Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş ve beraberindeki heyetle birlikte Azerbaycan, Pakistan ve Türkiye Üçlü Parlamento Başkanları Toplantısı için Pakistan’a gidiyoruz. Kurtuluş Savaşı’nda bizi yalnız bırakmayan bu coğrafyada son yıllarda üç devlet Pakistan-Hindistan geriliminden tutun, Kıbrıs meselesine, Karabağ’ın işgalden kurtarılmasına kadar beraber hareket ediyor. Depremden, sel felaketine üç ülke yaralarını beraber sarıyor
Gerek bu zirvenin yansımalarını, gerekse de Meclis’te oluşturulan komisyon çalışmaları ve bundan sonraki yol haritasına kadar merak ettiğimiz bir çok soruyu Meclis Başkanı Prof.Dr. Numan Kurtulmuş’a sorduk
Zirvenin yansımaları, Meclis’te oluşturulan komisyon çalışmaları ve bundan sonraki yol haritasına kadar merak ettiğimiz bir çok soruyu Meclis Başkanı Prof.Dr. Numan Kurtulmuş’a sorduk
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Üçlü Parlamento toplantısı yapıldı. Genel olarak nasıl geçti?
Azerbaycan, Pakistan ve Türkiye Üçlü Parlamento Başkanları Toplantısı’nın üçüncüsünün yapılabilmiş olması, başlı başına anlamlı, değerlidir. Zaten bir şeyi üç kere yaparsanız artık o gelenekselleşmiş demektir. Azerbaycan ve Pakistanlı mevkidaşlarımla farklı vesilelerle görüştüğümde, bu üçlü mekanizmanın ilerletilmesi konusunda çok güçlü bir iradenin olduğunu görüyorum. Pakistan’da yaptığımız toplantılarda da iyi bir sonuç ortaya çıktı. “İslamabad Deklarasyonu”adı altında yayınlanan bildiride, fevkalade önemli konular üzerinde duruldu. Bundan sonraki süreçte, meclisler hem dostluk grupları üzerinden hem de ihtisas komisyonları üzerinden ilişkilerini daha da artıracak.
Azerbaycan bizim açımızdan, Türk dünyasına,zPakistan da Hint yarı kıtasına açılan bir kapı. Pakistan, Bangladeş ve Hindistan muazzam bir dünyanın kapısı aslında. Pakistan'da hemen herkeste olağanüstü bir Türkiye sevgisi olduğunu, Türkiye'nin son yıllardaki yükselişinden herkesin büyük bir memnuniyet duyduğunu hatta Türkiye'yi birçok alanda rol model olarak kabul ettiğini gördük. Pakistan’da gerçekten önemli, anlamlı bir toplantı gerçekleştirdik. Mühim olan bundan sonraki süreci takip etmektir. Çok yakın geçmişimizde de birbirimizi yakınlaştıran olayları yaşadık. Örneğin Karabağ'ın işgalden kurtulması meselesinde Türkiye olarak sonuna kadar Azerbaycan'a destek verdik. Aynı şekilde Pakistan da Azerbaycan’a destek verdi. Hindistan-Pakistan arasındaki son çatışmada Türkiye olarak sonuna kadar Pakistan’ın yanında durduk. Azerbaycan da aynı şekilde...
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne destek konusunda bizim taleplerimize destek veren ülkeler Pakistan ve Azerbaycan'dır. İslamabad'da bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilciliği var. Aynı şekilde Bakü'de de var. 6 Şubat 2023 yaşadığımız depremlerde yardıma ilk gelenler Azerbaycanlılar ve Pakistanlılardı. Yani çok yakın geçmişte, Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesinde Hindistan kıtasındaki Müslümanların ve özellikle Pakistan Müslümanlarının vermiş olduğu o tarihsel desteği, yakın zamanlarda da biz Pakistan halkından gördük. Azerbaycan halkını yanımızda gördük. Biz de her meselede onların yanlarında durduk. Şunu söyleyebiliriz; üç ülke, bütün milli meselelerinde ortak bir duruş sergiliyor, bunu kapanış toplantısında da ifade ettim, “Biz aslında üç devlet, bir milletiz, bu anlayışı karşılıklı kuvvetlendirmemiz lazım aramızdaki iş birliğini daha da arttırmak için...
Başka ülkelerin buna katılma ihtimali var mı? Bu söyleniyor, genişleyebilir diye.
Olabilir. Belki Kafkas ülkelerini de işin içerisine katabiliriz. Mesela Gürcistan bu konuyla ilgili bana bir mektup yazdı. Azerbaycan Meclisi Başkanı Sahibe Hanım'a da yazmış. Gürcistan olabilir.
Ne diyorlar tam olarak, böyle bir talep mi var?
Bu üçlü mekanizmaya biz de dahil olmak isteriz diyorlar. Ermenistan da bu mekanizmanın içerisine katılmayı arzu edebilir. Hatta Asya'dan bazı başka ülkeler de katılabilir. Bölgesel bir mekanizma.
Yani şu anda Gürcistan’ın talebi var mı?
Gürcistan talep ediyor. Yani belki onların taleplerine göre hareket ederiz.
Terör Türkiye meselesi, Türkiye'nin geleceğinin anahtarı. Gün gün konuşsak yeridir. Sürecin nasıl gittiğine dair değerlendirmenizi almak isterim. Konuşmacılar, katılımcılar bazında da değerlendirmeniz ne olur?
Şunu açıkça söyleyebilirim. Komisyonun başlangıcından itibaren süreç planladığımızdan daha iyi gidiyor. Bunun en temel nedeni, demokratik bir olgunluk içerisinde müzakerelerin sürdürülüyor olmasıdır. Kimse kimsenin sözünü kesmiyor. Kimse bir diğerine hakaret etmiyor. Kimse, dinlenilenlerin hakkında, onlar salondan çıktıktan sonra bir yorumda bulunmuyor. Bu en başta kararlaştırdığımız şeylerdi.
Bu dinleme faslının önemi neydi? Türk toplumunun farklı kesimleri, bu konuyla ilgili ne düşünüyor, hangi teklifleri var, öncelikleri ne, uyarıları ne? Bütün bunları dinleyelim ki bir ortak fikir oluşsun. Ben dinleme faaliyetlerinin bütün komisyon üyeleri arasında bir yakınlaşmayı sağladığını düşünüyorum. Şunu herkes görüyor ki kimse kendi yankı odasında konuşarak, bağırarak bu sorunu çözemez. Dolayısıyla herkes fikirlerini ortaya koysun, katılmadığı fikirleri nezaketle dinlesin. Ama sonuçta komisyonun yapacağı, konuşmalar bittikten sonra, yasal düzenlemeler faslına geçmek. Komisyon yasa çıkaracak değil. Komisyon, hangi düzenlemelere ihtiyaç duyulduğuna ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne tavsiyede bulunacak. Görevi bu. Ben bu anlamda iyi gittiği kanaatindeyim.
Tabi neredeyse 4-5 komisyon toplantısından sonra uyarmak durumunda kaldım. Orada bulunanlara değil, ülke geneline seslenmek ihtiyacı hissettim. Kimse bu süreci zehirlemeye kalkmasın. Komisyon kimsenin tekelinde değildir ve kimse başka bir partiye laf söylemek için komisyonu kullanmasın. Şimdiye kadar da çok şükür olmadı. Ama dışarıdakilere de bu uyarıyı yapmayı bir vazife olarak telakki ediyorum. Bu mesele; Türkiye'nin, cumhuriyet tarihinin en önemli meselesi, en ağır bedel ödediğimiz mesele.
Evet, zor olduğunu, süreci zorlayacak başka unsurların da ortaya çıkacağını biliyorum. Ama sonuçta burada böyle büyük bir irade ortaya çıkmışken, toplumun yüzde 70’indenfazlası bu sürece olumlu bakıyorken, siyasetin merkezi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir an evvel bu işi halletmesi lazım.
Bu işin güzel tarafları da şu. Birçok ülkenin benzeri uygulamalarını biliyorduk. Komisyona katkıda bulunan ve çatışma çözümleri çalışan akademisyenlerin ortaya koyduğu örneklerde de gördük ki; başka ülkelerde aşağı yukarı 6-7 yılda, hatta bazılarında daha uzun sürede gelinen noktaya biz, siyasi partilerimizin ve halkımızın hassas yaklaşımıyla 9-10 ay gibi kısa bir süre içerisinde geldik. Şimdi inşallah sonuç alma vaktidir diye düşünüyorum.
Öcalan'la ilgili bir tartışma var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Benim de tabi ki bu konuya ilişkin şahsi fikirlerim var. Bu konudaki fikrimi desöyledim. Ama kendi görüşlerimi esas alarakkomisyonu bağlamayı da asla doğru bir yol olarak görmem. Konu zaten Türkiye kamuoyunda tartışılıyor. Son kararı verecek olan komisyondur. Komisyon eğer 5'te 3 çoğunluğu bulursa söz konusu kararı verebilir.
Ama bu sürecin önünün açılabilmesi için kolaylaştırıcı faktörlerin de devrede olması lazım. Süleymaniye'de silahların yakılması, Türkiye kamuoyunda fevkalade pozitif bir etki oluşturmuştur. Bazı mağaraların teslim edilmesinin, silahların teslim edilmesinin çok olumlu etkileri olduğunu gördük. Bu sürecin kesintiye uğramaksızın devam etmesi lazım. Birinci mesele bu.
Örgütün kendisini feshettiğini açıklamasından sonra Mecliste bir komisyon kuruldu. İlk adım budur. Feshetmenin ana şartı da eldeki silahı bırakmaktır. Bu sürecin duraksamadan devam ettirilmesi ve silahların bırakıldığına ilişkin güvenlik yönetimimizin; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bu tespiti yapması ve Milli Güvenlik Kurulu'nda da örgütün, terör örgütü olmaktan çıkarılması lazım. Bu tespit ve tescilin süreci çok olumlu şekilde etkileyeceğini düşünüyoruz.
Suriye'deki gelişmeleri de çok yakinen takip ediyoruz. İmranlı'nın yaptığı açıklamalarda zaten örgütü lağvetme çağrısının, örgütün bütün bileşenlerini kapsadığı açıkça ifade edilmişti. Bu konuda yeni birtakım açıklamalar gerekebilir. Akabinde süreç hızla tamamlanır diye düşünüyorum.
Anladığım kadarıyla ekimde bütün dinlemeler bitecek. Kasıma doğru artık işin somut kısmı başlayacak. İkinci soru da şu, komisyon üyelerinin bir kısmı, yüzde 70'e yakın bir destekten bahsediyor ama sonuca odaklanma noktasında o rakamda olmadığını ifade ediyorlar. Sizde böyle çalışmalar oluyor mu veya sizin kulağınıza geliyor mu?
Desteğin çok daha yukarılarda olduğunu tahmin ediyorum. Parlamentoda temsil edilen 11 siyasi partinin, binlerce, yüz binlerce, milyonlarca oy alan bu partilerin, bir araya gelerek “biz buraya katkı sunmak istiyoruz” demeleri başlı başına bir teyittir. “Biz bu sürece destek veriyoruz” teyididir. Şimdi herhalde geçen haftakilerle birlikte 128kuruluşu ve kanaat önderini dinlendik. Aralarında komisyonda bulunan farklı partilere destek veren kurumlar ve insanlar var. Bağımsız STK'lar var.
Başından beri söyledim, tekrar ifade ediyorum. Hiç kimse, kendi partisinin ajandasına matuf bir sonuç çıkartmaya kalkmasın. Buradan bir tane sonuç çıkacak. Silahların tespitiyle birlikte terörün Türkiye gündeminden tamamen kalkması ve terör örgütü ile ilgili yapılacak yasal düzenlemelerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde sonuçlandırılması...
Güvenlik birimleri tarafından silahlar teslim alındı, karşımızda silahları bırakmış bir örgüt var denilmesinden sonra yeni bir aşamaya geçilecek, öyle anladım. Ama asıl merak ettiğim şey şu. Bazı şeyleri açmak istiyorum. Komisyonun partileri de birbirine yakınlaştırdı dediniz. Biraz onu açabilir misiniz?
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda bir yıl içerisinde yüzlerce, hatta binlerce saat müzakere yapılıyor. Bazen 3-5 dakika, 10 dakika, 20 dakika tartışmalar hatta bazen kavgalar da oluyor. Bunlar Meclisin genel işleyişini yansıtmıyor. Nadir vakalar. Meclis Genel Kurulu'nda vekiller grup disiplini içerisinde daha da sert konuşabiliyor.
Ama komisyonda, birbirine en uzak zannedilen partilerin dahi ortak çözüm noktalarında, tekliflerinde buluştuklarını gördük. Bu çok değerli bence. İlk toplantılarımızdan birinde bir vekilimize söylemiştim: “Bakın arkadaşlar, burası bir iktidar-muhalefet karşıtlığı meselesi değil. İktidar zaten Cumhur İttifakı olarak dilediği yasayı 5 dakikada geçirme kabiliyetine sahip. Burada başka bir şeyi konuşuyoruz. Bu masadaki 51 arkadaşımızın hepsini muktedir olarak gör. Sen de onlardan birisisin. Muktedir olarak bu sürecin çözümü ile ilgili ne teklif getiriyorsan baş göz üstüne.” Komisyon bunları da aştı.
PKK lideri bir açıklama yaptı. Daha sonra PKK kendisini feshetti. Ardından da silahları yaktı. Ama hükümet tarafından henüz bir adım atılmadı. Bu açıdan geç kalınmış diyebilir miyiz?
Hayır. Demin onun için söyledim. Silahların süratle teslimi sürecinin ve örgütün bütün bileşenlerinin kendisini feshettiği açıklamasının görülmesi ve bunun tespit edilmesinin çok hayati olduğunu ifade etmek istiyorum. Ama şunu da söyleyeyim. Mühim olan terörü ortaya çıkaran sebepleri bütünüyle ortadan kaldırmaktır. Terörün arkasındaki bütün desteklerin ortadan kaldırılmasını sağlamaktır. Dolayısıyla akıl şunu gerektirir. "100 tane tabancam var, bunu teslim ettim." değil. Mesele, bundan sonra bir daha eline silahı almayacakları siyasal ortamı geliştirmektir. Bizim yıllardır söylediğimizgibi, bir elinde silah, bir elinde sandık olmaz. Dolayısıyla silah seçeneğini tamamen ortadan kaldırmak ve demokratik mücadelenin yollarını, varsa demokrasinin önündeki engelleri kaldıracak adımları atmamız lazım.
Peki bu proje aynı zamanda bölgedeki Kürtlerin yönünü Türkiye'ye döndürme projesi midir? Çünkü güvenlik bürokrasisi falan genelde şeyi söylüyor. Evet bu sadece terörün nedenini ortadan kaldırmak değil, o geçmişten itibaren zedelendirilen, Irak'ın tekrar Türkiye'ye bakması, Suriye'nin tekrar Türkiye'ye bakması bir bütüncül hareketidir.
Şu anda Kuzey Irak'taki Kürt kardeşlerimizin zaten yönünü döndüğü yer Türkiye'dir. Bakmayın aramızda sınırlar var ama bu sınırların emperyalistler konulmuş sınırlar olduğunu biliyoruz. Bu sınırların gönül dünyasında hiçbir anlamı olmadığını da biliyorum. Mesela Suruç'taki insanla Kobani'deki insanı birbirinden ayırt eden nedir? Ya da Nusaybin'dekiyle Kamışlı’dakini birbirinden ayırt eden nedir? Suriye'deki Kürt kardeşlerimizin yönünü Türkiye'ye çevirmesi, Türkiye ile birlikte bir gelecek arayışı içerisinde olması sağlanabilir bir hedeftir diye düşünüyorum. Orada da Suriye'deki Kürtlerin de yeni kurulan hükümetin içerisinde temsil edilebildikleri, bağımsız, özgür iradeleriyle siyasal sisteme entegre oldukları bir süreci ümit ediyoruz, temenni ediyoruz. Tarafların hepsine bunu tavsiye ediyoruz.
Komisyon sadece Diyarbakır'a mı gidecek yoksa başka şehirler var mı?
Komisyon gitmeyecek Diyarbakır'a, ben gideceğim. Daha önceden planlanmış bir şey. Ama komisyon üyesi arkadaşlarımızı, TBMM Başkanlık Divanı’ndaki arkadaşlarımızı da davet ettik. İsteyen gelir. Açık bir davet. Güzel bir program olacağını ümit ediyoruz.
Komisyon dolaşmıyor öyle mi?
Hayır, komisyon dolaşmıyor. Gerekirse dolaşır o ayrı bir şey ama bu komisyon çalışması değil. Komisyon çalışması olması için komisyonda karar alınarak yola çıkmak gerekirdi. Diyarbakır’da üniversitedeki akademik yıl açılışına katılacağım, Kültür Yolu Festivali kapsamında akşam bir konser olacak, bir de STK toplantısı yapacağız.
Bu iş bir milat. Bu miladın parlamento ayağına siz liderlik ediyorsunuz. Gördüğüm kadarıyla zaman zaman dişinizi sıktığınız anlar da oluyor takip edebildiğim kadarıyla. Sonuçta bu da bir tarihi misyon. Sadece bir Meclis Başkanlığı değil. Bu konuda değerlendirmeniz ne olur?
Ben başından itibaren, terörün sona erdirilmesi fikrinin, çok motive edici bir fikir olduğunu düşünüyorum. Ama daha da önemlisi tarihi kardeşliğimizi yeniden şeksiz şüphesiz, sağlayacak bir sürecin oluşması için mücadele ediyoruz. Eğer bunun sağlanması mümkün olursa, terör tamamıyla gündemden kalkar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan hiçbir unsur arasında kardeşlikten başka bir duygu kalmaz. Bizler de bu sürece katkıda bulunarakevlatlarımıza en güzel mirası bırakmış olacağız.
Gazze'de derin acılar yaşanıyor. Bir ateşkese varıldı. Gelinen bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu anlaşmaya bir günde gelinmedi. Bir sürecivar. Öncelikle iki yıldır sürekli olarak hükümetlerinin baskılarına rağmen, gözaltına alınmalarına, hapse atılmalarına rağmen dünyanın her yerinde Filistin davasını desteklemekten asla vazgeçmeyen insanlık cephesinin kahramanlarını saygıyla selamlıyorum. Dini, dili ne olursa olsun, hangi ülkeden olursa olsun muazzam bir dayanışmayı ortaya koydular. Netanyahu ve çetesinin arkasında kim olursa olsun bunun hiçbir işe yaramayacağını ortaya koydular. Hepsi tarihi bir görev icra etmişlerdir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı ve çok geniş bir mazlum coğrafyanın lideri olarak başından itibaren çok duyarlı, çok kararlı bir tavır sergiledi. İlk zamanlarda tek kalıyorduk. Hiç kimse bize destek olmuyordu ama çok şükür bugün bütün uluslararası platformlarda işin değişmeye başladığını gördük. İnsanlık cephesinin çok üstün gayretleri, Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde Türkiye’nin kayda değer gayretleri, destekleri bu konuda çok etkili oldu.
Ama çok sembolik dönüm noktaları da var. Bunlardan birisi, son Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Netanyahu konuşurken salonun neredeyse tamamının boşalmasıdır. İki sene evvel bir konuşmamda ifade ettim. “Bakmayın şimdi Netanyahu ve ona destek olanların böyle afralı tafralı dolaştığına, bir gün dünyada hiçbir lider Netanyahu ile resim çektirmek istemeyecek. Hatta aynı binada bile olmak istemeyecekler.” Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki o tutum, Netanyahu ve hükümeti için bir sonun başlangıcı gibiydi. Aynı zamanda barış sürecinin ilk adımlarından birisi orada atılmış oldu.
Yine Sayın Cumhurbaşkanımızın, Trump'ınönerisiyle ortaya konulan bu barış sürecine destek vermek için İslam ülkelerin liderleriyle birlikte New York'ta aynı masanın etrafında olması da çok kayda değer bir adımdı. Ardından Avrupa ülkelerinden de ciddi destekler gelmeye başladı. Çok şükür böyle bir noktaya gelindi.
Tabi ki Netanyahu’ya güvenemeyiz. Burada uluslararası camianın en büyük yanılgısı. “Bir barış sağlandı, bu iş bitmiştir” diye düşünmeye başlamasıdır. Bu süreci takip etmek, bütün uluslararası platformlarda, Netanyahu ve çetesinin ceza almasını sağlamak için çalışmalarımızı sürdürmek zorundayız. Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği kararları, Uluslararası Ceza Mahkemeleri’ni takip etmemiz gerekir. Gazze’nin masum, mazlum şehitlerinin hiçbirisinin yere düşen kanı boşa gitmemiştir. Bu büyük kahraman milleti yenecek dünyada hiçbir güç yoktur.
Natanyahu’nun tek başına, elini yıkayarak kendisini kurtaracağını zannetmiyorum. Netanyahu’ya başında açıkça destek verenlerin de öyle, çok kolay ellerini yıkayabileceklerini düşünmüyorum. İşlenmiş çok ağır insanlık suçları vardır, yani insanlık tarihi boyunca görülmemiş suçlar. Netanyahu ve onu sevenler, ona destek olanlar bu ağır vebalin altındadır, seyredenler, “aman bize dokunmasın, nasılsa bize sıra gelmez” diyenlerin de büyük veballeri vardır. Hani diyoruz ya tarihin doğru tarafında olmak. Biz çok şükür tarihin doğru tarafında yer aldık ve milyonlarca, milyarlarca insan, tarihin doğru tarafında yer aldı. Bu soykırım çetesine karşı hep mücadele etmeyi sürdürdük, bundan sonra da sürdüreceğiz.
Deniyor ki, Gazze’de barış olursa Suriye’yi de etkiler.
Olabilir. Orta Doğu’da çok krizler, savaşlar, çatışmalar gördük. Hatta İsrail-Filistin arasında geçmiş dönemlerde yaşanmış çok sayıda savaş var. Bu, onların hiçbirisine benzemeyen bir durum. Yani tek taraflı bir soykırım, elinde hiçbir şeyi olmayan masum bir halk ve dünyanın en ağır ölümcül silahları olan bir ülke, büyük bir soykırımı yapıldı.İnşallah kalıcı bir barış sağlanırsa hiç şüphesiz her tarafa etkisi olacaktır.
Pakistan, Azerbaycan, Kıbrıs konusu gündeme geldi mi?
Tabi. Nihai bildiride de Kıbrıs konusu gündeme geldi. Zaten her iki ülkede de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin temsilcilikleri var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı taşıyan uçak, Şarm El-Şeyh Uluslararası Havalimanı'nda pisti pas geçtiği haberleri geldi. Erdoğan'ın uçağının pisti pas geçme kararının İsrail Başbakanı Netanyahu'nunzirveye katılma haberi sonrası alındığı öğrenildi. Bu konuda değerlendirmenizi alabilir miyiz?
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Netanyahu'nunŞarm El-Şeyh’e çağrıldığını duyunca ziyaretten vazgeçerek uçağının pisti pas geçmesi tam Türkiye'ye, tam Tayyip Erdoğan'a yakışan bir davranıştır. Gerçekten şükranlarımızı ifade ediyoruz.
Suriye meselesinde Türkiye çok eleştirildi ama sonuçta dediği oldu. Gazze meselesinde de Sayın Cumhurbaşkanının söylemi, özellikle Hamas direniş örgütüdür söylemi çok çok eleştirildi. Ama gelinen yer ABD'nin terör örgütü dediği bir örgütle oturması oldu. Bu nasıl değerlendirilir?
Hatırlıyorum, AK Parti Grubunda Cumhurbaşkanımız konuşurken tüm dünyanın Hamas'ı bir terör örgütü olarak gördüğü sırada,Cumhurbaşkanımızın "Hamas bir terör örgütü değil, topraklarını kurtarmaya çalışan bir mücahit grubudur, Kuva-yi Milliye'dir" demesi tarihi bir çıkıştır. O çıkış olmasaydı, uluslararası siyasetin gündemine o çıkış düşmeseydi, belki dediğiniz gibi bugün bazı ülkeler Hamas'ı karşısına alıp da onunla müzakere edemezlerdi.
© The Independentturkish