Şu "Devlet" dedikleri...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Tyler Comrie

Bakın, bu ülkede her şey unutuluyor, biz bu ülkenin hafızası olmak zorundayız.

Seçim sathı mailine girildi ve depremde yaşananları unutmaya başladık.

Unutmayalım ve bu ayı başına gidelim.

Devlet füze yapıp Ay'a sert iniş yapacağını iddia ederken bunu beceremedi ama o devlet, biliyorsunuz, ancak 20 küsur gün sonra deprem bölgesine sert iniş yaptı.

'Devlet' derken her manada 'Devlet'ten bahsediyoruz.

Yani hepsi oradaydı:

Elbistan'dan bir kare gördük... Karede Cumhurbaşkanı yok. Protestolar olunca konteynere gizlenmiş.

Ama Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü orada, İçişleri Bakanı orada ve tabii 'devlet' denince ilk akla gelen isim orada: Devlet Bahçeli!..
 


Akıl alır gibi değil.

Devlet Bahçeli depremden 20 günü aşkın bir süre sonra gittiği Elbistan'da her şeylerini kaybetmiş depremzedeleri azarlayıp parmak salladı. "Susun!" dedi.

Yahu, "İndirin şunları" diye bağırdı!..

Vallahi insanın asabı bozuluyor...

Kimi indiriyorsun, neyi indiriyorsun, nasıl indiriyorsun, bu şekil jargonla kime konuşuyorsun?!

Biliyorsunuz, daha önce de hükümeti istifaya çağıran tribünlere sallanmıştı aynı parmak.

Ardından yine tehditler, falan...

Öyle akıl almaz bir dönemde yaşıyoruz ki, iktidarın önde gelen isimleri, ve tabii iktidarın küçük ortağı, "Hükümet istifa!" diye bağıran tribünleri tehdit etti.

Hemen akabinde, iktidarın küçük ortağının özel afla hapisten çıkardığı mafyoz Alaattin Çakıcı tehdit korosuna katıldı.

Halkı tedirgin etmeye çalıştılar. Tribünleri susturmak için maçları seyircisiz oynatmayı bile düşünebildiler...

Yani, ben de düşündüm de, bunlar iyi ki deprem bölgesini ziyaret eden heyete Alaattin Çakıcı'yı da katmayı, canı burnunda depremzedeleri ona 'dağıttırmayı' falan akıl etmemiş!

***

Bakın, her manada 'devlet'in cılkı çıktı.

Bunların bütün kurumları çürüttüğü, milletin güvenebileceği tek bir resmi müessese bırakmadıkları anlaşıldı.

Kızılay'ın nasıl bir hale dönüştüğünü hepimiz canlı canlı izledik.

Bir 'hayır kurumu' diye bildiğimiz Kızılay depremzedelere gidecek çadırları, erzakı, konserveleri, yahu kendilerine bağışlanan ikinci el giysileri bile satmış! Evet, para mukabili satmış!

Hepsini geçtim, hepsini...

Yahu hepimizin gidip verdiği kanı, hani o kent meydanlarına karavanlar kurup hepimizden topladıkları kanları bile satmışlar!

Hani, 'kansız' diye bir tabir var ya, ben o 'kansız' lafının gerçek manasını bu yaşa kadar hiç anlamamışım. Yeni idrak ettim...

***

Çok açık konuşayım, bu devlet yaşatmayı bilmiyor, sadece eziyet çektirmeyi ve öldürmeyi biliyor!

'SİHA'lar, tanklar, toplar, tüfekler, füzeler üretmekle övünüp depremzedelere hâlâ temel ihtiyaçlarını temin edemiyorsanız, siz tercihinizi hayattan yana değil, ölümden yana yapmışsınızdır demektir.

Vaziyet bu kadar net!

Nitekim, on binlerce can enkaz altında sağken ve kurtarılmayı beklerken onlara kendi selâlarını dinletmek de ölüme yatırım yaptıklarını gösteriyor.

Bunca sene Diyanet'e ayırdıkları o devasa ve anlamsız bütçeyi deprem için dönüşüme ve önlemlere ayırsalardı kimseye selâ okumaya gerek olmayacaktı...

***

Açık konuşayım önümüzdeki iki ay bu ülkenin kader aylarıdır.

Türkiye ya her şeyi çürüten ve halkı rezilliğe, sefilliğe, cehalete, ölüme sürükleyen bu kötülük iktidarından kurtulacak ya da yaşanamayacak bir çöplüğe dönüşecektir.

Tercih sizin...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU