Depremden sadece korkuyoruz: Risk tespiti aramaları yüzde 700 arttı ancak icraata geçen yok

“Oturduğum ev depreme dayanıklı mı” diye soran vatandaşlar soluğu risk tespit kuruluşlarında alırken, henüz “Binamı gelin kontrol edin” yönünde kesin dönüşler yapılmıyor. Bu tablo, depremden sadece korktuğumuzu, harekete geçmediğimizi ortaya koyuyor

Fotoğraf: AA

İstanbul'u 5.8'le sallayan deprem herkesi harekete geçirdi. Kamu, kaçak yapıların yıkımını hızlandırdı.

“Oturduğum ev depreme dayanıklı mı” diye soran vatandaşlar da risk tespit merkezleriyle irtibata geçti.

Telefon, e-posta ve WhatsApp trafiği hatırı sayılır bir yoğunluk oluşturdu.

Kimi evinin fotoğrafını çekip gönderdi, kimi “Binamı nasıl güvene alabilirim” diye sordu.

Ancak, dikkat çeken bir nokta, aramaların şimdilik bilgi alışverişiyle sınırlı kalması.

Görüştüğümüz yetkililer, “Binamı gelip kontrol edin” yönünde henüz kesin bir geri dönüş olmadığını söylüyor.

Kimi yetkililer bu durumu, kat malikleriyle görüşmelerin sürmesine, kimileri bir karara henüz varılamamasına bağlıyor.

Bu durum, depremden korktuğumuzu, ancak harekete geçmekte geciktiğimizi ortaya koyuyor.

Ciddiye alınmaya başladı

Deprem sonrası risk tespitinde bir farkındalık oluştuğunu söyleyen Yıldırım Mühendislik yetkilisi Mahmut Yıldırım, “Bu konu ciddiye alınmaya başladı, kimse aramıyordu şimdi günde 20’ye yakın kişi arayıp bilgi alıyor. İstanbul’un her yerinden arayıp, ‘Binamızı nasıl güvene alabiliriz’ diye soruyorlar” dedi.

Deprem sonrası aramalarda yüzde 700’lük bir artış olduğunu açıklayan Dipu İnşaat yetkilisi Özcan Öz ise, “Önceden sayfamıza 70-80 kişi giriş yaparken, şimdi 6-7 bin kişi giriyor. Teklif alanların sayısı 300 kişiyi buldu” diyor.

Sarıoğlu Deprem Analiz Merkezi yetkilileri ise, insanlarda tedirginliğin artmasıyla aramalarda da artış olduğunu belirterek, “Deprem öncesi ara ara arıyorlardı. Şimdi günde 30’a yakın kişi arıyor. Bazıları direkt fiyat sorup kapatıyor” diyor. 

Kesin dönüş yapan yok

Kadıköy bölgesinde faaliyet gösteren Tekin Yapı Denetim yetkilileri ise 5.8’lik deprem sonrası bilgi alma trafiğinin arttığını ifade etti.

Kadıköy’de yüksek katlı binaların yoğunluğuna işaret eden firma yetkilisi, “Fiyat istiyorlar, ne kadar sürede yapılacağını soruyorlar. Fotoğraf gönderiyorlar. Arayan kişiler daha çok mülk sahipleri” diyor.

Oturduğu evi kontrol ettirmek için kesin geri dönüş yapanların olup olmadığı konusunda yetkili, “Düşünüp karar vereceklerdir. Risk tespiti sonrası bina sağlam çıkacak mı, çıkmayacak mı sanırım ona göre hareket edecekler” diye konuştu. 

En düşük ücret 3 bin lira

Peki, risk tespiti nasıl yapılıyor?

Öncelikle binanın zemin kat ve her bir kat kolonlarından 3-4 karot (beton parçası) numunesi alınıyor. Laboratuvar ortamında bu parçanın basınç dayanımına bakılıyor.

Yine, betonarme taşıyıcı elemanlara ses dalgası verilerek, betonun yoğunluğu, kalitesi, içinde boşluk ya da çatlak olup olmadığı inceleniyor. Demirlerde pas var mı, deniz kumu kullanıldı mı ve hangi aralıklarla demir kullanıldığına bakılıyor.

Laboratuvar testi 7-10 gün arasında sürüyor. Tabi bu işin belli bir ücreti var. Üç katlı bir binada en düşük analiz fiyatı ortalama 3 bin-3 bin 500 lira.

Kat sayısı ve metrekare büyüklüğü arttıkça fiyat da artıyor. Beş kattan sonra ücret 7 bin liraya çıkıyor. Çünkü katlardan alınan numune artıyor. Bu da daha fazla test demek.

Ancak rakamlar firmalara göre değişiklik gösteriyor. Binaların röntgenini çeken kurum ve kuruluşları ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün, altyapı.csb.gov.tr adresinden öğrenmek mümkün. 

Çürük çıkarsa yıkım ya da güçlendirme

Şayet bina için çürük raporu çıkarsa iki seçenek var. 6306 sayılı yasa kapsamında ya yıkılacak ya güçlendirilecek.

Ancak şunu da hatırlatmakta fayda var. Söz konusu kanun daha önce yıkımla sınırlıydı. Yapılan değişiklikle güçlendirme izni de verildi.

Tabi bunun için güçlendirmenin teknik olarak mümkün olduğunun tespiti gerekiyor. Sonrasında güçlendirme projesi hazırlatılması ve imar kanunu çerçevesinde ruhsat alınması şart.

Yıkıma karar verilirse de mülk sahipleri kentsel dönüşüm firmalarına başvurabiliyor. Resmi onaylar ve tebligat gönderimi sonrası 60 gün içinde de yıkım söz konusu. 

Yapı stokunun yüzde 65’i riskli

İstanbul özeline bakıldığında riski yapı oranı halen yüksek. İstanbul’da yaklaşık 5 milyon bağımsız birimden söz edilebileceğini söyleyen Şehir Plancısı ve İmpro İmar Başkanı Hüseyin Oflaz, bu yapı stokunun yüzde 65’inin riskli olduğu öngörüsünde bulundu.

Oflaz, “Bu yüzde 65 yapı stoku, deprem yönetmeliği öncesinde yapılan yapılar” dedi. Riskli binaların bütün ilçelerde bulunduğuna işaret eden Oflaz, “Olası bir depremde sahil aksları en çok etkilenecek yerlerdir” yorumunu yaptı.
 

huseyin.jpg
Hüseyin Oflaz / Fotoğraf: Independent Türkçe


Kentsel dönüşüme daha sağlıklı ve güvenli binalar yerine ‘daha çok nasıl avantaj sağlarım’ diye bakıldığını dile getiren Oflaz, “Önceliğimiz daha fazla, daha büyük, daha çok daireden ziyade, daha sağlam, daha güvenli yapı olmalı. Vatandaşın da bu konuda bilinçlenmesi lazım” dedi.

Vatandaşların depreme karşı tedbir alması gerektiğinin altını çizen Hüseyin Oflaz, “Hiç vakit kaybetmeden oturduğu binayı kontrol ettirsin. Şayet evi sağlam değilse enkazda oturmuş olacak” uyarısı yaptı. 

Kentsel dönüşümün ilk temeli 2000 yılında atıldı

Hatırlanacağı gibi 1999 yılında bir Marmara depremi gerçeği yaşadı. Bu deprem sağlam yapılaşma zorunluluğunu ortaya koydu.

2000 yılında kentsel dönüşümün temellerini atan deprem yönetmeliği çıktı. Birçok değişiklik ve yeni düzenlemelerle son halini alan kanun sonrasında, 2012 yılında 35 ilde 6 bin 500 binada yıkım başlatılmıştı.

Riskli binaların yıkımına ilk start İstanbul Esenler’den verilmişti. Bu kapsamda 20 yılda 6 milyon binanın yıkımı, güçlendirilmesi ve yeniden yapımıyla 700 milyar dolarlık bir ekonomik hareket oluşturulması planlanmıştı.

Peki, geçen 20 yılda binaların ne kadarı sağlamlaştırıldı?

Bu sorunun yanıtını bize kentsel dönüşüm ve yeşil binalar konusunda çalışmalar yapan Altensis Kurucu Ortağı Emre Ilıcalı veriyor. 

6 milyon konutun sadece 700 bini sağlamlaştırıldı

2012 yılında çıkan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile gerçek anlamda kentsel dönüşüm süreci başladığını söyleyen Emre Ilıcalı, bu süreçte yaklaşık 6 milyon konutun 20 yıl içerisinde yenilenmesinin öngörüldüğünü söyledi.
 

EMRE.jpg
Emre Ilıcalı / Fotoğraf: Independent Türkçe​​​​​​​


2018 yılı itibariyle kentsel dönüşüme giren bağımsız bölüm adedinin 700 bin civarında olduğuna işaret eden Ilıcalı, “2019 yılına geldiğimizde bu hedefin çok uzağında kalındığı görülüyor” dedi. 

Projeler rantı yüksek bölgelerde yoğunlaştı

Riskli yapıların yenilenmesinde hedefin çok uzağında kalınmasının nedenlerini Emre Ilıcalı, şöyle özetledi: 

Özellikle son iki senedir gayrimenkul sektöründe görülen finansman kaynaklı durgunluk, imar ve kat mülkiyeti sorunları ile projelerin homojen dağılmayarak rantı yüksek bölgelerde yoğunlaşması, yapı stokunda hedeflenen iyileştirme oranının çok gerisinde kalınmasına sebep oldu.


Sırf kat malikleri anlaşamadığı için yıkılmamış riskli binalar var

En son Marmara Denizi’nde kritik bölgelerde yaşanan depremlerin, durumun ciddiyetini hatırlattığına işaret eden Ilıcalı, sözlerine şöyle devam etti:

Konunun ciddiyeti ve mevcut geç kalınmışlık, acil önlemleri zorunlu kılıyor. Bu durum, maalesef belirtilen planlama süreçlerinin atlanmasına yol açabilir.

Özellikle son depremlerde hasar gören binaların, daha şiddetli depremler için ciddi risk taşıdığı öngörülerek, acilen riskli bina ve alanlara dair mevzuatların uygulanması, kentsel dönüşümün önünde engel oluşturan imar ve kat mülkiyeti mevzuatlarının devletin kontrolünde ve denetiminde acil bir eylem planının parçası olarak yönetilmesi gerekiyor.

Sırf kat malikleri anlaşamadığı için hala yıkılamamış birçok riskli bina var. Burada risk maalesef gönüllülük esasıyla çözüm aramanın ötesine geçmiştir.

Acilen konuya her taraf için mümkün olduğunca adil çözüm yolları getiren, fakat uygulanması kesin ve kamu otoritesi kontrolünde olan regülasyonlar getirilmelidir.


Finansman, sadece imar artışıyla değil acil durum kaynaklarıyla da sağlanmalı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, ‘Kentsel Dönüşüm Eylem Planı’ kapsamında açıklanan yılda 300 bin konutun dönüştürülmesi hedefinin önemine işaret eden Ilıcalı, bu hedefe ulaşmak için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

Ciddi bir regülasyon ve denetimin olması, finansmanının sadece imar artışlarıyla değil, acil durum kaynakları ve yardımları kullanılarak yapılması gerekiyor.

Konunun artık ekonomik boyutundan ziyade çevre, şehircilik ve en önemlisi insan sağlığı boyutları ön plana çıkartılmalı.

Zira geçtiğimiz dönemde, özellikle finansmanının kendi içinde sağlanması için seçenekler üretmek adına, kentsel dönüşüm adeta bir ticari, rantsal olgu haline gelmişti.

Artık bu konu farklı ele alınmalı, daha zorlayıcı regülasyonlara tabi olmalı. Zira bu konu, tüm Türkiye’nin milli sorunudur ve herkes sahip çıkmalıdır.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU