MHP'li Oktay Vural: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yenilenmeli, sağlıklı işlemiyor

MHP Grup Başkanvekilliği görevini bıraktıktan sonra aktif siyasetten çekilen eski Ulaştırma Bakanı Oktay Vural, Independent Türkçe'nın sorularını yanıtladı

Oktay Vural, Ankara'daki ofisinde sorularımızı yanıtladı / Fotoğraf: Independent Türkçe

"MHP'de bir yenilenmeye, atılıma ve silkinişe ihtiyaç olduğu ve bunun karşılanması gerektiği açıktır" diyerek Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Grup Başkanvekilliği görevinden istifa ettiği Haziran 2016'dan bu yana aktif siyasette yer almayan Oktay Vural, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ gibi isimlerin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve parti yönetimine bayrak açtığı dönemde, partideki görevini bırakan Vural, İYİ Parti'yi kuran kadroyla da hareket etmedi.

MHP'den istifa etmeyen ancak parti politikalarında rolü de olmayan Vural'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

"Otoriterleşme ve toplumdan kopuş..."

Çok uzun yıllar siyaset yaptınız. Ama 2016’dan beri aktif siyasetin içinde değilsiniz. Şu anda bir seçim sürecine girildi. Nasıl bir tablo öngörüyorsunuz?

Genel olarak bakıldığında siyasetin kutuplaştığı bu ortamda giderek değerlerden uzaklaştığını görüyorum. Türkiye’de daha çok kutuplaşma üzerinden  bir siyaset yürütülüyor. Dolayısıyla ortada bir sis bombası var.

Yani bir çölleşme var. Biz sonuçları tartışıyoruz. Sebepleri tartışmıyoruz. Siyasette bir akıl yürütme, sorgulama ve felsefe olması lazım.

Öte yandan da kişiselleşme var. Kişiselleştirme, günümüz demokrasileri için bir tehdittir. İnsanların kendilerine bir değer atfederek varlıklarını yerli-yersiz ön plana çıkarma isteği alışılagelmiş bir beşerî kusurdur.

Buna dayalı siyaset kişi ile duygusal iletişim ve etkileşim haline geldiği gibi kişiyide kendi ilişkilerinden kopararak sorunları da kişisel düşünmeye zorluyor, yoksulluk, toplumsal baskı veya adaletsizlik gibi sosyokültürel etkenleri sorgulamaktan, değişme ve yüzleşme sancısından kaçınıyor.

Bunların karşısında gösterilen iki tercih var: Birincisi ekosistemi destekleyen ancak sonuçları üzerinden karşı çıkış, bir diğeri de adaletsizlik, eşitsizlik veya işsizlik tehditleri karşısında toplumun her şeye gücü yetenlere inananlarla, güçsüzlüğün hayatlarının en büyük deneyimi haline geldiği insanlar arasında bölünmüş olması. Yani otoriterleşme. Veya  toplumdan kopuş… Gençler yurt dışına gitmek istiyor, değişim olmayacağı yönünde endişeleri var.

Öte yandan da dünya gömlek değiştiriyor. Uluslararası düzende çok önemli gelişmeler var. Politik paradigma, ekonomik paradigma değişiyor.

Siyaset dünyasının bunları görmesi lazım.

"2023 çok önemli"

Eleştiriniz muhalefete yönelik mi? 

Mesele iktidar veya muhalefet değil.. Gençler bir gelecek öyküsü arıyor. Maalesef bu kutuplaşan ortamda, kimsenin birbirini anlamadığı, hava bulutlu dediğin zaman vay sen muhalif mi oldun, hava güzel dediğin zaman vay sen yandaş mı oldun denilen, insanların birbirini anlamadığı ortamda siyaset dünyası bu problemi görmeli.

2023 yılı çok önemli. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı başlıyor.

Türkiye'de sürekli olarak reformlardan bahsediyoruz. Şimdi size soruyorum. Kaç defa adalet reformu yaptık? Ha bire adalet reformu... Ama bakıyorsunuz Anayasa Mahkemesi sürekli hak ihlali kararı veriyor. Yargıtay’da dosyalar bozuluyor. Sistemin sonuçları itibariyle bakınca, çürük olduğunu, adaletsizlik ürettiğini görüyoruz.

Ekonomide hep yeni programlar sunuluyor. Ekonomide satın alma gücü düşüyor, yüksek enflasyon söz konusu. Gelir dağlımı bozukluğu devam diyor. Yoksulluk artıyor. Rekabet gücümüz düşük. Bunlar ekonomik yapının ürettiği sonuçlar. Bu sonuçları doğuran sebepler ortadan kaldırılmalı. Demek ki politik ekonomiyi değiştirmemiz gerekiyor.

"Önceki sistemde de bu sistemde de diyalog ve uzlaşma arayışı yok"

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni mi eleştiriyorsunuz?

Aslında bu eleştiriler sadece sistem kaynaklı değil. Yürütülen politikalarla da ilgili. 2018’den bu yana yürürlükte olan sistemin elbette eleştirilecek yönleri var. Şüphesiz karar alma süreci de önemli. Denge, denetim, yürütmenin hesap verilebilirliği, karar verme süreçleri, bakanların sorumluluğu gibi konular var…

Bundan önceki sistemin de sağlıklı çalıştığını kimse söyleyemez. Ben o sistem içerisinde siyaset yaptım. Maalesef Türkiye sürekli sistem tartışması içinde… Bundan önceki sistem içerisinde de bu sistem içerisinde de Türk siyasetinin en önemli problemlerinden biri olan diyalog ve uzlaşma arayışı yok.

Burada mesele, siyasal aktörlerin Türk devlet geleneği içerisinde bir araya gelip mutabık kalabileceği politik meşruiyeti sağlanmış bir sistem konusunda uzlaşma sağlayamamasıdır. Gönül ister ki bir uzlaşma olsun. Bundan sonra da bunu sağlamak gerekir.

"Sistem değişince tüm meseleler çözülecek diye bakıyoruz"

Altılı masa, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le ilgili bir deklarasyon açıkladı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şüphesiz masada olanlar kendi tutum ve düşüncelerini, gerçekliklerini ifade ediyorlar. Buna diyeceğim yok. Türkiye'de bir sistemin daha sağlıklı çalışması için hepimizin yeterince tecrübesi var. Sürekli sistem tartışıyoruz. Sistem değişince tüm meseleler çözülecek diye bakıyoruz. Geçmişteki parlamenter sistemin çok sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz. Ama bugünkü eko-sistemin, yenilenmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Ancak mesele yasama, yürütme ve yargının düzenlendiği bir sistem boyutu ötesinde ele alınmalıdır.

Milli egemenlik, bağımsızlık, aile, insan, hürriyet, ekonomi, devlet yönetim anlayışı, adalet, medya, hesap verilebilirlik gibi kurumlarımızın durumu hakkında muhasebe yapmak lazım.

Milli egemenliğin tam manasıyla tesis edilmesi öteleniyor. Dolayısıyla sistem olarak bakıldığında iktisadi kararlara, ekonomik kararlara, siyasal kararlara, halkın katılımını sağlamak lazım. Buna milli bütünleşme ve milli demokrasi ülküsü diyoruz.

Ahlak ve yasa kısıtlamaları dışında özgül politik çıkarlar ile etkililik mi yönetimde esas olmalı yoksa insanlar arasında hakkı ve hukuku hâkim kılmak mı?

Ailelerimiz ne durumda? Boşanmalar artıyor…

İnsanlar kendini hür mü hissediyor?

Yasama, yürütme ve yargı ile medyanın kendi iç işleyişini de dikkate almak lazım. Mesele sadece güçler dengesi ve denetimi değil bu güçlerin nasıl işlediğidir aynı zamanda… 

Şimdi, parlamento yürütmeyi sorgulayamıyor. Toplumun tamamı parlamentoda temsil ediliyor ama bir denge ve denetim kurulamıyor. Bunu değiştirmek lazım. Soru önergeleri veriliyor, araştırma komisyonları kuruluyor ama işlevi yok.

Yürütmede karar alma süreci katılımcı mı?

Yargı sistemi var ama, .Oysa Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruların  %94'ünde hak ihlali kararı vermiş.

Medya halkın bilgi edinme gücü mü? Politik pazarlama, manipülasyon aracı mı?

Türkiye olarak biz halen orta gelir tuzağındayız. Halen domatese fiyatıyla uğraşıyoruz. Domates alamıyoruz, fiyatıyla uğraşıyoruz. Fiyat uygun olunca ekonomik sorun bitmiş, görev tamamlanmış mı olacak? Bugün geldiğimiz bu noktada toplumumuza verdiğimiz ufuk bu kadar mıdır?

Bu günlük yaşamı zorlaştıran süreç elbette sona ermeli, ama daha ötesini düşünmek lazım. Daha müreffeh bir Türkiye'yi düşünmeliyiz.

Türkiye'de ekonomik sisteme bakıldığında sermayenin milli gelirden aldığı payı yükseliyor, emeğin milli gelirden aldığı pay giderek düşüyor. Borçlar artıyor. Gelir dağılımı bozukluğu var. Sosyal yardımlara bağımlı kimselerin bu kadar fazla olması olumlu mudur? Sürekli bir bağımlılık ilişkisi oluşturmak yerine alt gelir grubunu orta gelir grubuna çıkartacak bir ekonomik program gerekiyor. İnsanların fakirlik tuzağında kalmasını, fakirlik tuzağı içerisinde yönetilmesini de kendime yediremiyorum.

Siyaset devlet ve toplum hayatının tamamını kavradığına göre artık bu siyaset oyunu yerine gerçekten milletin egemenliğinin, devlet yönetim geleneğinin, toplumsal değerlerimizin ve insan varlığımızın esas olduğu bir siyaset sahnesi oluşturmak lazım.

Siz 2016 yılında MHP Grup Başkanvekilliği görevinizden istifa ederken, “Partinin yenilenmeye ihtiyacı var” dediniz. Hala MHP üyesi misiniz?

Evet.

Partinizin mevcut sistem içindeki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Parti tutumunu belirleyen yöneticileri var, onların sahip olduğu bilgiler var. Partinin bu bilgiler çerçevesinde belirlediği önceliklere göre aldığı tutum var. Ben ise gelişmeleri duyu, haber ve akıl yürütme ile ulaştığım bilgiler çerçevesinde değerlendirebilirim. Uygun ortamlarda görüşlerimi açıklıyorum. Şu anda bilgi ve fikirlerimi paylaşarak muhafazasını istediğim çerçeve içinde, milliyetçi siyaset felsefemle, olayları ve gelişmeleri değerlendiriyorum. Bu siyaset felsefesiyle akıl yürütme ve sorgulama yapıyorum. Politik ve ahlaki açıdan ideal gördüğüm ve Türk milletinin menfaatleri için görüşlerimi paylaşıyorum.

Parti yönetimiyle bir görüş alışverişiniz var mı?

Hayır, parti yönetimiyle bir görüş alışverişim yok. Görüş ve tutumların oluşmasında böyle bir beklenti ve arayış da yok. Görüş alışverişim olsaydı, bu siyasette aktif olduğum anlamına gelirdi.  

"Sistem revizyona tabi tutulacak"

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değişmesi gerektiğini söylediniz. Ancak partiniz sistemi savunuyor. Burada bir çelişki yok mu?

Sayın Cumhurbaşkanı da, MHP de sistemin revizyona tabi tutulabileceğini ifade etti. Sistemin sağlıklı işlemesi konusunda arzuları var. Hatta devamı için reform gerektiği dahi ifade edildi.

MHP’nin AK Parti’ye destek olarak bürokraside kadrolaştığına yönelik tespitler var.  Siz bu tespite katılıyor musunuz?

Ben böyle bir şeyi gözlemlemiyorum. Kaldı ki böyle bir arayışın içerisinde olmadıklarını da biliyorum. Yani böyle bir arayış olmadığı gibi böyle bir olgu da söz konusu değil. Bir takım insanlar göreve geldiyse, bu kendi iç mekanizmalarının içerisine gelmiştir. Bir siyasi bir talebin ya da siyasi bir gücün arzusuyla olmuş şeyler değildir. O kanıya nereden varılmış bilemiyorum ama şüphesiz en güçlü silah, fikirdir. En güçlü fikir de Türk milliyetçiliğidir Önemli olan, milliyetçi fikriyat çerçevesinde kadrolarıyla devletin yönetimini sağlamaktır.

Ama milliyetçiliği araç olarak kullananlar değil, milliyetçiliğin değer ve ilkelerine sahip çıkanlar buralarda yer almalıdır. 

"Milliyetçilik, devletin makam ve mevkilerini ganimet ya da mülkiyet olarak gören bir anlayış değildir"

Şu an araç olarak kullanan var mı?

Tabii, araç olarak kullananlar her zaman olmuştur. Türk siyasetinde çok görüldü. Aslında siyasetin araçsallaştırdığı birçok kavram olmuştur. Maalesef araçsallaştırılan kavramlarla slogan üretme ve "karşıtlık" ötesine gidemeyen demagojik fikri karmaşaya dönüşmektedir.

Milliyetçilik dediğimiz şey sadece bir yabancı karşıtlığı değildir. Milliyetçilik, bir kimlik ifadesinin ötesinde aynı zamanda bir değerler manzumesidir. Milliyetçilik, bir bakma muhafazasını istediğiniz bir çerçeve içerisinden meselelere bakar. Muhafazasını istediğiniz bu çerçevenin dışında olanların milliyetçilik retorikleri gerçek anlamıyla milliyetçiliği ifade etmez.

Milliyetçilik, insanların kendi kabiliyetleriyle, liyakatle yükselebilmesini sağlamaktır. Kendine yakın olanları bir yerlere getirmek değildir. Milliyetçilik, devletin makam ve mevkilerini ganimet ya da mülkiyet olarak gören bir anlayış değildir. Milliyetçilik, makam ve mevkileri emanet olarak gören bir anlayıştır. Toplumun hepsine hizmet eden bir anlayıştır. Devlet, millet, siyaset ve hukuk ekseninde o çerçevenin dışındaki anlayışların milliyetçiliği retorik olarak kullanması doğru değildir.

Milliyetçilik sadece duygular değil, aynı zamanda ilkeler ve çabalar ile ilgilidir; milli egemenliğin hizmet ve savunmasındaki siyasi eylemi savunan politik felsefedir.

Milliyetçilik, insanı, milleti, dinini ve ailesini milli hayatın temeli olarak kucaklar ve  adalet, hürriyet ve bütünleşmeyi demokrasi içinde sağlar. Demokrasiye, halk egemenliğine dayalı olduğundan otoriterlesmeyi; devleti ahlak ve hukuk kurumu olarak gördüğünden darbeyi, kin, nefret ve keyfi yönetimi dışlar.

"Göç meselesi bir toplumsal güvenlik sorunudur"

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, milliyetçi camiada takdir edilen bir isim. Ancak göçmenler meselesinde duruşu farklı. Söylemleri milliyetçi ancak göçmenler konusunda daha ümmetçi bir bakışı var. Siz bir çerçeveden bahsettiniz. Soylu’nun tutumu ve söylemleri o çerçeveye dahil mi?

Söylediklerim Süleyman Soylu’nun şahsına yönelik değil tabii ki. Bir zihniyetten bahsediyorum. 

Göç meselesi bir toplumsal güvenlik sorunudur. Elbette ciddi bir tehdittir. Gelecekle ilgili bir tehdittir. Aile yapımıza, kültür yapımıza, beşeri sermayemize ve ekonomimize yönelik tahribatını dikkate almak lazım. Dolayısıyla göç meselesine bakış açımız da o muhafaza etmek istediğimiz çerçeveyle ilgili bir mesele olduğu açık.

"Türkiye'nin yeni yüzyılında bir yenilenme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum"

Seçimde bir değişim bekliyor musunuz?

Şu anda toplum hem sosyal hem de ekonomik sorunlar yaşıyor. Ve üstelik toplum sadece ekonomik sorunlarından muzdarip değil. Aynı zamanda bu ekonomik sıkıntıları ifade ederken aşağılanmaktan da muzdarip. Bir kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz... Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız... Daha niceleri. Toplum buna kızgın.

Öte yandan insan ekonomik ve sosyal statüsüyle birlikte bir kimliğe sahiptir. Bu bakımdan değişim talebinin kaynaklarını tespit etmek için bu ikisini birlikte bir bütün olarak kavramak gerekir. Değişim aslında ekonomik ve sosyal statülerin birleşmesinden doğan bir karardır.

Şimdi yaşadığımız bir süreç var. Bu süreçte yaşanılan sıkıntılar var. Bunların değişmesi elbette talep edilir. Hiç değişme olmayacaksa toplum neden devamını istesin? Mesele toplumsal iradenin bu değişimi sağlayacak görüşe güvenini sağlamaktır. Zannederim umuttur değişimi sağlayacak olan. Bunu kim sağlayacak?

Buralara hitap edebilen olursa toplumsal tercih de oraya yönelecektir.

Ben daha önce dediğim gibi Türkiye'nin yeni yüzyılında bir yenilenme ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Önemli olan siyasetin bunu ne ölçüde kavradığıdır bana göre.

Bence Türkiye'nin yeni yüzyılında milliyetçilik bu yenilenmeyi sağlayacak fikre sahiptir ve yönetecek manevi ve maddi donanıma sahiptir.

Olursa toplumsal tercih de oraya yönelecektir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU