AKP neden hâlâ iktidarda?

Zeki Sarıhan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Adalet ve Kalkınma Partisi, 2001'de kuruldu ve girdiği ilk seçimlerde tek başına iktidara geldi. Daha sonra girdiği bütün seçimlerde de en yüksek oyu alan parti oldu ve iktidarını korudu.

Bu partinin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan da önce başbakan, daha sonra cumhurbaşkanı olarak partisinden de yüksek bir kamuoyu desteğine sahip olduğunu gerek genel seçimler, gerek kamuoyu yoklamaları gösteriyor.

AKP'nin kesintisiz olarak 19 yıldır iktidarda olmasını neye yorumlamalıyız?

Bu konuyu siyaset bilimi her halde gündemine almıştır ve gelecekte de önemle irdeleyecektir.


Türkiye'nin 1908'de başlayan partili siyaset hayatında iktidar rekoru CHP'de idi. 1923'ten 1950'ye kadar 27 yıl tek başına iktidar olan CHP'nin rekoru henüz kırılmamış olmakla birlikte CHP'nin iktidarı ile AKP'nin iktidar olma biçimleri çok farklıdır, bu bakımdan karşılaştırılmaları mantıklı değildir.

CHP'nin yönetimde olduğu bu 27 yıllık sürenin 1946'ya kadar geçen 23 yılı boyunca başka bir parti seçime sokulmamıştı. 1946 seçimlerinin de eşit şartlarda yapıldığı söylenemez.

Parti Merkezi tarafından belirlenmiş olan adlar, gene bu partinin ikinci seçmenlerinin onayına sunulurdu. Dolayısıyla bu seçimler demokratik değildi ve bu nedenle CHP'nin Tek Parti Dönemi, Türkiye demokrasi tarihinin içinde sayılmıyor.

Bu nedenle, AKP'nin 19 yıllık iktidarı çok partili hayat döneminin rekoru niteliğini kazanmıştır.


Neden?

AKP'nin 2020'den beri girdiği her seçimde iktidar olacak oranı yakalamış olmasına muhalefet çevrelerinden gerçekçi açıklamalar yapılmadı ve yapılmıyor.

Benim bu konuda yaptığım açıklamaların da okuyucular tarafından kabul gördüğüne tanık olmadım! 

Muhalefet çevreleri, AKP'nin seçimlerden birinci parti olarak çıkması nedeni olarak halkın çoğunun muhafazakâr olmasına, AKP'nin bu kitlenin din duygularına hitap ederek onları yanlarına çektiğine yordu.

Buna ek olarak, halkın cahil olduğu, çıkarının nerede olduğunu bilmediği için AKP'ye oy verdiği iddiasını da eklemek gerekir. 

Bu saptamalar bir nedeni değil, görüntüyü işaret ediyor. Türkiye halkının genellikle muhafazakâr bir kitleden oluştuğu, aynı zamanda ortalama öğrenim düzeyinin de düşük olduğu bir gerçek.

Gerçekten de AKP oylarının öğrenim düzeyi yükseldikçe oransal olarak düştüğü görülüyor. Aynı oran düşüklüğü gelir düzeyinin yüksek olduğu kesimler için de geçerlidir.

Seçim sonuçları da bunu açıkça gösteriyor. Özellikle son genel seçimlerde ülkenin gelişmiş kıyı bölgelerinde muhalefet öne geçti, AKP ise kırsal alanda gücünü korudu.


Nedeni gelir paylaşımının değişmesi

Siyasi mücadelede taraflar, birçok argüman kullanırlar. Yaşam tarzı, hukuk, özgürlükler, tarihe bakış, geleneklere bağlılık ve çağdaşlaşma gibi kavramların yanında en önemli konu ekonomik yaşamdır.

Siyasi mücadelenin asıl konusu, millî gelirin nasıl paylaşılacağıdır. Siyasi mücadelenin bütün diğer konuları ikincildir ve ekonomik mücadelenin uzantısıdır. 

AKP, şimdiye kadar hiçbir iktidarın düşünemediği ya da düşündüğü halde gerçekleştiremediği önemli bir gerçeği yakalamış, yoksul kitlelerin toplumsal hayatın kenarlarına itilmiş bulunduğunu fark ederek onların politikada sözcüsü haline gelmiştir. 

Gerçi Türkiye'de sınıfların birbirlerine karşı konumlarındaki değişiklik yeni değildir. Bu konudaki en büyük değişiklik, 1950'den sonra ülkeye yabancı sermaye ve teknolojinin gelmesi, bunun sonucu olarak sanayide ve tarımda üretimin artmasıdır.

Köylü nüfus kentlerin varoşlarına yığılmış, köy kökenli iş sahipleri ve aydınlar çoğalmış, çok partili hayatın bir sonucu olarak vatandaş oyları değer kazanmıştır. 

Bunların sonucu olarak 1950'ye kadar toplumsal ve siyasal hayatın kaderi gibi görünen ama nüfus içinde küçük bir azınlık olan bürokrasi kenara itildi, bunun yerini ticaret ve sanayi erbabının, köylü kitleleri de arkasına alarak siyasetteki ağırlıkları arttı.

27 Mayıs 1960 hareketi, devlet hayatında önemli değişiklikler yapmasına rağmen, bunlar doğrudan doğruya yoksulların yaşantılarını etkilemediği için 1965'de Adalet Partisi tek başına iktidara gelmeyi başardı.

Köylüler, 20 kuruşa yediği Amerikan buğdayını unutmamıştı!


AKP'nin öncelediği kitlelerin hayatlarını iyileştirme olgusu o kadar belirleyicidir ki, o zamana kadar devlet için bir tabu olarak gelmiş Kürt açılım programı, kitleleri AKP'den uzaklaştırmadı.

Yüzbinlerin katıldığı Cumhuriyet mitingleri de muhalefetin beklediği sonucu yaratamadı, AKP, kentli küçük burjuvazinin kitleler halinde rol aldığı Gezi protestolarından, kapatma davasından, Ordunun 28 Şubat Muhtırası'ndan da kitlelerin desteği ile sağ salim çıkabilmeyi başarabildi.

Fetullah Gülen Cemaati ile yapılan işbirliği, başka bir parti tarafından yapılmış olsaydı her halde o parti ayakta kalamazdı. Ayyuka çıkan büyük yolsuzluk olayları da öyle.

Kitleler, AKP'nin her yaptığını candan benimsiyor değildir. Fakat en aşırı hatalarında da sırf kendi yaşam eğrilerini yükselttiği için bu hataları görmezlikten geldi. Siyasi tavrını belirlerken kendi yaşamındaki iyileşmeyi esas aldı.  


Kaynaklar tükeninceye kadar

AKP ne zaman iktidardan düşecektir? Hiçbir iktidar sonsuza kadar hüküm süremez. O ne kadar iktidar ömrünü uzatmaya çalışsa da AKP'nin de hem iktidar, hem de parti olarak sonu gelecektir.

Bir yıldır süren salgın nedeniyle kitlelerin alım gücünün düşmesi, işsizliğin tavan yapması koşullarında AKP'ye halk desteğinin sona ermesi beklenebilirdi.

Gerçi iktidardan şikâyetler artmaktadır, ama yapılan anketlerde AKP hâlâ en büyük partidir. Bunun nedeni, kitlelerin bu salgının AKP'nin eseri olmadığını, bunun bütün dünyayı sıkıntıya sokan bir sorun olduğunu bilmelerindendir.

Öte yandan, hükümet, gelirleri düşen iş sahiplerine ve işini kaybedenlere küçük de olsa mali desteğe devam ediyor.

Öyle anlaşılıyor ki, iktidara talip olan partilerin salgın sürecini daha iyi yönetecekleri konusunda bir güven de oluşmamış. 

AKP'yi kuran kadroların önemli bir kısmı ondan ayrılarak ya kenarına çekilmiş, ya da ondan kopan yeni partilerde kümelenmişlerdir.

Bu kopmaların nedeni, yazımızın konusu olan ekonomik paylaşım değil, AKP'nin yönetim anlayışı ve parti içi mücadeleden kaynaklanıyor.

Bu nedenledir ki, parti seçmen kitlelerin büyük çoğunluğu bu partilere gitmeyi tercih etmedi, onun liderinden vazgeçmedi. 


CHP neden yerinde sayıyor?

Bu bağlamda ana muhalefet partisinin durumunu da ele almak gerekir. Türkiye'nin en eski ve çeşitli aşamalardan geçmiş partisi, son on yıllarda oy oranını yüzde 25'lerden yukarıya çıkaramıyor.

Bir partinin seçmenlerden dörtte birini temsil etmesi ve bunda aşağı yukarı istikrar sağlaması üzerinde durmaya değer bir başarı ise de onu asıl başarılı saydıracak olan iktidara gelecek kadar oy alması olacaktır.

Koşulları hesaba katmadan bir an önce iktidara gelinebileceğini zannedenler, iktidara gelemeyişini CHP'nin etkili muhalefet yapamadığına yoruyor.

CHP'nin Meclis'te, basın organlarında ve zaman zaman meydanlarda muhalefet yapmadığı veya yapamadığı söylenemez. 


CHP'nin 1950'den beri tek başına iktidara gelemeyişinin birinci nedeni, onun tek parti döneminden bagajında kalan ağırlıktır.

Sağ partiler 1946'dan beri bunu başarılı bir biçimde kullanıyorlar. Oysa CHP, Tek Parti döneminin CHP'si değil, aksine siyasi çoğulculuğa, örgütlenme ve ifade özgürlüğüne sağ partilerden daha fazla önem veren bir partidir.

Buna rağmen Tek Parti Dönemindeki bagajından kurtulmak için de açık bir ifadeden kaçınıyor.

CHP, AKP'nin daha sorunsuz yönetilecek bir Türkiye amacıyla giriştiği, Kürtlerden oy gelmeyeceğini anladığı anda da vazgeçtiği Kürt açılımına da diğer milliyetçilerle birlikte, mayasında bulunan milliyetçilik nedeniyle muhalefet etmiştir.  

Öte yandan CHP, Türkiye'de çoğunluk olmayan okumuş, kentli ve Alevi partisi olmaya devam ediyor. İçindeki milliyetçileri kaybetme korkusuyla Kürt sorununda ürkek davranıyor.

CHP'nin Kürt oylarını alamayışının nedenleri Kürtlerin CHP'ye güvensizlikleridir. Son yerel seçimlerde de Kürtlerle açık bir ittifaka girmekten kaçınarak Kürtlerin dolaylı desteği ile yetinmek zorunda kaldı.


AKP'nin geldiği nokta

AKP, Tek Parti döneminde sindirilmiş, 1950'den sonra su yüzüne çıkarak liberal partileri desteklemiş, ilk kez kendi partisiyle 1973'te hükümet ortağı olmuş, 2002'de de koalisyon hükümetlerinin zaaflarından yararlanarak tek başına iktidar olma fırsatını yakalamış bir siyasi akımın partisidir.

Taşradan yükselmiş ve merkezi ele geçirmiş bir hâkim sınıf partisi olduğu halde, ulusal gelirden hak ettiği payı alamamış ve ötelenmiş kitlelerin hissiyatını başarıyla okuyarak onların koruyucusu rolünü üstlendiği için iktidara gelmiştir.

Bu iktidarı 19 yıl boyunca korumayı başarmıştır. Seçimleri kazanmasının temel nedeni budur.

AKP, bu kitle desteğini, Türkiye'nin siyasi rejimini değiştirmek ve kültürel yapısını dinci-gelenekçi bir yapıya oturtmak için kullanıyor.

Son yıllarda buna katı bir milliyetçilik ve sınır ötesi harekât hevesini de eklemiş görünüyor. Bu politika, Türkiye'ye alt-emperyalist bir görüntü kazandırıyor ve Türkiye'yi dünyada yalnızlığa mahkûm ediyor.


AKP sonrası Türkiye'yi yönetecek olanları bekleyen görev, hem AKP'nin yoksulları kavrayan ekonomik politikaları geliştirmek, hem de demokratik, laik, parlamenter, çoğulcu, ileri bir rejimi yerleştirmektir.

Kitlelerin AKP'ye uzun süren bir iktidar şansı veren tutumu ne ise, cumhuriyetçilere ve demokratlara da bu şansı verecek asıl konu, millî gelirden daha çok pay almaları olacaktır.

Muhalefetin projelerini buna göre yapmalarından ve halkı buna inandırmalarından, iktidara geldiklerinde de bunu uygulamaktan başka iktidar yolu yoktur. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU