Devleti korumak!

Tarkan Konar Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

Başlıktaki "devlet" kavramı, yüzyıllar boyunca ilkel toplumlardan imparatorluklara, feodal yapılardan cumhuriyetlere evrilmiş; tarih boyunca milimetrik bir hızla, mücadeleler içinde ilerleyen bir toplumsal organizasyon, bir kolektif ve bir fikir olarak karşımıza çıkar.

Burada bahsedilen devlet, yalnızca Türkiye özelinde değil, kuramsal ve tarihsel bağlamda ele alınmaktadır.

Marxist teori, her konuyu ele alışında uyguladığı metodolojiyi devlete de uygulamış ve "kimin devleti?" sorusunu sormuştur.

Cevap olarak "burjuvazinin devleti" yaklaşımını ortaya koymuş; bu devletin, "sermayedarların kendi çıkarlarını, toplumun çıkarıymış gibi gösteren sahte bir onay mekanizmasından" ibaret olduğunu vurgulamıştır.

Marx, devleti önce devrim yoluyla proletarya tarafından ele geçirilip "işçi sınıfının devleti" haline getirilmesini önermiş ve uzun tarihsel süreçte devletin küresel ölçekte küçültülmesini öngörmüştür.

Ancak pratikte işler farklı gelişmiştir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gerçekleşmiş sosyalist deneyimlerde, ordusu, bürokrasisi ve istihbaratı ile sistemin kendi içinde kemikleşmiş bir devlet yapısı ürettiği görülmüştür.

Emperyalizmin karşı saldırıları, Nazi faşizmi gibi birçok haklı gerekçe olsa da, ideolojik olarak devletin küçültülmesini hedefleyen bir ideolojinin iktidarında bile, devletle yaşamın belli sınırları olmuştur.

İşçi sınıfının devrimden sonraki nesillerde iktidarına yabancılaşması ve bürokraside yaşanan çürüme düşünüldüğünde, yaşanan bu tablo bugünden bakıldığında da sürpriz değildir.

Sosyalizme yönelmelerini engellemek için Batı, kendi işçilerine sağladığı sosyal haklar ve refahı öne çıkarmıştı.

Sosyalist ülkelerin işçileri arasında molalarda ya da paydosta, meyhanede şöyle konuşulurdu:

Oğlum, bu kadar çok çalışmayla Batı'daki işçiler Mercedes alabiliyor, viski içebiliyor, naylon çorap giyebiliyorlar. Kafası çalışanlar kendi fabrikalarını bile kurabiliyormuş…


Söylenen yalan değildi, ama eksik bir doğruydu. Eksik doğrular ise mükemmel yalanlardır.

Emperyalizmin sosyalistlere karşı zaferi, çoğu kez dağılma ve parçalanmayla sonuçlandı.

Bu dönemde "Soğuk Savaş bitti, silahlanmaya ayrılan bütçe artık eğitim ve sağlığa harcanacak" gibi müjdeli köşe yazıları her yeri kaplamıştı.

Ancak sonuç tam tersine dönüştü.

Kapitalizmin "globalizm" adıyla kodladığı yıkım planı sırayla şöyleydi:

  1. Sosyalist devletler
  2. Bağımsız devletler (Ba'ath rejimleri vb.)
  3. Sosyal/üniter devletler
  4. Devletler

Yerine koymak istedikleri yapı, "devletsiz şirket kapitalizmi" olarak tanımlanabilir; kurmak istedikleri toplum biçimi ise "neo-feodalizm" olarak kodlanabilir.

Dağıtılan Yugoslavya'dan hâlâ ambargo uyguladıkları Küba'ya, parçalanan Libya'dan Afganistan ve Suriye'nin geldiği noktaya kadar son 35 yıl, bunların doğruluğunu teyit etmektedir.


Bugün, İsrail'in Filistin'de uyguladığı vahşet, insanlık utancına karşı devletlerin sessizliği; emekli Amerikan elçileri ve askerlerinin niyetlerini gizleme gereği bile duymadan planlarını açıkça yazıp çizmesi (bkz. Tom Barrack); tarımsızlaştırma, su kaynaklarının özelleştirilmesi, madencilik adı altında tahribat; iklim yasalarıyla sağlıklı gıdayı lüks haline getirme; rezerv alan yasalarıyla kitlesel mülksüzleştirme…

Kapitalizm neyi öne çıkardıysa, tersine işlemekte:

Özel mülkiyet, en çok övüldüğü düzenlerde (alt ve orta sınıflar için) sona erecek; devlet ise en kutsandığı rejimlerde (kendi merkezleri dışında) zayıflatılacak.

Küresel sermayenin dili coğrafyaya göre değişiyor.

Aşırı sağın yükselmesini sağlayabiliyor, cihatçıları finanse edebiliyor, etnik, tarihsel ve mezhepsel sorunları kaşımaktan geri durmuyor.

Hatta devletsizleştirme operasyonları için sol söylem bile kullanabiliyorlar:

"Hantal bürokrasiden, düzgün işlemeyen yasalardan, kolluk gücünün zulmünden, adaletsizlikten ve vergi yükünden kurtuluyorsun işte!" diyecekler.

Karşı çıkanları da "Bu devleti, bu darbecileri, militarizmi mi savunuyorsun?" diyerek bölmeye devam edecekler.

Oysa açık bir zihinle herkes şöyle diyebilmeli:

Parlamentoyu, cumhuriyeti, anayasayı, sendika hakkımı, sosyal ve medeni haklarımı, eşitliği savunuyorum; çünkü bunların yanlış veya eksik işlemesine neden olan sizdiniz, bunları gözden çıkaralım diye…


Bugün, sokaklara çıkan halklar aslında kapitalizmin yukarıda sıralanan yıkım planına karşı, ideal bir dünyada tarafsız olması gereken devleti savunuyorlar.

Küresel sermaye, yerli işbirlikçileriyle hepsini vatan haini ilan edebilir; ancak devleti yıkmanın, yine devletin sert kolluk gücüyle sokağı kontrol ederek mümkün olduğunu biliyorlar.

Zira küresel burjuvazi artık devletlere ihtiyaç duymayacak kadar güçlü; ama holding kasalarına akan vergileri ve kaynakları hâlâ vatan savunması gibi lanse etmeye de bir süre daha ihtiyaç duyuyor.
 

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT
Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

 

Peki, sosyalizm bir seçenek mi?

Elbette öyle. Bugün geriye düşülmüş olsa da, sosyalizm kapitalizme alternatif olarak tek iktisadi önerme ve mülkiyet biçimidir.

Ancak şunu bilmeliyiz: Dogmalarla değil, bilimsel yöntemle siyaset yapacaksak, dünyada Sovyetler tipi bir sosyalizm bir daha yaşanmayacaktır; tekerrür edemez.

Tıpkı Türkiye özelinde, yarın sabah iktidar değişse bile, kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan bir parti iktidar olsa da, Kemalizmin egemen resmi ideoloji olamayacağı gibi.

Ancak bu, onların ideallerini anlayarak, yeni biçimiyle bir fikri hayata geçirmemizin önünde engel değildir. Lakin mesih bekler gibi, bu yeni fikre sahip bir kurtarıcıyı bekleyemeyiz.

Dünyada sokaklara çıkan halklar, solun eleştirilerinde haklı ama önerilerinde haksız (yaşanmış sosyalizm deneyimleri ışığında) olduğunu düşünüp sandıklarda çok az oy veriyorsa, en önemli neden, yeni bir biçim sunamıyor olmamızdır.

Kuvvetler birliğine dayanan, insanların kendi hikayelerini yazıp yaşayabildiği, ürettikleri ve çalıştıkları oranda kazanım elde ettiği, güncel çıkarların sınıfın tarihsel çıkarlarına kurban edilmediği, bürokratik elitin oluşmadığı bir sosyalizm fikri; ancak pratikle birlikte doğacaktır, kanımca.

Bunu ütopik bulabilirsiniz; ilk deneyimler öncesinde de öyle denmişti.

Ama büyük işler başardık ve şimdi, çıkarılan derslerle yenisini inşa etme zamanı.

Aksi takdirde insanlığı bekleyen, şirketlerin insafına terk edilmiş devletsiz bir distopyadır.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU