Lübnan seçimleri: Bir tur bitti ama savaş henüz sonuçlanmadı

Ülkenin içine düştüğü krizlere karşı "kurtuluş savaşı" ise halen devam ediyor ve bilinçli, bilge olmayı, önümüzdeki 5 ay içinde yakın ve tehlikeli zorluklarla hak ettikleri ciddiyetle başa çıkmayı gerektiriyor

Fotoğraf: AFP

Lübnan seçimlerinin sonuçlarının beklediğimden daha az kötü olduğunu söylemeliyim.

Burada "daha ​​iyi" kelimesini kullanmadım çünkü işgal altında, işgal gücünün keyfine göre dayattığı bir seçim yasasına, Lübnan'ı istediği gibi şekillendirme ile ilgili uzun vadeli planına göre seçimlerin düzenlenmesi başta olmak üzere bir dizi rahatsız edici gerçek ışığında kötü bir "senaryo"dan korkuyordum.

Sonuç, -en azından görünürde- genel olarak olumluydu. "Değişim" bayrağını yükselten güçler, kuzeyden güneye Lübnan sathında en az 15 sandalye kazanmaları ile somutlaşan olağanüstü atılımlarını kutladılar.

Aynı şekilde, kendilerini "egemen" olarak adlandıran güçlerin, özellikle Hristiyan bölgelerinde aldıkları oylarla parlamentodaki sandalye sayılarını artırmadaki başarılarından dolayı kendilerini tebrik ettiklerini de gördük.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu noktada, "egemen güçler" -özellikle de Lübnan Kuvvetleri Partisi- sandalye sayısının son yıllarda Hristiyanların en büyük temsilcisi ve varlıklarının tek savunucusu olduğunu iddia eden Özgür Yurtsever Hareketi'nin (Avncı) sandalye sayısını aşması ile övündü.

Dahası, Lübnan Ketaib Partisi ve Hür Vatanseverler Partisi gibi daha köklü ve daha az temsile sahip geleneksel Hristiyan güçler, Ketaib Partisi'nin sandalye sayısını artırması, Vatanseverler Partisi'nin ise lideri Kamil Şamun (torun) aracılığıyla Temsilciler Meclisi'ne yeniden girmesi ile sahaya geri döndüler.


Hristiyan partiler cephesinde bunlar yaşanırken, Müslüman güçler cephesinde eski başbakan Saad Hariri'nin destekçilerine, Mustakbel Akımı içindeki partizanlarına seçimleri boykot etmeleri için ısrarlı çağrısı, pek çoklarının korktuğu "felaket" ile yani Hizbullah ve müttefiklerinin Sünni oyların bırakacağı boşluğu doldurmalarıyla sonuçlanmadı.

Sünni düzeyde sonucun genel olarak kötü olduğu doğru, ancak Hizbullah'ın muhaliflerinin korktuğu veya Hariri'nin kendisi olmadan Sünnilerin kaçınılmaz olarak kaybedeceği "Sünni lider" olarak kendisini sunmak için belki de temenni ettiği kadar kötü de değildi.

Vatansever Sünniler, Beyrut'un ikinci seçim bölgesinde, kuzey Lübnan'da Trablusşam ve Akkar'da, doğu Lübnan'da Baalbek - Hermel - Raşya - Batı Bekaa'da kaybedemeyecekleri birçok sandalyeyi kaybettiler.

Keza Şuf-Aley'de Mustakbel Akımı'nın Sünni adayı "değişim" güçlerinin adayı karşısında kaybetti. Kötü "boykot" kararı, Refik Hariri'nin mirasına her zaman sadık olan "mustakbel" figürlerinin düşüşüne katkıda bulundu.

Ama karşılığında, bazı olumlu gelişmeler de yaşandı. Vatansever Sünni liderler, Saad Hariri'nin abası altından çıkmayı başardılar ve Trablusşam'da Tümgeneral Eşref Rifi'nin elde ettiği zafer gibi kendilerine sahada ondan bağımsız ve ona dayanmayan bir varlık oluşturmaya başladılar.

Sayda'da vatansever ses geri dönerek Saad- el-Berzi liderliğine saygınlığını iade etti. Bir diğer olumlu nokta, Hizbullah ve destekçilerinin Şuf (el-Harrub) ve Zahle'de Sünni bölgelerine nüfuz edememesiydi.

Hizbullah'a bağlı Sünniler, milletvekili sayısı 27 olan bu bölgeden sadece 8 milletvekili çıkarabildi.


Dürzilere gelince, seçimlerin sonuçları açık ve netti, Dürzilerin lideri Velid Canbolat'ın en önde gelen muhalifleri (ile Hizbullah) ona karşı verdikleri savaşları kaybettiler.

Böylece, parlamentodaki Dürzi bloğu, Canbolat'ın bloğundan 6 milletvekili ile onun "sol"una bağlı iki "değişim" milletvekilinin tekelinde.

Son olarak Değişim Akımı'na bakarsak, bu hareket kademeli olarak seçimlerin en büyük kazanını.

2018 seçimlerinde değişimcileri tek bir milletvekili temsil ediyordu, o da "2019 devriminde" birkaç milletvekili ile birlikte milletvekilliğinden istifa eden Paula Yacoubian'dı.

Bugün ise çeşitli değişim gruplarının mecliste kadın erkek 15 milletvekilleri var ki bu, şüphesiz kayda değer bir başarı.

Gelgelelim bu kısa sunumdan sonra, durup makul ve mantıklı bir şekilde şuna dikkat çekmeliyiz;

Lübnanlı "egemen" ve "değişim" güçlerinin, Hizbullah ve yandaşları pahasına mecliste çoğunluğu ele geçirip geçirmedikleri bir yana, bu zafer, 2008'den beri bir "işgal"e dönüşen Hizbullah'ın hegemonyası gerçekliğinde köklü bir değişikliğe yol açmayacak.

Bunun nedeni, Hizbullah'a muhalif "14 Mart Bloğu" ve takipçilerinin, 2018 parlamentosundan önce her zaman meclis çoğunluğuna sahip olsalar da, silahın baskısının halkın sesinden daha güçlü olmayı sürdürmesidir.

Hegemonya projesinin, Lübnan vatandaşlarının tüm evlatlarını kapsayan bir vatan inşa etme kudretinden daha güçlü, uluslararası suç ortaklığının, Lübnanlılar ile Arapların iyi niyetinden daha etkili olmaya devam etmesidir.

Elbette, Lübnanlıların son üç haftada takip ettikleri ve uyguladıkları barışçıl demokratik değişim seçeneği, onların teslim olmayı reddettiklerini ve bir arada yaşama kültürüne bağlılıklarını teyit ediyor.

Ancak Lübnan'a yönelik bölgesel komplolar devam ettikçe, ilgili uluslararası güçler Lübnan'ı -ve Arap bölgesinde Lübnan dışındaki diğer oluşumları- kirli bir "uluslar oyununda" bir "piyon" olarak kullanmaya devam ettikçe bu harika başarı hiçbir şey ifade etmeyecek.

Bu oyunun ritmini, İran nükleer dosyasıyla ilgili müzakerelere bağlı hesaplar, Rusya-Ukrayna savaşı, Lübnan ve Lübnanlılardan çok daha büyük diğer meseleler kontrol ediyor.
 


Son seçimler, açlığın canını yaktığı ama aşağılayamadığı, yoksunluğun belini kırdığı ama ezemediği vatandaşın, haksızlığa karşı direnmeye, zulme karşı koymaya, ülkenin kimliğini, dokusunu ve kaderini değiştirmeyi hedefleyen komploya cesurca karşı çıkmaya halen hazır olduğunu kanıtladı.

Bununla beraber, deneyimler, bir dizi tehlikeli handikap konusunda herkesi uyarmak için yeterli. Bu handikapların başında şunlar geliyor:

  • Azımsanmayacak bir Hristiyan kesimin- ona verilen halk desteğinin azalmasına rağmen - Avn akımına oy vermesi, söz konusu kişilerin bu aşamanın zorluklarına ilişkin farkındalıklarına dair tatmin etmeyen bir olgudur.
     
  • Farkındalık eksikliği meselesi, yalnızca bazı Hristiyanların Avncılara bahis oynamaya devam etmeleriyle cisim bulmadı. Hristiyan "egemen" ve "değişim" güçlerinin hesaplaşma ve zararlı birbirlerini devre dışı bırakma savaşlarına girişmeleri, Cibran Basil'in Batrun bölgesinde başarılı olmasıyla sonuçlandı. Oysa rakipleri oylarını bölmeyip konsolide etselerdi Basil'in kaybetmesi mümkündü.
     
  • Sünnilerin boykotu kötü bir karardı. Ondan da kötü olan seçim yasası nedeniyle oyların dağılması, Sünni kamuoyundaki büyük birleşik blokların varlığını engelledi. Bu ise, bazı milletvekillerine baskı, tehdit ve şantaj uygulanmasını kolaylaştıracak.
     
  • Şii temsili halen Hizbullah ve Emel'den oluşan ikili tarafından kapatılmış. Bu da, en azından meclis başkanlığında herhangi bir değişiklik yapmanın imkansız olduğu anlamına geliyor.

Özetle Lübnan'ın dün tanık olduğu şey, bir "tur"un sonuydu.

Ülkenin içine düştüğü krizlere karşı "kurtuluş savaşı" ise halen devam ediyor ve bilinçli, bilge olmayı, önümüzdeki 5 ay içinde yakın ve tehlikeli zorluklarla hak ettikleri ciddiyetle başa çıkmayı gerektiriyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU