İranlı kadınlar nükleer anlaşmada haklarını arıyorlar

Onlardan tek istenen müzakerelerde üzerinde uzlaşıya varılacak yeni hükümlerin veya maddelerin İranlı kadınların haklarına, infaz, aile içi şiddet ve yoksulluktan korunmalarına dair bir maddeyi de içermesidir

İran hapishanelerindeki idam mahkumu kadınlar / Fotoğraf: Sadegh Souri

Dünya, İran'ın nükleer programından endişe duyma hakkı gibi, gelecekte İran'daki yatırımlar için hevesli olma hakkına da sahiptir.

Ancak, İran Mollalar rejiminin sivil, aşırılık yanlısı ve ılımlı -tabii varsa- liderlerini memnun etmekte acele edenlerin vicdanları, ABD'deki "siyahların hayatı önemlidir" sloganı gibi intiharın kendileri için son çare haline geldiği İranlı kadınların durumunun da önemli olduğunu unutmamalı.

İranlı kadın ve genç kızlar arasında intihar oranı gittikçe artıyor ve doğrudan nedeni de, bizzat hükümet yetkilileri ve uzmanların itirafıyla yoksulluk ve şiddet.

Buna rağmen İran'da cumhurbaşkanları değişse de kendisi hiç değişmeyen Kadın ve Aile İşlerinden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Masume İbtikar, İran'da aile içi şiddet ve kadın ile aileye yönelik diğer şiddet biçimlerinin oranlarının "yüksek olmadığını" ve ülkenin başkalarından daha iyi durumda olduğunu söylüyor.

İbtikari'ye yanıt İçişleri Bakan Yardımcısı ve Sosyal İşler Kurumu Direktörü'nden geldi. Mevcut durumun son derece endişe verici olduğu konusunda uyaran İçişleri Bakan Yardımcısı şunu da ekledi:

Geçtiğimiz yıllarda intiharlarda bir artışa şahit olduk, intihar oranlarında yıllık yüzde 4 ila 5'lik bir artış var. Ancak dikkat çekici olan, intihar girişiminde bulunanların yaş aralığında önemli bir değişikliğin olması.


İran'da 18 yaş altı ve 60 yaş üstü kişilerde son bir yılda intihar oranları arttı. Bu şaşırtıcı artış, Ulusal Adli Tıp Kurumu'ndaki bir kaynak tarafından da doğrulandı.

Kaynak, her gün yaklaşık 15 kişinin intihar ederek öldüğü ve özellikle, en hızlı ve kesin sonuçlar veren yöntemlerin seçildiği uyarısında bulundu.

Toplumsal zarar konusunda uzman sosyolog Halid Tevekkuli'ye göre son zamanlarda bu istatistiklere evli ve orta yaşlı çiftler arasındaki intihar oranı da eklendi.

Tevekkuli bunun tehlikeli bir eğilim olduğu uyarısını yaparak, Kürdistan'daki bir gelin ile 14 yaşındaki bir kızın intihar girişimlerine dikkat çekti.


Resmi istatistikler, başarısız intihar girişimlerinin sayısını içermiyor, eğer içerseydi kuşkusuz sayı resmi olarak açıklanandan daha yüksek olurdu.

Aşırı yoksulluk İran için en büyük tehditti ya da biz öyle düşünüyorduk. Nitekim İran'da işsizlerin sayısı 30 milyona ulaşıyor ve bu sayının iki katı yoksulluk içinde yaşarken zenginler daha da zenginleşiyor. 38 milyondan fazla İranlı da yoksul bölgelerde yaşıyor.

İran'da son yıllarda kadın ve kız çocuklarının intihar vakalarıyla ilgili hazırlanan istatistikler şok edici ve özellikle 11 yaşındaki çocukların benimsedikleri birçok korkunç yöntemi içeriyor.

Gözlemciler, Mollalar rejimi içindeki hırsızlık, zimmete para geçirme ve yolsuzluğun İran'da yoksulluğun yayılmasının ve yüksek intihar oranlarının nedeni olduğunu söylüyorlar.

60 milyon İranlı, ekonomi üzerinde sistematik bir kontrol sistemi olmaması nedeniyle yoksulluk sınırının altında yaşıyor.


İranlı kadınların yaşadıkları tek trajedi intihar değil, rejim tarafından infaz edilen kadınların sayısı da 113 oldu.

Erdebil Hapishanesi'nde 8 Şubat'ta idam edilen 23 yaşındaki kimliği belirsiz kadınla birlikte ılımlı kanattan sayılan Ruhani döneminde İran rejimi en az 113 kadını infaz etti.

8 Şubat'ta gerçekleşen idam, Senendec Merkez Hapishanesi'nde 27 Aralık'ta Zeynep Khodamoradin'in infaz edilmesinden bir aydan biraz fazla bir süre sonra gerçekleşti.

Sadece bu yılın ocak ayında rejim en az 27 idam infazı gerçekleştirdi. İran'daki kadınların çoğu cinayet suçundan idam ediliyor.

Ancak bu, aslında, rejimin kadınlarla ilgili tüm konularda nasıl başarısız olduğunun bir başka göstergesi.

Zira bu kadınlar genellikle aile içi şiddetin kurbanları, kötü ve haksız bir evliliği sona erdirmelerinin yasal bir yolu olmadığı için kendilerini ya da çocuklarını savunurken cinayet işleyebiliyorlar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


İnsan haklarıyla ilgili eski bir siyasi tutukluya göre, bu kadınlar anlık bir tepki sonucunda veya yıllar süren aşağılama, taciz, dayak ve hatta işkenceden sonra önceden hazırladıkları bir plana göre kocalarını öldürüyorlar.

Siyasi tutuklu buna neden olarak da kadınların boşanma işlemlerini başlatma haklarından mahrum olmalarını gösteriyor ve kendilerine boşanma hakkı tanınsaydı hiçbir şekilde katil olmazlardı diyor.

Diğer ülkelerde, yaşadıkları şartlara bağlı olarak kocalarını öldüren kadınlara bir miktar hoşgörü gösterilebilir, ancak İran'da gösterilmiyor; çünkü burada cinayetlerin nedenleri ve koşulları arasında bir ayrım yok, ne olursa olsun cezası idam oluyor.

Elbette bahsettiğimiz sayılar, uyuşturucu ve diğer suçlar veya siyasi faaliyetler gibi uluslararası hukuka göre ölümle cezalandırılmayan suçlardan dolayı infaz edilenleri kapsamıyor.


İran rejimi, ölüm cezasını alenen ve acımasız bir şekilde bir caydırıcılık ve ceza biçimi olarak kullanıyor.

Çoğu durumda, dini ve etnik azınlık mensuplarını, siyasi muhalifleri ve kadınları ayrımcı bir şekilde ölüm cezasına çarptırıyor.

Nitekim geçen salı rejim, 4 düşünce suçlusunu yargılamadan ve kendilerine işkence ettikten sonra infaz etti, ailelerine de infazı gerçekleştirdikten sonra haber verdi.

İdam edilenler arasında Ahvaz bölgesinden iki genç de vardı.


İran, nüfusa oranla idam infazlarında dünya lideri. 2013 yılında sözde "ılımlı" Ruhani iktidara geldiğinden beri, kadınlar ve çocuk suçlularının yanı sıra 4 bin 300'den fazla kişi idam edildi.

Fakat kadınlar dahil toplam infaz sayısının bu sayıdan çok daha fazla olduğuna dair yaygın bir inanç var, çünkü infazların çoğu tanık olmaksızın, gizlice gerçekleştiriliyor.

Bu nedenle, İran'da pek çok kişi ölüm cezasının kaldırılması ve kadınlara boşanma dahil birçok alanda eşit haklar verilmesi çağrısında bulunuyor.


İran'daki kadınların sorunu bununla da bitmiyor, aile içi şiddeti umursamaması nedeniyle rejime yönelik büyük bir öfke var.

Ocak ayında polis ve yargı, Eşref Sedat Hüseyni'nin 27 yıldır maruz kaldığı aile içi şiddet sorununu görmezden gelip çözmedikleri için İran halkının öfkeli tepkisine maruz kaldı.

Geçtiğimiz haftalarda Tahran'da ikamet eden bu kadın, kocası tarafından şiddetle dövülüp bir satır ile bıçaklandı.

Ölümün eşiğinde iken oğlu Ali Rıza eve gelip, aile masrafları karşılayacak durumda olmamasına rağmen kendisini hastaneye götürmeseydi ölecekti.

Onu hastanede ziyaret eden bir gazeteci aldığı yaraları şu şekilde sıraladı:

Görme kaybı, yüzünde dikiş gerektiren çok sayıda yara, bir elinin birkaç parmağı ve avuç içinin bir kısmı kesik, diğer eli de felçli.


İran'daki çoğu aile içi şiddet vakasında olduğu gibi, Hüseyni de buna ilk kez maruz kalmıyordu. Aslında kendisi çeşitli zamanlarda polise bunun için ifade vermişti.

Son olarak, kocası ağır bir vazo ile ona vurup kaburgalarını kırdığında polise başvurmuştu, ama her defasında polis hiçbir şey yapamayacağını söyleyip kocasını serbest bırakmıştı.

İşte bu son defa da kocası kendisini polise şikayet ettiği için ondan intikam almak ve öldürmek istiyordu.

Olay yerine komşuların gelmesiyle, kaçtı ama kaçarken kestiği parmaklardan birini de yanına aldı.


Hüseyni, eski bir cumhurbaşkanı adayı olan Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi'ye yazdığı mektupta; hükümetin bu tür istismarın devam etmesine neden izin verdiğini sorgulayarak "Yargı, hükümet ve sistem neden onur içinde yaşamak isteyen bir kadını desteklemiyor? Neden bu tür insanları durdurmuyorsunuz? Yasalar neden onlara kısıtlamalar getirmiyor?" dedi.

Muhalif gazetelerin hastanedeki fotoğraflarını yayımladığı Hüseyni, bunları yazdı ama Masume İbtikar, İran'da gittikçe büyüyen bir sorun olan bu konuda tamamen sessiz kaldı.

Masume için devrimin ilk yıllarında Tahran'daki ABD Büyükelçiliği'ne düzenlenen saldırıdan bu yana rejimin şımarttığı kadın olmak yeterli.

İranlı kadınlara yönelik şiddet korona salgınından bu yana 15 kat arttı. Bu, aile içi şiddet alanında da dünya lideri olan İran hükümetinin şeffaf olmamasının yanı sıra, birçok kadının maruz kaldıkları ihlalleri polise bildirmelerini engelleyen sosyal baskı nedeniyle de özellikle endişe verici.

Kadınlar polisin kendileri için hiçbir şey yapmayacağını, başvurmalarının onları gerçek bir tehlike ve daha fazla vahşete maruz bırakabileceğini biliyorlar.

Daha da kötüsü, pandemi sırasında işini kaybedenlerin yüzde 70'i kadın. Rejim, İranlı kadınlara değil, yurt dışındaki ajanlarına para sağlamakla meşgul olduğundan, Dini Lider Ali Hamaney de kontrolündeki yüz milyonlarca doların bir kısmını kolayca yoksullara dağıtabilecekken bunu yapmadığından, bir yıl içinde işini kaybeden yaklaşık 1 milyon kadın şu anda geçimini sağlamak için mücadele ediyor.

Daha da ironik olan, bu paranın çoğunun yoksulları desteklemesi gereken kurumların kasalarında tutuluyor olması.

Şimdi herkes ABD ve Avrupa'nın İran ile müzakere hazırlığında olduğundan bahsediyor.

Amerikan ve Avrupa delegasyonları şüphesiz nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmaya istekli kadınlar da içerecektir.

Onlardan tek istenen müzakerelerde üzerinde uzlaşıya varılacak yeni hükümlerin veya maddelerin İranlı kadınların haklarına, infaz, aile içi şiddet ve yoksulluktan korunmalarına dair bir maddeyi de içermesidir.

Batılı ülkeler bunun yerine kadınları görmezden gelmeyi tercih ederlerse, İran'ın nüfuzunun yayıldığı ülkelerdeki kadınlar da böyle şiddetli bir gerçekliğe hazırlansınlar.

Tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU