zeydan Karalar’ı, Oya Tekin’i, Kadir Aydar’ı bekliyor; hizmet bekliyor.

Bir yıla yakın süredir haysinetiyle oynayıp da bir tane kanıt koyamadığınız Rıza Akpolat, Beşiktaş’ta seçildiği seçimde bir belediye meclis üyesi bile AK Parti’ye, MHP’ye verilmedi. ‘Milli irade’ diyorsun ya, Beşiktaş’taki milli irade tamamını CHP’ye vermiş. Şimdi bunun üzerinden, bir yandan yargılama sürsün, istediğin tedbiri al, zaten kaçacak bir yerleri yok ancak arkadaşlarımızın görevlerinin başına dönmesi, hizmet etmesi, yargılamanın tamamlanması, umuyoruz ki beraatleri, ceza bile olsa İstinaf’ı, Yargıtay’ı... Bu kadar yattıktan sonra bu arkadaşlarımızı bir gün daha içeride haksız yere tutmak Mussolini’nin ön infaz yöntemidir. Arkadaşlarımıza ve ailelerine yaptığınız zulüm yeter. Derhal tutuksuz yargılamayı bekliyoruz.

"Nerede masumiyet karinesi?"

Diğer yandan Türkiye’deki bütün hukukçulara ve vicdan sahibi herkese söylüyorum: Bu iddianamede 29 kez ‘İmamoğlu suç örgütü’ geçiyor. Nerede bu suç örgütü? Bir suç örgütü olması için bunun iddia edilmesi, yargılanması, kanıtlanması, İstinaf’tan geçmesi, Yargıtay’da kesinleşmesi lazım. Daha henüz iddianame bile ortada yokken, yani ‘İmamoğlu suç örgütü’nü iddia ediyorsan, onu bile yazıp vermemişsin, iddia bile edemiyorsun. Sadece bu konuda birilerine çağırıp, soru soruyorsun. Yazmadığı iddianamedeki iddiasıyla bugünkü iddianameye hukuk oluşturuyor, ‘İmamoğlu suç örgütü var, bu örgütle ilişkili’ diyor. Türkiye’nin bütün hukukçularına, bütün vicdanlı insanlarına sesleniyorum: Nerede masumiyet karinesi? Hani HSK’nın kararlarına göre ‘Hiçbir soruşturma savcısı kendinden sonra yapılcak yargılamada etki edecek, hakimlerin kararına yöne verecek iddialarda bile bulunamaz’ diyor. Kamuoyuna çıkıp da ‘Göreceksiniz, yargılamanın sonunda böyle olacak’ diyemezsin. Onlara hakim karar verecek. Sen sadece iddianameye lehte, aleyhte delilleri koyarsın ve bunu mahkemeye yollarsın. İddianamen kabul edilirse yargılama başlar. Daha iddianameyi yazmamış, uçlarını birbirlerine bağlayamıyorlar. Savcılara görev verdi, aklındaki mizanseni söyledi. Savcılar diyormuş ki, ‘Hepimiz kendi iddianamemizi yazalım, ona göre yargılama olsun.’ Bağırıyormuş, ‘Ahtapot dedirttik adama.’ Adam dediği Recep Tayyip Erdoğan. Dedi ya, ‘Bir suç örgütü var. Başı İmamoğlu, kolları Anadolu...’ Diyorlar ki, ‘Bu bağlantılar olmaz. Aynı dosyada bu ifadeyle bu ifade birlikte yer alırsa perişan oluruz.’ İfadeyi alanın üstüne yürüyormuş. ‘Gelsin buraya. Nasıl yaptıysa bağlasın bunları’ diyormuş.

"Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun iftiralarına, düş milletin yakasından"

Bu sırada 16 milyon İstanbullu’nun hizmet beklediği Ekrem İmamoğlu, 12 metrekarelik hücrede duruyor. Anası, babasının gözü yaşlı, eşinden, çocuklarından ayrı, İstanbul’dan ayrı. Bütün arkadaşları öyle bunların keyfi olacak diye. Büyük laf ettiler, dönemiyorlar ama çaresiz bir şekilde oraya buraya saldırıyorlar. Hani 30 gün sonra birbirimizin yüzüne bakamıyorduk, hani ailelerimizin gözünün içine bakamayacaktık, hani ahtapot ortaya çıktığında insan içine çıkamayacaktık? İnsan içindeyiz, dostlarla, milletimizle birlikteyiz, meydanlarda, sokaktayız, canlı yayındayız. Arkadaşlarımız masumdur. İftiracısınız. Yazıklar olsun sana, yazıklar olsun iftiralarına, düş milletin yakasından. Ya kanıtla ya özür dile, çek git. Al o beceriksizi oradan. Zulmetme artık. Dünkü iftiralar çöp olmuştur. Gelecekte de yargılanmayacağız, sizi yargılayacağız. Yazıklar olsun iftiralarınıza.

"Olmamış, becerememişler, iftiradan öteye gidememişler..."

Sayın Bahçeli canlı yayına ‘evet’ diyordun. Hadi, canlı yayın istiyoruz, hala istiyoruz. Verin canlı yayın frekanslarını, isteyen televizyon yayınlasın, internet yayınlasın. TRT bir kanal tahsis etsin, sabahtan akşama yayınlasın. Biz, bu iftiraları çürütmek için, arkadaşlarımızın masumiyetini kanıtlamak için milletimizin gözünün önünde yargılama istiyoruz. Erdoğan’a bu dosyayı hukukçularını okutmasını, sonra da gelip kendisine yanıltmadan, objektif bilgi vermelerini istemesini söylüyorum. İşin başında sen varsın, sen talimat verdin, sen yollattın. Sor bakalım olmuş mu? Açık söylüyorum, olmamış, becerememişler, iftiradan öteye gidememişler ve ortaya çıkan mesele seni tarih önünde mahcup edecek bir metne dönüşmüştür. Bu iddianameden de hiç korkmuyorduk. Berbat bir şey ortaya çıktı. Gelecek iddianameden de zerre kadar şüphem yok ki iftiralarınız hepsi milletin gönlünde mahkum olacak, göreceksiniz.

“Nerede adalet var, nerede demokrasi var, o ülkeler zenginleşiyor”

Özel, 2026 yılı bütçesinin Meclis'e sunulduğunu belirterek, "Hangi kıtaya giderseniz gidin, nereye bakarsanız bakın, eğer bir yerde otokrasi yani kararların tek adam ya da çevresindeki bir zümre tarafından alınıp dayatıldığı bir ülke varsa, orada hukuksuzluklar diz boyu da o ülke eninde sonunda baş aşağı gidiyor. Nerede adalet var, nerede demokrasi var, o ülkeler zenginleşiyor" dedi. 

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın 2026 yılı bütçesine ilişkin, "istikrar ve refah bütçesi" açıklamasını hatırlatan Özel, "Bütçe geliri, 16.2 trilyon lira. Bütçe gideri 18.9 trilyon. Bugünden bütçe açığı 2.7 trilyon. Bütçeye, tarihin en büyük açığı ve oransal olarak da taşınamayacak bir noktada açıkla başlıyoruz. Bütçede faiz giderlerinin yüzde 40 artacağı, 1.7 trilyon lira olacağı öngörülüyor" ifadelerini kullandı. Özel, 2026 bütçesine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: 

Kamu-özel iş birliği projelerinin yüzde 18 artışla 238 milyar lira olacağı, kurumlar vergisinin muafiyetinin yani vazgeçilen vergi gelirleri kısmı. Plan Bütçe komisyonu'nda geliyorlar. 'Efendim, şunu teşvik etmek için vergi almayalım. Şu kanuna göre vergi almayalım ya da bunun kesinleşmiş vergisini bir kalemde silelim' diye önerge verip gece yarısı geçiyirorlar. Onlar için 768 milyar lira koymuşlar. Çiftçiye destek için 168 milyar lira. Kanun, gayrisafi milli hasılanın yüzde 1'i çiftçiye verilir diyor. Hak ettiği para 772 milyar lira. Ancak çiftçiye 168 milyar lira vermişler. 

"Bu senenin bütçesinde dolaylı vergi yüzde 63'e çıktı"

En önem verdiğimiz, defalarca burada söylediğimiz hususa bir bakın, vergide adalet. Dolaylı vergiler, bu senenin bütçesinde planlanan uygulamada, yapılan zamlarla, artışlarla bu oran artıyor. 65’e, 66’ya kadar çıktığı oldu. Bu senenin bütçesinde dolaylı vergi yüzde 63'e çıktı. Bu dolaylı vergi, dünyanın en vicdansız vergisi. Buna ülkenin en zengini de, en fakiri de aynı vergiyi veriyor. Elektriğe, suya, cep telefonu faturasına, yaptığı tüm harcamalara. Ekmek alırken, süt alırken, çocuğuna mont alırken, okula gidecek öğrencisine kırtasiye alırken zenginin ve fakirin verdiği ortak vergi, dolaylı vergi.

"Senin, benim elimize maaşımızı almadan ödeyeceğimiz vergide yüzde 66’lık artış öngörülüyor"

Zengin fakir ayırmayan, eşit alınan vergi yüzde 63. Gelir vergisi yüzde 25. Gelir vergisi, hepinizin maaşlarından alınan vergi yüzde 25 planlanıyor. Toplamı etti mi sana yine 88? Mülkiyetten alınan vergi yüzde 1, Kurumlar Vergisi yüzde 11. Türkiye’de iş yapan, ihale alan, taahhüt yapan, ticaret yapan, hizmet sektöründe hizmet üreten, ihracat yapan, ithalat yapıp satan, para kazananın verdiği vergi yüzde 11. Gariban vatandaşın verdiği vergi, vergilerin yüzde 88’i. Gerçekten vergi ödemesi gereken kazananın verdiği vergi yüzde 11. İşte en büyük adaletsizlik burada. Bakın, bu sene tam en çok anlattığımız hususta suçüstü yakalandılar. Vergideki en çok artan ne yüzde 66. 3.5 trilyondan çıkması bekleniyor gelir vergisinin. Bu ülkede maaş alan herkesin ödediği vergi olan gelir vergisinin, bankamatikten maaşı çekmeden kesilen verginin artış oranı yüzde 66. Kurumlar vergisinin artış oranı yok. yüzde 1,5 düşmesi öngörülüyor. Parayı kazananın ödeyeceği vergide yüzde 1,5 düşüş. Senin, benim elimize maaşımızı almadan ödeyeceğimiz vergide yüzde 66’lık artış öngörülüyor. Böyle vicdansız, böyle insafsız bir bütçeyle karşı karşıyayız.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Türkiye’de maaş alanların, ücretlilerin 12 aylıklarından yaklaşık üç tanesi vergiye gidiyor"

Öyle bir işle karşı karşıyayız ki, bu vahşi gelir vergisi ücretlileri daha da yoksullaştıracak. Ama ortalama 12 ay maaş alınıyor ya. Eskiden şöyle bir şey vardı: İş buldum, ne güzel. Maaşı ne kadar? Maaş çok değil ama dört maaş ikramiye var, 16 maaş alacağım. Böyle bir laf vardı eskiden. Şimdi böyle şeyler pek kalmadığı gibi, 'İş buldum', ne güzel. 'Kaç maaş alıyorum? 12 ama üçünü Tayyip Bey’e veriyorum, 9 maaş alıyorum'. Türkiye’de maaş alanların, ücretlilerin, 12 aylıklarından yaklaşık üç tanesi vergiye gidiyor ve kendi cepleri yerine bu vergi sistemiyle devlette kalıyor. Yılda 9 maaş alabiliyorlar. Ama diğer yandan 40 haramilere 2025’te onların vergilerinden vazgeçmek için 701 milyar ayrılmıştı. 2026’da 768 milyar ayrılmış.

 "Çıkar sağladıklarına karşı elleri bonkör ama en çok mağdur ettiği çiftçiye karşı bütçeyi hazırlarken son derece insafsızlar"

Kanun var, çiftçi gayri safi milli hasılanın yüzde 1'ini alacak. O rakam 772 milyar lira. Bu meclisin çıkardığı kanuna uygun bütçe yapsa 772 milyar yazacak, 168 milyar yazıp getirmişler. Bakın bir şeyi vermeye niyetlenirsin de örneğin üretime dayalı bir teşvik vereceksindir, üretemez, alamaz. Satışa dair bir teşvik, ücret üzerinden yüzdesel bir şey vereceksindir; fiyat düşük kalır, alamaz. Ürünü para etmez alamaz. Öyle bir şey değil bu. Baştan vermeyi taahhüt ettiğini, kanuna göre beşte birini yazıyor. Bir tarafta çıkar sağladıklarına karşı elleri bonkör ama bir tarafta en çok mağdur ettiği çiftçiye karşı bütçeyi hazırlarken bile son derece insafsızlar. İşte bu politikalar yüzünden tarım ithalata bağlı hale geldi. Çiftçi bu yüzden topraktan kopuyor. Bu yüzden ortalama çiftçi yaşı 58’e çıktı. Bu 25 yıl önce 36’ydı Türkiye’de ortalama çiftçi yaşı. Her üç genç çiftçiden ikisi 'Seneye asgari ücretle iş bulursam şehirde ekmem, dikmem' diyor.

"Kırk haramiler için istikrar bütçesi, bir grup zengin için refah bütçesi"

Öyle her şeyden beka sorunu icat edenler, esas beka sorunu çiftçinin 60 yaşına gelmesinde, gencin gözünün organize sanayi bölgesinde olmasında. İşte bu yüzden Türkiye’de gıda enflasyonunda dünyada birinciyiz. Sonra da çıkmış Cumhurbaşkanı Yardımcısı 'istikrar ve refah bütçesi' diyor. Kimin için istikrar bütçesi? Kırk haramiler için istikrar bütçesi. Kimin için refah bütçesi? Bir grup zengin için refah bütçesi. 

 "Geleceksin, bütçeni savunacaksın"

Bir gün bu grup Meclis'e girmeyince panikleyen Erdoğan’a söylüyorum. Seni Meclis'e çağırıyorum. Ben de orada olacağım, grubum da orada olacak. Bütçeler yürütmenindir ve geleneğimize göre, bu son rejime kasteden Anayasa değişikliğinden sonra mümkün ama, yardımcısı da sunar demiş, gelmiyor. Hani biz Meclis'e gelmeyince 'Bunu Meclis'e saygısızlık' dedin ya. Seni, bütçeni savunmaya Meclis'e bekliyorum. Öyle tek başına gelip, davet edilip, kendi kendine konuşup çıkıp gittiğin gün değil. Geleceksin, bütçeni savunacaksın. Muhalefeti dinleyeceksin. O Demireller’in, Ecevit’lerin, Erbakan’ların, İnönü’lerin gösterdiği cesareti gösterip bu bütçe için milletin vekilinin gözünün içine bakacaksın.

"Bütçeni anlatırsan, eleştirilere katlanabilirsen o zaman demokratlar arasında belki bir kez daha adın geçebilir"

Hadi bakalım Erdoğan. Hodri meydan. O gün bütçenin sunulduğu gün Cumhuriyet Halk Partisi, millete saygısından Meclis'te diyordun ya, 'Millete saygı göstermediler, gelmemişler'. Varsa saygın, varsa cesaretin, gel meclise, savun bütçeni. Dinle beni, millet görsün kim yanında, kim karşısında. O eski bütçelerin, o liderlerin gelip, başbakanların bütçeyi savunduğu, ana muhalefetin, diğer muhalefetin eleştirdiği o demokrasi günlerine şu kadarcık olsun cesaretin varsa gel, dönelim. O zaman gelirsen, bütçeni anlatırsan, savunursan, eleştirilere cevap verebilirsen, eleştirilere katlanabilirsen o zaman demokratlar arasında belki bir kez daha adın geçebilir. Yoksa sarayında oturan bir otokratın bu Meclis'e söyleyecek tek kelimesi yoktur.

"20 civarında bir zam hazırlığı olduğu, en fazla 26 bin lira bir asgari ücret verilmeye hazırlık yapıldığını duyuyoruz"

Asgari ücretli, yılın sonuna gelindikçe iyice dibi gördü. Asgari ücret verildiği günkü satın alma gücüyle şu anda 16 bin 480 liraya düştü. Yani 5 bin 620 lira eridi. Daha da önümüzde kasım var, aralık var ve ekim rakamı. Yani yılın 4’te 3’ünde 17 bin liralık asgari ücret 16 bin 480’e düştü ve geriye gidiyor. 22 bin yapılmıştı, satın alma gücü olarak 3 ay var önümüzde ve zam gördüğünden geriye düşmüş durumda. Bu yüzden asgari ücrete geçen yıl yapılan düşük zammı da telafi edecek, beklenen enflasyona göre verilen zam telafi edecek bir asgari ücret belirlenmesi lazımken yüzde 20 civarında bir zam hazırlığı olduğu, en fazla 26 bin lira bir asgari ücret verilmeye hazırlık yapıldığını duyuyoruz.

"Asgari ücretlinin de, ona göre ücretleri belirlenen herkesin de beklentisi artık masanın meydanlarda kurulmasıdır"

Sendikalar umuyorum oyunu gördüler, masaya oturmuyorlar. Ama sendikalardan, emekçilerin beklentisi sadece bu ilk gün tepkisi değil, dik durmalarıdır. Masayı boykot etmez. Eylem gerekiyor, mücadele gerekiyor. Bütün dünyada meydanlar ısınıyor, sokaklar ısınıyor. Hak arayanlar, itiraz edenler demokratik, şiddetten uzak, haklı tepkileriyle sonuç alıyorlar. Bu yüzden grev ise grev, eylem ise eylem ama asgari ücretlinin de, ona göre ücretleri belirlenen herkesin de beklentisi artık masanın meydanlarda kurulmasıdır. Sendikalar oturmadıkları masayı meydanda kurarlarsa halk arkalarındadır, millet arkalarındadır. Biz de sonuna kadar yanlarında duracağız, arkalarında olacağız.

"Çocuğu yap derken değil, bak derken arkasında duracaksın sen vatandaşın"

Kış geliyor, yoksul halk kara kara düşünüyor. Kışlık hiysi alışverişi ayrı masraf. Genel merkeze gelen mailler yönlendiriliyor bize. Bir maili arkadaşlar dikkatime sunmuşlar. Üç çocuğuna birer takım kışlık alan baba bize ekstreyi yollamış mailinin ekinde. Diyor ki: 'Sayın Genel Başkan, iki yıllık üniversite mezunuyum. Yıllarca iş bulamadım. Özel güvenlik oldum. 10 yıllık evliyim. Üç çocuğum var. İkisi kız, biri erkek. 9 yaşındakine kazak aldım bin 400, mont 4 bin pantolon bin 800, bot 3 bin 600, toplam 10 bin 800’dür'. Bunu hazırlıyoruz. Bizim basıncı arkadaş dedi ki: '4 bin liraya çocuğa mont mu var, nereden almış?' dedi. O, o kadarını da bulamaz.

5 yaşındakine kazak, mont, pantolon, bot 8 bin 800 lira. 1 yaşındakine 500 lira kazak, 2 bin lira mont, bin 400 pantolon, bin 500 liraya bot almış, 5 bin 400 lira. Toplam 25 bin lira. Kış gelirken milletin, hani Tayyip Bey diyordun ya 3 çocuk yapmış, yapmış 3 çocuk. Şimdi veriyorsun 22 bin lira, giydir bu çocukları diyorsun. Çocuğu yap derken değil, bak derken arkasında duracaksın sen vatandaşın. Bak derken.

"Bu ülke kurulduysa sen böyle yalnız kalmayasın diye kuruldu"

E-postanın sonuna özel güvenlikçi kardeşimiz şöyle yazmış: 'Âşık Mahsuni Şerif der ki, ince ince yağın kar gariplerin üstüne. Neden felek inanmıyor fukaranın sözüne?'. Kardeşim, ben senin sözüne de inanıyorum. Bu fukaranın, bu fukaralığının onun için kader olmadığına da inanıyorum. Bu ülke kurulduysa sen böyle yalnız kalmayasın diye kuruldu. Gazinin deyimiyle, 'Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir'. Senin kimsen olmaya, senin arkanda durmaya geliyor Cumhuriyet Halk Partisi.

“O süreç herkes için çok hukuksuz geçti”

Bugün KESK Eş Genel Başkanları kıymetli heyetleriyle aramızdalar. 15 Temmuz'un ardından KHK ile 125 bin 612 kamu görevlisi ihraç edilmişti. İçlerinde hayatını kaybedenler oldu, intihar edenler oldu. KESK'e bağlı 4 bin 259 kişinin de ihraç edildiği ancak yarısının işe iade edildiği bir süreçteyiz. Zaten o süreç herkes için çok hukuksuz geçti. İnsanlar ilk önce atıldılar. OHAL'de olduğu için mahkeme yolu kapalıydı, gidemediler. O sırada bir inceleme komisyonu kuruldu. Çok geriden, çok yavaş çalıştı. Çaresiz beklediler. O komisyonda hakkını çok az kişi geri alabildi. OHAL kalkınca mahkeme yolu açıldı. Onu çok beklediler. Kimine 'yargılamaya gerek olmadan, kovuşturmaya gerek yoktur' dendi. Kimi yargılandı, beraat etti. Bunların da önemli bir kısmını göreve iade etmediler hukuksuz bir şekilde ve ayrıca da yargılananlar da diyor ki: 'Adil yargılanamadık. Hakim korkuyordu. Suçsuz olduğumu biliyordu ama sana ceza vermezsem beni FETÖ'cü yaparlar diyordu. O şartlarda yargılamalar adil olmadı' diyorlar.

"Devlete kurşun atan, bu Meclis'i bombalayan, sızdıkları devleti ele geçirmeye çalışanların ceza almasında mahsur görmem"

Ben şahsen devlete kurşun atan, bu Meclis'i bombalayan, bu düzen yerine bir kişiyi bu devletin başına Humeyni gibi getirmeye çalışan, kendilerince demokratik düzeni ortadan kaldırıp sızdıkları devleti ele geçirmeye çalışanların ceza almasında hiçbir mahsur görmem. Ama adil yargılama herkesin hakkı iken yargılanıp da beraat etmişler varken, hiç yargılanmaması gerekenler varken, göreve iade edilmeyenleri... Niye ilan ettin OHAL'i? Terör örgütü ile mücadele edeceğim. O gün, 'OHAL istemiyoruz, Meclis'teyiz. Ne getireceksen getir' dedik. Hayır, OHAL ilan etti. Hangi terör örgütü? FETÖ. KESK ile FETÖ'nün ne alakası var?

Aldığı yetkiyi bile tamamen amacı dışında kullanan bir anlayışa karşı KESK'in emekçileri sırf kendileri için de değil, 1,5 milyonu bulan aileleriyle birlikte tüm KHK mağdurları için 13 Ekim'de Diyarbakır'dan Ankara'ya kadar yürüdüler. 16 Ekim günü yurt dışındaydık ama Genel Başkan Yardımcımız Gamze Taşcıer, milletvekili arkadaşlarımız yanlarındaydı karşıladılar. Haksız, hukuksuz ihraç edilen kamu emekçilerinin hem haklı mücadeleleri, hukuk arayışları, haklarını geri almaları, görevlerine iadeleri, geçmiş mağduriyetlerinin giderilmesi için verilen mücadelede KESK'in ve KHK mağdurlarının sonuna kadar yanındayız, dayanışma duygularımızla grubumuzda değerli başkanları selamlıyorum.

Özel'den Iğdır Valisi'ne tepki

Şimdi biz ülkedeki adaletsizlikleri çok anlatıyoruz. Tayyip Bey de bazen çektirdiği fotoğrafları 'Türkiye'nin fotoğrafı' diye gösteriyor. Şimdi ben Türkiye'nin fotoğrafını göstereceğim. Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye'si... Tayyip Bey'in geçmiş pratiklerinden hareketle onun Iğdır'daki temsilcisi Iğdır Valisi Ercan Turan. Törene katılıyor, gaziler de var. Tören başlayınca şiddetli bir yağmur başlıyor. Geliyorlar arkadan Sayın Vali'ye, Vali yardımcılarına şemsiye tutuyorlar. Bunu İhlas Haber Ajansı'nın Iğdır muhabiri Selahattin Yum haberleştirmiş. Bakın Sözcü muhabiri, Cumhuriyet muhabiri değil. ANKA Haber Ajansı değil. İhlas Haber Ajansı... Görmüş hepimizin göz bebeği, bütün dünyada el üstünde tutulan, Türkiye'de apayrı bir anlamı olan gazi... Senin benim yerime ölüme gitmiş adam. Kolunu bırakmış, bacağını bırakmış, gözünü bırakmış gelmiş.

Canını kurtarmış ama her gece o ateş sesleri altında bomba sesi altında uyanıyor. Ya gazi Kıbrıs gazisi... Şimdi bu Kıbrıs gazilerini dizmiş oraya yağmurun altında. Kendisinde şemsiye var. Iğdırlı Selahattin Yum kardeşim bunu haber yapmış. Selahattin Yum demiş ki 'Vali'ye şemsiye var, gaziye yok'. Haberin adı, 'Valiye şemsiye var, gazilere yok.' Valinin talimatıyla gözaltına almışlar Selahattin Yum'u. Selahattin Yum'u bu haberi yaptığı için Erdoğan'ın geçen sene çıkardığı yasa var ya gerçek dışı bilgiyi alenen yayma suçu gerekçesinden alınmış, içeri atılmış. Fıkra burada bitmiyor arkadaşlar. Acı fıkra burada bitmiyor. İhlas Haber Ajansı'nın Iğdır'daki Selahattin'den sonraki ikinci muhabiri haber yapmış ve demiş ki: 'Valiye şemsiye var, gaziye yok' haberini yapan muhabir arkadaşımız Selahattin Yum gözaltında. Haberi yapan Ercan Tunç. Ercan Tunç'u da gözaltına almışlar. Bu görüntüden utanmayan, bu haberden utanan utanmaza söylüyorum. Allah seni bildiği gibi yapsın.

"Erdoğan'ın liyakatli kadrosu emin ve ehil elleri Iğdır Valisi Ercan Turan'ın ta kendisidir"

Sayın Erdoğan, geçen hafta kabine toplantısı sonrasında çıktı konuştu. Şu veciz cümleyi kurdu. Ben bu cümlenin Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı tarafından kurulmasını çok isterim de kurulan yer kuran kişi ve dönem çok tezat. 'Dünyanın içinden geçtiği fırtınalı dönem Türkiye liyakatli kadroların riyasetindedir. Emin ve ehil ellerde güvendedir' dedi. Cümleye bak... İşte Erdoğan'ın liyakatli kadrosu emin ve ehil elleri Iğdır Valisi Ercan Turan'ın ta kendisidir. Senin liyakatlin bu. Büyükelçilik görevinde Bakara suresi ile makara geçen Egemen oturuyor. Sahte diplomalı, torbacı, narkotiğe Başkomiser olmuş. Diplomasızlar çetesi ortaya çıkınca Ulaştırma Bakan Yardımcısı 10 diplomadan altısını silmiş, dördü kalmış.

VakıfBank yönetim kurulunda sahte diplomalı bir güreşçi oturuyor. Atatürk Kültür Yüksek Kurumu'nun başkanlığında Farsça uzmanı var. TÜBİTAK'ta müdür yardımcılığına hayvanat bahçesi müdürünü atandın. Bir taraftan liyakatten bahsediyorsun. KPSS'de derece yapıp da AK Parti'den referansı olmadığı için mülakatla elenen gençler, intihar eden gençler bir kenarda dururken, 'bu ülke liyakatli kadroların emin ve ehil ellerinde' diyorsan bu cümleyi kurmak için değil, duymak için bir seçim bekleyeceksin. Bu seçimden sonra bu cümle söylenecek, hakikat yerini bulacak.

"Nadir toprak elementlerini pazarlık konusu ettin"

Milletle 216 gündür meydanlarda olduklarını, bir mevzi olarak arkadaşlarını, partiyi değil, bir cephe olarak demokratik siyaseti savunduklarını söyleyen Özel, şöyle konuştu:

Tüm baskılara rağmen gururla da ifade etmek isterim ki partimiz yapılan bütün anketlerde, ki bunu uluslararası kuruluşlar da kabul ediyor, artık yandaş anket şirketleri de kabul ediyor, yandaş köşe yazarları da kabul ediyor, CHP kurulduğu gün gibi, son girdiği seçim gibi bugün de Türkiye'nin birinci partisi.

Son seçimleri kaybeden, yenemediği rakiplerini hapse atan, seçimden korkan bu iktidar meşruiyetini kaybetti ve maalesef meşruiyeti ABD'de, Başkan Trump'ın Oval Ofisi'nde aramaya gitti. Gitmeden dedim 'Gizli olmasaydı fotoğraf verirlerdi, normal olsaydı ilan ederlerdi. Gizlemezlerdi. Gizli kalsın diye tedbir almazlardı. Haber bize sızdı diye çıldırmaz orayı böyle karıştırmazlardı.' Trump'ın oğlu geldi önce, randevu falan yok ortada daha, Erdoğan Birleşmiş Milletler'e Amerika'ya gidecek. Amerikan Başkanı Trump'la görüşmesi yok daha. Trump'ın oğlu geldi, oturdular konuştular. Çıktım ilan ettim. Dedim ki 'Cumartesi 17.00'de ismi gizlenerek bir iş adamı denilerek Junior Trump'la görüştün. Ona 300 Boeing sözü verdin, pahalı doğal gaz alma sözü verdin, nadir toprak elementlerini pazarlık konusu ettin' dedik. Gazetelerde yer aldı, sustular. Bu haber nereden sızdı bile demeden kendi içlerinde araştırdılar, o sırada Trump'ın mesajı geldi, tweeti geldi. Ne yazdı Trump? 'Erdoğan iyi adam. Gelecek onu göreceğim. Boeing'leri, şunları bunları konuşacağız.' Ne söylediysek ortaya çıktığını görünce sustular, 'Yanımda mıydın' dedi, 'Sen ne bileceksin' dedi, görüşmeyi inkar etmedi pazarlığı inkar etti. Görüşme bitti, görüşmenin sonuçları ortaya çıkmaya başladı.

"Ukrayna'nın nadir elementlerinin peşinde"

İlk önce Boeing'ler doğrulandı. Sonra pahalı LNG, yüzde 20 pahalı LNG doğrulandı. Sonra bir gece önce Amerikan mallarından vergiyi kaldırıp cevizden fıstığa, viskiden elektrikli Amerikan arabalarına kadar vergileri kaldırdı. Trump'ın nefret ettiği Çin mallarına Türkiye'de ilave vergi koydu. Ve dedik ki 'Eskişehir'deki toprak elementlerini, milli stratejik servetimizi Trump'la pazarlık konusu yaptı.' Buna önce sustu. Sonra ben bu nadir toprak elementlerinin ne olduğunu anlatınca ve bu Türkiye'de zaten konuşulan, bilinen bir konuydu belli çevrelerce, geniş halk kesimlerince konuşulunca, Anadolu'da köy kahvesine muhabbet sirayet edip, endişeler karşılık bulunca paniğe kapıldılar. Çünkü sanıyoruz ki gelişen dünya geliştiği kadar gelişti. Biz geride kaldık yetişemeyiz. Bir mucize var. O mucize nadir toprak elementlerinde. Kilolarca demire bir nanogram bir elementi karıştırıp, bir işleme tabi tutuyorlar, demir dünyanın en kuvvetli mıknatısı oluyor. Demirin bir miligramı bir alette inanılmaz işler yapıyor. Yani teknoloji ilerledikçe bazı nadir toprak elementleri keşfedilip bilim insanları bunları laboratuvarlarda çalıştıkça mucizevi şeyler oluyor. İşte üç tarafı denizlerle çevrili dünyanın en güzel coğrafyası, hepimizin biricik vatanı bu mucizeden de nasibini almış. Dünyada bu elementlerin olduğu ülkeler var, en çok Çin'de var. Kendisininkini harcamadan dünyadakini bitirmenin peşinde. Trump'ın ülkesinde de var. Kanın, gözyaşının arasında güya desteklediği savaşın ortasında, Rusya'nın karşısında Zelenski'den 'Bana onları ver seni öyle desteklerim. Yoksa yardımı keserim' diyor. Ukrayna'nın nadir elementlerinin peşinde.

"Kendi siyasi geleceğin için bu ülkenin geleceğini Trump’la trampa etmene izin vermeyeceğim"

Bizde Ukrayna'dan fazlası var. Dünyada en yüksek beşinci ülkeyiz. Eğer bu elementi alıp da toprağınla beraber Trump'a verirsen altın yumurtlayan tavuktan bir tane tavuk verir, tavuk senelerce onun kümesinde yumurtlar. O yüzden bu elementleri bir kere burada tutmak, çıkacaksa kendimiz çıkartmak, özel işlemlerle elde ediliyor onları milli imkanlarla yapmak ya da yapacak kapasiteye erişmek için dünyayla özel işbirlikleri yapılırsa çok çıkarımızı koruyarak yapmak ama o teknolojiyi buraya kazandırmak. Hiçbir şey beceremiyorsan üstüne oturup torunlara bırakmak. Ne zaman bu noktaya geleceğiz öyle yapmak lazım. Yoksa sen bir çuval karışık toprak içinde element yollarsın içinden bir zerresiyle sana bilmem kaç tane cep telefonu satıyorlar. Buradaki oran bire bin olarak hesaplanıyor. Verdin mi bir alıyorsun, 999'unu Trump'a veriyorsun. 'Bunu yapma' dedik. Bu, işçi servislerinde, öğrenci kantinlerinde, köy kahvesinde konuşuluyor. Hemen harekete geçtiler. Bir hafta boyunca TRT'de A Haber'de yayın. Hem elementleri anlatıyor bir yandan da çıkıyor diyor ki Erdoğan, 'Bu elementleri satacağımızı söylüyorlar. Satmayacağız. Kendimiz üreteceğiz.' Güzel. Şimdi tam o noktadayız. Bendeki bilgi, ki önceki dört bilginin üçü kesinleşti. Boeing, pahalı yakıt, Amerikan mallarına vergi indirimi. Ve bunu onlara taahhüt ettin. Sen böyle dedin, Trump ne dedi? Trump son bir ayda, son üç haftada başka hiçbir liderle bu konuyu görüşmedi. Bakın Trump ne diyor dün? ‘Bir yılda o kadar çok nadir toprak elementine sahip olacağız ki, bunlarla ne yapacağımızı biz bile şaşıracağız. Böyle anlaşmalar yaptım’ diyor. Bizimki de önce sustu, şimdi ‘Çıkarmaya karşı çıkıyorlar.’ ÇED raporuna bizimkiler itiraz etmiş, oradan ‘Sen buna karşı mısın?’ Vallahi iktidarda sen olduktan sonra toprak altından bu şartlarda köstebek bile çıksa ona bile ‘Saklan evladım’ derim. Varıp da bunu Trump’a vermek yerine, geleceği beklerim. Ve buradan Erdoğan’a önce şunu söyleyeyim. Kendi siyasi geleceğin için bu ülkenin geleceğini Trump’la trampa etmene izin vermeyeceğim.

"Var mısın bu kanunu geçirmeye, yok musun?"

Şimdi Sayın Erdoğan’a bir sorum var. Diyorsun ki ‘Biz bunları kendimiz üreteceğiz.’ Sana kanun teklifi. Kanun teklifinin ikinci maddesi, arkadaşlarımız yazdılar. Birinci maddede nadir toprak elementlerini saydık, Lantan, Seryum, Praseodimyum, Neodimyum… Gidiyor dünya kadar. İkinci maddede diyoruz ki, nadir toprak elementlerinin işlenmesi ve satışı, ek madde 20. ‘Bu kanunun ikinci maddesinin ikinci fıkrasının yedi numaralı bendinde sayılan nadir toprak elementlerinin ham madde olarak yurt dışına satışı yasaktır. Nadir toprak elementlerinin aranması ve işletilmesi devlet eliyle yapılır.’ Anlaşılır mı? Burada benim ismimi açmış arkadaşlar. Canlı yayında ilk imzayı atıyorum. Ben imzayı attım, bunu Ali Mahir Başarır’a veriyorum, ikinci imzayı atsın. Gökhan Günaydın, Murat Emir, bütün grup imzaları tamamlasın. Ümit Dikbayır’ı unutmayın. Acemiliğinize gelmesin, yeni katıldı. Föye ismini açın. Şimdi buradan Erdoğan’a çağrımdır: Nadir toprak elementlerinin sadece ve sadece devlet tarafından işleneceğinin, ham madde olarak satılamayacağının, Türkiye’de değerini bulması için çalışılacağının kanun teklifini komisyona sunuyoruz birkaç gün içinde. Komisyonu olağanüstü toplantıya çağırıyoruz. Şimdi köydeki vatandaş soruyor, Özgür Özel diyor ki, CHP diyor ki ‘Bunları Trump’a satamasınlar.’ Var mısın bu kanunu geçirmeye, yok musun?

"Pazar günü saat 17.00’da nadir toprak elementleri eylemi ve mitingi ile Eskişehir’deyiz"

Bugün Meclis’te söz alacak bütün arkadaşlarımız, tezkere görüşülürken dahil, kürsüden sorun, nadir toprak elementlerin satışını yasaklayan kanun teklifimize var mısınız yok musunuz? Bir dakika söz alın, bütün arkadaşlar bütün hafta boyunca. Sorun ‘AK Parti buna ne diyor?’ AK Parti’nin seçmenleri, MHP’nin seçmenleri, gördüğünüz yöneticiye, milletvekiline sorun. Nadir toprak elementlerine ne diyorlar? Türkiye’nin çıkışı, çağı yakalayışı buradadır. Bu hayata geriden başlayan gençlerin yakalaması ve geçmesi var ya, hiçbir çocuğun yatağa aç gitmemesi var ya, işte bu çocukların okul geldiğinde giyiminin kuşamının tam olması var ya, botlarının su almaması, iyi beslenmesi, herkese kreş, her öğrenciye yurt var ya, vizesiz Avrupa, yasaksız Türkiye var ya hepsinin teminatı burada. Ve biz CHP olarak önümüzdeki pazar günü saat 17.00’de nadir toprak elementleri eylemi ve mitingi ile Eskişehir’deyiz. Bütün Türkiye’yi bekliyoruz."

 

ANKA

DAHA FAZLA HABER OKU