Hindistan Müslümanları arasındaki kastçılık, sosyal hiyerarşi (2)

Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: FairPlanet

Hindistan müslümanlari arasindaki kastin tarihsel tasviri:

19'uncu yüzyılda Hindistan Müslümanları arasındaki kast bir uygarlık karşılaşmasının sonucu olarak görüldü: İslam Hindistan ile buluşuyor, Hindistan İslam ile buluşuyor.

Buradaki vizyon: Müslümanların Hindistan'da var olan toplumsal tabakalaşma biçimlerine uyum sağladığı yönündeydi.

Bu vizyon hem İslam'ı hem de Hinduizm'i iki ayrı varlık olarak temellendirdi:

Birincisi, doğası gereği eşitlikçi,

İkincisi, doğası gereği hiyerarşikti.

Bu nedenle Hindistan Müslümanları tarafından kast uygulamalarının benimsenmesi, genetik karışmadan kaynaklanan bir kültürleşme biçimi olarak anlaşılırken İslam'a geçenler Hindu geleneklerini reddetme veya sürdürme düzeylerine göre ölçüldü.

Hindistan'ın bağımsızlığından sonra ve özellikle 1960'lardan itibaren söz konusu olan çalışmalar, bir yandan Güney Asya'daki Müslüman sosyal tabakalaşmasını tanımlamak için kast teriminin uygunluğunu savunanlar ile diğer yandan Müslümanların kast etiketleri kullandıkları ancak kastı tam olarak uygulamadıklarını ileri sürenler arasında gelişti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Müslümanlar arası eşitsizliklerin kast olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı konusundaki bu anlaşmazlık 1990'larda "Pasmanda" eleştirisi ile körüklendi.

Pasmanda terimi; Seyyid, Şeyh, Peştun ve Babür gibi üst kastlara ait olmayan ve Hindistan'da sosyal ve politik olarak dışlanmış Müslümanları tanımlamak için kullanılan bir kavram.

Pasmanda hareketi, Müslümanları Hindistan'ın laik çerçevesi altında temsil eden liderliğe meydan okudu ve üyelerini Müslümanların kolektif çıkarlarını ilerletmek yerine kendi konumlarını "Eşref" olarak pekiştirmek ile suçladı.

Pasmanda hareketinin Hindistan Müslümanları arasındaki kast yapılanmalarını yeniden yapılandırdığı ve güç yapılarını odak noktasına getirdiği söylenebilir.

Pasmanda hareketinin ortaya çıkmasının ardından Müslümanlar arasındaki kast yapılanmaları ile ilgili çalışmalar, tek tip bir Müslüman topluluğu fikrini sorguladı ve dini azınlık kategorisini karmaşıklaştırdı.

Üst kast mensubu Müslümanların ülkenin Müslüman nüfusunun azınlığını oluşturduğu, ancak Hindistan Müslümanlarının entelektüel, dini ve siyasi liderliğini tekeline aldığı vurgulandı.

Aynı zamanlarda yeni yayınlanan Sachar Komitesi Raporu, toplumsal grupların hiyerarşik düzenlenmesi, iç evlilik ve kalıtsal meslek gibi Hindu kast sisteminin özelliklerinin Hindistan Müslümanları arasında da mevcut olduğunu yineledi.

Pasmanda söylemi kısmen çeşitli Müslüman "Biraderiler" (Farsça kökenli kardeşlik anlamına gelen Birader veya Biraderi, çoğunlukla Kuzey Hindistan Müslümanları tarafından kast gruplarını belirtmek için kullanılır) veya mesleki kast gruplarının Mandal Komisyonu raporunun ardından rezervasyon talep etmek için dernekler veya cemaatler kurması ile ortaya çıktı. 

Hindistan Müslümanları arasındaki kast olgusunu temellendirmek için bu dernekler verimli bir çalışma nesnesi oluşturdu.

Daha önce Hindu olmayanlar arasında kastı ölçmek için referans noktası olarak "Hindu kast sisteminin" baskın varlığı odak alınıyordu.

Yani standart olarak "Hindu varna sistemi" ile Müslüman Biraderiler yalnızca Hindu kast gruplarına yakınlık derecelerine göre sınıflandırılabilirdi.

Bu mantığa göre, Müslümanlar arasındaki kastı anlamak, Müslümanların ne ölçüde kültürel olarak uyum sağladığını veya sağlamadığını değerlendirmek anlamına geliyordu.

Bu yaklaşım, kastı; sözde nesnel, gözlemlenebilir bir dizi kritere indirgedi ve emik bakış açılarını, yani kastın Müslümanlar için ne anlama gelebileceğini gözden kaçırdı.

Dernekler veya cemaatler böylece Müslüman kastını pratikte ve Müslümanların kendi terimleri ile incelemenin bir yolunu sundu.

Genel olarak kastı hesaba katmak, bizi Hindistan Müslümanlarının homojenliği konusundaki yaygın varsayımı, yani tüm Müslümanların Hindistan'ın laik rejimi altında benzer bir azınlık deneyimine sahip olduğu yanılsamasını terk etmeye zorlar.

Hindistan Müslümanlarının azınlık deneyimi çeşitlidir ve kast; tıpkı sınıf, cinsiyet veya kültür gibi, bu deneyimi etkileyen temel faktörlerden biridir.

Müslümanlar arasındaki kast dinamiklerini incelemek bizi Müslümanların özellikle daha yüksek statü iddialarına taşır.

Kast dernekleri/cemaatleri, bu şekilde sosyal konumlarını iyileştirmeye çalışan bireyler veya gruplar için önemli platformlar olarak ortaya çıktı.

Daha yüksek statü iddialarının "Hindu varna sisteminde" önemli bir rol oynadığı yaygın olarak kabul edilir.

Bu tür iddialar, farklı kast grupları arasındaki ayırt edici özellikleri, alt kastların sosyal konumlarını yükseltmek için kullandıkları araçlara dönüştürdü.

"Sanskritleştirme" olarak nitelenen bu süreç yalnızca üst kast soyisimlerinin benimsenmesini değil, aynı zamanda mesleki uzmanlaşma, gelenek ve görenekler, beslenme ve yemek alışkanlıkları da dahil olmak üzere değişimi de beraberinde getirdi.

Hindistan'daki Müslümanlar arasında da benzer bir süreç gözlemlenmiş ve sosyal olarak değerli soylara ilişkin iddialar merkezi bir rol oynamıştır.

"Eşrefleşme" olarak nitelenen bu süreç, ensab (soyağacı çalışması) disiplini ile beslenen soybilimsel iddialara dayanıyordu.

İslam dünyasında "Seyyid" statüsünü talep etmek için Hz. Muhammed'in (S.A.S.) ailesinden veya Ehl-i Beyt'ten gelmek gerekiyordu.

Seyyid statüsüne ilişkin iddiaları doğrulamak kolay olmadığı için "şeyh" statüsü -Hint bağlamında öncelikle (Peygamber'in Arap kabilesi Kureyş'ten gelen soy) Hindistan'daki Müslüman grupların benimsediği sosyal kategori haline geldi.

Bu özellikle "Peşevar Akvam" veya mesleki kastlar olarak bilinenler için geçerliydi.

Şeyh statüsü, çeşitli Müslüman mesleki kastların veya Biraderilerin "Ansari/Ensar" (peygamberin yoldaşları) veya "Qureshi/Kureyş" (peygamberin Arap kabilesi) gibi Arap soyisimlerini benimsemeleri için yeterli akışkanlık sağladı ve böylece İslam Peygamberi ile bir ilişki olduğunu ancak soyundan gelmediğini gösterdi.

Kuzey Hindistan'ın Müslüman seçkinleri ortak bir kültüre asimile oldukça, bölge ve kökene ilişkin önceki etnik farklılıklar sosyal kategorilere yani Eşref; Seyyidler, Şeyhler, Babürlüler ve Peştunlar arasındaki dört ana gruba dönüştü.

Babür dönemi, Eşref kültürünün korunması yolu ile bu ayrıcalıkları koruma çabasına tanık oldu ve Hint olmayan gelenekleri sürdürmeyi ve Farsça, Arapça ve sonrasında Urduca eğitimi teşvik etmeyi amaçlayan bir alt kültür oluşturdu.

Soyun bu kadar önemli olması nedeni ile devlet doğrudan soyağacı iddialarını düzenlemeye dahil oldu; böylece, 16'ncı yüzyılın sonlarında Seyyid iddialarının geçerliliğini incelemek ve meşru kabul edilenlere soykütüğü belgeleri vermek üzere uzmanlaşmış bir kurum olan "Nakibü'l-Eşraflık" (şecereleri doğrulayan makam) ortaya çıktı.

Ancak Hindistan'da Eşrefler belirli bir ayrımı korumaya çalışırken dahi yerel kültürün çoğunu benimsediler.

Yine de Eşref Müslümanları tarafından Hint sosyal geleneklerinin benimsenmesi durumu çok yaygın olmamıştır.

Sosyal statüye ilişkin rekabet eden iddialar, 19'uncu yüzyılın sonlarında kast derneklerinin veya cemaatlerinin kurulmasının arkasındaki ana itici güçlerden birini oluşturdu.

Müslüman "mesleki kastlar" arasında, bu genellikle bir "şeyh" statüsü talep etmeyi içeriyordu.

Bir kast birliği oluşturma yönündeki en önemli çaba "dokumacılar" arasında gerçekleşti.

Daha önce aşağılayıcı bir şekilde "Julahalar" olarak anılan bu kişiler, Hz. Muhammed'in (S.A.S.) sahabelerini ifade eden "Ensar" unvanını benimsediler ve 1924'te Kalküta'da "Mü'min Konferansı"nı kurdular ki bu, alt kıtanın belirli bölgelerinde "Tüm Hindistan Ensar Cemiyeti" olarak da bilinen bir örgüt.

Mümin Konferansı, Müslüman dokumacıların ortak bir Biraderi kimliği etrafında oluşan en erken pan-Hint derneklerinden biriydi.

Hindistan'ın bağımsızlığına giden süreçte Mü'min Konferansı, Hindistan Ulusal Kongresi ile yakın bir ilişki geliştirdi.
1927'de Delhi'de "Tüm Hindistan Kureyş Cemiyeti" bayrağı altında kasap, et ve deri tüccarlarını temsil eden başka bir önemli örgüt ortaya çıktı.

Benzer şekilde, "Mirasiler" (müzisyenler ve soybilimciler) ve "Arainler" (sebze satıcıları ve bahçıvanlar) dahil olmak üzere diğer "Peşevar Biraderilerini" harekete geçirmek için birkaç küçük dernek kuruldu.

Tüm bu dernekler kendi Biraderilerini "Şeyh" statüsüne bağladılar ki bu nedenle Eşrefleşme süreci "Şeyhleşme" kavramı ile de karşınıza çıkar.

Dini azınlıklar içindeki kast farklılıklarını öne sürmek, toplum çıkarlarını temsil etme konusundaki siyasi kapasitelerini zayıflatan bölücü bir etkiye sahiptir.

Müslümanlar söz konusu olduğunda bu, ağırlıklı olarak Eşref kökenli olan ve tüm Müslümanlar adına konuştuğunu iddia edenler ile Müslümanlar arasında marjinal kast gruplarının, özellikle Pasmanda'nın çıkarlarını savunanlar arasındaki gerilimi vurgular.

Yakın tarihli iki gelişme bu gerilimin karmaşık doğasını yansıtıyor:

İlk gelişme, tüm Müslümanları tek bir siyasi platformda bir araya getirmeyi amaçlayan büyük bir siyasi parti olan Haydarabad merkezli "Tüm Hindistan Müslüman Meclisi Birliği" (AIMIM) tarafından Asaduddin Owaisi liderliğinde bir "kast sayımı" talebinin onaylanmasıdır.

2021 yılında Bihar'dan on partili bir heyet, kast sayımı talebinde bulunmak üzere Delhi'de Başbakan Narendra Modi ile görüşürken delegeler arasında AIMIM üyeleri de vardı. 

Alt kast ve kast karşıtı aktivistlerin uzun süredir devam eden talebi üzerine kast sayımı; eğitim, kamu istihdamı ve seçim sürecinde tahsis edilen kotalara dayalı olarak rakamları güncellemeyi amaçlıyor.

Bu talebi desteklemesine yol açan nedenler (Bihar'daki siyasi stratejisinden, memleketi Telangana'da Müslümanlar için kota uygulanması konusundaki tutumuna kadar) ne olursa olsun bu duruş, azınlık temsili söz konusu olduğunda kast temelli kotalar meselesinin üniter bir retorik ile benimsenebileceğine işaret eder.
 


İkinci gelişme, kast siyaseti ile Müslüman siyaseti arasındaki gerilimin Hindistan'ın laik çerçevesini nasıl sorgulattığını gösterir.

2022 yılında Narendra Modi, partisinin ve hükümetinin Pasmanda Müslümanlarına ulaşması gerektiğini söyledi.

Bu, iki ana nedenden dolayı şaşırtıcıydı:

Hem dini azınlıklara yönelik açılımlardan çok çoğunlukçu politikalar ile öne çıkan bir partinin açıklamasının samimiyeti konusunda kuşkular vardı hem de Pasmanda terimi birçokları için yeniydi çünkü o zamana kadar Hindistan'daki ana akım kamusal tartışmalardan oldukça uzaktı.

Bu arada medya da hem Hindistan'daki Müslümanların kast ayrımlarına göre toplumsal olarak örgütlendiğini açıklamaya çalıştı hem de alt kast grupların seferberliğinin geleneksel Müslüman liderliğine meydan okuduğunu vurgularken kastın Müslümanlar arasında politik olarak önemli olduğunu gösterdi.

Modi'nin açıklaması, Pasmanda aktivistleri arasında laiklik konusunda farklı vizyonları ortaya koydu.

Bir yandan, alt kast ve Dalit Müslümanlara karşı ayrımcılık ile mücadele eden Pasmanda Muslim Mahaz'ın kurucusu Ali Anwar Ansari, Hindutva gruplarına karşı Müslüman birliğinin gerekliliğini ve Hint laikliğinin Müslümanların vatandaşlığa eşit erişimini garanti altına aldığını belirtti.

Öte yandan, bir başka Pasmanda aktivisti Faiyaz Ahmad Fyzie, BJP'nin Tekdüze Medeni Kanun projesini savunarak kast siyasetinin önemini vurguladı.

Ona göre, Tekdüze Medeni Kanun'un uygulanması, geleneksel olarak topluma özgü aile yasalarını savunan Eşref'in siyasi vesayetinden Pasmanda Müslümanlarını kurtarmaya katkıda bulunacaktır.

Dolayısıyla 1990'lardan bu yana yaygın kast temelli taleplerin ortaya çıkmasının yalnızca Müslüman elitlerin topluluk temsili iddialarını sorgulamakla kalmayıp, daha genel olarak Hindutva gruplarının yükselişinin prensipte daha fazla Müslüman siyasi birliğini gerektirse dahi Müslüman çıkarlarının garantörü olarak Hindistan'ın laiklik modelini sorgulamaya yönelttiği söylenebilir.

Pasmanda şemsiyesi altında birleşmek Müslüman kast gruplarının daha geniş bir ölçekte siyasi taleplerini dile getirmelerine olanak tanıyor olsa da iç bölünmeler siyasi birleşme sürecini engelliyor.

Bu bölünmeler hem Müslüman ayrıcalıklı kast gruplarına yönelik benimsenecek stratejik yaklaşıma ilişkin hem de Ensarlar gibi çok sayıda köklü Müslüman Pasmanda kastları ile Halalkhor gibi dokunulmazlık deneyimi yaşayan Pasmanda arasındaki daha marjinalleştirilmiş kast grupları arasındaki iç güç dengesizliği meselesi ile ilgilidir.

1950 yılında 341'inci madde kapsamındaki bir başkanlık emri, Hindu olmayanların Planlanmış Kast (SC) statüsünden yararlanmasını yasakladı.

O zamandan beri Müslümanlar arasındaki kast, Hindistan devlet ve politika söyleminde belirsiz bir varlığa sahip -1955 Birinci Geri Sınıflar Komisyonu Raporu, Geri Kastlar listesine belirli Müslüman kastlarını eklemiş olsa da.

Ancak son dönemlerde Hindistan'da Müslümanların (ve Hristiyanların) SC kategorisine dahil edilme olasılığı yoğun bir tartışmanın konusudur ve önümüzdeki yıllarda önemli yasal değişiklikler beklenebilir.

SC kategorisinin Müslümanlara ve Hristiyanlara genişletilmesine karşı çıkanlar, Müslümanların zaten bir azınlık olarak özel haklardan yararlandığını savunuyor.

Ancak genişletilmesine taraf olanlar ise daha önce İslam'a geçen Dalitlerin, SC statüsünün sağladığı ayrıcalıklı politikalardan yararlanmaları gerektiğini, çünkü yaşadıkları dışlanmanın din değiştirme ile sona ermediğini savunuyor.

Hint medyası ve siyasi söylemi Müslümanları tek tip bir kimlik olarak ele almaya devam ediyor olsa da Hindistan mahkemelerinin kararları ve Müslümanlar arasındaki kast dernekleri ile siyasi partilerin bu soru hakkındaki pozisyonları, yakın gelecekte Hindistan Müslümanlarının kast politikasını şekillendirmede muhtemelen çok önemli olacaktır...


Yazi dizisine son sözler:

İslami toplum eşitlik ilkesi (Müsâvat) üzerine kurulmuş olsa da Hint Müslümanlar, Hindu toplumunun kast sistemine neredeyse özdeş bir sosyal yapıya sahip.

İslam homojenliği öğütlese de ne yazık ki Hindistan'daki Müslümanlar arasında sosyal tabakalaşmanın olduğu bir gerçek.

İslam'ı benimsemesi ile birlikte ortalama bir Müslüman kast ayrımcılığı ve genel sosyal dışlanmadan derinden etkilenen eski çevresini değiştiremeyeceği bir gerçek.

Sonuç olarak, Hindistan'da İslam'ın yayılım ve pratik biçimi, Hindu toplumunda bulunan kastçı unsurları yavaş yavaş özümsemeye başlamıştır.

Burada, eşitlik kavramına dayanan bir din olan İslam'a ait olmanın ve aynı zamanda eşitsizliği doğrulayan yerel özellikleri benimsemenin paradoksu kabul edilmeli.

Hindistan Müslümanları gelir, meslek, eğitim ve daha da önemlisi soy temelinde farklı statü kategorilerine ayrılıyor.

Hindistan Müslümanlarının kötü sosyo-ekonomik koşullarını inceleyen 2006 Sachar Komitesi Raporu, Müslümanlar arasındaki kast yapılanmasını kategorize etmek için üçlü bir ayrım kullandı.

Eşref'i, kökeni yabancı topraklardan gelen veya İslam'a geçen üst kast Hindular olarak; Eclal'ı, "mesleği ritüel olarak temiz olan orta sınıf din değiştirenler" olarak ve Arzal'ı da "eski dokunulmaz" kastlardan din değiştirmiş insanlar olarak tanımladı.

Hindistan Müslümanları arasındaki kast sistemi, hayatın çeşitli alanlarındaki ilerlemelerini engelleyen önemli bir faktör.

Ve daha da önemli bir ayrıntı, Hindistan Müslümanları çoğunlukla Keşmir'de olan bitene karşı duyarsızdır...

Yazı dizisinin sonu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU