Sudan'ı tehdit eden yanardağ

Sudan kaynayan bir volkanın üzerinde bulunuyor. Silahlara el konulmadıkça ve yalnızca başkentten ve diğer bütün yerlerden değil, siyasi hayattan da çıkarılmadıkça onun için bir gelecek ve umut yok

Fotoğraf: AA

Bir suç şebekesinin yakalanması, silahlara ve patlayıcılara el konulması sadece Sudan'ın başkentinde değil, ülkenin geri kalanında da silahların yaygınlaşması konusundaki artan endişeyi haklı çıkarıyor.

Bu, patlayıcıların ve silahların ele geçirildiği ilk olay değil. Zira sokaklarda birçok silah ve silahlı adamın kol gezdiği bir zamanda insanların giderek daha fazla güvensiz hissettiği bir zamanda gerçekleşti.

Sudan, savaşlara tanık olan bir dizi ülke ile çevrilidir ve kendisi de iç silahlı çatışmalardan mustariptir.

Ömer el-Beşir rejimi döneminde düzenli güçler dışında silahlı hareketlerin ve paralel kurumların yanı sıra 'gölge tugaylar' da dahil olmak üzere çok sayıda silahı grup ülkeye zarar verdi.

Bütün bunlar silahların, yayılmasıyla birlikte güvenliği sarsmak ve vatandaşları sindirmek isteyen ellere düşmesine sebep oldu.


Böyle bir atmosferde ağır şekilde silahlanmış kuvvetlerin Juba Barış Antlaşması'ndan bu yana Hartum'a gelişinin tartışmalara ve endişelere yol açması şaşırtıcı değildi.

Barışın ardından insanlar, daha az silah görmeyi, silahların güvenlik düzenlemeleri uyarınca toplanmasını, silahlı hareketlerin düzenli kuvvetlere entegre edilmesini, entegre edilmeyen grupların başka işlerde görevlendirilmesini beklerler.

Silahlı araçlardan oluşan taburlar, silahlı adamların başkente girişi ve askeri kamplara dönüştürmek için halka açık meydanları ve bahçeleri işgal etmeleri insanların görmeyi bekledikleri şeyler değildi.

En şok edici olanı ise insanların bu hareketliğe yönelik eleştirilerde bulunmalarının ardından silahlı hareketlere mensup kimselerin korkuları teskin etmek yerine ateşe yağ döken sözler sarf etmeleridir.


Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi lideri Minni Arko Minavi'nin güçlerinin çoğunun başkente doğru yola çıkmasının, meydanlarda ve parklarda kamplar kurulmasının "Juba'nın pratik bir uygulaması ve güç ve servet paylaşımının önemli bir parçası olduğunu" söylemesi bunun örneğidir.

Hareket adına konuşanlar, bu uygulamaları eleştirenleri "barış düşmanı ve ırkçı" olarak nitelendirecek kadar ileri gittiler.

Parkların ve meydanların işgalinin, nasıl olup da zenginlik ve iktidar paylaşımının 'önemli bir parçası olduğunu' anlamadığım gibi, başkentte çok sayıda silahın birikmesinin tehlikesiyle ilgili konuşmaların da hareketin savaşçılarına karşı bir ırkçılık yapmak olduğunu anlamıyorum.


Burada sivil vatandaşların varlığından bahsetmiyoruz. Bilakis yerleri, meydanlar ve parklar değil askeri kışlalar olan silahlı kuvvetlerden bahsediyoruz.

Hiç kimse buralara el koyma ve kendi kuvvetleri adına kullanma hakkına sahip değildir. Ellerinde silah olan kimseler kendilerini hukukun ve yargının üstünde görüyorlar.

Bu türden eylemleri kınamanın ve silahların yayılması karşısında uyarıda bulunmanın, ırkçı tutumla hiçbir ilgisi yoktur. Bilakis ulusal bir sorumluluktur.

Bazı silahlı hareketler adına konuşanların, sorumluluk alması ve kışkırtıcı ifadelerden kaçınması daha iyi olurdu.

Başkentte Sudan'ın her yerinden insan bulunuyor. Bunda bir sorun yok. Başkente silahlı güçlerin girmesi 'tarihi bir hakkın alınması' gibi nitelendirilmemeli ve bunu eleştirenler ırkçı olarak tasvir edilmemelidir.

İnsanlar, elinde silah bulunanın kim olduğuna bakmaksızın bu silahların yayılmasından ve bunun yol açtığı tehlikelerden konuşurlar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Silahlı hareketler, Juba Barış Anlaşması'nda kararlaştırılan güvenlik düzenlemeleri uyarınca güçlerinin başkente girişinin uygun olduğunu söylüyorlar.

Bu, hükümet tarafından açıklığa kavuşturulması gereken bir konudur. Çünkü "güvenlik düzenlemelerinin" bu tür rastgele konuşlandırmalara nasıl izin verdiğini anlamak zor.

Bu durumun devam etmesi güvenliği ciddi bir şekilde bozacak ve genel olarak istikrarı da sarsacaktır.


Güvenlik düzenlemeleri konusu kuşkusuz barış anlaşmasının hassas bir maddesidir. Bunun başarısı veya başarısızlığı, "uzlaşmanın ve barışın geleceğini" büyük oranda etkileyecektir.

Güvenlik düzenlemelerine göre bir dizi silahlı hareket savaşçısının düzenli kuvvetlere veya diğer işlere entegre edilmesi ya da bu türden bir entegrasyonun sağlanmadığı kimselerin terhis edilmesi gerekiyor.

Bu süreç, silahların sadece düzenli kuvvetlerin elinde olması ve diğer silahların da güvenlik ve istikrarın korunması amacıyla halkın elinden alınması anlamına gelmektedir.

Aksi takdirde silah taşıyan güçler çoğalır ve bir lidere bağlı olan kimseler kendi gündemlerini tatbik etmek amacıyla hükümetle ve hatta bir noktada orduyla çatışmalara girebilirler.

Dolayısıyla böyle bir durumda bir çatışma ortamıyla karşı karşıya kalınır ve silahlar bir koz olarak kullanılır.


Güvenlik düzenlemelerinin uygulanmasındaki gecikmeler, güvenliği ve anlaşmayı tehdit eden birtakım sorunların ortaya çıkma ihtimalini artırır.

Ayrıca bazı silahlı hareket liderlerine, "Hızlı Destek Güçleri" gibi bir formül düşündürtebilir.

Her ne kadar silahlı kuvvetlere bağlı oldukları söylense bile bu güçlerin kendi liderliklerinin yanı sıra kendi silahları, öz kaynakları ve yatırımları vardır.

Bu formül diğer silahlı hareketlerle ilişkiler için bir taslak ve model haline gelirse, o zaman bu barış değil, bilakis ateşkes olur. Böyle bir durumda yaşanacak büyük bir anlaşmazlık bunun çökmesine yol açar.


Sudan kaynayan bir volkanın üzerinde bulunuyor. Silahlara el konulmadıkça ve yalnızca başkentten ve diğer bütün yerlerden değil, siyasi hayattan da çıkarılmadıkça onun için bir gelecek ve umut yok.

Ordu geçmişte silahlar üzerindeki tek yetkili merciiydi fakat maalesef bunu kendi esas görevini aşarak siyaseti de kontrol etmek için kullandı.

Bugün ona siyasi rolde ve iktidarda ortak olmak isteyen silahlı hareketler var. Bu, Sudan için oldukça büyük bir tehlikedir.

Silahların çoğalması ve siyaset sahnesine girmesi ülke için bir yıkımdır. Lübnan, Libya, Irak, Yemen ve Somali gibi çevremizdeki birçok örneğe bakmak bunun için yeterlidir.


Diğer taraftan barış, siyasi arzuların gerçekleşmesinin bir aracı değil; bilakis gelişme, istikrar ve her türlü anlaşmazlığın -silah ve darbeyle değil- kurumlar ve diyalog yoluyla ele alındığı demokratik bir devletin inşasına giden bir yoldur.

Bölgesel savaşlar, gelişme ve kalkınma bir kenara sefaletin artmasına ve pek çok insanın yerinden olmasına yol açtı.

Bugün bütün tarafların elinde geçiş dönemini başarılı kılmak ve herkesi içerecek bir demokrasi inşa etmek için bir fırsat var. İstikrar ve kalkınma bununla sağladığı gibi sorunların çoğunu çözmenin anahtarı da budur.

Bunda başarısız olmak, bütün bu silahların başkentte ve diğer yerlerde yayılmasının yanı sıra pek çok tehlikeli olasılığın kapısını açar.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU