Cidde'de bir zirve, devlet kavramı adına bir zaferdir

Bu girişimler, bölgede Arap Baharı olarak nitelenen rüzgârların estiği zaman başladı ve devlet kavramını sanki miadı dolmuş, zamanı geçmiş ve artık çağın lügatinde yeri olmayan bir kelime gibi ele aldı!

Fotoğraf: SPA 

Cezayir'de yapılan önceki zirvede o dönemdeki "birleşme" sloganı dillendirilmişti.

Cidde'de yapılması beklenen zirve de selefinin sloganını bir adım öteye taşıyor.

Hedef, sloganın en geniş anlamına kavuşması ve önce Arap başkentleri arasında, sonra da her birinin topraklarında devlet kavramı düzeyinde "birleşmenin" sağlanmasıdır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

1 Kasım 2022'de düzenlenen Cezayir Zirvesi, salonunun Suriye'nin Arap Devletleri Ligi'ndeki (Arap Birliği) boş koltuğuna dönüşüne sahne olduğunu görmüştü.

O zaman bölgesel koşullar elverişli olmasaydı ve gökyüzü, bu fikri besleyen yağmurları yağdırmasaydı Suriye Dışişleri Bakanı Faysal el-Mikdad, ev sahibi ülkeye dönüş meselesini zirvenin gündemine almama çağrısı yapmaktan başka çıkış yolu bulamazdı.

Suriye'nin talebi, elbette ki geri dönme isteksizliğinin değil, Suriye'nin dönüşünü yeteri kadar memnuniyetle karşılamadığı görülen Arap çevrelerini sıkıntıdan kurtarma isteğinin bir ifadesiydi.

Şam sıkıntıyı gidermek için çabalarken Cezayir Zirvesi'nden bir sonraki zirveye kadar geçen zamanın belki engelleri aşmak için bir alan açabileceği ve çekimser taraflara boş koltuğa dönüşü engelleyen şeylerin üzerinden atlama becerisi verebileceği üzerine oynadı.

Cezayir'deki o zirveden Cidde'deki bu zirveye şartlar ve ahval değişti ve yeni bir durum ortaya çıktı. İlgili gelişmelerden biri, Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan'ın, Arapların Suriye'yi kuşatma politikasının faydasızlığının pratik tecrübeyle kanıtlandığını ve Şam'daki hükümetle iletişim kurmanın bir mesele olduğunu, şu an bunun bir alternatifinin de olmadığını söylemesi oldu.

Bakanın bu sözleri, sonra yaşananlar için bir hazırlık mahiyetindeydi. Sonra Suriye, peş peşe yapılan zirvelerde yer almadan geçirdiği on yıldan fazla bir sürenin ardından zirve çalışmalarına katılması için davet aldı.

Bu aslında sadece Şam hükümetine yönelik bir davet değildi. Aynı zamanda her ne kadar bölgedeki taraflar, devletlere karşı cemaatler için zafer kazanmaya çalışsa da her bir Arap başkentinde devletin varlığına bir alternatif görmeyen belirgin kavramıyla ulusal devlet için de bir zaferdi.

El-Burhan'ın aldığı davet de tam olarak böyleydi. Bu davet, Sudan'daki Geçici Egemenlik Konseyi'nin başkanlık koltuğunda oturan bir komutan olarak kendisine değil, bir Arap başkenti olan Hartum'a ve ne kendi topraklarında ne de diğer Arap ülkeleriyle birlikte onu da içine alan Arap Birliği'nde varlık göstermekten uzak tutulmaması gereken bir devlet olarak Sudan'a yönelik bir davetti.

Mesele, sürekli bozma girişimlerine maruz kalan devlet kavramının zaferidir. Bu girişimler, bölgede Arap Baharı olarak nitelenen rüzgârların estiği zaman başladı ve devlet kavramını sanki miadı dolmuş, zamanı geçmiş ve artık çağın lügatinde yeri olmayan bir kelime gibi ele aldı!
 


Eski ABD Başkanı Barack Obama'nın, eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e koltuğunu terk etmesi için nasıl çağrıda bulunduğunu ve bu çağrısını gizli saklı değil de alenen yaptığını hatırlayalım.

O dönemde iyi niyetli olanlar Beyaz Saray'ın efendisinin, bu davetiyle Tahrir Meydanı'ndaki göstericilerin arzuları lehine bir zafer kazandığını zannetti.

Ama bu hiçbir şekilde doğru değildi, çünkü Obama esasında devlete karşı bir cemaat lehine zafer kazanıyor ve beş bin yıllık yazılı tarihiyle Mısır devletini değil de yüz yıllık bir geçmişi bile olmayan bir cemaati görüyordu.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Mübarek yönetimden ayrıldıktan sonra Kahire'ye geldiğinde Tahrir Meydanı'nı ziyaret etmek istedi ve sonra meydanda oraya buraya giden bir tavus kuşu gibi kendinden geçmiş bir halde dolanmaya başladı.

Bu, bakanın temsilcisi olduğu yönetimin tercihlerinin açık bir kanıtıydı. Bu tercihler, bir kavram olarak ulusal devletin yanında durmuyor, o devletin aleyhindeki cemaat için zafer kazanıyordu.

Mübarek sonrası dönemde cumhurbaşkanlığı yarışı çok sayıda adayla başladı ve ikinci turda Korgeneral Ahmed Şefik ile söz konusu cemaatin adayı olan Dr. Muhammed Mursi arasındaki ikili bir yarışla sona erdi.

Bayan Hillary, resmî olarak ilan edilmeden önce sonuç konusunda bariz bir ısrarla acele ediyordu. Lisan-ı haliyle Cemaatin adayının zaferinin ne zaman duyurulacağını soruyordu!

O dönemdeki "bahar" rüzgârları estikten sonra bölgede tamamen garip bir hava hâkim oldu. Garip olan şuydu:

Cemaatler ve belki de milisler için zafer kazanılıyor ve onlar, ulusal devletin önüne geçiriliyordu.

Ve bu, şimdi karşımızda dikili gördüğümüz sonuçlar umursanmadan alenen yapılıyordu. Durum hâlâ böyle.

Bölgedeki böyle bir yönelim, kendi topraklarında 32'nci zirveyi gerçekleştirmeye hazırlanan Hadim-i Harameyn (Mekke ile Medine'nin Hizmetçisi) olan hükümete ne o zaman gizliydi ne de şimdi.

O hükümetin kararı, devletleri gasp eden cemaatler ve milislere karşı devlet adına zafer kazanmaktı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU