Özgürlük onurdur!

Abdulbaki Erdoğmuş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Bruno Leoni, "Özgürlük ve Hukuk" adlı kitabında "herkes özgürlüğü kendine göre tanımlayabilir ama kendi tanımını bizim de kabul etmemizi isterse, o zaman hakikaten ikna edici bir argüman üretmek zorundadır…" der ve Abraham Lıncoln'un 1864 yılında Baltimor'daki bir konuşmasından şu çarpıcı örneği verir:

Dünya, hiçbir zaman 'özgürlük' kelimesinin iyi bir tanımına sahip olmamıştır… Aynı kelimeyi kullansak da aynı şeyi kastetmiyoruz.


Gerçekten de insanların amaçlarına göre tanımladığı kelimelerden biridir özgürlük.

Net ve gerçekçi bir tanımla ifade edilmedikçe, özgürlükten ve özgürlük talebinden ne kastedildiğini anlamak zordur.

Bu konuda esas ilke özgürlüğün tanımı değil, 'özgürlüğün korunması' olmalıdır, diye düşünüyorum.

Bu yönde bir tanımı, Lord Acton yapmaktadır:

Özgürlükle otorite ve çoğunlukların, gelenek ve kanaatin baskısına karşı, her insanın ödevi olduğuna inandığı şeyi yaparken korunması gerektiğidir...


Herkesin ve her kesimin, özellikle azınlığın ve farklı olanın özgürlüğünü içselleştirmek, korunmasını savunmak sadece bir erdem ve fazilet değil, özgür ve onurlu insan için bir sorumluluk ve ödevdir.

Özgürlük için kişilerin sorumluluğu yetmez, adalet gerekir. Bu nedenle Batı demokrasilerinde özgürlüklerin korunması için hukukun üstünlüğü prensibi kabul görmüştür.

Esas olarak temel hak ve özgürlükler ve hukukun üstünlüğü demokrasinin vazgeçilmez koşullarıdır.

Demokratikleşme sürecinde olan ülkelerde müdahale veya sandık/seçim marifetiyle oluşan otoriter yönetimlerin öncelikli icraatı özgürlükleri kısıtlamaktır.

Türkiye, bunun örneklerini geçmişte defalarca, yaşamış, bugün de en açık biçimde yaşamaktadır. 

Türkiye, son birkaç yıldan beri eşi görülmedik bir şekilde baskıcı ve kötü yönetilmekte, bunun sonucu olarak çok yönlü derin krizler içinde bocalamaktadır.

Varlığı tartışılır olsa da var olduğu düşünülen demokrasi ve özgürlükler ve toplumsal barışın teminatı olan hukuk sistemi tamamıyla çökmüş, adalet ise ölmüştür.

Mevcut otoriter yönetim de gösterdi ki, Anayasa ve yasalarla yönetilmek tek başına güvence olamamaktadır.

Yasalar demokrasi ve özgürlükler için yeterli korumayı sağlamamaktadır.

Bugün olduğu gibi yasal güvenceye rağmen vatandaşlık onuru terk edilerek lidere "biat", "sadakat" ve "itaat" tercih edilebiliyor.

Özgürlük doğru tanımlanmazsa insanların bu tutumu da "özgürlük" olarak kabul görebilir.

Oysa bu tercih, özgür insanların değil güce itaat edenlerin ve gücü kutsayanların tercihidir.

Ayrıca yasalar, bir liderin her buyruğunu meşrulaştırması durumunda, lidere tanrılaşmaya kadar gidebilecek bir yolu açar.

Kuşkusuz bir liderin bu imkânı kullanması özgürlük değildir.

Sınırsız ve sorumsuz özgürlük, özelikle yöneticileri tiranlaştırır, tanrılaştırır ve insanlığın felaketine neden olur. 

Özgürlük, insanların ortak alanlarda ve doğa ile uyumlu yaşamayı amaç edinmelidir.

Doğa, insan ve diğer canlılar bir bütünün parçalarıdır. Korunarak, gelişerek ve yenilenerek yaşam bulurlar.

Bunu önleyen, tahrip eden veya yok eden bir özgürlük anlayışı, gerçekçi ve yaşanabilir değildir.

Özgürlük, yasal olsa da dilediğini yapmak da değildir. Hakkı olanı yapmak, başkalarının da haklarını kullanmasına razı olmak, istemek ve bunu yaparken bir engelle karşılaşmamaları için onlara destek vermek ve gerçekleşmesini kendisine bir ödev bilmektir.

Ödev hem kendi haklarının hem de başkalarının haklarının kullanılmasında sorumluluk almayı ve sorumlu davranmayı gerektirir.

Özgürlük istemek kadar özgürlüğün korunması da çok önemlidir. Bu bağlamda özgürleşmek ve özgürlüğünü korumak için liderlere veya başkalarına itaat ederek ulaşılmaz.

Adalete itaat ederek, adaleti tesis ederek ve adalet güvencesinde ancak mümkün olabilir. 

Türkiye'nin bu ağır tablosu karşısında, özgürlüğü onur olarak görenlerin sessiz kalmak, çaresiz durmak gibi bir lüksleri yoktur.

Özgürlük arayışı ve mücadelesi; insanlık onurunun gereği olarak hem bir sorumluluk hem de bir ödevdir.

Özgürlük, insanlıkla başlayan bir değerdir. Değerler, politik hamasetle yürütülemez. Kabullenerek, isteyerek, içselleştirilerek, özümseyerek yaşanmalıdır.

Ülkenin yeni bir özgür sese ihtiyacı var. Özgürlükleri, 'hukukun üstünlüğü' güvencesinde korumayı amaç edinecek yeni bir siyasal paradigma oluşturmaya mecburuz. Bunun için fazla zamanımız kalmadı. 

Özellikle gençlerimiz, özgür bir ortam için ülkelerini terk etmeye yol arıyor. Bunu önlemenin yolu, otoriterlik değil özgür bir ülke olmaktır.

Belirtmek isterim ki, özgürlük sadece siyasal alan için değil, iktisat, felsefe, din ve hukuk gibi alanların tamamı için söz konusudur. Benim tanımlamaya çalıştığım özgürlük siyasal olanıdır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU