Türkiye'de sivil toplum ne aşamada, üniversite-STK ilişkisi nasıl olmalı?

Sivil Toplum Geliştirme Merkezi koordinatörü Dr. Zafer Çeler, hem kurumun yeni eğitim programlarını anlattı hem Türkiye'deki sivil toplumculuğu değerlendirdi

Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) kaynak merkezi projesi 2018'in ekim ayında başladı.

Geçtiğimiz aylarda ise sivil toplum örgütlerini desteklemek ve etkisini arttırmak amacıyla bir proje yola çıktı.

Adı STOK, yani Sivil Toplum Okulu.

Projeyi Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) Kaynak Merkezi yürütüyor.  Avrupa Birliği tarafından finanse edilen merkezin okulu STOK gelecek ay yeniden açılıyor. 

Kayıt için gelecek haftaya kadar vakit var.  Ekim'de Ankara’da ilk oturum gerçekleştirilecek. Daha sonra farklı şehirlerde de oturumlar düzenlenecek.

Hem okul hem Türkiye ile dünyadaki sivil toplum algısı hakkında merkezin koordinatörü Dr. Zafer Çeler, Independent Türkçe'ye konuştu.

Yaklaşık bir buçuk yıldır sivil toplum projeleri içinde yer alan İstanbul Gedik Üniversitesi sosyoloji bölümü öğretim üyesi Çeler, merkezin yeni bir eğitim dizisi programı olduğunu, içinde farklı eğitimler barındırdığını belirtiyor.

 

whatsapp-image-2018-09-03-at-14.56_.50_.jpeg
Dr. Zafer Çeler / Fotoğraf: STGM

 

Genelde kısa süreli tutulan eğitimler Sivil Toplum Okulu’nda daha uzun tutuluyor.  

Çeler, "Kurguladığımız şey sivil toplum alanında temel itibariyle sivil toplum akademisi olarak iş görmesidir. Tüm sivil toplum örgütlerine açığız” diyor.

"Yerleşik örgütlerin katılmasını talep ediyoruz"

Hem yerel sivil toplum örgütlerinin hem Türkiye genelinde çalışan ulusal örgütlerin katılım sağlayabildiğini söyleyen Çeler, tek bir şartlarının olduğunu hatırlatıyor: 

Vakıflar, dernekler, kooperatifler gibi. Yalnız şöyle bir temel kriterimiz var. En az 3 yıllık bir geçmişlerinin olmasını talep ediyoruz. Neden? Çünkü Sivil Toplum Okulu dediğim gibi bir akademi 7 ay boyunca sürüyor. Ve bir biri üzerine gelen farklı bakışlarla, bir birini tamamlayan farklı konularla işlediği için okulun kendisi. Burada daha, sivil toplum alanında deneyime sahip, biraz daha yerleşik örgütlerin katılmasını talep ediyoruz.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Sivil toplum örgütleriyle akademi arasındaki iş birliğine katkı sağlıyoruz" 

Eğitim politikalarının akademik bilgi ve veriler ışığında şekillendiğini söyleyen Çeler, eğitmenlerin üniversiteler ve farklı sivil toplum örgütlerinden geldiğini vurguluyor. Türkiye’de sivil toplum kuruluşların genel itibariyle akademi ile bağlantılarının zayıf olduğunun altını çizen Çeler'e göre asıl önemli olan akademik bilgiyle sivil toplum örgütlerinin tecrübe ve aktivitelerini bir araya getirmek: 

Bunun üzerinden çok daha sofistike, çok daha derin bir sivil toplum bilgisi verisine ulaşılabilir. Amaçladığımız şey buydu. Bunun bir parçası da STOK’du.

"Türkiye'nin siyasi şartlarında sivil toplum daralıyor"

Dr. Zafer Çeler, Türkiye'nin sivil toplum alanında çok fazla eksiği olduğu söylüyor, ülkenin siyasi şartlarına işaret ediyor:

Hem politik anlamda, hem hukuki anlamda birçok eksiklikler var. STK'ların raporuna göre, Türkiye’de şu anda sivil toplum düşüşte ve baskılanmış durumda. Sadece Türkiye'de değil dünyada siyasal anlamda gittikçe otoriterleşen bir eğilim var. Avrupa'nın farklı ülkelerinde de popülizmin yükseldiğini biliyoruz, ve bunu uzun zamandır tartışıyoruz. Elbette yine sivil toplum örgütlerin ve Avrupa Birliği’nin yaptığı araştırmalar ve ülkelerde, mesela İtalya, Avusturya, Fransa gibi bir yerlerde sivil toplumun gittikçe daha da üzerinde bir baskının ortaya çıktığını gösteriyor. Türkiye’de bu eğilimin bir parçası. Aslında daha derin bir parçası bir taraftan. Elbette ki bu açıdan baktığımız zaman sivil toplum bir sürü açıdan daralıyor.

"İki tür STK var düzenin yanında ve karşısında"

Akademisyen ve sivil toplumcu Dr. Zafer Çeler, sivil toplumun yeni bir kavram olmadığına dikkat çekiyor. Sivil toplumun 18. yüzyılın sonundan itibaren tartışılmaya başlandığını söyleyen Çeler, bu kavramın gündelik anlamda neoliberal politikaların dünyayı sarıp sarmalaya başladığı 80'li yıllarda kullanılmaya başlandığını söylüyor:

1980'ler ve 1990'lar liberalizm ile yeni sağın evliliğinin ortaya çıktığı dönemler, refah devletinin ortadan kalktığı kapitalizmin dizginsiz şekilde yükseldiği dönemler. Bir taraftan sivil toplum refah devletinin çökmesiyle beraber tam da bu refah devletinin artık sağlamadığı, herkesin kendi bacağından asılması gerektiği düşünüldüğü bir dönemdi. Sivil toplum refah devletinin bıraktığı boşlukta neoliberal, konservatif, muhafazakar, yeni muhafazalar zihniyetin bir an iş birlikçisi olarak ortaya çıkıyor. Ama diğer taraftan da tam da bu dönemde sendikaların ortadan kalktığı bir alanda hakların budanmasına karşı birileri karşı çıkıyor. Bu karşı çıkanlar yine sivil toplum örgütleri. Bu ikisinin arasındaki farklılığı vurgulamak gerekiyor.

Çeler'e göre devlet figürünün belirleyici olduğu toplumlarda sivil toplum güdük kalıyor:

Sivil toplum temelinde yatan şey kamusal alana yönelen ilgi. Bu ilginin olmadığı toplumlarda elbette sivil toplum güdük kalıyor. Devletin bu kadar güçlü olduğu siyasetin içerisinde devlet figürünün, devlet kurumlarının çok belirleyici olduğu toplumsal kültürlerde sivil toplum maalesef güdük kalıyor. Batı ülkelerinde ise ulusallık katılımı, vatandaş katılımı, kamusal ilgi dediğimiz şeyin kendisinin kökenlerini çok daha geçmişe dayanıyor.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU