Latin Amerika ve Joe Biden ilişkileri

Hüsamettin Aslan, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Dünyanın yakından takip ettiği ABD seçimleri sona erdi. Ancak Beyaz Saray'da kimin başkan olarak oturacağı henüz belli değil. Demokratların adayı Joe Biden, Donald Trump'a başkan olacak kadar fark atmış durumda. Ancak Trump ve Cumhuriyetçiler de sonuna kadar direnmeye devam edecekleri anlaşılıyor. Fakat ABD ve Dünya kamuoyu Joe Biden'ın başkanlığını kabullenmiş durumda.

Türkiye ve Dünya kamuoyunda Joe Biden'ın Çin, Rusya ve Ortadoğu sorunlarına daha çok yoğunlaşacağı öngörülürken; durum aslında öyle değil. Joe Biden Latin Amerika'yı daha iyi biliyor. Elbette dünya merkez siyaseti ve jeo-politik çekişmeler Ortadoğu ve Güney Asya'da enerji temelinde gerçekleşse de; Latin Amerika Biden'ın en yoğunlaşacağı bölge olarak görünüyor. Hatta Biden'ın dış politikasını anlamak ve farklı coğrafyalar için çıkarım yapmak için Latin Amerika siyasetini yakın  ve inter-disiplin anlayışla takip etmek gerekiyor.

Başkan Donald Trump, başkanlığı sırasında Çin, İran, Kuzey Kore ve NATO'nun geleceği ile uğraşırken; Latin Amerika'yı büyük ölçüde görmezden geldi. Biden, ABD tarihindeki diğer herhangi başkandan daha Latin Amerika deneyimine sahiptir. Biden, başkan yardımcısı olarak Latin Amerika'ya 16 kez, Eski Başkan Barack Obama 5 kez ziyaret etti. Trump ise yalnızca 1 kez (Arjantin G-20 zirvesi için) ziyaret etti. 

Biden, Başkan Yardımcısı ve Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı olarak 2001-2003 ve 2007-2009'da serbest ticaret anlaşmalarının ilerletilmesi ve demokratik girişimlerin teşvik edilmesinde etkili oldu. Bölgeyi çok iyi biliyor ve Latin Amerikalıları önemsiyor. Yine de, ABD başkanı olarak ABD-Latin Amerika ilişkilerindeki yapısal sorunları sihirli bir şekilde çözmeyecektir.  

Biden'ın bölgedeki geçmişi ona meşruiyet sağlıyor. Biden'ın Latin Amerika'ya olan ilgisi ve oradaki tecrübesi, Trump'ın bu konudaki açık ilgisizliğiyle birleştiğinde eski başkan yardımcısına bir fırsat sunuyor.

90'lı yıllarda bir senatör olarak, uyuşturucu kaçakçılığı, şiddet karşıtı finans ve güvenlik paketinin ayrıntılarını belirlemek için Bill Clinton yönetimiyle birlikte çalışan ve 'Kolombiya Planı'nın en önemli savunucuydu. Başkan yardımcısı iken Washington'da sık sık Kuzey Üçgeni liderleriyle bir araya gelerek, iç reformlar ve ekonomik yatırım karşılığında dış yardım sunan 'Refah İttifakı'nın yönergelerini hazırlamak için çalıştı. Ancak Latin Amerika'da bu ilişkiler aslında kişiseldi. 

Latin Amerika'da Biden için öncelikler ve zorluklar nelerdir?

ABD'nin Latin Amerika angajmanı ve eylemleri çok sayıda fırsat, acil öncelik, göç, uluslararası suç, ekonomi ve sağlık problemleri gibi daimi zorlukları olacaktır. Daha yapısal ve uzun vadeli odak alanları, mevcut bölgesel tedarik zincirlerini daha da geliştirmek ve bunlardan yararlanmak etrafında dönecektir. Son olarak, ABD'nin Latin Amerika için 'tercihli bir ortak ve müttefik' rolünü yeniden vurgulamak, jeopolitik öneme sahip olacaktır. 

Obama, Kolombiya'daki barış sürecini desteklemiş; Meksika ve Orta Amerika ülkeleri ile göç konusunda diyalog sürdürmüş. En önemlisi Küba ile ilişkileri başlatmıştı. Öte yandan Trump  , Meksikalı göçmenleri "tecavüzcü, katil ve uyuşturucu satıcıları" olarak tanımlarken, Meksika sınırına  "kocaman bir duvar" inşa etmeye çalıştı. ABD'nin Küba açılımını da yerle bir etti.

Joe Biden şüphesiz bir kez daha   Latin Amerika'daki eski patronu Obama'nın benimsediği 'yumuşak konuş' yaklaşımına vurgu yapacak. Meksika ve Orta Amerika ile göç konusunda ikili bir yaklaşım ve ekonomik girişimlere daha fazla vurgulayacak. Trump'ın Küba politikasını tersine çevirecek; askeri seçeneklerden çok "demokrasinin geliştirilmesi" üzerine vurgu; ekonomi, iklim değişikliği ve Covid-19 konusunda daha fazla bölgesel işbirliği gerçekleştirecektir.

Ancak Biden, sert gücü de tamamen bir kenara bırakmayacak. Muhtemelen, sınırın güneyindeki göçmen gönderen ülkelere genişletilen göçmenlik kontrolleri devam edecek. ABD'nin, Venezuela ve Nikaragua yaptırımları sürdürecek, ancak Trump'ın yaptığı gibi darbe girişimlerini teşvik etmeyecektir .

Latin Amerika, Kasım itibariyle 350.000'den fazla ölüm ve 10 milyon enfeksiyon (küresel ölüm ve enfeksiyonların yaklaşık% 30'u) ile COVID-19 salgınından sert bir şekilde etkilendi ve bölgeyi sağlık, ekonomik ve sosyal bir krize sürükledi. Bölgesel GSYİH'nın 2020 yılında % 9'un üzerinde daralacağı tahmin ediliyor, bu da işsizliğin yıllık 5,4 puan artarak % 13,5'e yükselmesi beklendiği anlamına geliyor. Bu aynı zamanda 18 milyon insanın işsiz kalacağı ve 230 milyon insanın veya bölge nüfusunun % 37'sinin yoksulluk içinde yaşayacağı anlamına geliyor.

Bu olumsuz gerçek, suç çetelerini ve halkın hoşnutsuzluğunu besleyecek ve bölgesel istikrar ve güvenlik açısından olumsuz sonuçlar doğurdu/doğuracaktır. 2019'da Bolivya, Kolombiya, Peru, Ekvador ve Şili gibi ülkelerde başlayan sokak hareketleri ve sosyal huzursuzluk alevlendi; COVİD-19 salgını nedeniyle tansiyon düşse de; ekonomik ve sosyal krizin tüm gücü hissedildiğinde sokak hareketleri tekrar artacaktır.

Biden'in önündeki önemli bir zorlukta Çin'in Latin Amerika girişimlerini dengelemek olacak. Çin, Latin Amerika'nın en büyük 2. ticaret ortağı haline geldi ve ikili ticaret 2000 ile 2018 arasında 12 milyar ABD dolarından 360 milyar ABD dolarına yükseldi. Çin, 2017-2019 döneminde bölgeye toplam DYY'nin % 8'ini oluştururken, verdiği krediler Bölgeye 2005 yılından bu yana, Dünya Bankası, IADB ve Latin Amerika Kalkınma Bankası tarafından sağlanan tüm yardımların toplamından daha fazla olan 137 milyar ABD $ 'nı bulmaktadır (Venezuela açık ara en büyük alıcıdır).

Latin Amerika da Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ne coşkulu bir şekilde yanıt verdi; neredeyse kıta ülkelerin tamamı altyapı ve enerji geliştirmek için bol kaynaklarının cazibesine kapıldı. Çin ayrıca, Latin Amerika'da mali ve tıbbi (tıbbi ekipman bağışı ve gelişim aşamasındaki aşı, sağlık kredisi) destek veriyor.

Çin'in bölgedeki artan etkisine karşı koymak için Biden'ın da eylemleri olacak. Biden yönetiminde konuşma tonunda önemli bir değişiklik olacak olsa da, temel amaç değişmeden kalacak; "Latin Amerika'yı Çin'den kurtarmaya" yardımcı olmak için bölgedeki ABD hakimiyetini artırmak ve güçlendirmek zorunda kalacaktır.

Bununla birlikte, pragmatizm, bölgenin Çin'in salgın sonrasında ticaret, yatırım ve finansman için daha çok bağımlı kalacağını öne sürüyor. Özellikle ekonomik zorluklar ve daralan bütçeler, Huawei ile ortaklık yapma seçeneği bölge hükümetleri için daha cazip hale getireceğinden, 5G'nin geliştirilmesi gibi konular önemli bir gerilim kaynağı olmaya devam edecektir.

Kuşkusuz, Biden'in planının hem uluslararası hem de yurt içinde zorluklarla karşılaşması muhtemel. Çevre koruma, yolsuzlukla mücadele ve insan hakları konusundaki tavizsiz tutumu onu bazı Latin Amerika ülkelerinden uzaklaştırabilir (Brezilya-Bolsonaro, Meksika-Lopez, El Salvador-Bukele gibi ). Biden, Amazon yağmur ormanlarının ormansızlaşmasıyla mücadele etmek için uluslararası fonlardan 20 milyar dolar toplamayı teklif ettikten sonra, Brezilya Başkanı Jair Bolsonaro öneriyi Brezilya'nın egemenliğini ihlal ettiği gerekçesiyle kınadı.  Biden'in bu ülkelerle başarılı bir şekilde müzakere edip edemeyeceği henüz belli değil, ancak iyimser kalmak için nedenler var.

Biden, Venezuela lideri Nicolás Maduro ile müzakere edecek. Biden ayrıca, diğer sosyalist ülkelerle ilişkileri normalleştirmek adına Küba ve Nikaragua üzerindeki kısıtlamaları ve ekonomik yaptırımlarını kaldırmayı planlıyor.

Biden, "Trump'ın Venezuela'ya yaptırım merkezli yaklaşımı ve hayali savaş çığırtkanlığının değişeceğini" de söyledi. Biden yönetimi, ülkesinden kaçan 5,1 milyon Venezuelalı'nın büyük bir kısmına ev sahipliği yapan Latin Amerika ülkelerinden de destek almayı planlıyor.

Brezilya ve Meksika, yeni Beyaz Saray yönetiminin idare etmesi gereken ana ilişkiler olacak. Bu iki dev ülke, 2019 itibariyle Latin Amerika nüfusunun ve GSYİH'nın yarısından fazlasını oluşturuyor. Her ikisinin de Biden'in gündemiyle çatışan popülist başkanlar var. Biden yönetiminin Brezilya ve Meksika ile işbirliği içinde çalışmak isteyecek ancak liderler arasındaki ilişkinin muhtemelen gergin olacak. Brezilya örneğinde Amazon'ın ormansızlaştırılması; Meksika örneğinde ise göç, uyuşturucu ve ticaret gibi sorunlarla karşılaşacaktır.

Nitekim, Latin Amerika'nın Amerika kıtasının stratejik önemi, COVID-19 salgınının ardından daha da artmış. Özellikle de Çin ve Rusya, ABD'nin arka bahçesinde yıllarca ihmal ettikten sonra önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Bu bağlamda Pandemi, aynı zamanda temel malların/ürünlerin/gıdaların tedarik zincirlerini, ABD'ye daha yakın yerelere inşa etmenin stratejik önemini de hatırlattı; Latin Amerika'nın küresel iklim ve gıda güvenliğinde oynadığı rol, özellikle Brezilya'da artan ormansızlaşma ve biyolojik çeşitlilik kaybının ortasında giderek daha belirgin hale geldi.

Latin Amerika, ABD için hiçbir zaman üst düzey bir tehdit olmamıştır. Cumhurbaşkanı seçilen Joe Biden ve ekibi, kendilerini bekleyen acil önceliklerin ürkütücü listesiyle yüzleşirken bölgeyi gözden kaçırmamak zorundadır: Çin'in yayılmacılığı, Kremlin'in maceracılığı, İran'ın terörü, Kuzey Kore'nin nükleer hırsları, kırılgan ABD ekonomisi ve tabii Koronavirüs salgını, Latin Amerika'yı ikinci sırada tutmak için yeterli bahaneler olacaktır.

Obama'nın 'Arap Baharı' gibi Biden'ı da 'Latin Baharı' mı bekliyor ?

Obama yönetimi Latin Amerika'ya yönelik politikasını daha yumuşak bir üslupla karakterize etmeye iklim değişikliği, ticaret, göç ve ekonomik kalkınma konularında çok taraflı işbirliğine odaklanmışsa da, Trump yönetiminin genel stratejisi önemli ölçüde daha gelişigüzel oldu. 

Obama döneminde yaşanan Arap Baharı, birçok Ortadoğu ülkesinde liderlerin/rejimlerin değişmesine neden oldu. 2019 yılında Güney Amerika'da da gösteriler patlak verdi. Şili, Kolombiya, Peru, Bolivya ve Ekvador'da seçkinlere yönelik öfke ve ekonomik eşitsizlik protestoları alevlenirken, yolsuzluğun yarattığı hayal kırıklığı Peru'da insanları sokaklara sürükledi ve cumhurbaşkanlığı seçimine duyulan öfke halkın ayaklanmasına yol açtı.

Bolivya'da yaşana darbe, Ekvador ve Şili'de sosyo-ekonomik nedenlerden ötürü başlayan yıkıcı sokak hareketleri 'Latin Baharı' olarak tanımlandı.

Aynı zamanda, koronavirüsün yayılması ekonomik bir felakete yol açtı . Kilitlenmeler, karantinalar ve sosyal mesafe çabaları, yoksulluğu azaltma çabaları ve işsizlik oranlarının hızla artması, ekonomileri şiddetli resesyonlara sürükledi ve 20 yıllık değeri yok etti. Latin Amerika iyi durumda değil;  salgından önce de iyi durumda değildi ve şimdi çok daha kötü durumda.

Latin Amerika, Biden yönetiminde daha sert muameleden de korkuyor Demokratların iklim değişikliği, insan hakları ve yolsuzluğa odaklanması tüm bölge liderlerini memnun etmeyebilir. Joe Biden, Latin Amerikalı liderlerle daha incelikli ve birçok yönden daha katı bir ilişki getirebilir.

Huzursuzluk salgınla sona ermedi, ancak toplumsal hareketler duraksadı. Brezilya ve Meksika'daki popülist liderler, toplum üzerindeki kontrolü yeniden sağladılar ve halk sağlığı krizinin kontrol altında olduğuna dair güvence verdiler. Güney Yarımküre ülkeleri, koronavirüsün azalmasının beklendiği yaz aylarına girerken, hoşnutsuzluğun temel nedenleri bir kez daha istikrarsızlık ve şiddeti körüklüyor. Trump yönetimi çok daha yıkıcı politikalar yürüttü ve bunun sonraki etkileri bir gecede yok olmayacaktır.

Sonuç Olarak, Latin Amerika'da Biden başkanlığının ABD-Latin Amerika ilişkileri için ne anlama geleceği konusunda iyimser bir tutum var. İhtiyatlı bir iyimserliğin nedenleri olsa da, Başkan seçilen Biden'ın muhtemelen Latin Amerika ile ilişkileri geliştireceği; aynı zamanda Biden'dan endişelenmek için bazı nedenler de var. 

Joe Biden, Latin Amerika'da 'yumuşak mı konuşacak' yoksa 'büyük bir sopa taşıyacak mı? bunu hep birlikte göreceğiz. Ancak Trump gibi kaba bir üslup takınmayacağı kesin. Bu bağlamda Başkan Joe Biden'in Latin Amerika yaklaşımında 'ikna ve gücün' bir karışımı olması muhtemel gözüküyor.

Başkan seçilen Joe Biden'in Latin Amerika için iyi olup olmayacağını tahmin etmek zor. Ancak bölgeyi, Başkan Trump'dan çok daha iyi biliyor ve orada çok daha yapıcı bir gündem izlemeye söz veriyor. Tabii ki bunların hiçbiri Biden'in Latin Amerika için iyi olacağını garanti etmiyor.

Amerikan dış politikası dikkatinin çoğunu Avrupa, Orta Doğu ve Asya'daki olaylara verme eğiliminde olsa da, Latin Amerika politikası belki de Amerikalıların üzerinde en büyük etkiye sahiptir.  Latin ve İspanyol aileler çoğu zaman bölgedeki herhangi bir değişiklikten doğrudan etkileniyorlar. Trump'ın, ABD'de yaşayan Salvadorluların ve Honduraslıların yasal statüsünü sona erdirme kararı ve güney sınırındaki sığınmacıların Meksika'da kalmaya zorlayan politikalar; buna sadece iki örnektir.

Biden'ın güçlü çevre koruma girişimleri olacak. Latin Amerika ülkeleri net bir petrol üreticisi olduğu için, yenilenebilir enerjiler lehine baskı, bölgedeki birçok ülkede olumsuz bir etki yaratacaktır. Çünkü Venezuela, Meksika, Brezilya, Kolombiya, Ekvador ve Arjantin finansal kaynaklardan mahrum bırakacaktır.

Ancak Biden'a yakın kişiler, Biden'in bölge için olumlu bir gündemi olacağını, COVID-19 salgınıyla mücadele ve iklim değişikliği gibi konularda işbirliğine odaklanacağını söylüyor.

Ekonomi cephesinde, Biden'in 11 milyon gayri-resmi kişiyi yasallaştıracak kapsamlı göç reformu sözü, Latinler için daha iyi demektir.  Belki daha da önemlisi, Biden'ın vaat ettiği 3 trilyon dolarlık ekonomik teşvik paketi, Amerika'nın ekonomik büyümesini hızlandıracak. Bazı ekonomistler, ABD ekonomisinin bu yıl yüzde 4'lük bir düşüşün ardından gelecek yıl yüzde 5'e kadar büyüyebileceğini tahmin ediyor.

ABD teşvik paketi, ABD'ye mal ihraç eden Latin Amerika ülkeleri için de iyi olabilir; çünkü büyüyen bir ABD ekonomisinin Latin Amerika'dan daha fazla ithalat anlamına gelebilir. ABD ekonomisinin büyümesi Meksika'nın otomobil parçası ihracatçılarına, Güney Amerika ülkelerinin emtia ihracatçılarına yardımcı olacaktır. Ancak hemen hemen herkesin hemfikir olduğu şey, Biden'in, Trump'tan daha öngörülebilir olacağıdır. 

Çin ile devam eden ticari gerilimler ve muhtemelen bir sonraki yönetim tarafından sürdürülen korumacı politikalar, Latin Amerika ekonomilerini olumsuz etkilemeye devam edecek. Venezuela'daki kriz, Washington ile Latin Amerika arasında bir gerilim kaynağı olarak oyalanacak, Küba'yı Venezuela krizine bir çözüm bulmaya dahil etme fırsatı olumlu değişim için bir fırsat penceresi açabilir. 

Artık Biden yönetimi uluslararası ve çok taraflı kuruluşlarla ilişki kuracağına göre, Latin Amerika ülkelerinin bölgeyi etkileyen acil sorunların çözülmesine yardımcı olmak için aktif bir liderlik rolü üstlenmeleri gerekecek.

Biden'in zaferinden sonra, ne Bolsonaro, ne López Obrador ne de Salvadorlu Bukele, dünya liderleri gibi Biden'ı tebrik etmedi. Gerçek şu ki,  ABD ile Latin Amerika ilişkilerinin asimetrilerine rağmen iki yönü var. Demokratların ne yapacağını bilmek yeterli olmadığı gibi; Latin Amerika'nın tepkilerine de dikkat etmek gerekir. Ancak Latin Amerika'da birçok yönden sorunları en iyi çözmenin yolu, ABD'nin nadiren yaptığı ama Trump'ın asla yapmadığı onları 'dinleyerek' başlamaktır.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU