Şii İkili, Musa Sadr'ın mirasına sahip mi çıktı yoksa onu istismar mı etti?

Vefatının 45’inci yıldönümünde Musa es-Sadr'ın yaklaşımından geriye ne kaldı?

Musa Sadr'ın mirası, onun sancağını doğru tutamayanlar tarafından büyük ölçüde yok edildi / Fotoğraf: AFP

Lübnanlı Şii siyasi lider ve din adamı Musa Sadr'ın ortadan kaybolmasının üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen, kaybolma meselesi hâlâ gizemini koruyor.

Kendisi ve iki yoldaşı, Şeyh Muhammed Yakup ve gazeteci Abbas Bedreddin'in akıbeti hakkında halen kesin bir sonuca varılabilmiş değil.

Sadr, en son 31 Ağustos 1978'de iki arkadaşıyla birlikte Libya'nın başkenti Trablus'a yaptıkları ziyaret sırasında görülmüştü.

Şii Emel Hareketi'nin kurucusu olan İmam Sadr, Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi'nin de katılacağı bir törende hazır bulunmak üzere Libya'ya gelmişti.

İmam Sadr, Şeyh Muhammed Yakup ve gazeteci Abbas Bedreddin ile birlikte Trablus'taki Beach Hotel'de ağırlanmıştı.

Libyalı yetkililer o dönemde Sadr ve iki arkadaşının 31 Ağustos akşamı Roma'ya giden bir İtalyan Havayolları uçağıyla Trablus'tan ayrıldıklarını açıkladı.

İtalyan yetkililer daha sonra Sadr'ın çantalarını Roma'daki Holiday Inn Otel'de bulmuştu.
 

Şii Emel Hareketi’nin destekçileri, Ağustos 2018'de başkent Beyrut'un doğusundaki Baalbek kasabasında düzenlenen tören sırasında İmam Musa Sadr'ın fotoğraflarını kaldırıyor.jpg
Şii Emel Hareketi'nin destekçileri, Ağustos 2018'de başkent Beyrut'un doğusundaki Baalbek kasabasında düzenlenen tören sırasında İmam Musa Sadr'ın fotoğraflarını kaldırıyor

 

İtalyan yargısının soruşturmaları, 1979 yılında Roma Cumhuriyet Savcısı'nın Sadr ve iki arkadaşının İtalyan topraklarına girmediğinin tespit edilmesinin ardından davayı düşürme kararıyla sonuçlandı.

Sadr'ın kaybolmasının üzerinden 45 yıl geçmesine ve kaybolduğunda 50 yaşında olmasına rağmen, Lübnan'daki Şii takipçileri ve hayranları, halen gerçeğin ortaya çıkmasını ve onun geri dönmesini bekliyor.


Kaybolma dosyasına dair yeni bulgular

Lübnan yargısı, geçtiğimiz ağustos ayının 26'sında Libya Adalet Bakanı Halime Abdurrahman'dan, Hannibal Kaddafi dosyasını müzakere masasına koymaya ve Aralık 2015'ten bu yana bir hapishanede tutuklu bulunan Hannibal'ın serbest bırakılmasını sağlayacak bir çözüme ulaşmak için hukuki ve insani iş birliği yapmaya hazır olduğunu ifade eden bir mektup almıştı.

Sadr'ın kaybolması dosyasını takip eden resmi bir kaynağın daha önce Independent Arabia'ya verdiği röportajda belirttiğine göre Hannibal, bilgi gizlemekle suçlandığı için hapishanede tutuluyor.

Ancak "Hannibal'ın sadece bilgi gizlemekle değil, aynı zamanda Sadr ve iki arkadaşının akıbetinden sorumlu olmakla da suçlandığı" göz önünde bulunduruluyor.

Ayrıca Şarku'l Avsat'ın haberine göre, Seyfülislam Kaddafi dosyasıyla ilgilenen bir adli kaynak, Libya'dan gelen mesajda "Sadr ve iki arkadaşının akıbetini açıklamak için herhangi bir istek ifade edilmediğini, sanki Lübnan'ın özgürce iş birliği yapması gerekiyormuş gibi davranıldığını" belirtti. 

Bu bağlamda Seyfülislam Kaddafi, kardeşi Hannibal'ın serbest bırakılması yönündeki taleplerinin reddedilmesi üzerine geçtiğimiz çarşamba günü Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri'ye sert ifadeler içeren bir mektup gönderdi.

Yerel medya kanalları üzerinden yayınlanan mektupta "Libya, içinde bulunduğu çöküntüden ayağa kalkacak ve eskisi gibi kükreyecek. İşte o zaman zulmedenler kaçacak delik arayacaklar" ifadeleri yer aldı.


Musa Sadr kimdir?

Musa Sadr 1928 yılında İran'ın Kum şehrinde doğdu. Çocukluk ve gençlik yıllarının çoğunu orada geçirdi. 1950 yılında Tahran Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi ve 1953 yılında ekonomi hukuku alanında üniversite diploması alana kadar İran havzasında ders verdi.

1954'te babasının ölümünden sonra Irak'a gitti ve 1959 yılına kadar orada kaldı. 1955'te ilk kez Lübnan'a geldi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ardından eğitimine devam etmek için Necef'e döndü. 1960'ta tekrar Lübnan'a geldi. 1969 yılında Yüksek Şii İslam Konseyi'ni kurdu ve başkanlığına seçildi.

1974'te Şii Emel Hareketi'ni kurdu. Daha sonra Lübnan'ın Sur şehrine yerleşti ve Lübnan'ın tüm bölgelerindeki Şii unsurlarla etkileşime girmek için uğraştı. Ayrıca çok sayıda hayır kurumu kurdu.


Silahlardan uzak

İmam Sadr, 1975 yılında Lübnan iç savaşının başlamasıyla birlikte savaşan mezhepler arasında diyalog köprüleri kurmak için çaba sarf etmiş ve bir grup Lübnanlı ile birlikte Ulusal Yatıştırma Komitesi olarak bilinen komiteyi kurmuştur.

Devam eden çatışmaları durdurmakta başarısız olunca, Beyrut'taki Safa Camii'nde oturma eylemi düzenledi ve birkaç gün boyunca açlık grevi yaptı.

Sadr, hükümetin kurulmasından sonra oturma eylemini sona erdirdi ve uzlaşma sağlamak için görüşme sözü aldı.

Sadr, 28 Haziran 1975 tarihinde iç savaşı durdurmak için yaptığı oturma eylemi sırasında şu ifadeleri kullandı:

Vatanımızın yok olmasından korkuyoruz. Uluslararası bir komplonun Lübnan'ı vurmayı hedeflemesinden korkuyoruz. Bu nedenle tüm olup bitenler sona ermedikçe ya da canımız çıkmadıkça bu camiyi ve bu oturma eylemini terk etmeyeceğiz. Barışla, nezaketle, silahlardan uzak durarak, oturma eylemleriyle, sabırla ve kararlılıkla bu planın başarısına katkıda bulunmayı umuyoruz ki vatanımızı kurtarabilelim.

Ayrıca Sadr, birçok uluslararası etkinliğe katıldı. Farklı mezhepler ve dinler arasında yakınlaşma çağrısında bulunan Sadr, dünya çapında mezhep çatışmalarına son verilmesi çağrısında bulunan ‘Müslüman ses' olarak ünlendi.


Musa Sadr dönemi ile Şii İkili arasında kalan Lübnan Şiileri

Al Janoubia web sitesi yazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Ali Emin şöyle diyor:

Şii ikili terimi, İran tarafından her düzeyde desteklenen tek taraflı, kontrollü, denetimli ve kararlı bir menfaat nedeniyle bugün anlamını yitirmiştir. Musa Sadr'ın mirasının, onun sancağını yanlış bir şekilde tutanlar tarafından büyük ölçüde ortadan kaldırıldığı söylenebilir. Bunun için örnek olarak Musa Sadr'ın Muammer Kaddafi tarafından kaçırılmasının İran ve Libya rejimleri arasındaki mükemmel ilişkinin önünde herhangi bir engel teşkil etmediğini söylemek yeterlidir. Bu nedenle Sadr'ın kaçırılmasının, Libya-İran ilişkilerinin derinliğinin Kaddafi iktidarı boyunca sarsılmamasının nedenlerinden biri olduğu ifadesini benimsemiyoruz.


Emin, "Musa Sadr'ın Libya'da kaybolması, Lübnanlı Şiilerin bölgesel olarak kaçırılması sürecinin başlangıcıydı. O zamandan beri Suriye rejimi Şia üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmaya başladı. İran'da İslam devriminin zaferinden sonra İran etkisi Şii sahnesine girdi ve daha sonra para ve silah gücüyle Şiiler üzerindeki nüfuzunu Suriye rejimiyle paylaştı. Genel bir ulusal gerginlik de buna katkıda bulunurken Şii ikili (Emel Hareketi ve Hizbullah), İran ve Suriye'nin Lübnanlı Şiiler üzerindeki gücünü kontrol eden bir konuma getirildi" dedi.

Gazeteci ve araştırmacı Hasan Dur, "İmam'ın takipçilerini onunla kıyaslayarak yargılamanın her iki tarafa da haksızlık olduğuna şüphe yok. Şartlar değişti, meydan okumalar çoğaldı, çözüm ve çatışma araçları farklılaştı. En önemlisi de İmam Sadr'ın sahip olduğu nitelikler başkasında yok. İmam Sadr'ın belirlediği stratejik başlıklarda buluşsalar bile Emel ve Hizbullah tek bir parti değildir. Emel Hareketi ile Hizbullah arasındaki tamamlayıcı ittifakın şartlarını Hizbullah'ın doğuşundan yıllar önce yazan Sadr'ın gücü burada yatmakta. Bu da onun ileri görüşlülüğünün ve durumları doğru teşhis ederek üzerine aksiyon alırken ne kadar isabetli davrandığının kanıtıdır" ifadelerini kullandı.

Dur, sözlerini şöyle sürdürdü:

Özellikle eski Başbakan Refik Hariri'nin öldürülmesinden sonra birçok kişi hareket ile parti arasında bir ayrılık yaratmaya çalıştı. O günden bu yana Şii İkili terimi şekillenmeye başladı. İttifak, iç çekişmeleri önlemek için stratejik entegrasyona doğru ilerleme kaydetti. Ardından kardeşlik ittifakını derinleştirmek için Temmuz 2006 saldırısı gerçekleşti.

Böylece Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, Seyyid Hasan Nasrullah liderliğindeki askeri savaşa paralel olarak diplomatik bir savaş başlattı. Bu durum İsrail tarafından tanınan ve bazı Lübnanlılar tarafından reddedilen açık bir zaferle sonuçlandı. Ardından dramatik olaylar, Ekim hareketine kadar devam etti. Şii İkili'nin aynı pozisyonda olduğu 2019 yılı, Lübnan varlığına ve Şii toplumu ile direnişin kaderine tehdit oluşturan önemli olaylar olarak tarihe geçti.

 


"İmam Sadr'ın kimliğinin istismar edilmesi"

Lübnan Üniversitesi'nde psikoloji profesörü olan araştırmacı Mine Feyyaz, "Sadr, Lübnan'a nasıl ve neden geldi?" sorusunu sordu.

Feyyaz, "Sadr'ın kaygısı, başlangıçta Şii toplumunun statüsünü yükseltmekti. Belli bir süre boyunca da silahlanmaya teşvik etti. Ancak Lübnan'ı daha fazla tanıdığında tavrını değiştirdi. 1969 yılında Lübnan'daki silahlı Filistinli varlığını örgütlemek için yapılan Kahire Anlaşması'ndan sonra ve kaçırılmasından kısa bir süre önce söylemini değiştirerek şiddete karşı olmaya başladı. Diyalog ve bir arada yaşama çağrısında bulundu" ifadelerini kullandı.

O dönemde "Sadr'ın kaçırılıp öldürüldüğüne" inandığını dile getiren Feyyaz, "Sadr'ın kızının bahsettiği anlayışa binaen Sadr'ın halen hayatta olduğu ve bugün 95 yaşına geldiğini dillendirmenin, bir efsaneyi canlandırma ve onu beklenen Mehdi'ye benzetme çabası" olduğunu söyledi.

Feyyaz, "İmam Sadr'ın son günlerindeki yaklaşımını uygulamak ve hayata geçirmek şartıyla bu efsanenin yeniden canlandırılmasına karşı olmadığını" ifade etti.

Profesör, "Şii İkili'nin yaptığı şeyin, Sadr'ın sözlerinden kendi çıkarlarına uygun olanları iktidarda kalmak ve kitleleri kontrol etmek için seçip Sadr'ın imajını açık bir popülizmle istismar etmek olduğunu" beyan etti.

Feyyaz son olarak, "Bütün bu yaptıkları da eninde sonunda İran gibi yabancı devletlerin ekmeğine yağ sürmekten öteye geçmemiştir" dedi.


Şii gönüllerde Sadr'ın nasıl bir yeri var?

Yazar Ali Emin, konuya dair yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı:

Şii ulusal kimliğinin pekiştirilmesi, Musa Sadr'dan günümüze kalanlar arasında en bariz olanıdır. Çünkü İran'ın temsilcisi konumunda olan Hizbullah'ın İran yönetimine kaymasıyla Şiilerin ulusal kimliği ve İran'ın ideolojik dostluğu arasındaki uyumda dengesizlik ve kafa karışıklığı meydana gelmiştir. Emel Hareketi, Lübnanlı Şiilerin devletteki çıkarlarını temsil ettiği için bu alanda farklılığını korumaktadır. Ancak bu faktör de Hizbullah ve onun arkasındaki İran tarafından güdülen kemirme ve siyasi olarak yutma politikası ışığında etkisini kaybetmiştir. Öyle ki Emel Hareketi, liderliğinin iktidar dizginlerini büyük ölçüde Hizbullah'a devretmesiyle bir menfaat adına geri çekiliyor gibi görünmektedir.

İmam Musa Sadr, Lübnan kamuoyunun bilincinde devlet projesine katılımın önemli bir başlığını oluşturmuştur ve halen de oluşturmaya devam etmektedir. Sadr, Şii fırkasının işleriyle ilgilenecek Lübnanlı resmi bir kurum kurmak adına 1967 yılında Yüksek Şii İslam Konseyi adıyla bir kuruluş oluşturmaya çalıştı. Böylece Şii katılımı savaşını Lübnanlı bir mezhep başlığıyla devlet çerçevesine sokma eylemine girişmiş oldu. Bu durum o dönemde farklı nedenlerle birkaç Şii topluluktan tepkiler alınmasına da yol açtı.

Bazı tepkiler tarihi nedenlerle ortaya çıktı. Bazı tepkiler de siyasi nedenlerden kaynaklandı. Devletin içerisine dini başlık altında Şii siyasi iddiaların girme endişesi de bu minvalde sayılabilir. Tüm yaşananlar ve Sadr döneminde devam eden bu tartışmanın boyutları ne olursa olsun, Sadr'ın yaptıkları özünde devlete olan inancın ve dini ve mezhepsel açıdan tam bir sadakatin gereklilikleriydi.

Bu manada Sadr'ın Lübnan devletine olan inancının bedelini, projeyi kabul etmeyerek ödediği söylenebilir. Savaşa karşı duran Sadr, 1976 yılında Beyrut'taki Safa Camii'nde savaşı protesto etti. Savaşı durduramasa da Lübnanlıların sempatisini kazandı.


Dur, "İmam Musa Sadr'ın istisnai bir figür olduğuna şüphe yok. Lübnan sahnesindeki kısa süreli varlığıyla, tekrarlanması zor, benzersiz bir durum oluşturdu. Dolayısıyla Şii İkili'nin İmam Sadr'ın izinden gittiğini ve onun öğretilerini takip ettiğini doğrulayabiliriz. İmam, Lübnan'ın birliği ve bir arada yaşaması, çekişmelerin ve iç çatışmaların önlenmesi, Siyonist saldırganlığa karşı durulması, onun saldırgan doğasına karşı direniş gücünün en üst düzeye çıkarılması ve Lübnan'ın Arap dünyasına açılan tek kapısı olan Suriye ile yakın ilişkilerin kurulması konusunda çok istekliydi" değerlendirmesinde bulundu.

Dur, "Musa Sadr aramızda olsaydı, bu başlıklardan sapmazdı. Ancak aramızda olsaydı, istisnai varlığının farklı bir etkisi ve başka bir etkisi olurdu. Onun biyografisini, davranışlarını ve meselelere yaklaşımını takip eden herkes bunu açıkça ve objektif olarak fark edebilir" dedi.

 

 

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU