Başbuğ’dan Ergenekon yorumu: Özürle ölen insanları geri mi getireceğiz?

Habertürk canlı yayınında FETÖ’nin ordu yapılanmasını ve Ergenekon davasını anlatan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, dava sürecinde hastalanarak hayatını kaybedenleri, intihar edenleri şehit olarak gördüğünü söyledi

Fotoğraf: AA

26’ncı Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Habertürk'te Didem Arslan Yılmaz'ın sorularını yanıtladı. 

1 Temmuz’da sonuçlanan ve “örgüt üyeliği” ile suçlanan tüm sanıkların beraat ettiği Ergenekon davasını değerlendiren Başbuğ, 2007’den bu yana devam eden süreçte hayatını kaybeden asker ve sivillerle ilgili şunları söyledi: 

Türkan Saylan hastaydı belki de ölümünü hızlandırdılar. İlhan Selçuk hasta değildi, belki de Selçuk üzüntüler ve karşılaştığı durumlar karşısında, hatta geçenlerde birisi 'ben artık yaşamak istemiyorum' demişti. Ali Tatar var. Gencecik bir öğretmen, deniz subayımız. Dayanamadı, gururuna yediremedi intihar etti. 

Abdülkerim Kırca var. Jandarma subayıdır, terörle mücadelede benim yanımda da görev yapan birisi. Alay komutanı iken PKK'lılarla mücadele ederken maalesef yürüyemez hale geldi. Emekli oldu. Ben onu Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne aldım, sandalyesiyle geliyordu. PKK karşısında kahramanca mücadele eden Abdülkerim Kırca suçlandı. Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından şeref madalyasıyla ödüllendirdi. Gururuna yediremedi, intihar etti.

Muzaffer Tekin. Silivri'de hastalandı, kanser oldu. Onurlu bir çocuk. Kaşif Kozinoğlu var. Cem Aziz Çakmak var amiral. Murat Özenak var. Kuddusi Okkır var. Şimdi ne olacak? Bu komploları işleyen insanlar aslında bir insanlık suçu işlemişler. Kaç kişinin hayatına mâl olmuşlar… Özürle bu ölen insanları geri mi getireceğiz? Gereken cezaları görmeliler. Bir noktada şehit olan bu değerli arkadaşlarımız asker sivil bunları ben şehit olarak görüyorum. Bunların acısında özür dilemek hafif kalır. Hayatını kaybedenlere neden olanlar mutlaka cezasını görmeli.


FETÖ’nün 1980 askeri darbesinden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızdığını ifade eden Başbuğ, Ergenekon'da düğmeye 17 Haziran 2007 tarihinde basıldığını söyledi.

FETÖ'nün TSK içindeki yapılanmasını Kayseri soruşturmasıyla açığa çıktığını anlatan eski Genelkurmay Başkanı,  dönemin Erzincan Cumhuriyet Savcısı İlhan Cihaner’in kendisine gelen bilgiler çerçevesinde 23 Şubat 2009'da soruşturma başlattığını hatırlattı. 

“Soruşturmanın odağında İsmailağa Cemaati var. Soruşturma ilerledikçe İlhan Cihaner bu olayın içinde FETÖ ile ilgili bazı bilgi ve bulgulara ulaşacak. İsmailağa üzerinden başlayan olay FETÖ cemaatine gitmeye başlıyor. Olay burada kopuyor” diyen İlker Başbuğ şöyle devam etti: 

FETÖ'ye gitmeye başladığı anda Erzurum'daki özel yetkili savcı Osman Şanal, 'Bu silahlı örgüttür, senin yetkili alanına girmez, benim alanıma girer' deyip Mart 2009'da dosyayı aldı. Burada FETÖ'ye giden bir hareketle karşı karşıyayız. 10 Mart 2009'da Erzurum, Osman Şanal dosyayı alacak. Bundan bir hafta evvel bizim Kayseri'de Hava Kuvvetleri Savcılığı'nın götürdüğü soruşturma var. Kayseri soruşturması bilgisi bana geldiğinde 3-4 astsubayın Işık evlerinde yetiştirildiği ve FETÖ ile bağlantılı olduğu ifadesini verdiler. Dedik ki 'Bir taraftan yakalıyoruz'. Özellikle Kara Kuvvetleri Komutanı iken

FETÖ'nün ne kadar tehdit olduğunun farkındaydık. FETÖ'nün TSK için ne kadar hayati tehdit olduğunun farkındayız. Ama somut deliller lazım. Ama Kayseri olayında yakaladık, bir yere gidiyoruz diye sevindik.


2003-2005 yılları arasında ikinci dönem Genelkurmay Başkanlığı’nı yürüten Başbuğ, TSK’daki Fethullah Gülen bağlantısını ilk kez canlı yayında 26 Ocak 2005'te açıklayan kişinin kendisi olduğunu söyledi. 

Başbuğ, kendisine yöneltilen “2003 yılında davaların ertelenmesine ilişkin bir yasa çıktı. Son dönemde Fethullah Gülen irtica, terör öncelikli tehdit demiştiniz. Bu konuda ne diyorsunuz?” sorusuna “2003 yılında davalar ertelendi, bir yasa çıktı. Burada iddianamede Fethullah Gülen'le ilgili öne sürülen suçlamaya dikkat edelim. Laik devlet yapısını değiştirerek, yerine dini kurallara dayalı devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup, bu amaç doğrusunda faaliyette bulunmak...” yanıtını verdiğini hatırlattı. 

FETÖ’nün ilk denemesinin 2005’teki Şemdinli soruşturması olduğunu ve hedefte dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasını engellemek olduğunu söyleyen Başbuğ şöyle devam etti: 

Bazı üst rütbeli subay ve generaller de var hedefte. Siyasi iktidarın bu davaya gerekli desteği vermemesi neticesinde sonuç alınamadı, bir şey yapamadılar. Şemdinli'den sonra 2006 yılında Danıştay cinayeti var 17 Mayıs'ta. Olayların başlaması 19 Ocak 2007 Hrant Dink cinayetiyle başlıyor. Amaç bu cinayetle TSK arasında bağlantı kurabilmek. İşi TSK üzerine yıkmak. Malatya'daki menfur cinayet, Danıştay, Ergenekon'la TSK üzerine yıkmak istemediler mi? Hrant Dink 19 Ocak 2007'de öldürülecek. Onun akabinde Emniyet Başbakan'ın önüne Ergenekon şemasını koyacak. Hrant Dink, Ergenekon bağlantısını göstermeye çalıştılar. Daha sonra 12 Haziran 2007 Ümraniye'deki el bombalarının bulunması. 22 Temmuz'da genel seçim var. 27 Temmuz 2007'de Ergenekon düğmesine basılıyor.


İlker Başbuğ, derin devletle ilgili bir soru üzerine, "Kastedilen şuysa, her devlette bir ortak akıl vardır. Devletin kurumları vardır. Bir devleti yıkmak istiyorsanız kurumları yıkın. Güvenlik açısından aldığınızda Türkiye'de Genelkurmay, Dışişleri Bakanlığı, MİT Müsteşarlığı önemlidir. Bir noktada kurumların bir araya gelerek ortak akıl ve çözümler üretmesi. Derin devlet buysa tamam doğru. Şimdi ABD devletin ana gücünü nereden alıyor? Kurumlardan alıyor. Derin devletten kasıt buysa evet vardı" yanıtını verdi. 


Independent Türkçe

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU