Asıl hedef Şii kuşak ve İran...
Hamas'ın İsrail'e yönelik 7 Ekim 2023 tarihli operasyonundan belli bir süre sonra, Amerika'nın askeri, politik, diplomatik desteği ve yönlendirmesiyle, İsrail, Ortadoğu ölçeğinde gerçekleştirdiği kapsamlı ve kanlı bir operasyonla "alan temizliği" yapacaktı.
"Alan temizliği"nden amaç Gazze'den İran'a, hatta Irak'a Umman'a kadar Şii kuşağın tasfiyesi, İran ile iş birliği içinde olan radikal Sünni kadroları ve ilişkilerini silahlı önlemlerle caydırmak ya da öldürmekti.
Gazze'de soykırım biçiminde sürdürülen "temizlik" operasyonu, Lübnan'da bombalı Cep telefonları operasyonuyla yüzlerce Hizbullah mensubu öldürülürken bir o kadarı da yaralandı.
Devamla Hizbullah'ın Beyrut'taki yeraltı merkezi bombalanarak, Hizbullah lideri Hasan Nasrullah ve önemli sayıda yönetim kadrosunun öldürülmesi buna eklendi.
Hamas lideri Haniye 31 Temmuz 2024 tarihinde Tahran rejiminin en korunaklı merkezi bir mekânında öldürüldü.
16 Ekim 2024 tarihinde Hamas'ın başta gelen Komutanlarından Yahya Sinvar öldürüldü.
Akabinde Hamas Komutanlarından Muhammed Deyf öldürüldü.
İsrail, İran'ın merkezi alanlarını defalarca bombalarken amacı; İran'ı sert karşı misillemelere zorlayarak, Amerika'nın savaşa dâhil olmasını sağlamaktı.
Suriye'de Hafız Esad'ın caydırıcı tehditle geri adım atması sağlanırken, Hizbullah ve Devrim muhafızlarına dönük operasyonlar durmadı, sürdü...
İsrail'in savaş siyaseti, İran siyaseti, İran...
Ancak İran İsrail'in silahlı bombalı saldırılarını Amerika'dan ayrı düşünmediği gibi yapacağı misillemelerin Amerika'yı savaşa sokacağı bilinciyle, İsrail'in beklediği etkin karşı saldırıları yapmadı, temkinli davrandı.
Amerika ve İngiltere Suriye'ye Siyasal İslamcı HTŞ'nin (Heyet-i Tahrir-i Şam) yerleşmesinin önünü açarken, yaşanan süreçte bombalamalarla, İsrail HTŞ'yi terbiye etme operasyonlarından geri durmadı...
Alan temizliği eskiye oranla düşük yoğunluklu dozda olsa da sürüyor...
...
Amerika ve Batı emperyal güçlerin desteğiyle, Ortadoğu'nun caydırıcı askeri, siyasi, diplomatik güç kullanılarak değiştirilmesinde önemli bir rol oynayan İsrail'in savaş siyasetinin Filistin, Gazze, Lübnan, Beyrut ile sınırlı olmadığı çok açık...
İsrail, Suriye'de mutlak hâkimiyet sağlamak istiyor. HTŞ başta olmak üzere, askeri güç politikasını kesintisiz olarak sürdürüyor.
İsrail'in meselesi sanıldığı gibi yenilenme sürecine sokulan Ortadoğu'da Şam'ın hangi gücün kontrol edeceğinden çok, Şam'ı kontrol edecek gücün İsrail'in bölgesel siyasetine ne kadar uyum göstereceğidir.
Çünkü İsrail'in Suriye siyaseti Şam'ı kim yönetirse yönetsin, Şam'a kalıcı bir şekilde hakim olmasını sağlayacak toplumsal, askeri teknik sürecin tamamlanmasına kadar, Suriye'nin özellikle hava ve deniz gücüne sahip olmasını engellemektir.
İsrail, Şam'a çok yaklaştı. 20-25 kilometre civarı deniyor.
İsrail işgalcidir... Temel bir özelliği işgal ettiği bölgelerden çıkmamayı tercih etmesidir.
İşgal üzerinden bölgelerde uzun süre kalıyor, alıştırıyor, bu oranda kontrolü güçlendiriyor, Filistin toprakları ve Golan Tepeleri örneklerinde olduğu gibi çıkmıyor.
Nitekim HTŞ'ye karşı güvence altına aldığı, Dürzilerin özerklik ilan ettiği bölgeleri askeri olarak kontrol etmeye başladı.
Dürzi bölgelerde reform/seçim yapıp İsrail'e katılmalarını sağlama yönlü bir çağrı yapılmaya dair hazırlıklarını izliyoruz.
Lazkiye ve çevre bölgelerdeki Aleviler üzerinde de bu yönlü İsrail hazırlıkları var gibi... izliyoruz...
İsrail'in genişleme siyaseti, Türkiye ve SDG...
İsrail'in tarihsel-toplumsal genişleme siyaseti temel olarak "Fırat ve Dicle havzalarına ulaşmak"tır...
Bu bağlamda "Büyük İsrail" siyaseti "vadedilmiş topraklar"ı kazanmaya dayanır.
Öte yandan Bu havzalar-topraklar Kürdistani'dir...
Suriye'de ortaya çıkan yeni durum, İsrail'in bu yönlü hedeflerine ulaşması bakımından önemli fırsatlar yaratmıştır.
Bunun için İsrail, ilk kez Kürtleri aktif olarak destekleme adına politikasında belirgin bir değişikliğe gitti.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile politik ve askeri bağlarını güçlendirmek için önemli adımlar atmaya başladı.
Kuzeydoğu Suriye yönetimi, elde ettiği statüyü korumak ve olası saldırılara karşı güvence sağlamak için İsrail ile yakınlaşması mümkün değildir, diyebilir miyiz?
Bu sorunun cevabı Kürtlerin İsrail ve Ortadoğu politikası ile doğrudan ilgilidir, önemlidir...
İsrail'in de SDG ile kuracağı ilişki, kendi açısından en azından askeri ve politik olarak "vadedilmiş topraklar"a yakın olabileceği, Fırat'a ulaşmasını sağlayabileceğidir.
İsrail "Kürtleri güvenilir bir müttefik" görüyor ama, aması var işte... böyle bir sorunlu geleceğin bizi beklediği ihtimali de aklımızın bir köşesinde tutulmalıdır.
Öte yandan, İsrail Ankara'nın Suriye'de özellikle askeri bir güç olarak konumlanmasına karşı olacak, herhalde savaş biçiminde olmayacak ama bir biçimde kuvvetler ilişkisi elverirse engelleme tutumu içinde olacaktır gibi görünüyor.
İsrail SDG'de dâhil Suriye'de alan tutmak, SDG ile kurulursa şayet bu ilişkiyi faydalı ve sürdürülebilir haline gelmesi için Türkiye'nin Ortadoğu'da, özellikle Suriye de SDG ve Kürtlere karşı güç kullanmasına karşı siyaseten tavırlı bir tutum ihtiyacı duyabilir...
Bir süre içinde İsrail'in Hama ve Şam çevresindeki askeri havaalanlarına yönelik yaptığı hava saldırısını Ankara'ya verilmiş bir mesaj olarak algılansa yeridir.
Suudi Arabistan ve Katar...
Suudi Arabistan ve Katar'ın onayı olmadan Ankara'nın Suriye'nin herhangi bir bölgesinde askeri üs kurması mümkün mü, mümkün olacaksa bedeli ne olacaktır, düşünmeli...
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish