Bizim tılsımlı tarihimiz...

Türkiye’de tılsımlı gömlekleri en iyi bilen akademisyen İndepedent Türkçe’ye konuştu: Tılsımlı gömlekler, Osmanlı sanatının zirvesidir ve ebcedle yazıldığı için hala büyük kısmı anlaşılabilmiş değil

Pek çok insan Netflix’te yayınlanan ‘Hakan: Muhafız’ dizisiyle fark etti tılsımlı gömlekleri, daha doğrusu tılsımlı eşyaları. Dizinin kahramanı üstüne giydiği tılsımlı gömlekle, bütün kötülüklerden korunuyor ve İstanbul’u karanlık güçlerin elinden kurtarıyordu. İzleyenler bu yerli kahramana ve onu kötülüklerden koruyan tılsıma hayranlık duydular. Hâlbuki Anadolu’nun tarihinde tılsımlar yüzyıllardır var, hele ki Osmanlı’da, Osmanlı sarayında.

Eski Yunancadaki ‘telesman’ sözcüğünden önce Arapçaya geçen sonra da yaygınlaşan tılsım tabiri; geleneksel olarak uğurlu sayılan nesnenin gücüne, birtakım sırlara sahip olan nesnelere, anlamı gizli sözlere dair bir ifade şekli.

 

1978 yılında başladığı Topkapı Sarayı’ndaki görevinde uzun yıllar Padişah Elbiseleri Bölüm Sorumlusu olarak çalışan Prof. Dr. Hülya Tezcan, yüzyıllardır unutulmuş olan tılsımlı gömlekleri ilk ortaya çıkartan kişi. 2006’da ilk olarak ‘Şifalı Gömlekler’ adıyla kaleme aldığı, sonraki baskısında ‘Tılsımlı Gömlekler’ adıyla revize ettiği kitap, dünyada bir ilk niteliği taşıyor. 14’üncü yüzyıldan 20’inci yüzyıla kadar Topkapı Sarayı’ndaki başta gömlekler olmak üzere, tılsımlı kaftanlar, tılsımlı başlıklar üzerine çalışan ve halen Nişantaşı Üniversitesi’nde görev yapan Tezcan’la evinde buluştuk ve ondan Şaman inancına kadar uzandığını söylediği tılsımlı tarihimizi dinledik.

Topkapı Sarayı, Padişah Elbiseleri Koleksiyonu'nda seksen yedi adet tılsımlı gömlek, bir takma yaka, beş takke, on yazılı örtüden oluşan yaklaşık yüz civarında bir koleksiyon bulunduğunu anlatan Tezcan; Osmanlı padişahlarının tılsımlı gömlekleri; ruh dünyalarının ferahlığı, nazar, hastalıklar, savaşlarda düşmana karşı görünmez kılsın diye, savaştan galip gelmek gibi niyetlerle kullandıklarını vurguluyor.

hulya tezcan2.jpeg
Hülya Tezcan

 

Anlatımına göre; Topkapı Sarayı Koleksiyonu’ndaki tılsımlı gömleklerin çok azının sahibi biliniyor. En eski tarihlendirilen gömlek Fatih’in şehzadesi Cem Sultan’a ait. Kitabeli gömleklerden biri de Sultan 2. Selim'in şehzadelik dönemine ait olan 1564-65 tarihli sade bir gömlek. Tezcan, Sultan 3. Murad isminin geçtiği iki gömlek olduğunu, ilkinin Konya ve Edirne Mevlevi Şeyhlerinden Sinan Dede tarafından hazırlandığını, diğerinin de sultana annesi Nurbanu Sultan tarafından hediye edildiğini söylüyor:

“Bir de Dolmabahçe Sarayındaki Sultan Abdülhamid'e ait tılsımlı gömlek var. Bu sultanlara ait tılsımlı gömleklerin sonuncusu. Nakşibendi halifesi Mehmed Efendi tarafından Abdülhamid için yapılmış. Esma-hüsna, Hz. Ali’nin yazdığı Hizbulbahir duası, Felak ve Nas surelerinin olduğu bir gömlektir.”

Tılsımların Şaman ve Kam özellikler taşıdığını dile getiren Tezcan “Şaman özelliği her şeyde var. Zaten Şaman inancı büyük ölçüde İslamiyet’in içine girmiş. Hala yağmur duasına çıkmak, ağaçlara bez bağlamak, kulak çekip tahtaya vurmak bunlar günlük hayatımızda olan şaman ritüeller” hatırlatması yapıyor.

tilsimligomlek.jpg

Tılsımlı gömlek

 

Kendi kitabından önce Orhan Şaik Gökyay’ın tanıtmak maksadıyla birkaç tılsımlı gömleği bir makalesinde anlattığını, ondan sonra da kimsenin bu alana eğilmediğini söyleyen Tezcan 2006’da düzenlenen Alternatif Tıp Kongresi nedeniyle tılsımlı gömlekler sergisi hazırladığını, daha sonra bu sergiyi kitaplaştırdığını belirterek şöyle konuşuyor:

“Depolar doluydu, tam olarak dokunulmamış 85 parça tılsımlı gömlek tespit ettim. Saraydaki bütün padişah giysileri ağır ipeklilerden yapılmışken, tılsımlı gömleklerde basit pamuklu kumaş olan patiskalar kullanılmış ve bu kumaşların üstü kâğıt gibi aherlenmiş. Kumaşlar, internette yanlış bir bilgi olarak yayıldığı iddiasının aksine 8 bin 200 çözgüye sahip değil, basit kumaşlar. Aherlendikten sonra, kumaşlar kamış kalemle yazılıyor. Doğrusu bu beni çok şaşırttı. Çünkü karşımıza çıkan şey, olağanüstü bir işçilikti.”

Tılsımlı gömleklerin tamamen pozitif niyetlerle, ‘ak büyü’ sınıfına giren ürünler olduğunu ve yapımının birkaç yıl sürebildiğini söyleyen Tezcan şu bilgileri veriyor:

“Mesela Cem Sultan’ın gömleğinin yapımı üç yıl sürmüş. Üzerinde resmen kitabesi var gömleğin, 1477 ile 1480 arasında yapılmış. Gömleğin üzerinde eşref saatinde yazıldığı da belirtiliyor. Eşref saatini de devrin müneccimi yıldızlara bakarak belirliyor. Ardından ulema geliyor, hangi dert için hangi ayet ya da hadisin yazılması gerektiğine karar veriyorlar. Sonra hattatlara veriliyor gömlek, devrin hattatı onu ince ince yazıyor. Ardından parçalar terzilere veriliyor, nasılsa içe giyilecek demiyorlar, müthiş bir işçilikle bunları birleştiriyorlar.”

 

Sadece gömlekler değil, kaftanların, başlıkların, sancakların, duvar levhalarının ve bohçaların da tılsımlandığını ve bunların kumaşlarının zamanında Denizli’den getirildiğini anlatan Tezcan; “Öyle bir grafik tasarım var ki, insan şaşırıp kalıyor. Bence bu çağda bile öyle tasarımlar yapılamıyor. Bu yüzden Osmanlı sanatçılarını çok beğeniyor, yaptıkları işe çok saygı duyuyorum” diyor.

Ayet ve surelerin belli bir düzene göre kareler içine yerleştirilmesi işlemi olan vefk ve cifr yani ebced yöntemiyle şifreli olarak gömleklere yazıldığını anlatan Tezcan gömleklerin hazırlanma süreçleriyle ilgili şu detayları bizimle paylaşıyor:

“Gömlekler üzerinde yazılar genellikle geometrik şekillerin içine yazılırdı. Bununla beraber hiçbir geometrik bölünme olmadan düz satırlar halinde zemine yazıldığı da olurdu. Buna göre gömlek yüzeyine kare, dikdörtgen, baklaya, daire, yarım daire, üçgen şekilleri çiziliyor, içleri ayrıca karelere bölünerek içine vefk (rakamlar) ve cifr (harfler) yazılıyordu. Ebced hesabına göre Arap alfabesindeki her harfin sayısal olarak bir değeri vardır. Harflerin dizilişine göre hesap edilerek Kuran'ın istenilen ayeti gizemli bir şekilde ifade ediliyordu. Bu gizemli dilin İslamiyet'in ortaya çıktığı yüzyılda bilindiği, üçüncü yüzyılında yapılan bir kopyadan anlaşılmaktadır.”

Gömleklerin hastalıklar için kullanılmasına ve bunun için yararlanılan ayetlere dair ise şunları söylüyor:

“Fatiha ilk sure olması nedeniyle en çok kullanılandır. Yasin suresi, fazileti hakkında bazı hadisler bulunmasından ötürü, hastalara ve ölüm yatağındaki hastalara okunur ve gömlekler üzerinde yer alır. Fetih Suresi; savaşa giderken, giyeni muzaffer kılması için, Bakara Suresi ve Ayet-El Kürsi türlü belalardan korunmak için, Ahkaf ve Felak sureleri ruhsal hastalıklar, Nas suresi bedensel hastalıkları için kullanılır. Kur'an ayetlerinin yaklaşık 55 tanesinin gömleklere yazıldığını tespit ettik. Kur'an surelerinden başka gömleklerde büyüsel kudrete sahip olduğuna inanılan Esrna-i hüsna (Allah 'ın 99 adı), dört meleğin adı (Mikail, Cebrail, Azrail, İsrafil), Hz. Muhammed'in bilye-i şerifi (tasviri), nübüvvet mührü (peygamberlik işareti) hadisleri onun için yazılan Kaside-i Bürde, Hz. Ali'nin eşkâli, şiirler, dualar istek ve yakarışlar yer alır. Kaside-i Bürde, Berberi asıllı Muhammed b. Said Büsiri’nin felçli olduğu sırada Hz. Muhammed için yazdığı 160 beyitlik bir kasidedir. Rivayete göre şair kasideyi yazdıktan sonra iyileşmiştir. Bu sebeple kasidenin felçlilere iyi geldiğine inanılır.”

nubuvvet muhurlu sancak.jpg
Nübüvvet mühürlü sancak

 

Prof. Tezcan, tılsımlı gömleklerde en çok kullanılan sembolleri ise şöyle anlatıyor:

“Dinsel öğelerin yanı sıra daha çok akreplerden korunmak için çizilen akrep şekilleri, servi ağacı gibi şekiller en çok dikkatimi çekenler. Bunların yanı sıra; hançeri yapraklar, stilize edilmiş çiçekler, bulut motifleri de gömleklerin süslenmesinde kullanılan desenler. Hatta Yahudilerin Kabala inancından esintiler ve simgeler görüyoruz gömleklerde.”

Bu gömleklerden bazı padişahların tılsıma çok inandığını, bazılarının ise hiç inanmadığını fark ettiklerini söyleyen Tezcan “Bazı padişahlar o kadar çok inanıyor ki, yabancı elçilerle görüşmelerini bile müneccimlere soruyorlar” diyor.

Gömleklerin üzerinde var olan tılsımların çoğunun Hurufilik akımıyla ilgili olduğunu, Hurufiliğin çeşitli şekil ve sembolleri kendi düşünceleri ekseninde yorumlayan bir akım olduğunu söyleyen Tezcan; bu akımın yıllar içinde Bektaşi ve Mevlevi tarikatları içinde yaşamını sürdürdüğünü, gömleklerin tılsımlarını yapanların da bu tarikatların şeyh, dede ya da dervişleri olduğunu vurguluyor.

 

Tılsımı yapmak için astrolojik bilginin şart olduğunu, gezegenlerin ve yıldızların hareketlerinin takip edilmesi gerektiğine dikkat çeken Tezcan “Tılsımın geçerli veya etkili olabilmesi için doğru şekil ve sembolü seçmek çok önemlidir. Bu yüzden Osmanlı sarayında devletin son dönemlerine kadar müneccimbaşılar vardı. Onların esas görevi, padişah için yapılan tılsımlı gömlekleri doğru zamanda yazımına başlanılıp bitirilmesi ve padişahın çıkacağı seferlerde ona zafer kazandıracak duaların kabul edileceği zamanları tespit etmesiydi” diyor. Bu özel zamana ‘eşref saati’ denildiğini belirten Tezcan; İslam uygarlığında burçların konumlarına göre geleceğe ilişkin yorum yapılması ilmine ise ilm-i nucüm dendiğini söyleyerek devam ediyor:

“Güneşin gökyüzündeki hareketi sırasında belli tarihlerde girdiği burçları isim, şekil ve sıralarını da Batılılar gibi kullanmışlardır. 360 derecelik dairevi gökkuşağının 30'ar derecelik 12 bölüme ayrılmasıyla burçların oluştuğu kabul edilir. Burçlar hem kendi aralarında hem diğer gök cisimleriyle ilişki içindeydiler. Burçların diğer gök cisimleriyle olan ilişkileri aylara göre hazırlanmış gök haritalarında belirtilirdi. Dünyanın 12 ay boyunca farklı burçlara girmesi nedeniyle, her ayın farklı bir burcun etkisinde olduğuna inanılmış ve hangi durumda hangi gezegen ya da burcun etkili olduğu müneccimbaşılar tarafından ortaya konmuştur. Müneccimbaşılar bir yandan devletin takvim, hava durumu gibi resmi işleriyle uğraşırken diğer taraftan gök cisimlerinin olaylar ve insanlar üzerine etkilerini araştıran astroloji ile de ilgilenmişlerdir.”

Ayrıca gömleklerde Beduh adı verilen ve Hızır’a benzetilen bir varlığa da dikkat çekiyor:

“Beduh yarı tanrısal ve Hızır gibi görünmez bir varlık. O yüzden çokça kullanılmış. En çok aşk, muhabbet, sevgi bağı temalarıyla yan yana görüyoruz bu varlığı. Bir yandan da sebepsiz yere kapılınan korkuyu gidermek, iltihabi ve ateşli hastalıkların tedavisinde Beduh siluetine gömleklerde yer verilmiş.”

Tılsımlı gömleklerin en gözde sembollerinden biri de Mühr-i Süleyman. İslam dışındaki birçok dinde de rastlanan bu sembolün iki şekilde yorumlanabileceğini söylüyor Tezcan: “İlki, cihan imparatorluğu ideali olan Osmanlı’nın altı yön ( ileri, geri, sağ, sol, üst, alt) ile her yönü kapsama düşüncesi. İkincisi de, insanın altı yüzündeki altı noktayı (alın, göz çukuru, burun, yanak, dudak ve çene) yansıttığı.”

 

Prof. Tezcan gömleklerde en çok kullanılan renklerin başta siyah mürekkep olmak üzere mavi, kırmızı, yeşil, altın ve gümüş yaldız olduğunu belirlemiş:

“Yüzey genellikle siyah veya kırmızı renkle cetvellenir, içleri kırmızı, mavi, yeşil renkli mürekkeple vefk ve cifrle doldurulurmuş. Altın yaldız yazıda, geniş zeminleri boyamakta ve zenginleştirici bir unsur olarak kullanılmış. Gümüş yaldız da aynı amaçla kullanılmış, ancak gümüş kolay okside olduğu için parlaklığını kaybetmiş, konturlardan taşmış ve altın yaldız kullanımı kadar başarılı olmamış. Kobalt mavisi de genel olarak sihir gücü olan bir renk olarak kabul edilir. Gömlekler üzerinde değişik renklerin kullanılmasının bir başka nedeninin de; dua, tılsım, vefk gibi farklı içeriği olan yazılan ayırt edilmesi olduğunu düşünüyorum. Tabii estetik kaygılar da varmış.”

Tılsımlı Gömlekler dışında; Kutsal Mekanlarda Kutsanmış Örtüler, Bursa’nın İpeklisi adlı iki kitaba daha imza atan Prof. Hülya Tezcan’ın en büyük keşkesi ise şu:

“Tılsımlı Gömlekler sadece Türkçe yayınlandı. Hala pek çok kişi bana ulaşıp İngilizcesinin olup olmadığını soruyor. Bu zenginliğin yurtdışında duyurulmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum ve yabancı dillere çevrilmesi için devletin ilgili birimlerinin bunu önemsemesi gerektiğinin altını çizmek istiyorum.”

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU