Ey yozlaşmışlar; sizi görüyoruz

Iraklılar bugün Lee Kuan Yew'in hayaletini arıyorlar ki 2003'ten bugüne ülkelerini yönetenlere "Bunlar varlıklara size nereden geldi?" diye sorsunlar

Lee Kuan Yew / Fotoğraf: Reuters

Singapur'un geçen yüzyılda, 1960'lı yıllarda genel yolsuzlukla mücadelede elde ettiği deneyimi üniversitelerde öğretilen bir model haline getiren neydi?

Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün yıllık sıralamasına göre Singapur'u yolsuzlukla mücadelede dünyada ileri bir konuma getiren bu gelişmenin ilk nedeni, bu küçük Asya adasının kesintisiz 30 yıl başında bulunan Başbakan Lee Kuan Yew'in başarılı yönetimiydi.

Singapur'da yolsuzluğa ve yoksulluğa karşı savaş kampanyası, devlet başkanının kendisinin, aile üyelerinin ve akrabalarının, ardından da tüm bakanların, üst düzey devlet adamlarının ve zenginlerin soruşturulmasıyla başladı.

Hepsinden tek bir soruyu yanıtlamaları istendi: Bu varlık nereden geldi?

Yolsuzluk dosyasındaki kötü örneklerden biri, çevre bakanıydı. Çevre bakanlığının mali imkanları, ticaret, savunma, dışişleri, içişleri, maliye ve iletişim gibi bakanlıklara kıyasla daha azdı.

Bakana yöneltilen suçlamalarda, ailesi ile Endonezya'ya yaptığı seyahatin masraflarını çevre bakanlığı çalışanları için evler inşa eden bir müteahhidin karşıladığı ortaya çıkarıldı. Bakan bununla yetinmeyip müteahhitten hediye olarak büyük bir ev almış ve babası adına yine aynı müteahhidin kefil olduğu bir kredi çekmiş.

Singapur, "yolsuzluğa karşı ahlaki devrimini" Başbakan Lee Kuan Yew tarafından ortaya atılan şu sloganla temellendirdi:

Ehliyet sahibi bir hükümet kurmak istiyorsanız, sorumluluğu ve mevkileri ehil insanlara devretmelisiniz.


Ehliyetlilik ile vasıf sahibi olmak arasındaki fark nedir? Örneğin belirli bir makama ehil olan kişi yolsuz olamaz.

Çünkü o zaman ehil değildir. Oysa vasıflı kişi yolsuz olabilir. Çünkü vasıflılık yolsuzluğu engellemez.

Eski Irak başbakanı Nuri Maliki hükümeti 2006-2014 yılları arasında, Irak'ın güneyindeki Meysan ilinde günlük 150 bin varil üretim kapasiteli bir petrol rafinerisi hazırlamak, inşa etmek ve işletmek için İsviçreli bir şirket ile 6 milyar 500 milyon dolar değerinde bir sözleşme imzaladı.

İsviçre'de bir mühendislik şirketinin sahibi olan Dr. Musenna Kubba, projeyi uygulayacak şirketin merkezinin kendisinin yaşadığı şehirde olmasından memnuniyet duyduğunu söyledi.  

Gelgelelim nüfusu 30 bin kişiyi geçmeyen bu küçük şehirde faaliyet gösteren tüm uluslararası şirketleri bilmesine rağmen söz konusu şirketin adını hiç duymamış. Bu yüzden kendisini telefon rehberinde aramış ancak bulamamış.

Sonunda Irak hükümetinin, İsviçre'de somut ve görünür bir varlığı olmayan, petrol veya rafineri alanında herhangi bir faaliyette bulunmamış, bu kadar büyük maliyette bir petrol rafinerisi kuracak niteliklerden yoksun bir paravan şirket tarafından, kendi rızası veya komisyoncuları aracılığıyla 6 buçuk milyar dolar tutarında büyük bir dolandırıcılığa maruz kaldığı ortaya çıktı. Milyarlar buharlaşıp uçtu.

Bu sözleşme imzalanmadan önce Irak Petrol Bakanlığı'nın uzmanları neredeydi?

Altı buçuk milyar dolar üzerinde bir rafineri projesi için yapılan gizli ihaleyi nasıl sermayesi 400 bin doları geçmeyen bir şirket kazandı?

İsviçre'deki Irak Büyükelçiliği bu şirketin böyle bir proje için ehil olup olmadığından emin olmak için ne yaptı?

Tüm sanıkların adresleri ve ikametgahları bilinmezken Irak hükümeti kimi şikayet edecekti?

Sonuç şu ki milisçi, federal, demokratik Irak'ta yolsuzluğun sorumlularını kimse yargılamıyor.


Silahlar sorunları çözmez, aksine daha zor hale getirir ve tutuşturur. Bu, Hindistan'ın büyük lideri ve zamanının ilk barış adamı olan Mahatma Gandhi'nin benimsediği, uyguladığı ve onunla zafere ulaştığı teoridir.

Ancak halklar ve milletler; yabancı işgali, insani, dini, mezhepsel, etnik veya aşiret zulmü ve baskısı gibi bazı durumlarda, barışçıl mücadele hedeflerine ulaşamadığında önlerinde silahlı mücadeleden başka seçenek bulamayabilirler.

Birkaç yıl önce Bağdat'ta bir grup aydınlanmış genç, Uluslararası Şeffaflık Örgütü'nün verilerine göre Irak'ı yolsuzlukta listenin ilk üç sırasından birini işgal eder duruma getiren maddi yolsuzluk ve teröre karşıgüzel bir girişim başlatmıştı.

Bu, birçoklarını mutlu etmişti. Gençler, Facebook sayfalarında başlattıkları, ardından yazdıkları slogan ve pankartlarla Bağdat meydanlarına yöneldikleri kampanyaları için slogan olarak "Sıradaki sensin!" ifadesini seçtiler.

Her zaman olduğu gibi bu kampanya da bazı iktidar partileri tarafından belirli bir dini grubu savunduğu suçlamalarına maruz kaldı.

Oysa kampanyadan sorumlu gençler, hizipçi bloklardan uzaklaşmayı teşvik eden fikirler taşıyorlardı.

Gençler bu pankartlarla yetinmediler, daha fazla akranlarının desteğini kazanmak, onları yaygın yolsuzluk ve yok yere ölümler konusundaki sessizliği kırmaya teşvik etmek için üniversiteleri, yayınevlerini ve sokakta kitap satanlar ile dolu el Mutenebbi Caddesi'ni, bazı kültür, edebiyat kulüpleri ve topluluklarını ziyaret ettiler.

Zira kampanyanın ana fikri; başkalarını terör ve yolsuzluğa karşı durmanın ve harekete geçmenin zorunluluğu konusunda ikaz etmek ve bilgilendirmekti.


Bağdat'ın bu konuda 8 yıl önce tanık olduğu ikinci göz kamaştırıcı örnek, iktidarın yozlaşmışlığını ve hizmetlerin kötüye gitmesini protesto etmek için alışılmadık yollar bulmaya çalışan Iraklı sanatçılardan birinin eseriydi.

Bu bağlamda genç bir ressam, Dicle Nehri ile hükümet binası, parlamento ve yetkililerin evlerinin yer aldığı Yeşil Bölge'ye bakan en yüksek binanın en üst katından terk edilmiş bir Türk lokantasına geçti.

Bilindiği gibi söz konusu Türk lokantası, 2 yıldan fazla bir süre önce patlak veren Ekim Devrimi'nde, ardı ardına gelen hükümetler ve İran'a sadık milislerin ihaneti, yolsuzluğu ve terörü ortasında kaybedilen bir vatanı talep eden devrimin tescilli simgesi haline gelmişti.

Genç ressama dönecek olursak; kendisi binanın duvarına büyük bir göz çizdi ve yanına yine büyük puntolarla “Seni görebilirim" yazdı. Kısa sürede bu büyük göz Iraklıların, özellikle de binanın bitişiğindeki Cumhuriyet Köprüsü'nden geçenlerin dikkatini çekti. Göz sanki Yeşil Bölge'ye girenleri ve çıkanları takip ediyor gibi görünüyordu. İnsanlarda bununla ilgili görüş ayrılıkları oluştu. Sosyal medya tabloyu alışılmadık bir hadise olarak niteledi. Blog yazarları köprüden geçenlere, özellikle de Yeşil Bölge'ye yönelenlere dikilmiş, onları nereye yönelirlerse göreceği konusunda uyaran bu "siyah beyaz" bakışla ilgili yorumlar kaleme aldılar.

Ressam Seccad Abbas, akıllıca bir şekilde büyük gözü lokantanın Irak hükümeti merkezinin tam karşısına gelen duvarına çizmişti.

Arka yüzü de merhum sanatçı Cevad Selim'in meşhur Özgürlük Anıtı'nın tam karşısında yer alıyordu. Ancak ressam Seccad, bazı ikiyüzlülerin gazetelerde kendisni hedef almalarından sonra tehlikelerle karşı karşıya kalabileceğini fark etti.

Nitekim anlattığına göre Bağdat Harekat Komutanlığı'ndaki üst düzey bir subaydan kendisini görmek istediğini söyleyen bir telefon almıştı. Ardından bunu kabul ederek subay ile görüşmek için garnizona gitmiş.

Subay kendisine bu gözü çizme ve yazıyı yazma amacını sormuş. Sanat eserleri şarlatanlık ve çizdiği göz de "şeytani bir sembol" olarak görüldüğü için dini parti ve grupların onu tekfir etmek üzere oldukları konusunda uyarılmış.

Seccad, subay ile görüşmesinin sonunda sanat eserini silme talimatı almış. Ve bu da talimat da uygulanmış.

Iraklılar bugün Lee Kuan Yew'in hayaletini arıyorlar ki 2003'ten bugüne ülkelerini yönetenlere "Bunlar varlıklara size nereden geldi?" diye sorsunlar.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU