Özgür Özel, Konya’da konuştu: Biz buraya kavgaya değil kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik

"Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız"

Fotoğraf: ANKA

CHP'nin Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun serbest bırakılması ve erken seçim talebiyle  başlattığı ''Millet İradesine Sahip Çıkıyor'' mitinglerinin dördüncü adresi Konya oldu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi: 

'İtmeyen, çeken Konya; kovmayan, çağıran Konya; uzak değil yakın tutan, bağrına basan Konya, sana geldik. Zalimin kibirinden sana sığındık. Kibirden, böbürlenmeden bıkan, yukarıdan bakanlara karşı milleti oy zamanı baş tacı yapıp sonra unutanlara karşı, yukarıdan milleti karınca gibi görenlere, o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya. Bugün dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya’nın vicdanıyla, hakka niyetiyle gelecek bu topraklara… Buna inanıyoruz. Konya’ya gideceğiz dediğimizde, Kılıçarslan Kent Meydanı’nı istediğimizde, şaşıranlar, uyaranlar oldu. Dediler ki 'Kılıçarslan mı?' Evet, dedik. 'Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı’na kaçarken, Kılıçarslan’da miting mi olur?' dediler. 'Olur' dedik. Çünkü biz Konya’ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya’ya sığınıyoruz. Konya’nın vicdanına, Konya’nın huzuruna, Hazreti Mevlana’nın huzuruna gidiyoruz. 'Bağrına basar bizi' dedik Konya.

Konya’ya, İstanbul’dan, Başakşehir’den, geçen hafta Mersin’den, Yozgat’tan, Samsun’dan, Maltepe’den, Saraçhane’den selam getirdik. Yozgat’a gidince de, İstanbul’da Başakşehir’de toplanacağız deyince de, Konya’yı da özleyince de dediler ki, 'Oralar birilerinin kalesi, orada toplanılmaz, orada kalabalık olmaz'. Bir şeyde anlaşalım: Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki yuhalamak istiyorsunuz, o zaman bir kişiyi yuhalayalım. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan, Çatalca Müftüsü var ya, onu yuhalayın. Ölenin arkasından iyi konuşulur; beddua etmek, kötü konuşmak ona değil, kalanlara da ama en çok Yaradan’a saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam: Bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında, Yaradan’ın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik.

"Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız"

Yıllarca 'Konya’da yüzde 7 oy da aldık, yüzde 9'da aldık, yüzde 11-12 aldık' dedik. 'Millet takdir etti' dedik, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalı’ya çatmadık. Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. 'Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz, anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız' dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya’da bir olan Tuzlukçu Belediyesinin yanına Akşehir’i eklerken, Seydişehir’i eklerken, bir gün Ereğli’yi eklerken, Cihanbeyli’yi eklerken, Konya’nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya’da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik.

Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip, önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi, il başkanımız aradı. Dedi ki, 'Asla büyütmeyin'. Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta 'Şikayetçi bile olmayın' dedim. Ama bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart’ta Konyalıların emanet ettiği Belediye Başkanı, tuttu dün, 'Haberler yalandır, CHP’nin uydurmasıdır, böyle bir şey yoktur' demeye geldi. Sonra çıktı ki iki kişi, elinde silahla, havaya ateş edip küfürlere de, olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca sabıkası yoksa o kişilerin biz buradan gittikten sonra serbest kalmasını isterim. Kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız. Ama seçilmiş, Mevlana’nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına, bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, 'şikayetçi olmayalım' dediğimiz bir vakayı 'yalan' diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk yenilgiyi tadıyordu"

31 Mart seçimleri Konya’da büyük bir başarıyı yakalayamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün, 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Nüfusun yüzde 65’ine, ekonominin yüzde 80'ini yönetecektik. Bu büyük başarı, bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti’nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi’ne çevirdi. O akşam, seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada hepiniz şahitsiniz ki kibir değil, tevazu göstereceğimizi; bunu bir zafer olarak değil, bir görev olarak algıladığımızı; milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi’ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim. 'Kornalara basmayalım, davullar çalmayalım, bize yapılanları yapmayalım, kimseyi rahatsız etmeyelim' dedim. Dedim ki, 'Bu seçimin kazananı, kaybedeni yoktur. Kazananı millettir, Türkiye Cumhuriyeti’dir, herkestir' dedim.

"Madem ki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik"

O gece şunu hatırladım: Tayyip Bey’den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü, daha itirazlar sürerken, gevrek bir gülüş atıp 'Atı alan Üsküdar’ı geçti' demişti. Hâkimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş hem de yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın; seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler, çıkıp da 'Bir kusur ettiysek affola' demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona 'bay bay' diyen, onunla alay eden ve oradaki kitleyle birlikte rakibiyle alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık.

Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara’da topladığımızda onlara şunu söyledik: Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var. Bu anahtar ne şehrin anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru, dürüst yönettiğinizde, çalışkan yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısaca halkçı belediyecilik yaptığınızda, o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarının anahtarıdır.

Madem birinci parti olduk, artık hizmeti konuşmalıydık. Madem birinci parti olduk, bizden kavga, polemik değil, hizmet bekleniyordu. Madem birinci partiydik, artık emekli maaşını, açlık sınırının yarısındaki emekli maaşını, açlık sınırının altındaki asgari ücreti, Konyalı çiftçinin sulama sorununu, fiyat sorununu, maliyet sorunlarını konuşmalıydık. Madem ki birinci partiydik, gençlerin umutlarını artırmalıydık. Madem ki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik.

"İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan siyaset olmaz"

Böyle düşünerek yapılmayanı yaptık. Biz genel başkan seçildik, bir telefon almadık. Yeni yıl oldu, Cumhurbaşkanı herkesi aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Seçimi kazandım, tebrik etmedi. Ama artık ikinci parti değildik; artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak ilk bayramda bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan’ı aradım. Partinin üyelerine, seçmenine, makamın kendisine hürmeten Sayın Erdoğan’ı aradım, konuştum, randevulaştık. Makamına gittim, davet ettim, partimizde ağırladım.

Bunu soranlara, 'Ne yapıyorsunuz acaba?' diye soranlara 'normali budur' dedim. 'Normalleşme' dediler. 'Evet, normalleşmeliyiz' dedim. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidarla muhalefet olamaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfür eden genel başkanlar olmaz. Konya’da yok ki… Konya’da AK Parti’nin üyesi CHP’linin cenazesine koşturur, CHP’nin üyesi AK Partililerin iyi gününde, kötü gününde, komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye’de çok konuşuldu ama en çok da Konya’da, Kayseri’de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması, milletin birbiriyle kavga eden değil, birbiriyle hizmette yarışan bir iktidar-muhalefet ilişkisi görmesi milletin takdirini kazanıyordu.

"'Deprem belası gelmeden gel, el ele verelim' dedim"

Maalesef geçen zaman şöyle bir şey yaşattı. Geçen sene temmuzda Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları yerel seçimde üstüne çıkınca, emanet denen oylar kalıcılaşınca, AK Parti yüzde 30’ların altına doğru yuvarlanınca dediler ki: 'Millet bu normalleşmeyi, bu kucaklaşmayı, bu kavgayı değil; hizmeti düşünen, birbiriyle polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan, ‘daha iyisi nasıl yapılır’ diye söyleyen muhalefet anlayışını takdir ediyor.'

Dün soruyor bana, 'Ey CHP Genel Başkanı, deprem için ne yaptın?.' Ben ana muhalefet lideriyim. Bütün belediyeleri kentsel dönüşüm için dirençli kentler için elbette talimatlandırdım. Üzerlerine düşen her şeyi yapıyorlar. Ama ben esas Erdoğan ile görüşmemde, 'Türkiye deprem ülkesi. İstanbul’u bir felaket bekliyor. Türkiye’nin alanında en iyisini Deprem Bakanı diye ata, depreme bakanlık kur. Dön, bizden bakan yardımcısı iste. Sırf bizden değil, MHP’den, DEM’den, Saadet’ten, Meclis’te grubu bulunan partilerden de al ve bu meseleyi siyasetin içinde değil, üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım, çalışalım. Belediyeler bende, genel idare sende. Deprem belası gelmeden gel, el ele verelim' dedim. Notu aldılar, ses etmediler. Bir dahaki görüşmede, 'Ne oldu Deprem Bakanlığı?' dedim. Dönüp de bakmadılar. Ama şunu söylüyorum ama bu kasımda ama gelecek sene… Elbette gelecek o sandık ve elbette milletimiz takdir edecek. Cumhurbaşkanımız, Ekrem Başkan’ı seçecek.

Ekrem Başkandan isteyeceğim bir bakanlık var. O da Deprem Bakanlığı'dır

Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz, birçok şey isteyeceğiz. Benim isteyeceğim tek şey, Ekrem Başkandan isteyeceğim bir bakanlık var. O da Deprem Bakanlığı'dır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz. Bu sadece bir örnek. 'Emekliye asgari ücret verin' dedim. 'Veremeyiz' dediler. 'Asgari ücreti 30 bin yapalım' dedik, 'Para yok' dediler. 'Gençlerin ümidini tüketmeyin, gençlerin kredilerine geçirecek kadar bir para yapın' dedik, 'Yapamayız' dediler. 'Barınma sorununu çözün' dedik, 'Kaynak yok' dediler. Ne zaman Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu öneren, uyaran ve tüm toplumu kucaklayan siyaseti AK Parti ile farkı açtı, 'Bu iş CHP’ye yarıyor' dediler. O günden sonra ilk iş, çoğunu AK Parti'den aldığımız belediyelerin SSK ve vergi borçlarını faizleriyle birlikte altı yıl, sekiz yıl, 10 yıl faiziyle birlikte bir kerede tahsil etmeye kalktılar. Belediyelere haciz yolladılar. Aşevlerinin bağışına, kent lokantalarına, kreşlere, anne kart uygulamasına, Mansur Başkan'ın sosyal projelerine, desteklerine engel olmak için ellerinden geleni yaptılar, yetmedi.

"O günün Saraçhane’nin o günkü mağduru, bugün olmuş Saraçhane’nin zalimi"

Konya'ya açık açık konuşmaya geldim, dertleşmeye geldim. Kendine oy verince baş tacı yaptığım milli iradeyi yok sayanları şikayete geldim, Konya'ya şikayete geldim. Geçmişte birçok tartışmalı kararı almış, sonra siyasete atılmış, bakan yardımcılığı yapmış birisini İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. Anayasa'ya açıkça aykırı. Hakimler, savcılar siyasete girerse geri dönemezler. Ama Cumhurbaşkanı eliyle Anayasa'yı ayaklar altında çiğneyerek İstanbul'a AK Partili bir siyasetçiyi Başsavcı yaptılar. O günden beri belediyeler, madden manen silkelendiği gibi hukuken de taciz altındadır, saldırı altındadır. Namuslu bir soruşturmaya kimsenin söyleyecek sözü yok. Hatırlayın, Tayyip Bey de dünya kadar suçlamayla; rüşvetten, irtikaptan, yolsuzluktan, Akbil’den, ondan bundan sorgulandı mı? Yargılandı mı? Suçlu bulundu mu?  Ancak bir günden bir güne Tayyip Bey'in kapısına polis gönderildi mi? Bir günden bir güne gözaltına alınıp emniyete götürüldü mü? Orada tutuldu, sorgulandı mı? Yollanıp da tutuklanıp cezaevine kondu mu? Sadece ve sadece birinci kademe bitmiş, Yargıtay bitmiş, ceza kesinleşmiş; o durumda bile Tayyip Bey İBB’den çıktı, Saraçhane’de mitingini yaptı. Davulla, zurnayla cezaevine uğurlandı. Yanında kim yatacak, ona bile karar verdiler. Ama o günün Saraçhane’nin o günkü mağduru, bugün olmuş Saraçhane’nin zalimi. O gün kendine yapılmayanları, bugün rakibine yapanla karşı karşıyayız. Soruyorum Konya’ya, güzel Konya, adil Konya, yüreği temiz Konya, vicdanı yüksek Konya... Bu yapılanlar yakışır mı Ekrem Başkan'a, yakışır mı? Bu yapılanlar vicdan mı, insaf mı?

"Mahkemeyi yayınlayın TRT'den, görsün millet ne iftira ne gerçek"

Şimdi, o zamanlarda olmayan işler bugün her gün tekrarlanıyor. Eve gelme var, polisle götürme var, itibarsızlaştırma var, tutuklu yargılama var, aileyle, çocukla, eşle, kayınbiraderle uğraşma var. TRT’den, hepimizin vergileriyle ayakta olan TRT’den her gün yalan ve iftira var. Biraz önce yolda Mansur Başkan'ımızla konuştuk. Kendisi hukukçu. Hepimizin bildiği bir gerçeği bir kez daha hatırlatalım. Hazırlık soruşturması gizlidir. Ayrıca bu dosyada ekstradan gizlilik kararı da vardır. Ama gidip de bir TRT’yi, A Haber’i, CNN TÜRK’ü açarsanız her türlü yalan, her türlü iftira... Gizli olanı bırakın, dosyada olmayan dünya kadar yalan gerçekmiş gibi anlatılıyor. Buradan bir kez daha sesleniyorum, biz kendimize, adayımıza, başkanımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, onun gerçekten yargılama yaptığına güveniyorsanız, iddiaların iftira değil de gerçek olduğunu iddia ediyorsanız, hodri meydan. Mahkemeyi yayınlayın TRT'den, görsün millet ne iftira ne gerçek.

"Darbe her zaman kamuflajdan gelmez, bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir''

İşte o AK Partili siyasetçiden savcı yapınca, 'hadi bakalım' deyip onu akıncılar gibi Ekrem Başkan’la savaşa yollayınca, 19 Mart darbesi geldi. 19 Mart, hem bir yıl önce İstanbul’un 16 milyona hizmet etsin diye seçtiği Belediye Başkanı'na darbedir hem de 23 Mart günü 15,5 milyon vatandaşımızın oylarıyla, hem de zorunlu olmadan, ellerinde bastonları ya da karnında bebesiyle sandığa koşturan 15,5 milyon vatandaşın adayı gösterdiği Cumhurbaşkanı adayımıza, milletimiz takdir ederse bir sonraki Cumhurbaşkanımıza darbe yapılmaya çalışılmaktadır. Her zaman darbeler askerden gelmez, bazen de böyle sivillerden gelir. Darbe her zaman kamuflajdan gelmez, bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir. Darbenin her zaman bir karargahı vardır. Bugünkü darbenin karargahı Beştepe’dir, saraydır. Her darbenin silahları vardır. Maalesef bu darbenin silahı yalandır, iftiradır. Her silahın attığı kurşun yaralar. Ama devletin televizyonunun yaptığı bu haksızlık, bu ihanet unutulmaz. Yaralansak da acı duysak da gün gelince bunun hesabını soracağız TRT’yi yönetenlerden. Ancak elbette hukuk önünde, adil yargılanarak...

CHP’li birini savcı yaparak değil. En başarılı, en çalışkanların geldiği, siyasetin yargıdan elini eteğini çektiği, bugünkü gibi yargıya güvenin yüzde 20 değil, AK Parti geldiğinde olduğu gibi yüzde 80’leri bulduğu günlerde bu ülkeyi adil yöneteceğiz. Hesap verecekler de yargının önünde hesap verecekler. CHP’ye değil, yargıya hesap verecekler. Hatırlayalım, mübarek Ramazan gününde iftar sofrasında iken hepimiz; ben Ankara’da şehit aileleriyle, Ekrem Başkan bir ev iftarında, siz Konya’nın merkezinde ya da dört bir tarafında iftardayken, Ekrem Başkan’ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Ertesi sabah, evinin kapısına yüzlerce polis aracıyla, binlerce polisimizle dayandılar. Onu aldılar, içeriye koydular. O günlerde Tayyip Erdoğan şöyle söylüyordu, 'Bir ay geçsin, deliller ortaya çıksın, bunlar birbirlerinin ya da ailelerinin gözünün içine bakamayacak hale geldiler' Şimdi bir ay değil, bugün 45 gün verdiği sürenin üzerinden 15 gün geçti. Sayın Erdoğan, ben Konya’dayım, ben meydandayım, ben Kılıçaslan’dayım. Konyalıların gözünün içine bakıyorum. Gözünün içine bakıyorum. Peki, sen gerçekten senden korkmayan, Allah’tan korkan birinin gözünün içine bakıp 'Bu yapılanlar siyasi değildir, bu yapılanlar hukukidir' diyebiliyor musun? Sen sokağa çıkabiliyor musun, pazara gidebiliyor musun, Konya’ya gelip bu milletin hali nicedir sorabiliyor musun? İşte öyle bir noktadayız.

Gürtuna'nın sözlerini hatırlattı

Şimdi Konya’da bir şey yapacağız. Tayyip Bey’in gözünün içine bakıp, ondan değil Allah’tan korkan birinin şahitliğini, değerlendirmesini sizlerle paylaşacağım. Bu kişi, Tayyip Erdoğan belediye başkanıyken İstanbul’da Belediye Meclis üyesi. Tayyip Bey yargılanıp ceza alınca Saraçhane’de yanı başında, onu cezaevinden yollarken yanı başında. Ardından yerine bir belediye başkanı seçilecek çünkü mevcut başkan ceza almış, hapse gitmiş. Almamalıydı, gitmemeliydi. Üç aylığına hapse gitmiş. Yerine seçilen belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna. Hatırlıyor musunuz? 1998’den 2004’e kadar altı yıl belediye yönetti. Bir yıl belediye meclisinden seçilerek, beş yıl İstanbullular tarafından seçilerek. Ali Müfit Bey bir açıklama yaptı. Diyor ki, 'Bu soruşturmaya millet ikna değil, tutuklama kararı doğru değil. Bugün yapılan iş, ‘Al onu gözaltına alın, nasılsa delil bulursunuz.’ denmiş, olmamış. 'Deliller sonradan bulunur, yola çıkalım denmiş ama bu iş yanlış olmuş' diyor. Burada Konya’da, Ali Müfit Gürtuna’nın nereden geldiği belli, siyasi kararı belli. Ancak bugünkü durumu; Tayyip Bey’in yerine gelen ve bir seferde İstanbullu'lar tarafından seçilen bu belediye başkanı, bütün her şeye bakıp da 'Bu iş yanlış olmuş' diyorsa, işte vicdan, işte insaf, işte ahlak Konya...

"Tayyip Bey’in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda, Konya’nın vicdan sahibi bütün demokratları var"

Burada Konya’nın pırıl pırıl gençleri var. Bunları duyunca bağırıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar. Belki bu slogana sadece CHP’liler değil. Hiç şüphe yok ki il başkanım da bahsediyor, bu meydanda sadece CHP’liler yok. Artık Tayyip Bey’in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda, Konya’nın vicdan sahibi bütün demokratları var. Sosyal demokratlarla muhafazakar demokratlar kol kola. Milliyetçi demokratlarla Kürt demokratlar yan yana. Burada her partiden, her görüşten, tüm Konya’dan vicdan sahibi güzel insanlar var ve gençler diyor ki, 'Hak, hukuk, adalet.' Buradan, 45 gün sonra, Ekrem Başkan hem ailesinin hem eşinin dostunun gözüne bakabilirken, meydanlar 100 binler, milyonlar olup ona destek olurken, bugün bu iftiraların altında kalıp da utanmayanlar var. Bakın bir anket yapıldı. Bu iddialara inananlar sadece yüzde 25. Dört kişiden biri. Dokuz ankette ortalama yüzde 26,5. En yüksek olanında yüzde 29, bilemedin yüzde 30. Milletin, 10 kişiden 2,5 kişinin, zorlarsan üç kişinin inanıp, gerisinin inanmadığı bu iddialardan öyle rezil iftiralar duyduk ki insan diyor ki: 'Bu nasıl terazi, kefesi yok; bu nasıl harman, mahsulü yok.'

 

ANKA 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU