15 Mart | Boğaz'ın primadonnası: Deniz Kızı Eftalya

Gök kubbede hoş bir seda bırakan Deniz Kızı Eftalya’nın hikayesi Boğazi’nde başladı. Deniz Kızı’nın o güzel sesi son kez yine bir Boğaziçi gecesinde yankılandı. Eftalya, 82 yıl önce bugün hayatını kaybetti

Deniz Kızı Eftalya ve eşi Sadi Bey / Fotoğraf: Twitter 

Büyükdere koyundan boğaza doğru süzülen sandalın ışığı karanlık sulara yansıyordu. Dalgasız denizde usulca yol alan sandal koydan dışarı çıktığında önce bir melodi duyuldu. Sonra çok güzel bir kadın sesi, yavaş ama neşeli bir şarkıyı söyleyemeye başladı.

Üzerindeki 10-15 sandalın sönük ışıklı fenerlerinin aydınlatmaya yetmediği boğaz, kadının giderek yükselen, söyledikçe açılan sesiyle doldu. İkinci şarkı başlarken birbirinden uzak, dağınık duran sandallar, sesin geldiği yöne doğru sessizce yüzmeye başladı. Suyun üzerinde fenerleri ateş böcekleri gibi görünen sandallar, sesin geldiği sandalın etrafında halka halka sıralandı.

 

Ekran Alıntısıük.JPG
Deniz Kızı Eftalya / Fotoğraf: Twitter 

 

Her şarkıda sandallar birbirlerine daha çok yaklaştı. Genç kadının güzel sesine çakırkeyif oldukları anlaşılan sesler de coşkuyla eşlik etmeye başladı.

En uzak sandaldan birisi bağırdı sonra: Deniz Kızı, dizlerine kapansam……

Kısa bir sessizlikten sonra o ses yeniden duyuldu

Dizlerine kapansam kana kana ağlasam
O güzel saçlarını ben çözüp ben bağlasam
Başka bir zevk istemem yanında sabahlasam
O güzel saçlarını ben çözüp ben bağlasam

Sonra alkışlar, ıslıklar, çok yaşa, var ol, helal olsun bağrışları,

 

Yıldızı boğazda parladı

1904’te o akşam, o güzel şarkıları söyleyen, jandarma yüzbaşısı Yorgaki Efendi'nin küçük kızı Atanasia Yeorgiadu’ydu. 13-14 yaşlarındaydı. Babası Yorgaki Efendi saz çalmaya düşkündü. O çaldıkça küçük Atanasia da sevmiş babasıyla şarkı söylemeye başlamıştı.

Yorgaki Efendi, konukları geldiğinde sazını kucaklar, Atanasia’yı yanına çağırırdı. Baba kız birlikte meşk ederlerdi.

Yorgaki Efendi, kızını sandalla boğazda yapılan mehtabiye gezilerine de götürürdü. İşte o akşamlarda diğer sandallar Atanasia’yı dinlemek için etraflarını sarıverirdi. Bilmezlerdi adını, ama o güzel sesin olsa olsa bir deniz kızından çıkabileceğini düşünmüş olacaklar ki Atanasia’ya Deniz Kızı Eftalya diye seslenir olmuşlardı.

 

 

Galata çay bahçelerinden Paris’e

Sesin gücü duyuldukça davetler gelmeye başladı. Konaklarda güzel hanımlar, kibar beyler Deniz Kızı’nı dinlemek için birbirleriyle yarışır olmuştu. Sonra Deniz Kızı, Galata’nın çay bahçelerinde daha büyük hayran kitlelerine ulaştı.

Sesinin güzelliği dilden dile yayıldı. Böylece 1920’lere gelindiğinde İstanbul’da herkes Deniz Kızı adını duymuştu. Dönemin ünlü bestecisi ve keman sanatçısı Sadi Bey’le (Işılay) evlendiğinde hayatı tamamen değişti. Kendisinden 8 yaş küçük olan Sadi Bey, Deniz Kızı Etalya’nın müziğini de etkiledi.

Eftalya, bu evliliği sayesinde 1923’te başlayan mübadelede Yunanistan’a gönderilmekten de kurtuldu. Mübadele yıllarını eşiyle birlikte Fransa’da geçirdi. İlk plaklarını 1923-26 yılları arasında Paris’te Pathé firması için doldurdu. Avrupa’da, Ortadoğu’da konserler verdi.

 

 

Anadolu ezgilerine ses verdi

Yeniden İstanbul’a döndükleri 1927'de Columbia plak şirketi İstanbul’da faaliyete geçmiş, Türkiye’nin ilk resmi müzik okulu olan Darulelhan’ın Anadolu'dan derlediği halk ezgilerinin kayıt alınması için işbirliği yapmıştı. 56 plaklık çalışmanın yarısından fazlasını Deniz Kızı Eftalya okudu. Ancak albüm kapaklarında adı yazmadı. Sadece soprano ifadesi kullanıldı.

Deniz Kızı Eftalya’nın ünü Atatürk’e şarkı söyledikten sonra daha da büyüdü. Artık plaklarının üzerinde Deniz Kızı Eftalya Sadi yazıyordu. Plaklar sayesinde sesi Anadolu’ya da yayılıyordu.

 

anburi Refik Fersan, Deniz Kızı Eftalya (Atanasya Yeorgiadu) ve Sadi Işılay..png
Tanburi Refik Fersan, Deniz Kızı Eftalya ve Sadi Işılay / Fotoğraf: Twitter

 

Atatürk, Safiye Ayla’yla yarıştırdı

Atatürk’ün huzurunda birçok kez şarkı söyledi. Baki Sarısakal’ın Atatürk ve Türk Musikesine Ait Bilinmeyen Hatıralar ( Riyaseti Cumhur İncesaz Heyeti Şefi Hafız Yaşar Okur’un Anıları) adlı kitapta, Deniz Kızı Eftalya’dan da söz eder.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kitapta anlatılana göre Atarük o akşam arkadaşları ile birlikte dönemin iki süper starı Safiye Ayla ve Deniz Kızı Eftalya’yı dinler. İki assolist de şarkılarını bitirdikten Atatürk, Hafız Yaşar’a dönerek, “Yaşar Bey, bu iki sanatkarı bu akşam imtihan ediyoruz. Siz de imtihan heyetinin reisisiniz. Şimdi hisse kapılmadan fikrinizi izah ediniz, ikisini de dinlediniz, hükmünüz nedir?” diye sorar. Nuri Conker’in talebiyle oylama kapalı yapılır. Atatürk ve Hafız Yaşar, Safiye Ayla’ya diğer 3 konuk ise Deniz Kızı Eftalya’ya oy kullanır.  O gece olanların devamını kitapta Hafız Yaşar şöyle anlatıyor:

Nuri Conker, “Bir yanlışlık oldu Paşam! En isabetli reyi veren sizsiniz, biz de sizi takip ediyoruz, reylerimizi sizinkine katıyoruz” dedi. Bunun üzerine Atatürk, bir lahza düşünürek mütalaamı sordu:

“Sevgili Atam, her iki sanatkar da okuyuşlarında ciddi muvaffak oldular, fakat Safiye Hanım’ın sesinin imtidadı ve hazin nağmeleri, hele usule, zemin ve mevzua üstadane bir şekilde sevdiği riayetkarlığı kabili inkar değildir. Bu sebeple Safiye Hanım’ın tefevvuk ettiği kanaatindeyim. Atatürk de bu mütalaama iştirak etti:

“Evet, doğrudur öyle. Safiye başkadır” diyerek birer sigara ikram etti. Ve balkona döndü. Sofradakilerin meraklı bakışları ortasında biz de yerlerimize oturduk. Faslın çalınmasını emretti, muhtelif makamlardan şarkılar okuduk. Güneş doğuncaya kadar devam eden sofra sohbeti ve fasıl esnasında, hiç kimse merakını tatmin edemedi. Bu imtihan neticesi Atatürk'le bizim dördümüz arasında bir sır kaldı.

 

@TekinDeniz_.jpg
Deniz Kızı Eftalya ve eşi Sadi Bey / Fotoğraf: Twitter - @TekinDeniz_.

 

Atatürk, Nazım Hikmet ve Deniz Kızı Eftalya

Söz Atatürk’ten açılmışken içinde Nazım Hikmet ve Deniz Kızı Eftalya’nın da olduğu bir başka hatıra daha aktarayım.

Hıfzı Topuz’un “Hava Kurşun Gibi Ağır”  kitabında anlatıldığına göre, Dolmabahçe Sarayı’nda arkadaşlarıyla sohbet eden Atatürk, söz Nazım Hikmet’ten açılınca yaverlerine, “Gidin şu deli oğlanı bulun, sofraya gelsin” diye emir verir.

Gecenin ileri bir saatinde polisler Nazım’ın kapısına dayanır. “Hemen giyin, seni Atatürk istiyor, götüreceğiz” diye talimat veren polislere Nazım “Zorla mı?” diye sorar.

Polisler "Gönül rızasıyla" diye yanıt verince, Nazım da “Öyleyse Atatürk’e lütfen söyleyin; ben Deniz Kızı Eftalya değilim. Gecenin bu saatinde gitmek istemiyorum” diyerek polisleri eli boş gönderir.

Rivayete göre Nazım’ın bu yanıtı duyan Atatürk ise, “Şair dediğin böyle olur” diyerek Nazım Hikmet’i takdir eder.

 

 

Olayın aslını Nazım anlattı

Mehmed Kemal ise “Denemeler Elemeler” kitabında olayın aslını Nazım Hikmet’in ağzından aktarır.

Kitaba göre, öyküyü işitmiş olan şair–yazar Hasan İzzettin Dinamo, Ankara Hapishanesi’nde, koğuş arkadaşı Nazım’a işin aslını sorar. Nazım, diz ağrıları için Yalova kaplıcalarında bulunduğu sırada Atatürk’ün de geldiğini anlatır. Paşanın kendisini masasına çağırdığını aktaran Nazım şöyle devam eder:

Yerimden kımıldamaksızın adamın yüzüne baktım. Şimşek çakmışçasına şunu düşündüm: Beni Atatürk’ün masasında görenler olursa çevremde uzun yıllar doğan devrimci efsane bir duman gibi dağılacaktı. Nâzım da Atatürk’e teslim oldu, diyeceklerdi. Böyle düşünerek yavere:

– Kardeşim, dedim. Paşa Hazretleri’nin masasına çağrılmak benim için büyük bir onurdur. Ne yazık ki bacaklarımdaki siyatik öyle sıkıştırmaya başladı ki inlemeden şuradan şuraya gidecek hâl kalmadı. Lütfen söyleyin, beni bağışlasınlar.”

Nâzım, “Yaver geri dönüp gitti. Sanırım, söylediklerimi Atatürk’e iletti” dedikten sonra şu çarpıcı sözleri söyler:

“Atatürk ondan sonra, orada bulunduğu sürece mavi gözleri ile durmaksızın beni süzdü. Olayın aslı budur.

Sonra İstanbul’da ben de duydum. Paşa beni masasına çağırmış, ben de:

– Arkadaş, yanlış kapı çaldınız. Ben, Deniz Kızı Eftelya değilim, siz gidin onu çağırın… demişim.

Ben, aklımı peynir ekmekle mi yedim ki Ulusal Kurtuluş Savaşımızın en büyük kahramanına böyle kaba bir söz söyleyeyim.

 

Kayalara çarpan nağmelerin akisleri dinleyenleri çıldırtırdı”

Devrinin en sevilen sanatçılarından olan Eftalya, Sahibinin Sesi katalogunda musikiseverlere şöyle tanıtılıyordu:

Deniz Kızı Bayan Eftalya Sadi'yi musiki âleminde tanımayan hemen hiç kimse yok gibidir, muhteşem ve kudretli sesiyle senelerden beri musiki erbabını peşinden sürükleyen ve hala bugün bile sanat sahasında aynı zevk ve lezzetle dinlenen Deniz Kızı daima okuyor ve alkışlanıyor, o bu sıfatı çocukken kazanmıştır. Pederi çok musiki meraklısı idi. Mehtaplı gecelerde boğazın bin bir gece masallarını yaşatan sahillerinde saz âlemi yapılırdı. Bayan Eftalya o zaman şakrak ve gür sesiyle sakin suları dalgalandırır, kayalara çarpan nağmelerin akisleri dinleyenleri çıldırtırdı. Hayranları ona pek haklı olarak Deniz Kızı unvanını verdiler. Birkaç sene evvel Bayan Eftalya kıymetli sanatkârlarımızdan Bay Kemani Sadi'yle evlenerek bu suretle sanatını dahi evlendirmiş oldu. Kendilerinden daha çok büyük muvaffakiyetler bekleriz.

 

akşam 5 ağustos 1936.JPG
Eftalya'nın son mehtabiyesi  5 Ağustos 1936 tarihli Akşam gazetesinde böyle anlatıldı  

 

Son mehtabiyesine 10 vapur eşlik etti

Boğaziçi’nde mehtabiye gezilerinde söylediği şarkılarla tanınan ve döneminin en ünlü assolistlerinden olan Deniz Kızı Eftalya‘nın sonunu yine bir mehtabiye gezisi hazırladı.

Şirket-i Hayriye 1930’lı yıllarda eski bir geleneği yeni biçimde canlandırmak için “Boğaziçi Mehtap Âlemleri” düzenledi. Bunların ilki 4 Ağustos 1936 tarihinde Denizkızı Eftalya ile yapıldı.

Biletler 37.5 liradan satışa çıktı. Şirket 2 vapur planlamıştı ama talep büyük olunca Boğaziçi İskelesi’nden ağzına kadar dolu 10 vapur kalktı.

Mehtabiye gezisinin nasıl bir şey olduğunu hayalinizde canlandırabilmeniz için 5 Ağustos 1936 tarihli Akşam gazetesindeki haberden bir bölümünü aktarayım:

Bütün yalıların önlerinde ampuller yanmış, pencerelerden mendil, yatak çarşaflan sallayanlar... Denizdekileri selamlayan halka bir mukabele olsun diye vapurlardan yalılara projektör tutuluyor.

Gece saat üçe doğru Büyükdere’ye geldik..Büyükdereliler kafileyi dehşetli merasimle karşıladılar. 10 tane büyük çelenk şeklinde ateşler yakmışlar. Alev halinde çelenklerin yanında kız, erkek mayolu sporcu gençler... Vapur sahile yaklaşır yaklaşmaz bu mayolu gençler alevden büyük çelenklerin arasından geçip kendilerini denize attılar, yüze yüze vapurlara koştular.

Vapurdan vapura mezelerin kadehlerin ikram edildiği gece Deniz Kızı Eftalya çiçekler ve ışıklarla süslenmiş bir sal üzerinde sazendeleri ve halk oyunları ekibi ile sabaha kadar şarkı söyledi. Akşam gazetesinde o geceyi  H.F. imzasıyla yazan muhabir Eftalya hakkında şunları aktarıyordu:

Deniz Kızı’na o gece şaştım kaldım. Ses makinesi gibi bir kadın. Saat 9 buçuktan sabahın dördüne kadar fasılasız şarkılar söyledi hiç durmadı ve hem de nasıl? Bütün neşesiyle, elleriyle kolayla işaretler...

10 vapur halkının yegane eğlencesi salda şarkı söyleyen Deniz Kızı olduğu için meşhur hanende mehtap gecesinde bir yıldız mertebesine çıktı. Sağdan soldan ismi saatlerce ve binlerce defa bağırıldı.

 

 

O gece yüzünden sağlığı bozuldu

O gece bir yıldız mertebesine çıkan 45 yaşındaki Deniz Kızı Eftalya salın üzerinde çok yoruldu ve üşüdü. Hastalanan ünlü şarkıcı bir daha toparlanamadı. 82 yıl önce bugün, 15 Mart 1939’da kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.

Rivayete göre, ölümünün ardından ünlü bestekârlarından kemani Aleko Bacanos, Eftalya için bestelediği şarkıyı günlerce mezarının başında çalmış söylemiş:

Gel ey denizin nazlı kızı nuş-i şarab et
Çık sahile gel sinede bir âlem-i âb et
Kestane bakışlarla beni mest-ü harab et
Çık sahile gel sinede bir âlem-i âb et

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU