Şapkayı önüne koyup düşünmek

Dr. Kerem Yavaşça Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Unsplash -@skyestudios

Siyaset çoğu zaman yoğun ülke gündemi çerçevesinde yapılan, bir günün diğer günü tutmadığı ve değişen gündem konularına göre her gün yeni fikirsel pozisyon almayı gerektiren bir pratik.

Bu yönüyle anlık olarak gündem takibi, buna bağlı olarak fikir üretimi ve son olarak söylem üretimi hiç bitmeyen bir uğraş.

Şüphesiz böyle bir ortamda zamanı ve mekânı aşacak biçimde "ilke/değerlere eksiksiz bağlı kalmak ve tam bir fikirsel tutarlılık" sağlamak kolay bir iş değil.   


Hele ki, gündemin baş döndürücü hızla değiştiği ülkemizde siyasetçilerin fikirsel savrulmalar yaşaması çok daha olası.

Ne var ki siyaset aynı zamanda toplumun güvenini kazanma işi. Bu bağlamda siyasetçilerin yahut genel olarak siyasi partilerin benimsediği "ilke ve değerlere" uygun hareket etmesi ve "fikirsel olarak -belirli ölçüde de olsa- tutarlı davranması" şüphesiz toplumda yaratacağı güven duygusunu doğrudan etkileyen unsurlar. 

Bu sebeplerle siyasi alanda varlık gösteren kişi ve kurumların belirli aralıklarla, mevcut durumunu kritik etmesi, daha doğru bir tabirle "iç muhasebe yapması" elzemdir.

Aksi taktirde fikirsel savrulmaların önüne geçilmesi oldukça zor hale gelir. 


Siyasi partilerin temel amacının iktidara gelmek olduğu bilinir. Bu açıdan bakıldığında siyasetin "kazananı az", "kaybedeni çok" olan, çok-oyunculu bir sahne olduğu gerçeği ortadadır.

"Kazananlar" yani iktidarda olanlar için istişarenin önemi "başarıyı korumak" ile sınırlı iken, "muhalefette olanlar" için istişare ve tefekkürün önemi çok daha fazladır.

Zira hem "neden toplumda yeterli ölçüde güven yaratamadığını" tespit etmesi gerekir, hem de bu durumu nasıl tersine çevireceğini bulması gerekir.

Aynı zamanda da, bu stratejilerini belirlerken ilkesel ve fikirsel tutarlılık çerçevesinde hareket etmesi gerekmektedir.


İşte bu noktada siyasi partilerde karar alma mekanizmalarının ve bu amaçla oluşturulan kurulların gerçek manada işler durumda olması oldukça önemli hale gelmektedir.

Maalesef ülkemizde parti içi demokrasi kavramı, parti yöneticileri tarafından bir ayak bağı olarak görülmesinden mütevellit, karar alma mekanizmaları da genel olarak "lidere sadakat" çerçevesinde kurgulanıyor.

Bu kültüre paralel olarak "kişisel ikbal kaygısı ve buna bağlı stratejik suskunluk" bu mekanizmaların işlevselliğini sorgulanır hale getiriyor. 


Halk arasında hep anlatılageldiği gibi, zarar eden bir tüccar eğer kibir sahibiyse, önce zarar ettiğini "görmezden gelir"; sonraki aşamada ise "inkâr" eder.

Asla geçmişe dönüp nerede hata ettiğini düşünmez. Her zaman doğru yaptığını düşünür ve kötü sonuçtan "dış olayları/güçleri" sorumlu tutar.  

Ama eğer zarar eden tüccar akıl sahibi ise önce zararı "kabul eder" ve nerede hata yaptığını araştırır. Kar ettirecek yeni yollar üzerine tefekkür eder.

İşte "kibirli müflis tüccar" ile kendine kar ettirecek yeni yollar arayan "akıl sahibi tüccar" arasındaki fark budur: Mağrurluğu bir kenara bırakıp, aklını kullanmayı tercih etmesi ve iç muhasebesini gerçekleştirmesi.

Keza Einstein'ın ifadesi üzere;

Aynı şeyleri tekrar tekrar yaparak, farklı sonuçlar beklemek deliliktir.

   
Hasılıkelam, siyasi sahnede yer alan kurumlar içinde işlevsel mekanizmalar ve kurullar oluşturmak ve bu kurullarda -el indirip kaldırmak dışındaki misyonu- yani istişareyi öncelemek, ortak aklı işletmek ve eleştirel görüşlerin ifadesinin mümkün olacağı bir atmosfer yaratmak iç muhasebe yapabilmenin ön koşulları olarak sayılabilir.

Namık Kemal'in yüzyılları aşan meşhur sözleriyle bitirelim:

BÂRİKA-İ HAKİKAT, MÜSÂDEME-İ EFKÂRDAN DOĞAR!

[Hakikat parıltısı, fikirlerin çarpışmasından çıkar.] 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU