Bitmeyen soykırım

Özgür Uyanık Independent Türkçe için yazdı

Benetton'dan topraklarını geri isteyen Mapuche halkına destek verdiği için öldürülen 27 yaşındaki Santiago Maldonado'nun hakkını çocukları cunta döneminde kaybedilen anneler savundu / Fotoğraf: EPA

4 Haziran 1996 günü bir grup devrimci, Arjantin'in başkentine 40 kilometre mesafede bulunan La Plata'da bir evin sokağında pusuya yatmıştı. Bekledikleri kişi iki ay önce cezaevinden serbest bırakılan doktor Jorge Antonio Bergés'di. 

"Arjantinli Doktor Mengene" olarak tanınan Bergés, 1976-1983 arası ülkede hüküm süren askeri cuntayla çalışmıştı. Gizli sorgu merkezlerinde tutuklulara daha uzun ve etkili işkence yapılmasına yardımcı oluyordu.

Fakat esas görevi şefi olduğu adoğum kliniğine getirilen tutuklu kadınları doğurtup, bebeklerine el koyarak onları bilinmeyen çiftlere vermekti. Doğum yapan anneler ise askerler tarafından öldürülüyordu.
 

7.jpg
Leonardo Bechini'nin yönettiği "Operación Mexico", cunta döneminde gizli sorgu merkezinde öldürülmek için doğum yapması beklenen bir kadın ve eşinin direnişini anlatıyor. Tamamen gerçek bir olayın anlatıldığı film, sadakatin aynı anda aşk ve devrimcilikte belirdiği zaman birini tercih etmenin ötekinin ölüme neden olduğu gösteriyor


Eylemcilerin amacı Bergés'i kaçırıp konuşturmak ve kayıp bebeklerin kimlere verildiğini öğrenmekti.

Zira diktatörlüğün öldürüp cesetlerini yok ettiği 30 bin devrimcinin kayıp bebeklerini gerçek ailelerine döndürmek mümkündü. 

Ancak çatışma çıktı. Bergés ağır yaralandığı için grup onu bırakmak zorunda kaldı. 

Dr. Bergés askeri hastaneye kaldırılıp kurtarıldı. Eylemciler birkaç ay sonra yakalandılar. Fakat bu olay cuntanın kaybettiği bebekleri yeniden gündeme getirdi.

Dosyalar yeniden açıldığında Bergés'in, Buenos Aires Polis Şefi Miguel Osvaldo Etchecolatz ile çalıştığı ortaya çıktı.
 

2.jpg
"Arjantinli Mengene" olarak tanınan doktor Jorge Antonio Bergés ve polis şefi Miguel Osvaldo Etchecolatz insanlığa karşı suçtan yargılanarak mahkum oldu


Etchecolatz, diktatörlük döneminde 21 gizli sorgu merkezini yönetmiş ve 960 muhalifi ortadan kaldırmıştı. Hamile olan tutukluları da doğum için Bergés'e gönderiyordu.

Sayısı beş yüzü aşan kayıp bebek vakalarından şu ana kadar 130'unun kimliği ve yeri tespit edilebildi.

Etchecolatz rahattı; çünkü geride hiç tanık ve belge kalmadığını düşünüyordu. F

akat sorgu merkezinden kurtulabilmiş biri hala hayattaydı. Bergés'in beraber yargılandığı polis şefi Etchecolatz'ı teşhis etmeye hazırdı.
 

4.jpg
Mahkemede bir fotoğrafçı Etchecolatz'ın elindeki notta Lopez'in kaçırılacağını yazdığını görüntüledi


Ancak Jorge Julio Lopez isimli bu tanık 18 Eylül 2006'daki duruşmaya asla gelemedi.

O gün mahkemeye gelmek üzere çıktığı evine de bir daha dönemedi. Tüm araştırmalara rağmen ona ait bir ize ulaşılamadı.
 

3.jpg
Etchecolatz'a karşı tanıklık edecek olan Jorge Julio Lopez duruşmanın gerçekleşeceği 18 Eylül 2006 günü kaybedildi


İstihbarat raporunda Etchecolatz'ın polis içinde gücünü devam ettirdiğine dikkat çekildi.

Etchecolatz ve Bergés'e "insanlık suçu" işlemekten ömür boyu hapis cezaları verildi. Fakat Arjantin'de siyasi kesimler bu suçu "soykırım" olarak niteliyorlar ve sıklıkla tarihsel dayanaklarına işaret ediyorlar. 

Genel olarak Amerika Kıtası ve özelde Arjantin, tarihi soykırım örnekleriyle doludur. Bu kıtada tarih, fetihten bu yana soykırımın bir yönetme biçimi olarak tekrar ettiğine tanıklık eder.

Fakat soykırım bu kıtada daima sömürgeci bir mantığa dayanır. Bu nedenle başından itibaren soykırım barbarlığa karşı medeniyetin savaşı olarak yansıtılmıştır.

Arjantin'in ulus-devlet olma sürecinin en önemli Devlet Başkanı Domingo Faustino Sarmiento şöyle diyor:

Yerlileri yok edebilecek miyiz? Amerika'nın vahşileri için çaresi olamayan, yenilmez bir tiksinti hissediyorum. O aşağılık pis yerliler şu anda yeniden ortaya çıksalar şimdi yeniden asarım. Lautaro ve Caupolicán pis birkaç yerli, çünkü hepsi böyle.

İlerleme yeteneğinden yoksun oldukları için imhaları ilahi ve yararlı, yüce ve büyüktür. Halihazırda medeni insana karşı içgüdüsel bir nefret besleyen küçük çocukları bile affetmeden yok etmek gerekir.

(El Nacional, 11/25/1876)


Sarmiento'nun sayısız basılı eseri arasında en önemlisi "Medeniyet ve barbarlık"tır (Facundo: Civilización y Barbarie). 
 

5.jpg
Lautaro ve Caupolicán bugünkü Şili topraklarını istila eden İspanyol sömürgecilere karşı en güçlü direnişi gerçekleştiren Mapuche şefleri olduğu için Sarmiento onlardan nefret ediyordu​​​​​​


Latin Amerika literatürünün ilk klasikleri arasında sayılan bu kitapta medeniyeti, Avrupa ve Kuzey Amerika temsil ederken neredeyse dünyanın geri kalanı barbardır: Amerika yerlileri, Asyalılar, Ortadoğu hatta çobanlaşmış İspanyol torunları…

"Medeniyet ve barbarlık" arasındaki çelişmeyi Latin Amerika kültüründe birincil çatışma olarak gören Sarmiento, sömürge döneminde başlayan ve günümüze kadar devam eden tartışmayı da şekillendirdi. 

Kitabın ana fikri; "barbarlıkla medeniyetin" asla birlikte var olamayacağıdır. Bu nedenle barbarlığı temsil eden her şey yok edilmelidir.

Sarmiento'nun soykırımcılığı, 20'nci yüzyıl Avrupası'nın ilhamını ırkçılıktan alan akımlarından farklıdır. Sarmiento oligarşik bir liberal fikrin savunuculuğunu yapmaktadır.
 

6.jpg
Arjantin devlet başkanı Sarmiento'nun soykırımcılığı ırkçılıktan değil oligarşik bir liberalizmden besleniyordu


Onun teorisi; vatan toprağı üzerinde yaşayan ulusun hep birlikte Avrupa'ya, Amerika'ya, gelişmiş medeniyete erişmesini değil ithalini önermektedir.

1864-1870 arasında Paraguay nüfusunun üçte ikisini yok eden soykırımı şu sözlerle meşrulaştırmaya çalışmıştı:

Guarani Irkı (Paraguaylılar), vahşi yerliler ve köleler mantıkla değil içgüdüyle hareket eder. Onlar ilkel barbarlığa ve sömürgeleşmeye mahkumdur. Yüz elli bini çoktan ölmüş cahil köpeklerdir… Bir tiranın tüm bu Guaraní halkını öldürmesi kutsaldır. Dünyayı tüm bu yaratıklardan temizlemek gerekiyordu.

(1872)


Sadece 1868-1874 arasındaki kısa dönemde başkanlık yapmasına karşın Sarmiento'nun fikir ve politikaları, Arjantin Devleti'nin kuruluşuna derin biçimde tesir etti. 

Onu izleyen birkaç yıl içinde on binlerce yerli katledildi. Patagonya Seferleri düzenleyen General Julio Argentina Roca başarısı sebebiyle devlet başkanı yapılarak ödüllendirildi. 

General Roca'nın 1878-1885 arasında süren yerli halkı imha ve topraklarını istila hareketinin finansı Londra borsasından sağlanmıştı.
 

11.jpg
General Roca'nın seferinde esir alınan binlerce yerli kamplarda toplandı ve sonra hayatta kalanlar köle olarak çalıştırıldı


Zira Arjantin, bu seferler için satılan hisse senetlerine para yatıranlara geniş topraklar vermeyi taahhüt etmişti. Gerçekten de sefer o kadar başarılı oldu ki para yatıranlar vaat edilenin iki katı toprak sahibi oldular. 

Patagonya Seferleri'ne Arjantin Ordusu dışında çok sayıda "yerli avcısı" kendi hesabına katılmıştı. Bunlar öldürdükleri yerli başına para alıyorlardı.
 

10.jpg
Avcılar, öldürdükleri yerli başına para alıyordu


Kanıt olarak kulak ya da burun getiriyorlardı. Erkek yerliler en değerlileriyken, kadın ve çocuklara daha az para ödeniyordu.

Savaşmadan teslim olmuş yerliler bölgede kurulan toplama kamplarına gönderiliyordu. Bazıları zincirlerle bin kilometreden fazla yol yürümek zorunda bırakıldı.

Buenos Aires açıklarındaki Martin Garcia Adası'na yerleştirilen beş bin kadarı ölüme terk edildi. 
 

9.jpg
Yerli soykırımında esir alınan kadın ve çocukların binlercesi Martin Garcia adasına götürülerek ölüme terk edildi


Bir düzine kadar yerli de La Plata'daki Antropoloji Müzesi'ne incelenmek üzere getirilmişti. Bu yerlilerin beşte bir aydan kısa süre içinde üzüntüden öldü. 

La Plata Müzesine hapsedilen Tehuelche Yerli Şefi Inacayal'ın "yok oluşu" üzerine anlatılan hikaye soykırımın mistisizmini yansıtmaktadır. 

Müzede çalışan doğabilimci Clemente Onelli, bir gün şefin müzenin yüksek merdivenlerinin başına gelip, "medeniyetin" ona giydirdiği elbiseleri yırtarak, altın metal gibi parlayan çıplak gövdesini güneşe tutup, kendi dilinde bir şeyler söyledikten sonra adeta buharlaşır gibi solduğunu ve o gece öldüğünü söylüyor.

Oysa Inacayal, ülkesinin üzerinde batan güneşi son defa selamladıktan sonra müzenin merdivenlerinden kendini atarak intihar etmişti. 
 

8.jpg
La Plata Antropoloji Müzesinde hapsedilen ve "medeni" elbiseler giymeye mecbur kılınan Tehuelche şefi Inacayal


Inacayal'ın esir ve mumyalanmış bedeni 106 yıl boyunca müzede sergilendi. Uzun mücadelelerden sonra 1994'te doğduğu topraklar olan Chubut'a geri gönderildi. Mumyalanma işlemi sırasında ayrılan beyin, kalp ve diğer organları ise müzenin deposunda on iki yıl sonra bulundu.

Inacayal'ın intiharından 130 yıl sonra, vatanı bugün Arjantin'in bir eyaleti olan Chubut'ta  bir grup Mapuche, atalarından miras toprakları geri almak için toprak işgali gerçekleştiriyordu.

Tarihsel olarak hakları olan bu topraklar şimdi ne Arjantin Devleti'nin ne de Arjantin oligarşisinin elindeydi.

Günümüz Patagonya'sında 900 bin hektar toprak İtalyan Benetton'un elindedir. Yerliler Benetton'un belki hiç görmediği ve kullanmadığı bu toprakları talep ederken karşılarına eyalet polisi ve jandarma çıkmaktadır.

1 Ağustos 2017'de gerçekleşen ve artık gelenekselleşen bu toprak eylemlerinden birinde, Santiago Maldonado isimli bir genç kayboldu.  

Patagonya'nın yarı çölleşmiş arazisinde bir düzine yerliye jandarma gaz bombaları ve plastik mermilerle saldırdı.

Kamera kayıtlarında Maldonado da görünüyordu. Fakat o da, gün batımında solan yerli şefi Inacayal gibi görüntüde solup yokoldu.

Elişi yaparak gezen Buenos Airesli 27 yaşındaki Santiago Maldonado'nın izine 77 gün ulaşılamadı.

Tüm aramalara rağmen bulunamayan bedeni nedense olay yerine yüz metre mesafede nehrin kenarında bulundu.

Otopsi raporunda boğularak öldüğü ve geçen süre boyunca suyun altında kaldığı yazıldı.

Maldonado'yu arayış sürerken, Arjantin Ulusal Güvenlik Bakanı Patricia Bullrich, yerlilerin FARC ve DAEŞ teröristlerini bölgeye getirdiğini iddia etti.

Maldonado'nun kaybolmadığını yalan propaganda yapıldığını söyledi. Cesedi bulunduğunda da bu defa arkadaşları onu kurtarmadılar diye suçladı.

Bunda şaşılacak bir şey yoktu. Zira Güvenlik Bakanı'nın büyük büyük dedesi Adolfo Bullrich de Patagonya'nın fethinden pay alanlardan biriydi. Bullrich Ailesi, Arjantin oligarşisinin önde gelen temsilcisiydi.

Maldonado olayı ise sömürgeciliğin ve soykırımın bir tezahürüydü.

Çünkü Kolomb'tan bu yana Amerika'nın tarihi soykırımlar üzerine inşa edildi. Sömürgecilik, Avrupalı sömürgeciler gittikten sonra bile kendini yeni soykırımlarla tekrar tekrar üretti. 

Yok edecek "vahşi yerli" kalmayınca köylüler soykırıma uğradı. Toprakları ellerinden alındı, öldürüldü ve aileleri parçalanarak sürgün edildiler.
 

12.jpg
Yerliler Patagonya çölünde çıplak, boyunlarından zincirli halde bin kilometre yürümeye zorlandılar


Köylüler topraksızlaştırılıp, kentlerin etrafına yığılıp, hayatta kalmak için yollar aradıklarında karşılarında yine aynı gücü buldular: Derme çatma gecekonduları tanklarla, dozerlerle başlarına yıkıldı.

Yoksul köylüler işçileşip emeklerinin hakkını savunduklarında ezildiler. Grev yaptıklarında paramiliter çeteler tarafından katledildiler.

Onların çocukları devrim istediğinde on binlercesi, faşist cuntaların uçaklarından okyanuslara atıldılar. Gizli sorgu merkezlerinde işkence edilerek öldürüldüler. Hamile iseler bebekleri çalındı ve kaybedildiler.

Arjantin, Amerika kıtasındaki diğer birçok devlet gibi yerli soykırımı üzerine kuruldu. Fakat çoğu Arjantinli bu acımasız tarihten haberdar değil.

Onlar dedelerinin Avrupa'dan gelen gemilerden inip sadece çalışarak bu ülkeyi yarattığını düşünüyor. 

Yerli nüfusun toplama kamplarına, sistematik tecavüzlere, zorla dağıtıma, köle işçiliğine, ailelerin ayrılmasına, topraklarının ellerinden alınmasına, sürgüne tabi tutulduğu, din değiştirmeye zorlandıkları ve katledildikleri gerçeğini inkar ediyor. 

Bu nedenle Santiago Maldonado olayı ya da cunta döneminde devrimcilerin aileleriyle beraber yok edilmeleriyle soykırımcılık arasında bir bağ kuramıyorlar. 

İnsanlar soykırımın, dinozorların meteor çarpmasıyla ortadan kalkmaları gibi bir zamanlar var olmuş fakat kimsenin görmediği bir toplumsal grubun yok oluşu sanıyorlar.

Halbuki sömürgecilik gibi soykırımcılık da sosyal, ekonomik ve siyasi süreçlerde devam ediyor. 

Soykırım yalnızca silahla gerçekleşmiyor: Günümüzde dev maden araçlarıyla doğanın yok edilip siyanürle zehirlenmesiyle, büyük arazilerde genetiği değiştirilmiş ürünler ve kullanılan tarımsal ilaçlarla küresel ölçekte sürüyor. 

Soykırım, Kolomb ya da Hitler çağında ortaya çıkmış bir sapma değil, "medeniyetlerin" üzerinde yükseldiği bir gerçek.

İnsanlık bu gerçeği, "ırkçılık" gibi sınırlandırılmış biçimde tarif etmekten vazgeçmediği sürece göremeyecek. 

Anlaşılan o ki; yalnızca kendi türünü değil üzerinde yaşadığı gezegeni de yok edene dek soykırımı döne döne tekrar etmeyi sürdürecek.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU