ABD’de ‘boykot kültürü’ savaşı genişliyor... Peki savaşın sebepleri ne?

Trump ve Cuomo’dan Dr. Seuss’un kitaplarına ve Unilever’e kadar sorunun temelinde siyasi çatışma yatıyor

Fotoğraf: Timeofisrael

Eski ABD Başkanı Donald Trump liderliğindeki binlerce sağcı Cumhuriyetçi ve aktivist, iki hafta önce Florida’da düzenlenen Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı’nda (CPAC) bir araya geldi. Demokratların, ilericilerin ve teknoloji şirketlerinin ABD toplumundaki muhafazakâr sesleri susturmaya yönelik sürekli çabalarına ilişkin hissettiklerinin dile getiren aktivistler konferansta bunun götergesi olarak “Boykot Edilmeyen Amerika” sloganını seçtiler. Geçen hafta ‘boykot (iptal) kültürü’ terimi, New York’un Demokrat Valisi Andrew Cuomo tarafından ‘birkaç kadının taciz suçlamalarına ve istifa taleplerine’ yanıt olarak kullanıldı. Ancak çember, Dr. Seuss’un çocuk kitapları ve Unilever’in ürünleri de dahil olmak üzere çeşitli kültürel ve pazarlama ürünlerini içerecek şekilde genişledi. Peki ‘boykot kültürü’ ne anlama geliyor? Onu kimler neden kullanıyor ve ABD toplumunda özgürlüğe yönelik bir tehdidi mi temsil ediyor?

Terimin tanımı

Merriam-Webster Sözlüğü’ne göre ‘boykot kültürü’ terimi, ‘Metoo’ kadın hareketi ve kamuya mal olmuş kişiler için daha fazla hesap verebilirlik çağrısı yapan diğer hareketler tarafından ortaya atılan iddialar nedeniyle son yıllarda dile yerleşmiş durumda. Boykot,  daha çok iptal edilmiş bir sözleşmeye benziyor. Yani bir kez rol üstlenen bir kişi ve hayranları arasını bağlayan ilişkinin kopmasına…

Diğer sözlüklerde ‘boykot kültürü’, itiraz edilebilen veya kötü kabul edilen bir şey yaptıktan veya söyledikten sonra halkın tanınmış kişilere, şirketlere veya kurumlara verdiği desteği geri çekmesi şeklindeki bir popüler uygulamayı ifade eder. Bu kötü söz veya eylem, genel olarak sosyal medya üzerinden kitlesel bir skandal şeklinde ele alınır. Bu kültür, bir şeyin veya bir fikrin reddedilmesini temsil edebilir. İnsanlar, bu terimi heterojen bir şekilde kullandıklarında toplumun kültüründe büyük bir sorunu ortaya çıkarırlar.

Politikacılar veya yorumcular bir ‘boykot kültüründen’ bahsettiklerinde genellikle sanat, düşünce ve siyasetteki ünlülerin korkusundan bahsederler. Aksine siyasi olarak yanlış fikirleri ifade eden sıradan insanlar, özellikle sosyal medyanın kendilerine konuşmaları takip etme yeteneği vermesinden sonra, alenen utanç duyarlar. Bu ise utancın onları takip edeceğinden korktukları için insanlar ve kurumlar arasında otosansür yaratır.

Ancak eleştirmenlerin bakış açısına göre ‘boykot kültürü’, saygın kişilerin genellikle işlerinden kovulduğu veya utandıkları ve istifa etmeye zorlandıkları bir süreçtir. Çünkü liberaller ve ilericiler tarafından hissedilen zor ve belki de imkânsız kriterleri karşılayamamışlardır. Aynı şekilde bir ‘boykot kültürü’, insanlara hatalarından ders alma veya özür dileme fırsatı vermemektedir.

Çember nasıl genişledi?

Geçtiğimiz birkaç gün içerisinde ‘boykot kültürü’ fikri etrafında dönen suçlamalar çemberi, daha önce popüler olan kitaplara, şovlara ve ürünlere uzanan bir noktaya kadar genişledi. Şirket ve kurumların bir kısmı, bazı tarafların saldırgan dil ve içerik bulunduğunu iddia etmeleri nedeniyle ürünlerini geri çekmeye, tekliflerini veya ürün isimlerini değiştirmeye zorlandı. Değişiklik ilan eden son şirket, bir kamuoyu anketinin yüzde 70’lik bir kesimin ‘normal saçın var olduğu konusunda’ hemfikir olmadığını göstermesi sonrasında ‘normal’ kelimesini şampuanlardan silen ‘Unilever’ oldu.

Bu olaydan kısa bir süre önce ise kitaplarını dünyanın 100 ülkesinde yayınlayan Dr. Seuss kuruluşu, ırkçı bir dil kullanması ve insanları zararlı ve yanlış şekillerde tasvir etmesi nedeniyle altı kitabın yayınlanmasına son vereceğini duyurdu.

Dr. Seuss’un çevre koruma ve hoşgörü gibi çalışmalarının yansıttığı olumlu değerler nedeniyle dünya çapında milyonlarca kişi tarafından seviliyor olmasına rağmen son yıllarda çocukların en sevdiği bazı eserlerine yönelik eleştiriler artmıştı. Eleştiriler ise siyahilerin, Asyalıların ve diğerlerinin bu kitaplarda tasvir edilme şeklinden kaynaklanıyor.

Siyasi kargaşa

Ancak ‘boykot kültürü’ bayrağı altına giren herhangi bir olayda olduğu gibi Dr. Seuss’un kitaplarının basımının durdurulmasına karşı gelen tepkiler de şiddetliydi. Bu noktada en öfkeli kesim muhafazakârlar görünüyordu. Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz da Dr. Seuss’un kitaplarıyla yaşananların, boykot kültürü kapsamında koordine edilen bir programın parçası olduğunu söyledi. New York Times yazarı Ross Douthat, Seuss’un kitap koleksiyonunu bozulmasının korkunç bir şey olduğunu vurguladı. Bununla birlikte birkaç liberal gazeteci ve eleştirmenin bu adımdan rahatsızlık duyması, ortaya daha da korkunç bir durum çıkardı.

İnsanlar sosyal medyada iletişim kurdu. Bazıları ırkçılık gibi ciddi meselelerle veya başkalarına kendilerini kötü hissettirmekle ilgili durumlarda harekete geçmenin gerekli olduğunu düşünürken diğerleri ise bu önlemlerden ve sonrasında bunların torunları için gelebileceği anlamlardan dolayı zarar gördüklerini savundular.

Cumhuriyetçiler bu hamleye karşı çıkarken Demokratlar ise Cumhuriyetçi Parti’yi eleştirdi. Cumhuriyetçilerin planının ‘boykot kültürü’ eleştirilerini yoğunlaştıran daha da büyük bir hareketin parçası olduğunu belirttiler. Cumhuriyetçi Parti ise bu kültürü ‘düzeltme fırsatı’ olarak nitelendirdi.

Büyük yozlaşma

Muhafazakârlar, ‘boykot kültürünün’ mücadele edilmesi gereken büyük bir yolsuzluk haline geldiğine inanıyor. Hatta bu inanç, ‘muhafazakâr eyaletlerdeki pek çok milletvekilinin siyasi söylemi korumaya, liberallerin ortadan kaldırmak istediği konfederasyon heykellerini koruma altına almaya ve ABD’nin ve tarihinin gözden düşürüldüğüne inanılan eğitim materyallerinin yasaklanmasını’ amaçlayan birkaç yasa tasarısı sunmaya kadar ileri gitti.

Bu eğilim, Oklahoma Eyaleti’nden Cumhuriyetçi Senatör David Pollard tarafından da dile getirildi. Pollard, tarihi gözden geçirme ve boykot kültürü fikrine karşı çıkma gerekliliğine dikkat çekti. Senatör, devlet okullarında ve kolejlerde öğrencilerin siyasi söylemlerini korumak ve sosyalizmi, Marksizmi veya komünizmi onaylayan sınıflarda ABD karşıtı öğretileri yasaklamak için iki yasa tasarısı sundu.

Arkansas, Iowa, Mississippi, Missouri ve Güney Dakota eyaletlerindeki diğer Cumhuriyetçiler de okulların ABD ulusunun tarihinde köleliğin ve ırk ayrımcılığının rolünü vurgulamak için New York Times’ın ‘Pulitzer’ kuruluşu ile benimsediği ‘Proje 1619’ gibi eğitim materyallerinin kullanımını yasaklayacak bazı projeler sundular. Bazı Cumhuriyetçiler de ABD İç Savaşı sırasında köleliği savunan subay ve liderleri yücelten konfederasyon heykellerini korumak için yasa tasarıları sundu. Bu heykeller, 2020 yazında ve sonrasında ırkçılık karşıtı protestolar sırasında liberal gruplar tarafından kaldırılmaya çalışılmıştı.

Demokratik çatışma

Cumhuriyetçiler, söz konusu yasaların siyasi ifade özgürlüğünü ve ABD tarihini koruyacağını savunurken muhalifler ise bu önlemlerin yalnızca ‘ifade özgürlüğünü bastırmasından, siyahilerin köleleştirilmesiyle ilgili gerçeklerin çarpıtılmasından ve yerel yönetimler tarafından belirlenen devlet okulu müfredatına ciddi şekilde zarar vermesinden’ korkuyorlar.

Bazı Demokrat yasa koyucular daha da ileri gidiyorlar. Öyle ki bu önlemlerin, hızlı bir demografik değişim geçiren bir ülkede, sorunun kökenini, yani beyaz Hristiyanların ABD toplumundaki hâkim konumlarını ve ulustaki kamusal söylem üzerindeki kontrollerini sürdürme girişimini yansıtacağını belirtiyorlar. Beyazlar muhtemelen birkaç on yıl içinde ABD’de bir azınlığa dönüşecek. Güney Amerika kökenli olmayan beyazlar şu an nüfusun yüzde 60’ını oluşturuyor. Ancak nüfus araştırma tahminlerine göre bu sayı düşmeye devam edecek.

İptal mi ırkçılık mı?

Son yıllarda sosyal medyada ‘boykot kültürü’ hususundaki tartışmalar, tartışmalı ve ırkçı paylaşımlarda bulunmaları nedeniyle genellikle sosyal medya üzerindeki konumlarını veya platformlarını kaybeden kişilere odaklandı. Diğer durumlarda bu terim, renkli (beyaz olmayan) insanların, bazı tarihçilerin ve ilericilerin ‘tarihsel isimler tarafından ortaya koyulan ırkçı inançlarını ve eylemlerini vurgulama’ girişimlerini tanımlamak için kullanılmıştır. Bu nedenle de bu tarihi isimleri yücelten heykeller kaldırılmaya ve bu isimleri onurlandıran günler iptal edilmeye çalışılmıştır.

Bu baskının farklı siyasi geçmişlere sahip isimler tarafından hedef alınmasına rağmen bununla birlikte çoğu Cumhuriyetçi, bu olguyu kişisel olarak ele aldı ve onu genişletilmiş bir kültür savaşında bir sonraki mücadele olarak gördü.

Liberaller, boykot kültürünün ABD tarihi boyunca renkli ve ilerici insanlar için kullandığını iddia ediyor. Örneğin Cumhuriyetçi Senatör Joseph Raymond McCarthy, 1950’lerde ABD hükümeti, Hollywood ve diğer kurumlarda olduğu iddia edilen komünistlere karşı geniş bir kampanya başlattı. Suçlananların çoğu Komünist Parti’ye mensup değildi. Ancak kara listeye alındılar ​​veya işlerini kaybettiler.

Sorunun sebepleri

Yazarların ve araştırmacıların analizleri, son zamanlarda boykot kültürü hususundaki savaşın tırmanış nedenlerine ilişkin farklılık gösteriyor. Bazıları, bu nedenleri ülkede son birkaç yıldır devam eden siyasi gerginlik ortamına bağlasa da New York Post gazetesinden Matthew Hennessey gibi diğerleri, ABD yaşam tarzını Ruslarla karşılaştırmak gerektiğinde Sovyetler Birliği’nin varlığının ABD demokrasisine faydalı olduğunu savunuyorlar. Onlara göre gerekli yasal prosedürler, gösteriş için var olan duruşmalardan, kişisel özgürlük devlet despotizminden, ifade özgürlüğü de sansürden ve tarihi silmekten daha iyiydi.

Hennessey’e göre Soğuk Savaş’taki Kötü İmparatorluk unsuru işe yaradı. Ancak ABD’liler, Soğuk Savaşı kazandıklarında düşmanlarını kaybettiler ve yeni bir düşman aradılar. Düşmanınsa içeride olabileceğine karar verdiler. Çocuklar, önceki neslin ifade özgürlüğünün herkes için iyi olduğunu öğrendiklerini bilmekten vazgeçtiler. Ötekileri ABD dış kara listelerinde sınıflandırdılar. Konuşmanın şiddet olabileceğini ve tasfiyelerin kahramanca olabileceğini öğrendiler.

Birçok ABD’li, boykot kültürüyle savaşının her gün binlerce küçük savaşa girmeyi gerektirdiği konusunda hemfikir. Durum son derece rahatsız edici olacak. Ancak mesele buna değer ve öncelikle Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasındaki siyasi iklimin sakinleştirilmesi gerekiyor. Daha sonra da sosyal medya aracılığıyla kültürü terörize eden Y kuşağı ile çalışma ihtiyacıyla birlikte, uygun çözüm yöntemlerini araştırmak için partizan olmayan komitelerin oluşturulması lazım.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independentarabia.com/node/202611

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU