Dünya ve dönüşü olmayan nokta

Dünyanın tabiri caizse omega noktasına giden yollarının ve gidişatının arkasında kim duruyor?

Fotoğraf: PixaBay

Dünya, genelinde meydana gelen korkunç iklim değişiklikleri açısından geri dönüşü olmayan bir noktaya mı ulaştı?

Cevap, özellikle küresel iklimin kötüleşen durumu açıkça görülebildiğinden, ne yazık ki hemen hemen olumlu. Bu da düşünen insanlar için konuyu gündüz bir endişe, geceleri uykusuzluk kaynağı kılıyor. Eğlencelerine bakanlara ve mavi gezegen pahasına sermaye biriktirme yolunu izleyenlere gelince, onlar için üzülmeye gerek yok.

Küresel iklim değişikliği olarak bilinen ve bazen küresel ısınma olarak da adlandırılan şey, insan faaliyetleri sonucunda atmosfer sıcaklığındaki artışa bağlı olarak dünya genelinde iklim düzenlerinde göze çarpan değişimdir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Son 5 yıl, 1880'den bu yana gezegenimizde kaydedilen en sıcak yıllardı ve çoğu hükümet henüz "karbon salınımlarının sınırlandırılması ve düzenlenmesi" ya da "karbon vergisi" gibi fikirleri uygulamaya geçirmedikleri için, küresel ısınma hızla artıyor. Atmosfer şimdi bazı yerlerde çok hem de çok fazla su tutarken, bazı yerlerde ise yeterince tutmuyor.

Son iki hafta boyunca televizyonları takip edenler, meydana gelen ürkütücü iklim paradoksu karşısında dehşete düştüler. San Diego'dan Sibirya'ya kadar insanlar yağmur yağdırması için ellerini gökyüzüne açmışken, Batı Avrupa'da eller, göklerin vanalarını kapatması, büyük sel pınarlarının durması için göklere yükseldi. Almanya Şansölyesi bu durumu şu sözlerle ifade etti, "Alman dilinde ülkenin başına gelen kayıpların boyutunu ifade eden bir kelime yok." Aynı durum Hollanda ve Belçika için de geçerli ve bu yaz boyunca büyük olasılıkla Avrupa’nın geri kalanı da bundan kurtulamayacak. Atlantik'in diğer yakasında karlar ülkesi Kanada ve komşusu ABD’de ise kuraklık ve ısınma, binlerce dönüm ormanı ölümcül alevlere teslim eden yangınlara yol açıyor ve bu da kaçınılmaz olarak havayı kirletiyor. Bu ise halihazırda ve gelecekte insan sağlığına ciddi zarar anlamına geliyor. İlaveten yaşanan mahsul tahribatı hükmen dünya gıda fiyatlarında dalgalanma anlamına geliyor ki bu, sosyal huzursuzluğu körükleyebilir veya göç oranlarını artırabilir.

Pek çok kişinin gözünden kaçan bir diğer husus, ekolojik doğa devriminin insanlar üzerindeki yansımaları ve nasıl sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin rayından çıkmasına yol açabileceği ile ilgili. Bu noktada ülkelerin çoğu, BM’nin 2030 yılı sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için stratejilerini geliştirirken, "domino" etkisi yapabilecek faktörlere pek dikkat etmiyor.

Dünyanın tabiri caizse omega noktasına giden yollarının ve gidişatının arkasında kim duruyor?

Özetle, ülkeler, doğanın öfkesini dindirecek kararlar alırlarsa, belirli emisyon seviyelerine bağlı kalma veya gelişmekte olan ülkelere büyük meblağlarda para desteği ya da her ikisi nedeniyle ekonomik büyüme süreçlerini yavaşlatan baskılara maruz kalmaktan korkuyorlar. Kutuplar arasındaki çatışmasının sesi, dünyanın yıkım çığlığından daha yüksek görünüyor. Bunun kanıtı da kömür kullanımını önemli ölçüde azaltmaya yönelik önlemler almakta ağır davranan bir dizi büyük Asya ülkesinde, özellikle de Çin ve Hindistan'da yaşananlar. Her ikisinin de lisanı hali, ortalama bir vatandaşının ortalama bir Amerikan veya Avrupa vatandaşıyla aynı yaşam kalitesinden yararlanabileceği bir düzeye gelmesine neden izin verilmediğini sorguluyor. Öte yandan, kömürün iklimi öldüren birincil formunda kullanılmasındaki ısrarlarının bir sonucu olarak, dünya ne hale gelirse gelsin umursamıyorlar.

Gelişmekte olan ülkeler ise temkinli, karbon kısıtlamaları için ödeme yapamıyorlar, iklim değişikliğine uyum sağlamak için fonlara ihtiyaç duyuyorlar ama sanayileşmiş ülkeler tarafından vaat edilen fonları henüz alamadılar.

Son olarak İngiltere’de bir araya gelen G7 ülkeleri, evrensel saati şu anda 11 civarında olan ve büyük olasılıkla son çeyrek saati yaşayan dünyayı doğanın yükselen gazabından kurtarmak için ciddi adımlar atmayı başaramadılar. Hepsi de yoksul ülkelere verilmesi kararlaştırılan 100 milyar doları görmezden geldiler.

Zenginlere aydınlanmamış bir narsisizm hâkim, yeryüzündeki kardeşlerine ekolojik borçlarını ödemek istemiyorlar. Kaçınılmaz olarak tarım ve hayvancılığın, yapıların ve insanların yok olmasına yol açacak bu körlük, kör bir kâr mantığıdır.

Geri dönüşü olmayan noktanın arkasında, sera gazı üreten modern endüstriler için yarışma ve kavga etme yoluyla insanlığın koşullarını belirleyen trajik değişiklikler var. Üzüntü veren nokta, gezegenin kaderi ya da insanlığın sonunu umursamadan, bu endüstrileri kârlarını maksimize etmek amacıyla destekleyen baskı gruplarının varlığıdır.

Aşırı insan-merkezcilik herkesin ölümüne yol açacak. Günümüz insanı artık bu dünyadaki hak ettiği yeri bilemiyor. Kendi etrafında dönen, yalnızca kendisine odaklanan, otoritesine güvenen pozisyonlar almaya başladı ve bundan da "kullan ve at" mantığı doğdu.

Modern insan, ister çevre ister insan olsun, her türlü dışlamayı haklı görüyor. Ötekine ve doğaya salt birer meta imiş gibi davranıyor ve birçok tahakküm biçimine yol açıyor.

Toprak, sorumsuzca kullanımımız ve Yaradan’ın içine yerleştirdiği zenginlikleri ve doğal kaynakları kirlettiğimiz için bizi cezalandırıyor. Onun bizim mülkümüz olduğuna ve kontrolünün elimizde olduğuna ve onu talan edebileceğimize izin verildiğine inanarak büyüdük.

Peki, çözüm nedir?

Küresel enerji kullanımını dönüştüren bir teknolojik devrimi yaşanmazsa, iklim değişikliğinin gelecekteki etkisi konusunda endişelenmeli, hatta dehşete düşmeliyiz.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU