Molla diktatörlüğünün vahşeti, hukuksuzluğu ve ahlaksızlığı karşısında kadın, hayat ve özgürlük

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Twitter

İran'dan her gün genç insanların idam edilmesi ve kadınlara yapılan baskılarla ilgili haberler geliyor.

İran'dan gelen son vahşet haberi, bütün dünyanın kanını donduran bir vahşetin, hukuksuzluğun ve ahlaksızlığın adı.

Tahran'da 22 yaşındaki Jina (Mahsa) Amini isimli Kürt kadını, başını kurallara uygun şekilde örtmediği gerekçesiyle 13 Eylül Salı günü Molla diktatörlüğünün ahlak polisleri tarafından gözaltına alındı ve işkence edilerek öldürüldü.

Molla diktatörlüğünün ahlak polisleri Mahsa Amini'yi "irşat etmek" ve "eğitmek" gerekçesiyle gözaltına aldı ve onu işkence ederek öldürdü.

Molla diktatörlüğünün ahlak polisi yoluyla "eğitme" ve "irşat etme" iddiası, bir yalandan başka bir şey değil. Molla rejiminin ahlak polisinin irşat ve eğitimden anladığı şey, korku, baskı ve işkence.


Mahsa Amini'nin Molla diktatörlüğünün ahlaksız ve vahşi polisleri tarafından öldürülmesi, İran'da ve dünyada büyük bir tepkiyle karşılandı.

Uluslararası Af Örgütü, Mahsa Amini cinayetinin aydınlatılması için uluslararası topluma çağrıda bulundu.

Birleşmiş Milletler'in İnsan Hakları Şefi Nada al-Nashif de Mahsa Amini cinayetinin bağımsız ve bütüncül bir şekilde araştırılması çağrısını dile getirdi.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada ABD Başkanı Biden, Amerika'nın "temel haklarını korumak için mücadele eden cesur İran kadınlarının yanında" olduğunu ifade etti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ise, Mahsa Amini cinayetiyle ilgili şunları söyledi:

Gözaltındayken ahlak polisi tarafından dövüldüğü bildirilen Mahsa Amini'nin ölümüyle ilgili çok endişeliyiz. İranlı yetkilileri bu insan hakları ihlallerinden sorumlu tutmak için çabalarımızı sürdüreceğiz.


Uluslararası toplumun tepkilerine duyarsız olan Molla rejimi, kadınlara yönelik keyfi baskı uygulamalarına devam ediyor..

İran rejiminin kadına karşı vahşeti ve ahlaksızlığı korkunç örneği olan Mahsa Amini cinayeti, geniş halk kesimlerinin "Diktatöre Ölüm!" sloganlarıyla sokaklarda protesto gösterileri yapmalarına neden oldu.

Protestolara vahşice müdahale eden İran rejim güçleri, ondan fazla insanı öldürdü.

Mahsa Amini cinayeti, İran toplumunun mollaların diktatörlüğünden duyduğu rahatsızlığı bütün çıplaklığıyla gün yüzüne çıkardı.

İran halkı, hayatlarını karartan, boğan ve tüketen mollaların şeriat diktatörlüğünden bıkmış durumda.
 


İran'daki şeriatçı molla diktatörlüğünün başında Seyid Ali Hamaney bulunuyor. 

Velayet-i Fakih adı altında dini ve siyasi yetkilerin kendisine verildiği Hameney, İran'da "Dini Rehber" olarak kabul ediliyor.

Şeriatçı diktatörlüğün başı olan Hameney, en yakın adamlarından İbrahim Reisi'yi devlet başkanı yaptı.

İran nizamının has adamlarından olan Reisi, kadınların şeriat kurallarına uygun örtünmeleri konusunda katı uygulamalarda bulunulması emrini verdi.

Mahsa Amini'nin katledilmesi üzerine "Diktatöre ölüm!" sloganıyla protestolarda bulunan kitleler, direkt olarak şeriatçı diktaörlüğün başı ve rehberi konumundaki Hameney'i hedef alıyor.

Mahsa Amini cinayetine hiçbir şekilde tepkide bulunmayan diktatör Hameney, İran halkını Batılıların aldatmacalarına kanmamaları konusunda uyarmakta ve tehdit ediyor.

George Floyd'un Amerikalı polisler tarafından öldürülmesini şiddetle eleştiren Hameney, Mahsa Amini'nin kendi diktatörlüğünün sözde ahlak polisleri tarafından öldürülmesini umursamıyor, hatta sessiz kalmak suretiyle bu cinayeti haklı ve meşru görüyor.

Diktatör Hameney başta olmak üzere mollalar, özgürce giyinmek ve yaşamak isteyen kadınlara özgürlük aldatmacasına kanan sapkınlar olarak bakıyor.


Mahsa Amini cinayetinden sonra kadınlar, çok çarpıcı eylemlerle Molla diktatörlüğünün kadınlara yönelik baskılarını ve vahşetini protesto etti.

Kadınlar, Molla diktatörlüğünün işlediği Mahsa Amini cinayetini protesto etmek için saçlarını kestiriyor. İran'da kadınların saçlarını kestirmesi, tutulan yası sembolize ediyor.

Mahsa Amini cinayetinden sonra kadınların saçlarını kestirmesi ise, tutulan yası değil, kadınların diktatörlüğün vahşiliğine ve ahlaksızlığına duydukları öfkeyi, isyanı ve direnişi ifade ediyor.
 

t1.jpg
Fotoğraf: Twitter

 

Protesto gösterilerinde kadınlar, başlarındaki başörtülerini çıkararak ateşe ettı. İran'da başörtüsü, şeriatçı molla diktatörlüğünün kadınlara yönelik baskılarının ve vahşetinin sembolü haline geldi.

Protestolarda şu sloganlar atılıyor:

Türbana ve başörtüsüne hayır! Özgürlüğe ve Eşitliğe evet!

(No to the headscarf, no to the turban, yes to freedom and equality).


Din, şeriat ve ahlak adına kendilerine örtünmeyi dayatan Molla diktatörlüğünün uygulamalarından dolayı İranlı kadınlar, başını örtmeyi baskının sembolü olarak görüyor ve başörtüsünü bir nefret objesi olarak algılıyor.

Mahsa Amini cinayetinden sonra düzenlenen protestolarda şu Kürtçe sloganın atılması çok dikkat çekici:

Jin, Jiyan, Azadi

(Kadın, Hayat, Azadi)


Bu slogan, şeriatçı Mollalar diktatörlüğü ile İranlı kadınlar arasındaki derin farkı gösteriyor.

Mollalar diktatörlüğü, kadına, hayata ve özgürlüğe düşmanlık üzerine kurulmuş olan teokratik bir despotizm.

Bu slogan ise, kadına, hayata ve özgürlüğe dayalı açık, eşitlikçi ve özgür bir toplum olma talebini ifade ediyor.

İranlı kadınların başörtülerini atmaları, özgürlük ve eşitlik taleplerinde ısrarcı olmaları, rejimin toplumu zorla İslamlaştırma politikasının tutmadığını gösteriyor.

İran'da kadınlar, Molla rejiminin toplumu devlet gücünü kullanarak dinselleştirme şeklindeki totaliter toplum mühendisliği projesini özgürlük ve eşitlik talepleriyle boşa çıkardı.

Devlet gücü kullanılarak dindar bir toplum yaratmak mümkün değil. Devlet gücü kullanılarak mümin bir toplum değil, bir münafıklar toplumu yaratılabilir.
 

aa.jpg
İran'daki gösteriler yayılarak devam ediyor / Fotoğraf: A

 

İran'da Gaşt-e Erşad adı altında bir ahlak polisi birimi kuruldu. Sakallı erkekler ve çarşaflı kadınlardan oluşan ahlak polisleri, her yerde insanların karşısına çıkmakta ve onları şeriata uygun giyinmeye ve yaşamaya zorlanıyor.

İran'da İslami Ceza Kanunu'nun 638'inci maddesinin hükümlerine göre, başörtüsü takmayanlara ya da uygun olmayan şekilde takanlara, 10 gün ila 2 aya kadar hapis cezası verildiğini veya para cezası ile cezalandırıldıklarını not etmek lazım.

Molla rejimi, ahlak polislerini en radikal, tutucu ve fanatik kişiler arasından seçiyor. Ahlak polislerinin çoğu kadınlardan oluşuyor.

Molla rejimi, kadını kadına kırdırıyor. Ahlak polisi biriminde yer alan kadınlar, rejimin ideolojisine militanca bağlı olup, kadın özgürlüğü ve haklarına kökten karşılar.

Molla rejimi, ahlak polisi yoluyla insanların giyim ve yaşam tarzlarına müdahale etmeyi dinin ve şeriatın kendisine verdiği bir görev olarak kabul ediyorlar.

Molla rejimi, zorunlu başörtüsü uygulamasını ahlak polisi zoruyla herkese dayatıyor. 


Rejime bağlı ahlak polislerinin ana hedefi kadınlar. Kadınlardan korkan Molla rejimi, sivil nitelikte güçlü bir kadın hareketinin ortaya çıkmaması için her türlü baskıyı ve müdahaleyi yapıyor.

Her yıl İran'da ahlak polisi, milyonlarca kadına şeriat kurallarına uygun giyinmedikleri gerekçesiyle uyarma, tutuklama ve para cezası gibi yöntemlerle baskı uyguluyor.

İranlı kadınlar, şeriat ve din adına kendilerine uygulanan baskılardan bunalmış durumda.

İranlı kadınlar, rüzgarın saçlarına dokunacağı ve özgürce gezebilecekleri ve yaşayabilecekleri günleri özlemle bekliyor.

Türkiye'de Van ve İstanbul gibi şehirlere gelen İranlı kadınlar, birkaç günlüğüne bile olsa özgürlüğü teneffüs etmek için diledikleri gibi giyinerek geziyor.


Molla rejiminin zorunlu başörtü dayatması, insan onuruyla, özgürlüğüyle ve haklarıyla bağdaşmıyor. 

Şeriatı uygulamayı kendisinin anayasal görevi olarak kabul eden Molla diktatörlüğünün, kadınlara örtünme dahil dini yaşam tarzını devlet gücünü kullanarak dayatması sürpriz değil.

Molla rejimi, kadınlara şeriata uygun giyinmeyi ve yaşamayı dayatarak toplumu baskı ve korku yoluyla yönetme ve kontrol altında tutmayı amaçlıyor.

Kadını korkutmak ve kontrol etmek üzere icat edilen otoriter kuralları uygulamak için, kadının bedenini örtmeyi kendisine birincil dini, ahlaki ve yasal görev haline getiren Molla diktatörlüğü, kadının insanlığına, aklına, hayatına ve özgürlüğüne hiçbir şekilde önem vermiyor.

Teokratik despotizmin en belirgin özelliği, kadını, hayatı ve özgürlüğü ortadan kaldırıp insanları korkuya ve köleliğe mahkum ediyor.

İran'daki Molla rejimi kadınlar için sadece korku ve kölelik üretiyor. İran, Afganistan, Suudi Arabistan gibi rejimler, kadınlar için dehşet verici rejimlerdir.


Mahsa Amini cinayetinden sonra, zorla örtünme uygulamasının İslam'a aykırı olduğu dile getiriliyor.

İran ve Afganistan örneklerini dikkate aldığımızda, zorunlu başörtü uygulamasının İslam'a uygun olup olmadığını tartışmak anlamlı değil.

İran gibi teokratik despotik rejimlerin kadına yönelik baskıları ve düşmanlıkları ışığında devlet ve siyasete dönüşmüş şeriat ve dinin, kadınlar başta olmak üzere herkese tek yaşam tarzını dayattığını görüyoruz.

Tarihsel süreç içinde üretilen şeriat ve fıkıh anlayışlarının kadınlara baskı, şiddet, korku, kölelik ve ölüm getirmekten başka bir sonuç getirmediğinin, şeriatın demokrasi, insan hakları ve özgürlükle bağdaşmadığının anlaşılması gerekiyor.

 

Mahsa Amini cinayeti, dünyada kadın bedeninin sadece kadına ait olduğu şeklinde bir bilinç halinin doğmasına esin kaynağı oldu.

Din ve ahlak adına, hiç kimsenin kadın bedenine sahip olma şeklinde bir imtiyazı yok.

Mahsa Amini cinayeti, hepimize şu gerçeği öğretti:

Kadın bedeni, hiçbir şekilde teokratik despotizme bırakılmamalı. Kadın bedeni, sadece kadına bırakılmalı!


İran başta olmak üzere bütün Ortadoğu coğragyasında kadın hakları ve özgürlükleri sorunu, çok kritik bir öneme sahip.

Şeriatçı rejimler, hareketler ve ideolojiler, insan onuruna aykırı bir şekilde kadın haklarını ve özgürlüklerini ihlal ediyor. Şeriat rejimi ütopyası, kadınlara ölüm, şiddet,  kölelik, korku ve baskı getiriyor.

Mahsa Amini cinayeti sonrası yapılan eylem ve protestolar, İranlı kadınların hava ve su gibi, özgürlüğe aç olduklarını gösteriyor.
 

t.jpg
Fotoğraf: Twitter

 

Sosyal medyada paylaşılan kadın saçının özgürce dalgalandığı bayrak, kadınların saçlarının güneşle ve rüzgarla buluştuğu özgür günleri sembolize ediyor.

Kadına özgürlük ve hayat yakışır. Kadına ölümü, korkuyu ve köleliği layık gören diktatörlüklerin vahşet ve ahlaksızlık üretmekten başka bir işe yaramadıklarını, genç bir kadının katledilmesiyle acı bir şekilde öğrendik.

Kadınların yaşamlarının ve özgürlüklerinin çalınmaması için teokratik diktatörlük tehlikesine karşı demokrasinin, insan haklarının, kadın-erkek eşitliğinin ve bireysel özgürlüklerin savunulması gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU