Semih Saygıner: Bilardo salonlarında din, dil, ırk ayrımcılığı yoktur, herkes oraya terliğini kapıda bırakıp girer

Türkiye'nin dünyaca ünlü bilardocularından Semih Saygıner, 7. kez elde ettiği dünya kupası şampiyonluğunu ve hakkında merak edilenleri Independent Türkçe'ye anlattı

Mısır'ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenen 3 Bant Dünya Kupası'nda şampiyon olan ismin Semih Saygıner olduğu anons edildiğinde hemen herkes "Mr. Magic" (Bay Sihir) ya da "The Turkish Prince" (Türk Prensi) geri döndü yorumları yaptı.

Türkiye'nin bilardodaki dünyaca ünlü sporcusunun Mısır'da elde ettiği zafer hem kariyeri açısından hem de uzun yıllar sonra gelen bir şampiyonluk olmasıyla daha da farklı bir anlam taşıyor.

2006'da dönemin federasyon yetkilileriyle ters düşen Saygıner, ceketini alarak kendi tabiriyle bilardoyu "donduruyor" ve yeni ufuklara yelken açıyor.

7,5 yıl ismiyle özdeşleştiği bilardodan profesyonel olarak uzak kalan Saygıner, kişisel gelişimine ağırlık vermesinin yanı sıra şarkı söylüyor, reklamlar ve dizilerde oynuyor, üniversitelerde konuşmacı olarak kendini mutlu edebilecek işlere yöneliyor.

2014'te yeniden ıstakasını eline alan Saygıner, ilk başlarda birtakım zorluklar yaşasa da 17 yıl sonra Mısır'da yeniden dünya kupası kazanarak ismini bir kez daha hatırlattı.

"Ağlamamak için zor tuttum kendimi"

Türkiye'nin dünyaca ünlü bilardocularından Saygıner, 7. kez elde ettiği dünya kupası şampiyonluğunu ve hakkında merak edilenleri Independent Türkçe'ye anlattı.

Saygıner, bilardoya uzun süre ara vermesinin ardından geri döndü ve ilk başlarda yenilgiler alsa da pes etmeyerek 17 yıl aradan sonra yeniden zirveye çıkmanın mutluluğunu yaşadı.

Saygıner, "Mısır'daki turnuvada şampiyonluk geldikten sonra neler hissetiniz" sorusuna şu yanıtı verdi:

Tam anlatmam gerekirse ağlamamak için zor tuttum kendimi. Bir nevi duygu boşalması yaşanan bir andı. Çünkü uzun zamandır çalışıyorsunuz. Kendinizi geliştirmeye gayret ediyorsunuz ki geriye dönüp bakarsak dünya klasmanında bir numaraya yükselmiş, çeşitli başarılar kazanmış bir sporcuyum ama 7,5 yıl aradan sonra aynı şey olmuyor. Yani o donanımlarınız var zannediyorsunuz ama geri kalmışsınız epey. Hatta turnuvanın başında finalde yendiğim Hollandalı arkadaşıma 'Dick, sen benden 7,5 yıl tecrübelisin, biliyor musun?' dedim. 'Nasıl?' dedi. 'Ben ara verdim 7,5 yıl. Yani orada eksiklerim var. Siz, bir taraftan aktif spor hayatınıza devam ederken yenilik neyse yani kendinizi ona adapte etme süreciniz çok daha hızlı ve farkında olmuyorsunuz. Çok zaman aldı benim kendimi adapte etmem tekrar ve ben geriden geliyorum biraz' dedim. Sonra da final oynamamız tabii tesadüf oldu. Yani uzun bir aradan sonra tekrar sahalara dönüp tabiri caizse çok dayak yedim. Çok yenilgi aldım. Belki de yenilmemem gereken birçok oyuncuya da yenildim. 

 

 

"Başarısız oldum ama başarısız oldum diye vazgeçmedim, kendimi geliştirmeye devam ettim" diyen Saygıner, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu an burada benim evimde bulunduğunuz bu bilardo masasının olduğu alan benim alanım. Bu pandemi döneminde buraya kapandım denebilir. 6-7 saat aşağı inip yukarı çıktığımda Şenay, 'Ya Semih nasıl bu kadar saat oynayabiliyorsun' diyordu. Öyle oluyor. Başka türlü olmuyor. Dolayısıyla bir beklentim vardı. Hatta birkaç turnuva öncesinde bile 'ya beklentim yükseldi, kazanacağımı hissediyorum' dedim. Öyle bir güven geldi bana ve Mısır'daki Dünya Kupası'nı kazandım. Çok mutlu oldum." 

"İnsan ister istemez 'yes' diyor yoksa ben yine gelip kuru fasulye yiyorum"

Turnuvada kendisine zaferi getirecek vuruşu yaptıktan sonra 'yes' diyerek sevinmesi nedeniyle yapılan eleştirilere de yanıt veren Saygıner, şu ifadeleri kullandı:

Tabii mutlu olmam sadece bireysel anlamda bir şeyleri başarabildiğim için değil. Oradaki olay aslında nasıl diyeyim? Onu da anti parantez belirteyim 'Yes, yes, yes' dedim diye tepki vermişler. Uluslararası bir iş yapıyoruz. Orada insanlarla İngilizce konuşuyoruz. İnsan ister istemez 'yes' diyor yoksa ben yine gelip kuru fasulye yiyorum. Özümden kopmadım. Onunla ilgili bir şey değil ve o 'yes' birilerine değil. 'Gördünüz mü işte, bak yaptım' değil. Tamamen kendimle ilgili. Kendime diyorum ben o 'yes'i. 'Evet oğlum. Çalıştın. Başardın' diyorum. Çünkü öyledir, çalışırsan başarırsın. Sonrasında medyanın buna ilgi göstermesi gerçekten hem gururumu okşadı hem özgüvenimi arttırdı hem de bir taraftan yıllardır mücadele ettiğimiz sporun benim o bıraktığım dönemdeki şanssızlığına rağmen tekrar gündeme gelmesine yardımcı olduğu için de ben çok mutlu oldum. Şimdi de yaptığım şey biraz da bu. Bilardoyu anlatıyorum. Bilardonun nasıl bir spor olduğunu anlatıyorum. Sizler de vakit ayırıyorsunuz. Teşekkür ederim. 

 

 

"İnsanlar, çıkarları var diye kötü ilişkilere devam etmesinler"

2006'da dönemin Türkiye Bilardo Federasyonu yöneticileriyle sorun yaşayan Saygıner, bilardoya ara vermek zorunda kaldı. 

Dünyaca ünlü milli bilardocu, o dönem federasyondan ayrılış sürecini şöyle anlattı:

Tam o dönemlerde eski federasyon yönetimiyle yaşananlardan ötürü şöyle bir psikolojiye girdim: Kötü bir ilişki yaşıyorsunuz. Bir yerden sonra ayrılmanız gerekiyor. Artık beraberlik olamaz. Ne olursa olsun olamaz. Dolayısıyla öyle bir karar verdim ve dedim ki 'Ben bu mantaliteye sahip biriyle ya da birileriyle bir arada olamam'. Öyle bir şansım yok... İnsanlar çıkarları var diye kötü ilişkilere devam etmesinler. Ne olursa olsun bu ilişkinin adı ben bitirdim ve 'kariyerimi dondurdum' diye çıktım televizyonlarda böyle bir röportaj verdim. 

Bilardoyu dondurma kararının ardından yaşadıklarını anlatma ihtiyacı hissettiğini dile getiren Saygıner, o dönemde yaşadıklarını için şunları söyledi:

"O dönemlerde şöyle bir psikolojiye girdim: Yani ya bu da yapılır mı? Böyle de olur mu? Ve yaşadıklarımı anlatma ihtiyacı hissettim. O zaman da birlikte çalıştığım Melih'e dedim ki 'Üniversiteleri ayarlayalım. Ben gideyim, anlatayım. Biraz kişisel gelişimle ilgili, biraz burada yaşadığım anekdotları biraz kara mizahla beraber...'. Sonra teklifler geldi, konuşmacı oldum. Şimdi belki de Türkiye'de çok talep gören konuşmacılardan biriyim. İşimi de seviyorum. Yani ek işim diyelim ona. Ve o dönemde hem konuşmacı oldum hem de başka işler de yapmak istedim. Başka işler derken illa ki bir para kazanma amacı değil bu." 

"'Buna katılayım' dedim çünkü bir rahatlama arzum var"

2006'da Almanya'da düzenlenen Dünya Milli Takımlar Şampiyonası'nda kötü bir performans sergilediğini ve gruptan çıkamadığını hatırlatan Saygıner, bu durumun kariyerinin dönüm noktalarından biri olduğunu ve şarkı söyleme fikrinin ilham kaynağından, oyunculuk serüveninden bahsetti: 

Şarkı yarışmasına girdim ve sebebim de şuydu: Tam federasyondan ayrılma aşamasındayım artık. 'Ben bırakıyorum, bu kişilerle birlikte devam edemeyeceğim' aşamasında Almanya'dan döndüm. 2006 Dünya Milli Takımlar Şampiyonası. Gruptan dahi çıkamadım. Kötü bir performans sergiledim ve o kişilerle beraberdik yine orada. Döndüğümde televizyonda bir tanıtım gördüm. 'Şarkı söylemek lazım'. 'Buna katılayım' dedim çünkü bir rahatlama arzum var. Başka bir arayışım var o an psikolojik anlamda. Aradım yapım şirketini 'Zuhal Hanım, bu yarışmaya katılmak istiyorum' dedim. 'Vallahi Semih Bey, adınız geçti ama biz girmezsiniz diye düşündük' dedi. 'Gireceğim ben' dedim, girdim. Çok da iyi ettim. Şarkı söylediğimi düşünüyordum. İyi söylediğimi düşünüyordum kendimce. Değilmiş. O kadar değilmiş. O yarışma esnasında kendimi geliştirmek durumunda kaldım. Müzik hayatımda zaten vardı ama biraz daha fazla girdi. Müzikle ilgilendim, çeşitli dizilerde oynadım. Oyunculuk yaptım. Ses eğitimi aldım mesela 2 buçuk yıl. Bunlar beni geliştirdi. 

"Doğru bir yönetim gelirse bir gün dönmeyi düşünüyordum, öyle oldu, sahalara döndüm"

Bir dönemi böyle geçirdiğini ifade eden Saygıner, tekrar bilardoya dönmesinde yeni federasyon yönetiminin etkili olduğunu vurgulayarak, "Ne zaman ki yeni yönetim geldi. Hiç de böyle 'acaba tekrar döner miyim' diye düşünmüyordum. Çünkü biraz yaşım da ilerliyordu artık ve bilardoda oynamıyorum. Hani doğru düzgün bir yönetim gelirse bir gün düşünüyordum dönmeyi ve sonuçta öyle oldu. Sahalara döndüm. Ama bu arada bu yaptığım şeylerden çok mutluyum. Çünkü benim daha iyi bir birey, daha iyi bir insan olmama çok ciddi katkısı olan şeyler bunlar. Keşke herkes başka alanlardan da beslenmeyi böyle absürt bir şey gibi görmeyip hayatlarına dahil etse" diye konuştu. 

"Öyle bir projem yok ama şu an albümümden daha iyi şarkı okuyorum"

Saygıner, "Sizi yeniden şarkı söylerken dinleyebilecek miyiz ya da dizilerde görebilecek miyiz" sorumuza, "Öyle bir projem yok ama böyle bir tane şarkı okurum ya da bir şey yaparım onda bir sorun yok. Yaparım ama şu an vakit bulamıyorum ki böyle şeylere. Eskiden vaktim boldu, istediğim kadar vakit ayırabiliyordum. Artık ayıramıyorum" diye cevap verdi.

"Düşünün sevgilinize mi, özel hayatınıza mı, kişisel gelişiminize mi, antrenmana mı vakit ayıracaksınız?" diyen Saygıner, şunları kaydetti: 

"Arada benim televizyonda film, dizi seyretmem lazım. Hayat sadece bilardodan ibaret değil. Bunların hepsi bir araya gelince bazı şeyler öteleniyor. O yüzden bırakmış değilim. Hatta şöyle söyleyeyim. 2011 yılında albüm yaptım. Yüksel'e de söylemiş olayım bunu: Albümümden daha iyi şarkı okuyorum şu an, kesin bu bak, net! Çünkü beni bilen bilir. Biraz da tanımıştır diye düşünüyorum röportajlarımı izleyenler. Ben gelişmeyi çok seven bir insanım. Bunu da birilerine hava atmak için kullanmıyorum. Ben daha iyi yapmak istiyorum. Bu çok naif bir şey. Daha iyi şarkı söylemek istiyorum. 'Gördünüz mü işte? Bak ne biçim şarkı söylüyorum' gibi bir hırs olabilir mi ya? Ya da bağıra bağıra böyle 'Bakın benim ne sesim var?'. Hayır benim sesimin aralığı belli. O aralıkta ben şarkı söylemeyi ve daha iyi söylemeyi öğrendim. Geliştirdim kendimi. Hatta zaman zaman Şenay'a espri yapıyorum. Bodrum'da yaşadık bir süre. Bodrum'da bir evimiz var. 'Bittikten sonra her şey Bodrum'a gideriz. Ben ara sıra marinada program yaparım' dedim yani neden olmasın? Yaparım. Ve bu benim için profesyonel hayata giriş anlamında bir beklenti değil. Seviyorum çünkü..."

"Bunun içi o kadar boşaltılmış ki artık Türkiye'de..."

"Bunun içi o kadar boşaltılmış ki artık Türkiye'de" diyen Saygıner, şöyle devam etti:

Şöyle bir anekdotla anlatayım bunu. Etimolojiye meraklıyım. Bir sürü dil öğrenmenin peşindeyim. Gittiğim yerlerin kültürlerini öğrenirim ama dil özellikle benim hayatımda çok önemli bir yer tutar. Bir kelimeyi araştırıyordum bilardo kulübünde. 'Ya işte şu nasıl telaffuz ediliyor Fransızca? Acaba nereden geliyor kökü falan derken Alper abi dedi ki 'Ya Semih'çim ne kadar uğraşıyorsun, ne gerek var' dedi. Döndüm Alper abiye baktım, 'Abi seviyorum' dedim. Durdu böyle. Bir şey diyemedi. Çünkü bundan daha kuvvetli bir şey yok ki. Ya seviyorum arkadaşım. Şarkı söylemeyi seviyorum. Kimseye hava atmak gibi bir derdim de yok. Kimse benim için 'ne şarkı söylüyor kardeşim be' desin gibi bir derdim de yok. Ben söylerken çok zevk alıyorum. O notaların içinde gezmeyi, orada istediğim gibi nağmeler yapabilmeyi, altından girip üstünden çıkabilmeyi... Bu enteresan başka bir dünya. İşte insanlar o başka başka dünyalardan beslendikçe senin bireyliğine katkı sağlayan şeyler bunlar. 

"'Pişmanlık' ve o 'keşke' kelimesi bende olmayan kavramlar"

"Hayatınızda 'keşke yapmasaydım' dediğiniz bir an, bir olay oldu mu" sorumuza "Bende öyle şeyler yok" diyen Saygıner, "Çünkü şöyle bir felsefem var benim: Beni oluşturan şeylerden oluşuyor bütün yaşadıklarım. Neler yaşadıysam bugünkü bana denk geliyor. Dolayısıyla 'keşke bunu yapmasaydı' o zaman bugünkü ben olmuyorum. 'Keşke bilardoyu bırakmasaydım', karar verdim ve arkasındayım. İyi ki de yapmışım. Evet doğru bir karar vermişim. Kayıpları olabilir. 7 buçuk yılda belki atıyorum 3 kere daha dünya şampiyonu olurdum. Bilmem ne kadar dünya kupası kazanırdın filan ama konu bu değil ki. Konu benim. Yani benim daha iyi bir birey olmam, hayatımı daha iyi yaşamam, daha sağlıklı yaşamam için sağlıklı da bir mantaliteye sahip olmam lazım. O yüzden bende öyle şeyler yok. 'Pişmanlık' ve o 'keşke' kelimesi bende çok olmayan kavramlar" şeklinde konuştu. 

"Antwerp-Belçika, 1988-2004... 16 yıl sonra aynı yerde dünyada yılın oyuncusu seçilmek çok anlamlıydı"

Kariyerinizin en önemli sizin için en çok anlam ifade eden başarısı hangisidir? 

Tam tarih vereceğim 7 Şubat 2004 Antwerp-Belçika. Neden Antwerp-Belçika? Orada çok büyük bir organizasyon yapılıyordu eski bilardo oyuncularından, dünya şampiyonlarından. Ludo Dielis'in organizasyonu. The Player of the Year and Supercup diye. Hatta şurada bak posterini görüyorsunuz. Orada yılın oyuncusu seçiliyor. Bütün dünya federasyonları, delegeler ve oyuncular tarafından oylanıyor. 'Yılın oyuncusu' seçiliyor başarı grafiğinize göre. Dünya şampiyonuyla dünya kupaları birincisi karşılıklı maç yapıyor, 'süper kupa' deniyor buna da. Ben orada 2003 yılının dünyada yılın oyuncusu seçildim. O dönem gerçekten de neredeyse her şeyi kazanıyordum ve sonrasında yaşadık bütün bu az evvel bahsettiğim federasyonla ilgili şeyleri. Yani 'başarı cezasız kalmıyor' diyebilirim. O benim için çok özeldir. Niye? Çünkü benim için Antwerp'in, Belçika'nın çok önemli bir yeri var. İlk yolculuğumu 1988 yılında yurt dışına seyahatimi Antwerp'e yaptım. Elemelerde oynadım. İsveçli birine yenildim. Adamdan o gün bile iyiydim ama yani psikolojik olarak hani 'yabancı bizden iyidir abi' moduna giriyorsun. Bir de İngilizce iletişim kuramadığın için öyle bir hisse kapılıyor insan. Ve 1988-2004, 16 yıl sonra aynı yerde aynı otelde dünyada yılın oyuncusu seçilmek çok anlamlıydı benim için. Bunu da orada dile getirdim. Türkçe değil tabii İngilizce! Bunu böyle biraz kinayeli söyledim. Çünkü bence bir spor elçisinin yaşadıklarını, ülkesini, her şeyini anlatabilmesi için mutlaka dil öğrenmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Duygularımı dile getirdim orada. Benim için çok özel bir andı. Onun yeri ayrıdır.

"'Baba sen var ya acayip iyisin' kafasındayız biz, e değilsin!"

Türkiye birkaç branş dışında takım sporlarında son yıllarda başarısız sonuçlar alıyor ancak buna karşılık bireysel ve amatör sporlarda sıkça adından söz ettiriyor.

Türkiye'nin en başarılı bilardocularından Semih Saygıner, "Başarının temelinde yatan şey nedir" sorumuza şu yanıtı verdi:

"Çok çalışmak, gelişmek, gelişmeye açık olmak, komplekslerden arınmak, herkesin öğrencisi olabilmek. Yani çok zor şeylerden bahsediyorum bak. Çünkü bizde kriter şudur: Para her şeyin kriteri haline gelmiştir... Bugün bir X kişiden bahsediyorum. Kimse yanlış anlamasın. Bir futbolcu düşünelim. Büyük kulüplerden birinde oynadığını, bu kişinin potansiyelinin çok yüksek olduğunu hatta dünya çapında futbolcu olabileceğini ve fakat çalışmadığını, gelişmediğini düşünelim. Neden? Çünkü o arkadaşa hiç kimse kendi dahil o alanda iyi olmadığını anlatamaz. 'Nasıl iyi değilim? Ben büyük kulüpte oynuyorum. Acayip zenginim, ünlüyüm. Nasıl iyi değilim?' diye çünkü kriter onlar. Potansiyelini hiç merak etmiyor musun? 'Daha ne kadar ileri gidebilirim'i merak etmiyor musun? Edemezsin çünkü önüne ket vurmuşlar. Onay mekanizmaları yani aile, etraf, arkadaş. 'Baba sen var ya acayip iyisin' kafasındayız biz. E değilsin."

"Maalesef bu pohpohlama meselesi sporcunun şirazesini kaydırıyor"

"Murathan Mungan'ın bir lafı vardır 'Türkiye yetenekler çöplüğüdür' diye. Kötü anlamda söylemiyor, yeteneğini heba eden, parlatamayan bir mantaliteden bahsediyor. O yüzden ilk önce bir sporcunun ya da herhangi bir bireyin öğrenmeye, gelişmeye açık ve bütün her şeye rağmen kendisine yüzde 100 objektif olması gerekiyor... Çünkü her zaman daha iyisi vardır. Ve insan, insanlık her zaman daha iyisini yapmaya çalışır. O yüzden gelişmiştir zaten toplumlar. Bu mantaliteye sahip insan gelişir. Her ne iş yaparsa yapsın gelişir. Ama sporda maalesef bu bahsettiğim pohpohlama meselesi sporcunun birazcık şirazesini kaydırıyor. Hemen iş değişiyor. 'Biraz para kazandım, tamam ben iyiyim' moduna giriyor insanlar. Bunun parayla alakası yok. Geliş, öğren, herkesin öğrencisi ol, başkalarının, kendi hatalarından öğren ama bir tek koşul var. Öğren kardeşim öğren." 

"Bilardoyu 'amatör' algısından kurtarmamız lazım, amatör değil bu işe hayatına adamış insanlarız"

Türk bilardosunu şu an yeterli görüyor musunuz? Daha ileri taşıyabilmek için ne önerirsiniz? 

Kesinlikle daha ileri gideceğini düşünüyorum her anlamda. Çünkü şimdi özgüven diye bir şey var sporda ama bu özgüven altı boş bir özgüven değil. Yani oyuncular kendilerini geliştirdikçe özgüvenleri artıyor. Artı rakiplerine vermiş oldukları 'korku' artıyor. Türkiye'de şu an Murat Naci Çoklu, Tayfun Taşdemir, Lütfü Çenet, ben, Can Çapak, arkadan gelen bir sürü isim var. Dünya klasmanında ilk 20'de Türkiye'den 4 sporcu var. Sadece üç bant branşında değil, bilardonun başka branşlarında da çok ciddi ilerleme var. Serdar Gümüş, Hacı Arap Yaman artistik bilardoda dünya, Avrupa şampiyonu olmuş sporcular. Eylül Kibaroğlu Amerikan Bilardo branşında pulda Avrupa şampiyonu oldu. Takımlar düzeyinde bizim bir sürü şampiyonluklarımız var. Üç bant olarak, ferdi olarak şampiyonluklarımız var. Bunu böbürlenmek için söylemiyorum ama daha ilerisi var mı? Evet var. Ne yapmamız lazım? Türkiye'deki bilardo sporunu amatör algısından kurtarmamız lazım. Bizler amatör değiliz. Bizler bu işe hayatına adamış insanlarız. Bakın evimde benim masam var, ben saatler geçiriyorum. İşim benim bu. Zaman zaman da espri yapıyorum. Bilardomax'a gittiğim zaman Tayfun biraz daha geç geliyor, 'İşe geç kaldın Tayfun' diyorum. Beraber antrenman yapıyoruz Tayfun'la. Dolayısıyla iş bu. 

"Türk bilardosunda gelişmeye açık bir mantalite var ve çok daha ileri gidecek"

"Gelişmeye açık bir mantalite var Türk bilardosunda. Bunun sebebi de benim biraz öncülüğüm diye düşünüyorum. Burada tevazu gösteremeyeceğim. Ve çok daha ileri gideceğini düşünüyorum. Şu an yeni bir oluşum içerisindeyiz. 2022'de Türkiye Bilardo Federasyonu Başkanı Ersan Ercan ve yönetim bütün branşlar için 750 bin liralık bir ödül açıkladı. Çok ciddi bir para olmasa bile başlangıç aşaması için çok iyi. Aynı zamanda da özel birtakım girişimcilerin, bilardo oyuncularıyla yapacakları televizyon prodüksiyonları gibi girişimleri de onayladığını deklare etti. Birtakım görüşmeler var. İnşallah böyle bir şey de yapılacak, televizyonu ve sosyal medyayı meşgul edecek. O zaman Türkiye'de bilardo uçacak diye düşünüyorum çünkü insanlar çok seviyor bilardoyu"

"Türkiye olarak bilardoyu domine edecek pozisyona gelmek istiyoruz, niye ilk 8'de 4 Türk olmasın?"

Semih Saygıner'i bir gün federasyon başkanı olarak görebilecek miyiz? 

Onu bilmiyorum yani şu an öyle bir şey düşünmüyorum. Bakarız. Şu an çünkü benim daha önümde bir zaman var. Biraz daha oynamak ve başarı kazanmak istiyorum. Sadece başarı kazanmak değil diğer arkadaşlarımı da motive ederek, onların gelişmesine de tırnak içinde katkıda bulunarak birlikte, Türkiye olarak bilardoda bu işi domine edecek bir pozisyona gelmek istiyoruz. Niye ilk 8'de 4 Türk olmasın? Bu potansiyel kesinlikle var. Bunu hayata geçirebilmek için bazı koşullar olması gerekiyor. Böyle hemen, pat diye olmuyor. O koşulları yerine getirirsek ben yarın bir gün bunun da olacağını düşünüyorum. 

"İmkanı olanların mutlaka bilardoyla tanışmasını isterim"

Bilardoyu gençlere tavsiye eder misiniz, ebeveynlerine ne önerirsiniz? 

"Bilardoyu herkese tavsiye ederim. imkanı olan herkesin bilardoyla tanışmasını isterim. Çünkü bilardo yaşamın ta kendisidir. Şöyle düşünün: Yaşam enerjisi... Yaşam enerjisini kaybetmiş bir toplumuz. Çeşitli sebeplerden dolayı. Yani sosyoekonomik sebepler var, bir sürü şey var, geçim derdi var, her şey var... Daha iyi, daha refah düzeyi yüksek bir toplum olmak tabii ki hepimizin arzusu. Bununla ilgili hepimiz bir çaba sarf ediyoruz mutlaka. Ama bir gerçek de var ki toplumumuz böyle yani. Ekonomik olarak herkesin ulaşabileceği bir şey değil belki bilardo. Ama imkanı olanların mutlaka bilardoyla tanışmasını isterim. Neden? Çünkü daha genç yaştaki arkadaşlar için motor fonksiyonları gelişiyor. Kurgu yapmayı öğreniyor. Bir şey bilip bilmemesi önemli değil. Bir kurgu yapıyor. Bak. Yanlış bile olabilir. Ama bir kurgu üzerine hareket etmeyi öğreniyor. Hata yapıp hatalarından ders çıkarmayı öğreniyor. Çünkü burada hatanızı anında görüyorsunuz. Hatalı vurdun sayı olmadı. Geç yerine otur. Hata yapmayı öğreniyor, sosyalleşiyor" 

"Bilardo salonlarında din, dil, ırk, ayrımcılık yoktur, herkes oraya terliğini kapıda bırakıp girer" 

Dijital dünyanın bu kadar gündeme geldiği bir dönemde sosyallik ve birebir temas da çok önemli. Bilardo salonlarının çok önemli bir özelliği vardır ki buna çok ihtiyacımız var bizim. Nedir bu? Bilardo salonlarında din, dil, ırk, ayrımcılık yoktur. Herkes oraya böyle terliğini kapıda bırakıp girer. Tabiri caizse. Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Semih, Şenay, Gülsüm... öyle gelirler. Kimse orada diğerinden üstün değildir. Dolayısıyla bir arada yaşama kültürünü de çok iyi destekleyen bir sosyal tarafı vardır bilardonun. Artı orta yaş ve orta yaş üstü için de amatör anlamda yani hobi anlamında vazgeçilmez bir şeydir. Neden? Çünkü biz genelde öyleyiz. 60 yaşında ölmeyi düşünen bir toplumuz. 'Bu yaştan sonra ne yapacağım ben' deyip kabuğumuza çekiliyoruz. Oysa ki bilardo oynayan 75 yaşındaki bir adam ki bizim Bilardomax'a gelen çok ciddi böyle bir kitle var. Hobi olarak yapıyorlar. Ona 'baba sen bir saat yürüyeceksin her gün' desen yapmaz ama 5 saat bilardo oynuyor. Bundan daha güzel bir yaşam enerjisi olamaz. Ve bu arkadaşlar yaşam enerjisinin ta kendisi dediğim o. Geliyor, oynuyor, ertesi gün geldiğinde daha iyi oynamak istiyor. İşte yaşamdan koparmayan şey bu. Yani dünden daha iyi olma hali, böyle bir tırnak kadar dahi dünden daha iyiysen, her anlamda yani. İyisin. Onun için yaşamı bırakmıyoruz biz. Bilardo oynayan kişi yaşamla direkt bağı olan kişidir. Bu anlamda çok önemsiyorum... O yüzden herkesin bilardoyla tanışmasını öneririm. Kişiyi geliştiren, yaşama bağlayan çok önemli bir oyundur. 

"Çalışın, gelişin, hep beraber güzelleşelim"

"Bugün ilk defa böyle bir röportaj verdim. Evde yani 'mahremimde'. Güzel olduğunu düşünüyorum. İşte arkadaşlar ben burada hazırlanıyorum turnuvalara. Saatler geçiriyorum. Hakikaten çalışmadan, gelişmeden, öğrenmeye açık olmadan bir başarıyı yakalamak, yakalamak demeyelim başarılı bir hayat sürmek çok zordur. Yani ben bir tek tavsiyede bulunayım. Çalışın, gelişin, hep beraber güzelleşelim" 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU