Kovid-19 dört organda kalıcı hasara neden olabiliyor

Yeni tip koronavirüsü ağır atlatan yüzde 15’lik kesimin akciğer, kalp, beyin ya da böbreklerinde kalıcı hasar görülebildiğini belirten Kalp Cerrahı Op. Dr. Bülent Polat, Kovid-19’un diyabete de neden olabildiği konusunda uyarıda bulundu

Fotoğraf: Pixabay

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına yakalanıp, hastalığı ağır şekilde geçiren kişilerin iyileşseler bile risk altında olabileceği ihtimali, tıp dünyasının üzerinde durduğu noktalardan biri.

Bu konuda bilimsel makaleler yayımlanırken, bazı hekimler, hastalığı ağır şekilde geçirenlerin “Hastalığı atlattık, tamamen iyileştik” gibi bir durumunun söz konusu olamayabileceğini söylüyor.

Florance Nightingale Hastanesi’nden Kalp Cerrahı Op. Dr. Bülent Polat da Kovid-19’un organlarda kalıcı hasarlara neden olabileceği görüşünü savunanlardan.

“Hastalığı ağır atlatan yüzde 15’lik kesim risk altında”

“Kovid-19, bünyede kalıcı hasar bırakıyor mu?” sorusuna “Evet, ihtimal var” yanıtını veren Dr. Polat, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

Semptom gösteren, testi poizitif çıkan Kovid-19 hastalarının yüzde 85’i ayakta atlatıyor, hastaneye yatsa bile kısa süre kalıyor. Yüzde 15 ise hastalığı ağır atlatıyor. Bu kesim risk altında. Kovid-19, sadece bir virüs enfeksiyonu değil, vücudun bağışıklık sistemini ağır tahrip eden, iltihabi (enflamatuvar) bir hastalık.

Risk altındaki dört organ: Akciğerler, beyin, kalp ve böbrekler

Kovid-19’un hangi organlarda kalıcı hasar bırakabildiğini sorduğumuz Polat, dört grubun öne çıktığını, bunların akciğerler, kalp, beyin ve böbrekler olduğunu belirtti.

Hasarın ilk başta genellikle akciğerlerde başladığını vurgulayan Bülent Polat, şu ifadeleri kullandı:

Akciğerler iltihabî sıvıyla doluyor. Buradaki (akciğerlerdeki) hava keseciklerinin etrafında tıkanıklıklar oluşuyor ve hava keseciklerinin içi de iltihabî sıvıyla doluyor. Bu durum, hastanın havadaki oksijeni almasını engelliyor. Kişi nefes alamadığından, havadaki oksijeni kana da geçiremiyor. Bu nedenle de hastaları kurtarmak için dışarıdan maskeyle oksijen veriliyor ya da suni solunum cihazıyla, yüksek basınçlı şekilde hava veriliyor. Akciğerdeki hücreler ve hava kesecikleri hayatiyetini kaybediyor, o bölgeler artık işe yaramaz doku (fibrosis) haline dönüşüyor. Bu durum, akciğerlerin performansını azaltıyor ve kalıcı hasara neden olabiliyor.  Kişi, akciğer yetersizliği çeken bir hastaya dönüşebiliyor.

Op. Dr. Bülent Polat Florence Nightingale.jpg
Op. Dr. Bülent Polat / Fotoğraf: Florence Nightingale

 

"Kişi, taburcu edilse de ilaçlara bağımlı yaşamak zorunda kalabiliyor"

Bir diğer riskli grubun ise kalp olduğunu belirten Bülent Polat, Kovid-19'un ağır şekilde geçirilmesinin buradaki (kalp) hücrelere zarar verebildiğini söyledi. 

Hem virüs hem de stokin fırtınasının kalp kas hücrelerini iltihaplandırabildiğini (miyokardit) belirten Kalp Cerrahı Op. Dr. Bülent Polat, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:

Bu nedenle kalp, kasılma olayını gerçekleştiremiyor. Hasta, gerekli makinelere bağlanarak kalbi tedavi edilmeye çalışılsa da, akciğerde olduğu gibi kalp kas hücrelerinde de belli bir kısmı hayatiyetini kaybediyor ve bu kişinin kalbinin pomba kapasitesi yüzde 70’lerden yüzde 25-30’lara düşebiliyor. Bu durum, kalıcı bir kalp yetersizliğine (kardiyomiyopati) yol açıyor. Kişi, taburcu edilse de sürekli olarak ilaçlara bağımlı yaşamak zorunda kalabiliyor.

"Kovid-19 nedeniyle damarı tıkanıp, kalp krizi geçirip, ani ölümle hayatını kaybedenler var"

Virüs ile birlikte bağışıklık sisteminin aşırı tepkisinin, aynı zamanda kalbi besleyen koroner damarlarda, damar içindeki hücreleri bozup pıhtılaşmaya neden olabildiğini ve bu nedenle de damar tıkanıklığı görülebildiğine değinen Polat, "Bu durumda kalp krizi meydana gelebiliyor. Gençlerde ya da hiç kalp krizi geçirmemiş, orta yaştaki bir bireyde de Kovid-19 nedeniyle damarı tıkanıp, kalp krizi geçirip, ani ölümle hayatını kaybedenler var. Hayatını kaybetmese bile, kalp krizi kalpte hasara neden olduğundan, bu kişilerde kalp yetersizliği görülebiliyor. Yine ilaçlara bağımlı, sıkıntılı bir hayata sürüklenebiliyorlar" yorumunu yaptı.

"Kalıcı felç oluşabiliyor"

Üçüncü riskli grubun ise beyin olduğunu belirten Bülent Polat, "Beyinde de kalpte olduğu gibi iki aşamada hastalık oluşuyor. Gerek virüsün gerek ise bağışıklık sisteminin saldırısı ile beyin hücrelerinde hasar oluşabiliyor. Kalıcı beyin hastalıkları ortaya çıkabiliyor. Aynı kalpteki damarları tıkadığı gibi, bu hastalık beyin damarlarını da tıkayabiliyor. Aşırı pıhtılaşmaya neden olabiliyor, beyindeki damarı tıkabiliyor ve kalıcı felç oluşabiliyor" dedi.

Kalıcı hasar meydana gelebilecek dördüncü ve son grubun ise böbrekler olduğuna değinen Polat, vücut harap olduğu ve kalbin yeterli miktarda pompalama yapamadığı için, akciğere oksijen gelemediğini ve bu durumun böbrek yetersizliğine neden olabildiğini belirtti. 

"Kronik böbrek yetersizliği gelişebiliyor ve kişi, kalıcı bir şekilde diyaliz hastası olabiliyor"

Kovid-19 tedavisi için verilen ilaçların da böbrek yetersizliğine neden olabildiğine vurgu yapan Kalp Cerrahı Polat, "Hem kalp yetersizliği hem oksijen yetersizliği hem de ilaçlar nedeniyle böbrekler, ağır derecede hasar görüp fonksiyonlarını yitirebiliyor. Kronik böbrek yetersizliği gelişebiliyor ve kişi, kalıcı bir şekilde diyaliz hastası olabiliyor. Hastaneden gitse, Kovid-19'u atlatsa bile, artık diyalize bağlı, böbrek yetersizliği hastası oluyor ve ileride bu bireye böbrek nakli gerekebiliyor" dedi.

“Diyabete de neden olabiliyor”

Kovid-19’u ağır şekilde geçirip, iyileşen kişilerde, dört büyük organdaki hasarın yanı sıra diyabetin de görülebileceğini belirten Polat, “Virüs, pankreastaki insülin yapan hücreleri de yok edebiliyor ve kalıcı şeker hastalığına neden olabiliyor” yorumunu yaptı.

Bu ağır hastalıklar göz önünde bulundurulduğunda virüsten korunmak için her türlü çabayı sarfetmenin önemine vurgu yapan Op. Dr. Bülent Polat, rehavete kapılmayarak hijyen, sosyal mesafe ve maske kuralını uygulamaya devam etmenin şart olduğunu söyledi.

“Bizi virüs değil, bağışıklık sistemi öldürüyor”

Polat, enfekte olan kişilerin yaşamını yitirmesine virüsün değil, bağışıklık sisteminin neden olduğunu da sözlerine ekledi:

Bağışıklık sisteminin kendisini korumak için virüse tepki vermesiyle ağır tahribatı yapan süreç ortaya çıkıyor. Yüzde 15’lik kesimde ise enflamatuvar süreç başlıyor ve bağışıklık sistemi, virüsü yok etmek isterken tüm hücrelere saldırarak, hayati organlarda hasara neden oluyor.

Hidroksiklorokin üzerindeki çalışmalar 

Neler yapmamız gerektiğine ilişkin ise Bülent Polat, aşının uygulanacak hale gelmesinin en az 1 seneyi bulacağı gerekçesiyle bireyleri koruyacak aşıdan başka ne olabilir sorusunun gündeme geldiğini, Hidroksiklorokin adlı ilacın öne çıktığını söyledi:

'Aşıdan başka bizi koruyacak bir şey var mı?' diye araştırıldığında, yurt dışında Hidroksiklorokin’in koruyucu olarak kullanılması işe yarar mı diye çalışmalar yapılıyor. Hindistan’da sağlık personellerinde bu ilacı koruyucu olarak sağladılar ve olumlu sonuç elde edildi. İkinci dalga ihtimali var, bu ilaçtan fayda görülürse bu dalga daha rahat atlatılabilir diye umut var.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU